60
bir anımsasa da, ona hiçbir yardımları dokunmayacaktı böyle bir anda.
(124-25)
Tomris Uyar, Otuzların Kadınının öyküsünü belli bir tarihsellik ve aynı
zamanda güncellik kaygısıyla, kurmacanın olanakları dahilinde anlatırken, Orhan
Koçak’ın belirttiği gibi, “hiçbir zaman tamamlanmayacak bir tanışmaya girişir [. . .];
yaklaşır ve çekilir, açı ve tempo değiştirir, bazen kendini onda dener, bazen de onu
başkalarında” (“Deneyim İmkansızlaşırken” 47). Sonuç olarak, Füsun Akatlı’nın
tespitiyle, “nostaljiyi sakız etmeyen bir yitmiş dönem güzellemesi ile, okuru eğitme
gayretkeşliğinden uzak duran buruk bir bugün ‘teşrihinin’ vurucu dozda bir karması”
(“Otuzların Kadını” 47) elde edilmiştir. Akatlı’nın da dediği gibi, “dünden bugüne
gidiş gelişlerle gerçeği yeniden kuran [bu] hikayeler toplamı kurgulamanın
yanında—ve hatta önünde—açımlama ve çözümleme yordamlarıyla karşı karşıya
getiriyor okuyanı” (47-48).
D. Aramızdaki Şey
1998’de yayımlanan son öykü kitabı Aramızdaki Şey’de Tomris Uyar, usta işi
kurgusallık ve seçkin bir dil aracılığıyla her zamanki gibi hayata dair kayda değer bir
şeyler anlatıyor. Öyküler, tam adını koyamadığımız, görmezlikten geldiğimiz ya da
ayrımına varamadığımız, önemini yaşarken algılayamadığımız anların büyüsüne
çağırıyor bizi. Sonsuzluğa uzanan bu anlarda, yeşeren, büyüyen, şekil değiştiren ve
ölen duygular, düşünceler, ilişkiler, tatlı rüyalar ve garip gerçeklikler var.
“Kırmızı”lı zamanların, tercihlerin, ayrıntıların çağrıştırdığı dönüşümler öykü
kahramanlarını yokluyor; onların çevreye yaydıkları ışığın rengini değiştiriyor.
Aramızdaki Şey’de, yazarın kitabın sonunda not düştüğü üzere “bu kere, odaktaki
Otuzların Kadını portresine dışardan giren öyküler değil, ‘kırmızı’ odaktan yola
çıkan öyküler söz konusu” (“Öykülerin Başı Sonu” 92).
61
Yine kadınların dünyası üzerine yoğunlaşan bu kitapta Tomris Uyar,
kadınların birbirleriyle olan ilişkilerine bakıyor, konuşmalarındaki satır aralarını
okuyor. Öykülerdeki kadın kahramanlar benzer yalnızlıklara, yalanlara, düşlere
sahip olsalar da birbirlerini çekemiyorlar aslında. Kırmızı kılıklara soktuğu
kadınların öyküsünü anlatırken öykülerin uçlarını açık bırakan Uyar, bu öykü
derlemesinde hem ilk öykülerindeki yalınlığı hem de 1980 sonrası kurgu arayışındaki
coşkuyu harmanlamış görünüyor. Teknik bir yenilik olarak “Yavruağzı” öyküsünü,
“gösterge, talimat vermeden, sırf sesle” (“Tomris Uyar Taranta...” 49) kuruyor;
“Lal”de birbirinden farklı yarı mizahi beş mektubu teker teker sıralayarak öyküsünü
oluşturuyor.
Kitabın arka planındaki mevsim sonbahar ve yazar, hayatlarının sonbaharına
gelmekte olan ya da çoktan gelmiş kadınları öykülerine başkişi olarak seçmiş. Bu
kadınlar arasında “Aramızdaki Şey” adlı öyküde, “Öykülerin Başı-Sonu”nda
açıkladığı üzere yazarın bizzat kendisi de var. “Akşam Alacası”ndaki yazma
telaşındaki öykü kişisi de Uyar’ın kendisi gibi. Diğer kadınlara gelince: “Güz
Kızılı”nda altmış yaşını aşmasına karşın çekiciliğini koruyan bir patroniçe, bir
velinimet; “Yavruağzı”nda hırstan gözü dönmüş menajer Güngör; “Tazı Payı”nda
biri diğerinin kocasını ayartmış sözüm ona iki eski iyi arkadaş; “Pıhtı”da
(göndermesi tanıdık) bir kadın oyuncu—“Bataklı Damın Kızı Aysel”—ile bir
öğretim üyesi; “Tahin Pekmez Günleri”nin emekli banka müdiresi Şükran Hanım,
Uyar’ın “kırmızılıkları” ile işlediği öykü kişileridirler. Yazar, yarattığı bu kadın
kahramanlara karşı çoğu zaman acımasızdır. Çevrelerine ama daha çok kendilerine
söyledikleri yalanlarla baş başa bırakır onları. Çünkü Uyar, kaçınılmaz olarak bir
“kadın olarak” yazıyorsa da, “geleneksel olarak kadın yazarlığına yakıştırılan
kusurlar[dan]—aşırı duygusallık, duyarlılık, vicdan hesaplaşması, kadınlararası
62
dayanışma ya da herhangi bir soyut kadın ilkesini destekleyen başka konular”dan
(Craig 7-8) kaçınmaya çalışır gibidir. Yazar, kadınlar hakkında yazmaktan ve onları
eleştirmekten hoşlanır ve bu kitap “kadınlık hâlleri”ne dokundurmalarıyla dikkati
çeker. George Eliot, kadın yazarlara hitaben, “bütün yapmamız gerekenin doğru
malzemeleri kullanmak—gerçek gözlem, mizah ve tutku” (alıntılayan Craig 8)
olduğunu söylüyordu. Tomris Uyar, Aramızdaki Şey ile bu yolda ilerlemekte kararlı
olduğunu ortaya koyar.
“Tahin Pekmez Günleri”nde bankadan emekliye ayrılmasının ardından site
yöneticiliğine soyunan Şükran Hanım, “yaşamı boyunca, bir gün yanlışlık yaptığını
kavrayacağı korkusuyla evlenmemişti” (51). Memuriyetteki ciddiyet ve sorumluluk
anlayışını yeni görevinde de sürdürmekte kararıyla sitedeki kadın komşularını
haftada bir gün evinde toplayan ve böylelikle ağızlarını arayan Şükran Hanım,.
“yaşıtı komşularına bile teşekkür ederim ‘kızım’” diye hitap eder. “Vurdumduymaz
bir dulun yetiştirmesi” olan komşu kızının peşinden ona göz kulak olmak amacıyla
tatile çıkması, kendini ve çevresini başka gözle değerlendirmeye başlamasıyla son
bulur. Nükhet ve arkadaşlarıyla bir gece diskoya takılan ve orada iyi vakit geçiren
Şükran Hanım, duygularını, ertesi gün “gündüz-defteri”ne önce yazıp sonra
karaladığı şu cümlelerle ifade ediyor: “Dün gece, insanlar hakkında bazen acele
hüküm verdiğimi anladım. Sözgelimi Hüseyin hiç de sandığım gibi yaşlı, zengin
kadınları kullanan bir erkek değilmiş. Yoksa bu sabah beni mutlaka arardı” (63).
Böyle faklı düşünceler içindeyken kapıya her zaman kendisine “siz” diye hitap eden
oda hizmetçisi gelmiştir.
–
Buyur
canım, dedi Şükran Hanım, yeni sevecenliğiyle.
Kız içeri girmedi. Kapıda küstahça dikilip bir paket tutuşturdu eline.
Dostları ilə paylaş: |