XVI
anlayışı, istihsan karşısındaki tutumu, dile bakışı, talîy ve taabbud anlayışı gibi
faktörlere yer verilmiştir. mam Şâfiî’nin hadîs/sünnet anlayışında lafza bağlı
yorumun mahiyetini inceleyecemeye çalıştığımız bu bölümde konu teorik olarak ele
alınmıştır.
Araştırmamızın üçüncü bölümünde ise, mam Şâfiî’nin Hadîsleri/Sünneti
Anlama ve Değerlendirmede Temel Yaklaşımları konusu ele alınmış ve pratik
yönden hadîsleri/sünneti hangi ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirdiği tesbit
edilmeye çalışılmıştır. Şâfiî’nin hadîsleri/sünneti değerlendirmesine yönelik
yaklaşımları ise lafız eksenli ve mana eksenli yaklaşımlar olmak üzere iki kategoride
değerlendirmeye çalıştık. Şâfiî tarafından eserlerinde ifade edilen yaklaşım ve
değerlendirmelerden ilkeler çıkararak örnekleme yöntemiyle konuyu ortaya koymaya
gayret ettik. Bu arada yaklaşım farkının belirginlik kazanması için farklı ekol ve
imamların yaklaşımıyla mukayeseli değerlendirmelerde bulunmaya çalıştık. Bizi bu
konuda ilgilendiren husus taraflarca yapılan yorum ve görüşlerin doğruluğunu
tartışmak değil, bilakis yaklaşım farkına işaret etmektir.
Sosyal bilimlerde farklı yorum ve yaklaşımların olması tabiatı icabıdır.
Dinin de sosyal bir olgu ve gerçeklik olması ve de doğal olarak bir söyleme sahip
olması nedeniyle, dinî nassların anlaşılması ve yorumlanması konusunda farklı
anlayış ve yaklaşımların olması kaçınılmazdır. Bu konuda dikkati çeken husus,
hemen hemen bütün ekollerin ve bilginlerin yorumlamada bulunurken kendilerine
özgü belirli bir yöntemi izlemiş olmalarıdır. Dolayısıyla aynı metin ve söz üzerinde
farklı yorumların ortaya çıkmasının en önemli nedeni metni anlarken ve yorumlarken
yorumcunun izlediği yöntem ve yaklaşım farklılığıdır. Bu nedenle farklı yaklaşım ve
değerlendirmelerin birer yorum zenginliği olarak görülmesi daha yerinde bir tavır
olacaktır. Amacımız Şâfiî’yi yargılamak değil onu ve yaklaşımını anlamaya
çalışmaktır.
B R NC BÖLÜM
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
2
I- GENEL OLARAK ANLAM VE YORUM
Kur’an-ı Kerîm başta olmak üzere, Hz. Peygamberin söz ve uygulamalarını
içeren hadîslerin/sünnetin birer lafız, ifade ve metin olmaları ve dinin temel ilke ve
öğretilerinin bu söz kalıplarının içinde bulunmuş olması, daima lafız-anlam ilişkisini
gündeme getirmiştir. slâm ilim tarihinde, dini anlama ve yorumlamada mezkûr dinî
metinlerin lafızlarından dolayısıyla anlamlarından hareket edilmiş, hüküm ve
değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu bakımdan araştırmamız Şâfiî özelinde
hadîslerin/sünnetin anlaşılması ve yorumunu konu edinmesi nedeniyle, başlangıçta
lafız-anlam ilişkisi ve lafza bağlı yorumun mahiyeti üzerinde durmanın yararlı
olacağı düşüncesindeyiz.
A- Lafız- Anlam lişkisi
Lafız
kelimesi Arap dilinde konuşmak, telaffuz etmek anlamındaki
( )
fiilinden türemiş olup, söz, ifade, laf vs. anlamına gelmektedir. Esasında l-f-z fiilinin
asıl anlamı itibariyle, ağızda olan bir şeyi dışarı atmak anlamında olması nedeniyle
9
,
adeta kelimeler de ağızdan atıldığı için, bunlara “lafız” adı verilmiştir. Dolayısıyla
lafız, insanın istek ve meramını bir tür dışa vuran ve başkasına ulaştıran bir araç
olması sebebiyle bu anlamda kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Lafızlara ibâre adı da verilmektedir. Bu manada dinî ilimlerde nassın
ibâresi
sözü sıkça kullanılmaktadır. M. Hamdi Yazır, “Ey akıl sahipleri ibret alın”
10
âyetinin tefsirinde ibâre sözcüğünün geçmek (ubûr) fiilinden geldiğini, dolayısıyla
mânâları söyleyenin dilinden dinleyenin aklına naklettikleri için lafızlara ibâre
9
bn Manzûr, Muhammed b. Mukrim, Lisânu’l-Arab, Dâru Beyrût, Beyrût, 1955-1956, VII. 461.
Nitekim bazı hadîslerde de l-f-z fiili dışarı atmak anlamında kullanılmıştır. Meselâ, denizin
dışarı attığı balıkların hükmünün sorulduğu rivâyette
ifadesi kullanılmaktadır. Mâlik b.
Enes, el- Muvatta, 25, Sayd 3, h. no: 9, 11, 12 (II. 494-495).
10
59. Haşr, 2.
3
denildiğini belirterek, ibâre sözcüğünün menşei ve kullanımı üzerinde detaylı bir
izahta bulunmaktadır
11
.
nsanların kullandıkları her türlü sözlü ifade, kelime ve tabirler bir bütün
olarak onların dilini meydana getirmektedir. Şu halde dil, insanın düşüncelerini
başkalarına aktarmada en temel araçtır. nsan dil vasıtasıyla kullandığı bir takım söz
ve kavramlarla istek ve meramını, duygu ve düşüncelerini başkalarına
anlatabilmekte, yine başkalarını istek ve meramlarını onların söz ve konuşmaları
yardımıyla anlayabilmekte ve böylece insanlarla iletişim kurulabilmektedir.
Lafız genel olarak anlamın, özel olarak ise hukukun iletilmesinde bir araç
olarak ortaya çıkmaktadır. “el-Lafzu yedullu ale’l-ma’na”: lafız manaya delalet eder,
yani onu aşikâr kılar. Şayet lafız olmazsa anlam dinleyiciye ulaşmaz ve konuşanın
zihninde kalır. Lafız aracılığıyla anlam, gizlilik alanından açıklık alanına geçiş
yapar
12
. Buna göre mana lafızla kastedilen şey olup lafzın taşıdığı ve içerdiği
anlamdan ibarettir. Zira dinî metinler de dahil, her hangi bir konuda şayet lafız yoksa
orada mana da yoktur.
Ebû shâk eş-Şâtıbî (ö. 790)’ye göre de konuşmada anlamlara önem
verilmesi temel amaçtır. Bu nedenle Araplar, kullandıkları lafızları sadece anlamları
için kalıplara döküyorlardı. Sözde asıl olan amaçtır. Lafız ise sadece bir araçtır.
Burada mühim olan lafzın geldiği her mana olmayıp, cümlenin bütünlüğü
11
“ 'tibâr, ibret almak, taaccüb ederek öğüt almak demektir. bret, “Besâir” ve “Müfredât”da
zikredildiği üzere, müşâhede edileni öğrenmekle henüz müşâhede edilmeyeni bilmeye vesile
kılınan duruma denir. Bunun aslı olan “abr” maddesi, bir halden bir hale geçmek mânâsını ifade
eder. Ubûr, gerek yüzerek gemi veya hayvan ve gerek köprü gibi her ne suretle olursa olsun
suyu ve dereyi geçmek demektir. Bu münasebetle göz yaşına da ayın'ın fethasiyle "abre" denilir.
Aynı kökten gelen ibâre, söyleyenden dinleyene geçen söz, ta'bir, rüyanın zahirinden bâtınına
geçmek mânâsınadır. Diğer mânâlar da hep bu geçiş anlamıyla ilgilidir. Binaenaleyh ibret almak
diye kısaca ifade ettiğimiz itibâr, müşâhede edilen bir bilinene dikkat edip ondan bir meçhulü
bilmeye intikâl etmek demektir. Bu da Fıkıh Usûlü ilminde kıyas denilen istinbât (hüküm
çıkarma) usûlünün ta kendisidir.. tibâr, bir şeyden bir şeye geçmek ve sınırı aşmak mânâsından
alınmıştır. Onun için göz yaşına da abre denilir. Çünkü gözden yanağa geçmektedir. Geçide
ma'ber, vasıtasına mi'bir denilir. Çünkü sınırı geçmek onunla mümkün olur. Hislerle bilinen
ilme, ta'bir denilir. Çünkü onun sahibi hayal edilen şeylerden düşünülene intikal eder. Lafızlara
ibâre denilir. Çünkü onlar, mânâları söyleyenin lisanından dinleyenin aklına naklederler. “Mutlu
insan, başkasından ibret alandır.” denilir. Çünkü Onun aklı başkasının halinden kendi haline
intikâl eder. Bundan dolayı müfessirler demişlerdir ki, itibâr, eşyanın hakikatlerine ve ifade
ettikleri mânâlara bakmaktır ki, bu bakışla onların cinsinden başka şeyler hakkında bilgi elde
edilir”. Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Dağıtım, stanbul, ty., VII. 482-483.
12
Kılıç, Muharrem, slam Hukuk Metodolojisinde Nassların Lafzî Yorumu, (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), MÜSBE, stanbul, 1999, s. 106.
Dostları ilə paylaş: |