Microsoft Word Esas metin 1-82. doc



Yüklə 0,65 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə18/25
tarix06.10.2018
ölçüsü0,65 Mb.
#72677
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   25

 

48 


uzaklaşıp evrensel ürkütücülüğüyle göz kamaştıran metropol imgesiyle ilgileniyor 

artık.  Amerikalı Dev Temizlikçi, Türkiye’de yaşayan bir öykücünün ağıtı ve kabusu 

oluyor.  “Kalenin Bedenleri”, modern dünyanın gündelik hayatının sıradan ama 

simgesel bir manzarası karşısında bir anlamda düşüyor. 

 

Yaza Yolculuk’un yazarın bir önceki öykü derlemesi olan Gece Gezen 

Kızlar’daki çağdaş masallarla kurduğu metinlerarası bağda da yeni bir gerçeklik ve 

öykücülük anlayışının izlerini sürmek mümkün görünüyor.  Gece Gezen Kızlar’da 

yer alan “Ormandaki Ayna” adlı öykü Yaza Yolculuk’taki “Yaz Şarabı”nda devam 

ediyor.  Pamuk Prenses ile Yedi Cüceler masalının çağdaş kahramanı Ece, “Yaz 

Şarabı”nın hemen başında bir sabah yabancı bir yatakta çıplak olarak uyandığında, 

anlatıcı, okuyucuya durumu şöyle özetliyor: 

Öykücüsü, onu bir yaz akşamı, ansızın bastıran sağanağın altında 

otobüs beklerken bırakacağına, son anda caymış, o sırada Sosyal 

Sigortalar Durağı’ndan BMW’siyle geçen bir Bay’ın arabasına 

bindirmişti. [. . . .] Yazarın dediğine göre Ece, son anda, yanıbaşındaki 

camın kepenginin indiğini sanmıştı.  Son tümce buydu.  Sonra yazar, 

yarattığı öykü kişisini korkusuyla bırakarak aradan çekilmişti. [. . . .] 

O günden bu yana iki yıl geçmişti.  İki yıl boyunca Ece, kendisine 

öykücüsünün taktığı adla yaşamış ve uslu bir öykü kişisinden 

bekleneceği gibi yazarının saptadığı çizginin dışına taşmamaya özen 

göstermişti.[. . . .]  Şimdiyse.  (68-69) 

 Bildiğimiz masalın meşhur uyanma sahnesinin bu çağdaş yorumunda Ece, 

“öykücüsüyle arasındaki sözleşmenin bütün kurallarını dışlayan bir yabancı”yla 

geçirdiği gecenin ardından artık başka bir öyküye atlamıştır.  Evli kadınları 

pazarlayarak para kazanan çirkin ve bakir bir erkekle seviştikten sonra yeni bir 




 

49 


bedene ve ruha sahipmiş hissiyle uyanan Ece’nin bu hâli ne yazık ki geçicidir.   

Öykü, Pamuk Prensesin hayal kırıklığıyla sona erer:  

Ama yabancının da bir öykücüsü vardı herhalde, çünkü şöyle dedi: 

–Sizi ben bırakacağım arabayla.  Giyinseniz artık.  Gecikiyorsunuz. 

[. . . .] Sizi bir daha asla rahatsız etmeyeceğim, bilmenizi isterim.  

Tekrar özür dilerim.  (78) 

 

Tomris Uyar, kendi yarattığı öykü kişisine böyle bir sonu lâyık görürken, 



evrensel nitelikte bir masalın parodisini yaparken, araya “yazar” kimliğiyle girip 

bütün bunların kurmacalığını okuyucunun yüzüne vururken, bu arada öykü 

kahramanlarına görece özgürlükler tanırken postmodern edebiyatı sevmiş gibidir.  

Yine de öyküsel gerçekleri böyle çarpıtırken, okuru günümüz gerçekleriyle rahatsız 

etmeye devam eder.  Postmodern bir anlayışla evrensel uykusundan uyanan çağdaş 

Pamuk Prenses artık ormandaki kulübede yaşamamaktadır.  O da benzerleri gibi: 

 

 

Yaşadığı ihtiyar kentte; aşkın: 



  itilip 

kakıldığı, yasaklandığı ışıksız anacaddelere 

 

 

satıldığı dar arka sokaklara 



  cinsel 

açlıkla takas edildiği birahanelere 

ayaküstü pazarlandığı otel lobilerine 

suç işlercesine paylaşıldığı yatak odalarına 

hızla değer düşümüne uğradığı gece kulüplerine adımını bile 

atmamıştı.  (71) 

Yani bu devrin şiirine ayak uyduramamıştı.  Tomris Uyar, kahramanına bu şansı 

tanırken hüzünle alayı birlikte işleyerek yaşadığı çağın görkemli sahteliğini 

yakalamayı başarır. 

 

 



 

50 


C.  Sekizinci Günah 

 

1990 yılında yayımlanan Sekizinci Günah, kitabın arka kapağındaki  uyarı 

gereğince sayısı yedi olarak düşünülen “resmi günahlar”a bir sekizinciyi ekleme 

hevesinde görünüyor.  “Kibir, açgözlülük, tutku, öfke, oburluk, kıskançlık, 

miskinlik”, çeşitli görünüşleriyle öykülerde yer alırken, Tomris Uyar, belirsizlikler, 

ayrıntılar, düşler ve karabasanlar aracılığıyla bu sekizinci günahın keşfini okura 

bırakıyor. 

 

Sırma Köksal, “Yalın ve Dürüst Bir Ödeşme” başlıklı tanıtım yazısında, 



Uyar’ın bu öykü derlemesini 1975 yılında yayımlanan Dizboyu Papatyalar ile 

karşılaştırarak değerlendiriyor.  Bunun sebebini KöksalSekizinci Günah’la birlikte 

yazarın bu üçüncü kitabının yeniden basımının kendisinde yarattığı heyecan olarak 

açıklıyor.  Köksal’a göre bu süre zarfında Tomris Uyar öykücülüğünde “değişmeyen 

en temel şey” yazarın “edebiyata bakış açısı”dır.  Uyar, “ne bir öyküyle dünyayı 

değiştirmeye yeltenen toy bir tavır içinde—ki ilk öykülerinde bile yoktur bu zaten—

ne de edebiyatın salt bir kurgu oyunu olduğunu düşünenlerden[dir]”.  Değişen 

noktayı ise “ayrıntıların kullanımı konusundaki tavır”da fark eden Köksal, Dizboyu 



Papatyalar’daki “betimleme düzleminden” bu yana, ayrıntıların öykülerin 

“belkemiğini” belirlediği bir aşamaya gelindiğini kaydediyor.  Köksal’ın Dizboyu 



Papatyalar için söylediği, “yaşamın karmaşasından çekilip alınmış herhangi bir 

görüntü ya da sesin öyküye girmesiyle birlikte, her şey soluğuna kavuşuyor” (6) 

ifadesi, Uyar’ın o dönem eserlerindeki belirgin izlenimci eğilimi karşılar niteliktedir.  

Okurdan daha çok dikkat ve birikim isteyen bu yeni öyküler ise 1990’lara kadar 

izlediğimiz çizgide yazardan daha fazlasını bekleyen okuru tatmin ediyor. 

 

Sırma Köksal’ın gözlemlediği ikinci farklılık ise bu iki kitabın öykü 



kişilerinde ortaya çıkıyor.  Dizboyu Papatyalar’da kişiler “anlatılırken”, Sekizinci 


Yüklə 0,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə