Microsoft Word Esas metin 1-82. doc



Yüklə 0,65 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə13/25
tarix06.10.2018
ölçüsü0,65 Mb.
#72677
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   25

 

32 


kaçınılmaz olarak etkiliyordur.  Yürekte Bukağı’nın fonunda, Lefebvre’nin “terörize” 

olmuş toplum olarak nitelendirdiği, yani “politik terör”ün etkisi altında kalmış bir 

toplumsal yaşantı var; “şiddetin geçici olarak kasıp kavurduğu, kanın aktığı bir 

toplum”(146).  Lefebvre’e göre asıl tehlikeli olan, “terörist toplum” (147) olma 

durumudur.  Böyle bir toplumda “her birey kendini suçlu hisseder ve suçludur da” 

(157).  Yeni hayat şartları, tüketim biçimleri, “moda”dan tutalım da “bilimsellik” 

(167) göstergelerine kadar gündelik hayatın içinde olan çoğu şey bu tür terörü alttan 

alta besler.  Belki de modern sıkıntılarımızın asıl kaynağı Lefebvre’in imâ ettiği 

türden bir terörün kaçınılmaz sonucudur.  Lefebvre’e göre, “eskiden, yıldızların 

etkisi bir üslup yaratıyordu, yapıtlar doğuruyordu.  [Oysa ki] [b]izim yıldızlarımız 

gündelik hayatın üzerinde parlıyor; tepemizdeki kara güneş terör saçıyor” (167).  

Modernleşen Türk yaşam standartları da belki belirli bir kesim için böyle bir 

etki yaratmaya başlamıştır 1979 yılında.   Belki de Tomris Uyar, Yürekte Bukağı’da 

yeni türeyen bir çeşit üslupsuzluk teröründen de söz açıyordur.  “Dikkat! Kırılacak 

Eşya”da “satış müdürlüğü, pazarlama müdürlüğü” gibi “yeni Türkiye’ye özgü 

meslek” (90) gruplarından birine dahil bir işadamı günlük programını şöyle anlatır:  

“Öyle bir meslek bizimki.  Ara sıra Avrupa.  Çiğköfte ile viski.  Hamburgerle rakı.  

Adana pavyonlarıyla büyük otel lobileri.  Akıl alır gibi değil.  Yani bir gün 

düşünmeye kalksam...” (90). 

Yazarın öykülerindeki “toplumsal baskı” anlayışı bu türden değer değişimleri 

ve yitimlerine bağlanarak bundan sonraki kitaplarda da yerini alacaktır.  Çünkü 

terörü hissetmek için mutlaka sıkıyönetim dönemlerini yaşamak ve öyküleştirmek 

gerekmez ve yetmez.  Yürekte Bukağı için Atilla Özkırımlı şöyle diyor:  

Biçimi değişmiştir bukağının.  Görünürde özgürdür insan.  

Ayaklarındaki bukağıyı çıkarıp atmıştır.  Ama yeni bir bukağı 



 

33 


geçirilmiştir yüreğine.  Yeni toplum düzeninin yeni egemenlerince... 

Düzmece değerlerle kuşatılarak yoz bir yaşama itilmiş, 

koşullandırılmış; sevgiyi, tutkuları, her şeyi metalaştıran bir ilişkiler 

düzeninde bayağılaştırılmış, yani insanlığına yabancılaştırılmıştır.  

(Öykülerde Romanlarda Yaşamak  96) 

 

Tomris Uyar, yine de umudu elden bırakmaz.  “Güneşli Bir Gün”de otobüste 



babasının kucağında oturan oğlan çocuğu, diğer yolcular gibi, kışla yolundaki 

tutukluyu görür.  Aslında camdan bakanların hepsi, içlerinden kendi yorumlarını 

yapıp tutukluyu ve birbirlerini kuşkuyla süzüyorlardır.  Ama çocuk haykırır ansızın: 

“-Ağabeye bak!” diye.  Ve “otobüstekiler, bir yerde bomba patlamışçasına 

yerlerinden fırladılar.  Sessizlik bozulmuştu, anlaşma bozulmuştu” (22). 

 

Yürekte Bukağı’da yazarın, yeni anlatım olanaklarını araştırdığı ama temelde 

toplumsal baskının gölgesinde geçen yaşamlara yönelttiği bakışlarıyla kendini belli 

eden öyküleri var.  Füsun Akatlı’nın, “Tomris Uyar’ın Öykü Dünyası” başlıklı 

incelemesinde tespit ettiği gibi, İpek ve Bakır’dan Yürekte Bukağı’ya kadar olan dört 

kitapta aynı duyarlık çerçevesinde biriktiriliyor öyküler.  Tomris Uyar 

öykücülüğünün özünü oluşturan “iki belirgin bileşen; nesnel, ama yorumlayıcı 

gözlemcili[k] ile yaratıcı ve şiirleştirici imgelem, dil düzleminde gerçeklik kazanan 

bir bütünleşme” halinde varlığını sürdürüyor (41). 

 

D. Yaz Düşleri Düş Kışları 

 1981 

tarihli 


Yaz Düşleri Düş Kışları, düşlerin peşine düşmüş bir Tomris 

Uyar’ı karşımıza çıkarıyor.  Bu kez düşlerin egemenliğinde, gündelik gerçeklere 

sıkışmış insanların, kendilerini ve çevrelerini anlamlandırma çabaları öykülere konu 

ediliyor.  Yazar, bu kitabıyla, düşlerin sınır tanımazlığını öykülerle sınamak 

istercesine mekân, zaman ve biçem seçiminde kendini daha özgür bırakıyor. 



 

34 


 

Yürekte Bukağı’nın üzerine torba geçirilmiş kenti (“Güneşli Bir Gün”) bu kez 

“Filizkıran Fırtınası”na tutuluyor.  Uyar, bu öyküsünde, ilhamını değişen İstanbul 

kentinden alıyor ama göndermeleri anlamak bir önceki kitabın öyküsündeki kadar 

kolay değil.  Yazarın, doğaüstü, düşsel, masalsı arayışlarla, gerçeğin daha farklı 

yorumlarına geçtiği anlaşılıyor. 

Lisa, ekip arabasına göz attı.  Yaşlı, kılıksız bir adam camdan 

bakıyordu, bir memur terini siliyordu korkudan.  Birkaç genç, 

dudakları sımsıkı kenetli, oturuyorlardı sessizce. 

– Nereye götürüyorlar acaba? dedi Lisa. 

– Bilmem ki, dedi Kadın. 

Onlar sarı-kent’in yollarından geçerken, Beşiktaş’taki 

kalyonlar ağır ağır yelken açtılar.  Bilinmedik denizlere. 

Kentin mavi damı ta aşağılarda kalmıştı. 

Filizkıran fırtınası, maden filizlerini bile kasıp kavuruyordu,  

çürütüyordu.  (“Filizkıran Fırtınası” 29-30) 

 Daha 


farklı bir düşsel anlatıyı, 1930’lardan günümüze uzanan Türkiye 

manzaraları eşliğinde bu süreçte oluşmuş kişisel bir yaşam öyküsü aracılığıyla 

“Metal Yorgunluğu”nda buluyoruz.  Öyküde, eski bir hesap uzmanı olan Ferdi, 

DÜŞSA Anonim Şirketi’nce yurdumuza getirilmiş olan ve bütün düşleri 

sınıflandırma marifetiyle donatılmış bilgisayar sistemi Lin Bey’e düşlerini vererek 

rahatlayacağını umuyor.  Memleketi ve kendisi hakkında aklına gelenleri anlatmaya 

başlıyor: 

[B]izim ülkemizde geçmişler ne kadar kısa, ne kadar da kısa süreli.  

Bizler tarihimizi hep on ya da on beş yıllarla düşünürüz (35) [. . . .] 

Diyeceğim, bizim halkımız, sokağa on yılda bir dökülür.  İnançları ve 




Yüklə 0,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə