Microsoft Word Esas metin 1-82. doc



Yüklə 0,65 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə15/25
tarix06.10.2018
ölçüsü0,65 Mb.
#72677
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   25

 

39 


Orhan Koçak da Uyar’ın bu dönem öykülerindeki değişimin farkındadır.  

Koçak’a göre:  

Tomris Uyar’da Gece Gezen Kızlar’dan itibaren deneyimin giderek 

deneyselciliğe dönüştüğü görülür.  Bir yandan masal gibi hazır 

biçimler bir yandan da anlatının “kurmaca” ya da “kurgulama” olarak 

adlandırılan deneyselci boyutu, izlenime oranla daha çok yer tutmaya 

başlar öykülerde–Otuzların Kadını’na gelinceye kadar.  (“Deneyim 

İmkansızlaşırken” 47) 

 

Otuzların Kadını’na gelinceye kadar Yaza Yolculuk ve Sekizinci Günah 

yayımlanır.  Yaza Yolculuk, yazarın arayışını haklı çıkarır bir şekilde 1987 Sait Faik 

Armağanı’nı alır.  1990 yılında yayımlanan Sekizinci Günah ise “soyutlamaları” 

yüzünden belki bazı çevrelerce pek anlaşılamaz; ama anlayanlar da çıkar.  Otuzların 



Kadını, Koçak’ın deyişiyle “çok katmanlı” (47) bir metindir ve kurgu olanaklarını 

araştıran bir yazarın gelebileceği “doruklar[dan] biri”ni göstermesi açısından 

önemlidir. 

 1998 


yılında yayımlanan Aramızdaki Şey’in dikkati çeken özelliği 

deneyselciliği değil.  Bu kitapta da yazar anlatım olanaklarını araştırıyor, kendini 

yinelemekten kaçınıyor; ama bu tutkusunda daha sakin olduğu seziliyor.  Tomris 

Uyar’ın bu son kitabı, bir olgunluk dönemi yapıtı olarak, kendini kendine ispatlamış 

bir yazarın yazdığı öykülerden oluşuyor. 

 

Öykülerdeki “toplumsal güncellik payı”na gelirsek kurgulamadaki arayışın 



kaçınılmaz olarak içeriği de etkilediği söylenebilir.  Tomris Uyar yaşanan günlerle 

ilişkisini farklı boyutlarla öyküsüne taşıyordur artık.  Gece Gezen Kızlar günümüze, 

çoğu kez gündelik hayatımıza uyarlanmış çağdaş masallardan oluşur.  Yaza Yolculuk 

ve Sekizinci Günah kimi deneysel yöntemlerle bizi sorgulamaya devam eder.  Arada 




 

40 


bildiğimiz Tomris Uyar öyküleri hem yeni ve hem de tanıdık duyarlıklarla karşımıza 

çıkıyordur zaten.  Otuzların Kadını ise geçmişle şimdiyi, yaşanmışla yaşanıyor olanı 

karşı karşıya getiren bambaşka bir deneyimin ürünüdür.  Bu bölümde yazarın yeni 

kurmaca olanaklarıyla yaşanan günleri, günceli nasıl yakaladığı gösterilmeye 

çalışılacaktır. 

 

Tomris Uyar 1980’lerden itibaren öyküye yeni arayışlar sunulmasından 



yanadır.  Hatta meydan okuyucu bir tavrı vardır.  1987 yılında şöyle bir not düşüyor 

güncesine: 

Dergilerde, yeni yayımlanan kitaplarda okuduğum öyküler, Türk 

öykücülüğüne ilginin arttığını, öykülere dil ve imge kullanımında bir 

özenin yerleştiğini gösteriyor.  Ama ki kurgu açısından aynı şeyi 

söyleyemeyeceğim.  Birinci tekil kişi ağzından yazılmış, daha doğru 

bir deyişle yazarın “ben”iyle ve günlük deneyimleriyle sınırlı öyküler 

çoğunlukta.  Çeşitli anlam katmanlarını kapsayan deneyimler değil 

bunlar üstelik.  Devlet dairesinde çalışan ihtiyar bir memur, yaşama 

sevincini yitirmemeye çalışan küskün, içli bir kız, görüş gününden 

izlenimler vb. gibi sıkça işlenmiş, yetkin örnekleri çoktan verilmiş 

karalama (skeç) türü öyküler. [. . . . ] Kurgunun cılızlığı [. . .] geriye 

çekiyor öyküyü.  Öyküye özgü o derinliği, zamanla kısıtlanmamışlığı 

yakalayamıyorsunuz bir türlü.  (Yazılı Günler: [1985-198] 146) 

Tomris Uyar, özellikle yeni öyküleri hedef almış gibi gözüken bu eleştirileriyle öykü 

adına ne kadar hırslı olduğunu kanıtlıyor.  Çünkü hep aynı şeyi benzer şekilde 

yazmanın, zamanla eskinin iyilerinin gerisinde kalacağını düşünüyor ve kendi yapıtı 

ve Türk öykücülüğünün gelişimi açısından bundan sakınılması gerektiğine inanıyor. 



 

 


 

41 


A. Gece Gezen Kızlar 

 

Tomris Uyar öykücülüğü, 1983 yılında Gece Gezen Kızlar ile, Füsun Akatlı 



ve Orhan Koçak gibi eleştirmenlerin de farkında oldukları, yeni bir yola sapar.  

Evrensel nitelikteki masalları çağdaş öykülere dönüştüren Uyar, belki “postmodern” 

diyebileceğimiz bir alana da böylelikle girmiş olur.  Yazar, kitabın “Öykülere 

Girerken” başlıklı kısa bölümünde, amacının, halk masallarının sadece padişah, 

prenses, kocakarı olarak tipleştirdiği yersiz, yurtsuz, tarihsiz  kişilerini, birer “birey” 

olarak “günümüze getirmek” olduğunu söyler.  Çünkü, Uyar’ın çağdaş kahramanları 

“geçen sürede, özellikle kadınlar, eski masallarda önlerine değer diye sürülen 

‘şehzade ile evlenmek’, ‘zengin olmak’, ‘sınıf atlamak’ gibi özlemleri çoktan bir 

yana itmişlerdi[r]” (5).  Öyküleri okurken, Uyar’ın uyarısı doğrultusunda aklımızda 

bulunması gereken bir başka nokta, bu öykülerin “özgürlüğü arama tutkusunun 

mutluluğa erişmeye bile baskın çıktığı bir yer ve zaman”da (6) geçiyor olmasıdır. 

Sırasıyla Haensel ile Gretel, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Kırmızı 

Şapkalı Kız ile Mavi Sakal, Fareli Köyün Kavalcısı, On İki Dansçı 

Prenses, Uyuyan Güzel, Külkedisi, Fesleğenci Kız, Sabırtaşı’nın 

Şehzadesi ile Çingenesi, Çizmeli Kedi – Pinokyo günümüzdeki 

kılıkları ve düşleriyle bir daha yaşıyorlar[dır] burada.  (6) 

 Çağımıza uyarlanılmaya lâyık görülmüş bu masalların Türk insanınca 

bilindiği kuvvetle iddia edilebilirse de dış kaynaklı oluşları ile yazarın niyetini  

gölgeleyebilecekleri de düşünülebilir.  Füsun Akatlı’nın, Gece Gezen Kızlar’ı ilk  

başta “kuzeyli” (“Tomris Uyar’la Yaza Yolculuk” 42) olarak nitelendirmesi ve 

Uyar’da bulmaya alışkın olduklarını bulamamasının bir sebebi de bu olabilir.  Yine 

de Uyar’ın özellikle çağdaş Türkiye manzaralarına uyarladığı masallar birazcık 




Yüklə 0,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə