Microsoft Word Esas metin 1-82. doc



Yüklə 0,65 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə20/25
tarix06.10.2018
ölçüsü0,65 Mb.
#72677
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25

 

54 


dünyasında yaşamaya zorlanan kadının kaderini” ortaya koymak istiyordur.  Doltaş,  

bu fikri benimseyerek, öykülerden, “kadınların duygu ve isteklerinin temelde 

erkeklerinken başka olduğu” yolunda bir sonuç çıkarıyor.  Doltaş’a göre, Uyar, 

öykülerinde, “kadın erkek eşitliğini değil de kadınların erkek dünyasında 

yaşamasından doğan sorunları ele alarak [. . .] kadınların ‘başkalığının’ kabul 

edilmesiyle [. . .] [cinsiyet] ayrımcılığının ortadan kalkacağı görüşünde olduğu 

izlenimini verir” (88).  Doltaş’ın görüşü, Uyar’ın kadın kahramanlarının dünyasına 

girdiği anlarda berraklık kazanıyor, hatta eleştirmenin yorumunu aşan başka 

gerçeklere de gönderme yapıyor.  Kadınlar, belki de kıstırılmışlıklarını göz ardı 

etmek adına bazen hemcinslerine karşı erkeklerden çok daha sert olabiliyorlar.  

“Dondurma”da Seniha Hanım “yakın arkadaşı” hakkında şöyle konuşabiliyor 

sözgelimi: 

Bir kadın, eğer kadınsa, bir yuva özler, bahçesiyle uğraşmak, evini 

pırıl pırıl etmek sabahları, çorba pişirmek akşamları, ister.  Bu 

duyguları tatmamak bir eksikliktir.[. . . .] Ayrıca, her gün, gazetelerde 

yalnız yaşayan kadınların başlarına neler geldiğini okuyoruz.  

Kurallara uymamanın bedelini ödüyor zavallılar.  Yine de insanlık 

gereği, onlara acıyoruz, onlar adına hicap duyuyoruz.  Oysa evlerinde 

uslu otursalar, başlarına hiçbir şey gelmeyecek.  Benim geliyor mu?  

(24) 


 

Mustafa Kutlu’nun beğenmediği mor köpekli rüyada da kocaya seslenen 

kadın yalnızlığının bir düşe yansıyışına şahit oluyoruz: “Sen yoksun düşte.  İşin 

çıkmış, gelememişsin.  Bana da son anda haber vermiş olmalılar ki hazırlıklı değilim.  

Düşünsene, sabahlıkla gitmişim.  Çanta da almamışım, ama elimde bir kitap var.  

Düş süresince başlığını bir türlü okuyamadım” (“Kelepir” 15). 




 

55 


 Henri 

Lefebvre’in 



Modern Dünyada Gündelik Hayat’ta günümüz kadınları 

üzerine söyledikleri Doltaş’ın yorumuna katkıda bulunabilir; dolayısıyla Uyar’ın 

kadın kahramanları hakkında yeni veriler sağlayabilir niteliktedir.  Lefebvre’e göre: 

Gündelik hayatın ağırlığı kadınların üzerindedir. [. . . .] Birçok kadın 

bu ağırlığın içinde tutsak kalır.  Kimileri için düşünmek, kaçmak 

demektir; artık görmemektir, çamura battığını unutmaktır, onları dibe 

çeken yapışkan kütleyi artık algılamamaktır. [. . . .] Gündelik hayat 

içindeki durumların belirsizliği (ki bu da gündelikliğin ve modernliğin 

parçasıdır), anlamaya giden yolu onlara kapatır.  (78) 

Tomris Uyar, Sekizinci Günah’ta herkesi ama belki de daha çok kadınları ezen 

gündelik hayatın görünümlerini, fantezi ve belirsizlik kanallarından geçirterek bu 

türden modern bir hoşnutsuzluğu dile getirmek istiyor olabilir. 

 

Ç. Otuzların Kadını 

Tomris Uyar, 1989-1995 yıllarını kapsayan güncesi Tanışma Günleri/ 



Anları’nın bir yerinde, “temelde, edebiyatçının ‘gerçekliği’, edebiyatının gerçek 

olmasını sağlayabilir” diyor (116).  Uyar, kendi öykücülüğünün esin kaynakları ve 

bunları kullanma yöntemleri hakkında ipucu verirken konuyu biraz daha açıyor:  

Bazen bir kişiliktir sizi yazmaya iten, bazen kulağınıza çalınan bir 

konuşmanın içindeki sözcükler, bazen konuşan kişinin sesindeki 

tınıdır.  Ama bütün gözlemlerinizi benzersiz sanma, başınızdan geçen 

ya da başınıza gelen her olayı edebiyat malzemesi sayma, tanıştığınız 

her insana bir öykü ya da roman kişiliği yakıştırma gibi huylarınız 

varsa, birikiminizi hemen harcayabilirsiniz.  (116-17) 

 1992 


tarihli 

Otuzların Kadını, Uyar’ın birikimini çok iyi tanıdığı birini 

anlatmak için kullanmaya cesaret ettiği bir dönemin ürünü olarak ortaya çıkıyor.  




 

56 


Yazar, kendisini bekleyen tehlikeleri biliyor ama donanımı, bunun üstesinden 

geleceğini haber veriyor. 

Edebiyat yapıtlarının ünlü başkişilerinin gerçek yaşamdaki 

benzerlerine benzetilmek adına yazarlarca çok sıkı bir denetimden 

geçirildiklerine inanıyorum.  Yazarın ustalığı, gördüğü, tanıdığı birini 

düpedüz anlatabilmesinden çok, yaşamı süresince edindiği birikimle, 

anlatacağı kişiyi edebiyatta bir daha var edebilmesine bağlı, bu arada 

seçtiği temaya uygun düşecek kişilik-olay-doku zincirini 

kurgulayışına da bağlı.  (116-17) 

Orhan Koçak’ın “Deneyim İmkansızlaşırken” başlıklı yazısında belirttiği gibi 

1992 yılında yayımlanan Otuzların Kadını çok katmanlılığıyla göz doldurur (47).  

Kitap, bir öykü derlemesinin boyutlarını aşar.  Belki de ona “kısa” ya da “uzun” 

değil de “bir büyük öykü” diyebiliriz.  Annesi olan bir otuzların kadınının portresine 

bakarak onun öyküsünü yazmaya niyetlenen bir yazarın öyküdeki varlığı önemlidir.  

Bu yazar, Tomris Uyar’ın kendisi gibidir; daha doğrusu yazar, kendisiyle yapılan 

söyleşilerde burada kendi annesinden, ailesinden yola çıktığını gizlemez.  Öyküde 

usta bir yazar olduğu anlaşılan anlatıcı, annesini anlatmak için elinin altında bulmaya 

alıştığı yöntemleri, yordamları bir kenara koyar; “çünkü Otuzların Kadını 

kurgulanmayı değil anlatılmayı bekliyordur” ( “Pentimento” 10).  1917’den 1964 

yılına uzanan bir yaşam öyküsüyle bugüne bir şeyler söylemek istiyordur.  Bu 

amaçla Otuzların Kadınının yaşamından kesitler, kızının yaşadığı, deneyimlediği 

günlerin öyküleriyle dönüşümlü olarak anlatılır.  Otuzların Kadınının günleri 

doksanlıların kadınının günleriyle kesişir bir anlamda.  Geçmiş ile şimdi yan yana 

koyulur; değişen ve değişmeyen değerler aynı terazide tartılır. 




Yüklə 0,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə