103
hadîs, ötekisi düşmedikçe uygulanamayan hadîstir. Bu ise meselâ bir konuda biri
helâl kılan, diğeri de haram kılan iki hadîsin bulunması gibidir. Eğer böyle bir durum
söz konusu değilse ve de her iki hadîsle amel etmek mümkün ise bu tür hadîsler
çelişkili sayılmamalıdır
483
. Nitekim o, htilâfu’l-Hadîs adlı eserinde çelişkili
zannedilen, ancak her ikisi ile de amel etme imkanı olduğu için, aslında aralarında bir
çelişki bulunmadığını ortaya koyduğu hadîslere örnekler vermektedir. Bu tür hadîsler
helâl-haram gibi zıt bir hüküm içermediği için bunları “ htilâf min ciheti’l-mubâh”
başlığı altında incelemektedir
484
.
htilâfu’l-hadîs
konusunda eser veren ilk müellif
485
olarak Şâfiî, bu konuda
büyük bir emek ve çaba sarfetmiş, hadîsler arasında görülen ihtilâfların nedenleri ve
bu ihtilâfları gidermenin yolları üzerinde orjinal tesbit ve değerlendirmelerde
bulunmuştur. Nitekim o, hadîsler arasında çelişkinin varlığını kabul ederek bunun
sebeplerini hadîsin vurudundan (bağlamın bilinmemesi gibi) kaynaklanan durumlar,
ravîden kaynaklanan durumlar ve Arapça’nın yapısından kaynaklanan durumlar
olarak tesbit etmekte ve bu konuyu er-Risâle’de Hadîslerdeki lletler bölümünde
etraflıca işlemektedir
486
.
Hadîsler arasında görülen ihtilâfların nedenleri arasında Şâfiî’nin hadîslerin
varid olduğu durumlara yani bağlamlarına dikkat çekmesi oldukça özgün ve orjinal
bir yaklaşımdır. Zira farklı durumlarda varid olan hadîslerin bağlamları bilinmeksizin
rivâyet edilmesi o konudaki hadîsler arasında çelişki olduğu zannına neden
olmuştur
487
. Bu nedenle Şâfiî’nin bağlam teorisiyle ilgili olarak hal (ihtilafu’l-haleyn)
terimini iki zıt rivâyeti çevreleyen iki farklı durumu göstermek için kullanmıştır.
Böylece Şâfiî, er-Risâle adlı eserinde bağlam konusunu işledikten sonra htilâfu’l-
483
Şâfiî, Risâle, 189 (no. 924-925).
484
Şâfiî, htilâfu’l-Hadîs, IX, 541. Ancak hadîsler arasındaki bütün ihtilafları , mübahlık cihetiyle
ihtilaf olarak değerlendirmek doğru değildir. Bunun dışında ihtilafın vaki olduğu daha bir çok
konular mevcuttur. Bu hususta örnek olarak şu eserlere bakılabilir. et-Tahâvî, Ebû Ca’fer
Ahmed b. Muhammed, Şerhu Maâni’l-Âsâr, Beyrut, 1987; bn Kuteybe, Hadîs Müdâfaası,
çev. M. Hayri Kırbaşoğlu, Kayıhan Yay., stanbul, 1982; Çakan, . Lütfi, Hadîslerde Görülen
htilaflar ve Çözüm Yolları, SAV Neşr., stanbul, 1982.
485
Çakan, A.g.e., s. 54. Çakan, ayrıca bu hususta ihtilaf veya tearuz halinde gözüken hadîsleri
değerlendirmede düşünülmesi gerekli noktaları ilk kez ortaya koyanın Şâfiî olduğuna dikkat
çekmektedir. A.mlf, A.g.e., s. 42.
486
Şâfiî, Risâle, 126- 142. Şâfiî’ye göre hadîsler arasındaki ihtilafın sebepleri ve hadîsler arasındaki
ihtilafı giderme yolları hakkında geniş bilgi için bkz. Aktepe, Şâfiî’de Sünnet, s. 231-247.
487
Şâfiî, Risâle, 127 (no. 578-579).
104
Hadîs
adlı eserinde bağlam teorisini genel olarak hukukî konularla ilgili iki hadîs
arasındaki çelişkiyi kaldırmak için kullanmıştır
488
.
Ş
âfiî’nin, Arap dilinden kaynaklanan nedenlerle de hadîsler arasında
ihtilafın olabileceğine işaret etmesi ve zaman zaman hadîslerin varit olduğu şartları
da göz önünde bulundurması, onun hadîsleri değerlendirmede dilsel ve durumsal
bağlamlara dikkat çektiğini göstermektedir
489
. Yine Şâfiî, hadîslerde görülen
ihtilafları giderme konusunda da bir takım yöntem ve kıstaslar ortaya koymuştur ki
nesh, tercih, cem ve te’lif
bunlardan başlıcalarıdır.
Ş
âfiî’ye göre hadîsler arasında ihtilâf söz konusu olduğu takdirde; burada
iki türlü durum vardır: Birincisi, nâsih ve mensûh olmalarıdır. Bunlardan nâsih olanla
amel edilir, diğeri terk edilir. kincisi ise, ihtilaflı olmaları ve hangisinin nâsih
olduğuna dair bir delâlet olmamasıdır. Bu durumda daha sahih olan
490
araştırılır.
Ş
ayet yine aralarında bir eşitlik olursa, ikisinden Allah’ın Kitabı’na ve
Peygamberinin sünnetine en benzer olanı alınır
491
.
Yine Şâfiî, “Hadîsler arasında ihtilaf olabilir. O zaman ben, Kitab, sünnet,
icma ve kıyas ile istidlal ederek, bu ihtilaflı hadîslerden birini tercih ederim”
492
diyerek tercihte nasıl bir yöntem izleyeceğini de ortaya koymaktadır. Bu arada
Ş
âfiî’nin teâruz arzeden haber-i vâhitlerle ilgili hangisinin tercihe şâyân olduğuna
dair bir takım kriterleri de vardır. Ona göre, hadîslerden subût bakımından daha
488
Bakar, Mohd Daud, “Bağlam Teorisi ( htilâfu’l-Hâleyn) ve slâm Hukuk Teorisinde htilâf
Problemi” çev. Yavuz Köktaş, slâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 3, Konya, 2004, s. 79,
81.
489
Nitekim M. Bakar’a göre, bağlam iç ve dış bağlam şeklinde iki kısma ayrılmakta ve bunlar aynı
zamanda dilsel bağlam ve durumsal bağlam olarak da bilinmektedir. Dilsel bağlamda, delâlet
sorunuyla ilgili fonetik problemler dahil kelimenin yapısıyla ilgili tüm özellikler
araştırılmaktadır. Bu şekilde elde edilen mana ise, usûlcüler tarafından metnin zahiri manası
olarak adlandırmaktadır. Durumsal bağlam ise, daha çok şartlar ve çevresel sosyal karakterlerle
ilgilidir. Şu halde insanın dili hakkındaki bilgisi dilsel yeterliliktir. nsanın özel bir söylem içinde
gömülü olan durum hakkındaki bilgi ise, bağlamsal bilgidir. Dolayısıyla hem dilsel yeterlilik
hem de bağlamsal bilgi bir sözü veya metni anlamak için zorunludur. Bakar, “Bağlam Teorisi”,
s. 79.
490
Şâfiî’nin hadislerden daha sahih olanının tercih edileceğini söylemesi ise meseleyi çözmekten
uzak bir ihtimaldir. Oysa hadîslerin sahihliğinin tesbit ve değerlendirilmesi, âlimlerin bu
konudaki temel kriterlerinin ve bakış açılarının farklılığına göre değişebilmektedir. Dolayısıyla
Ş
âfiî’nin bu önerisi objektif temel bir ilke olmaktan uzak olup, ancak kendi kriter ve ölçüsüne
göre bir anlam ifade edebilir. Şâfiî’nin bu değerlendirmelerinden onun sanki hadîs/sünnet alanını
adeta sorunsuz bir alan olarak gördüğü gibi bir izlenim doğmaktadır.
491
Şâfiî, Umm, VII. 307.
492
Şâfiî, Risâle, 207 (no. 1012).
Dostları ilə paylaş: |