42
masal birikimi olan yetişkin okurlar için bile kayda değer bir okuma deneyimi
olacaktır.
“Sue Ellen ile Recep’in Kaçınılmaz Karşılaşması”nda çağdaş Külkedisi
olarak ortaya çıkan dönemin gözde Amerikan dizisinin mutsuz kadını Sue Ellen,
öyküde balo yerine Türkiye’ye gelir. Bu ünlü yıldızın ülkemize gelişi uçaktan indiği
andan itibaren sahne sahne anlatılır. “Karşılama komitesi”, “DAED (Dilbilir
Anneleri Esirge Derneği)”, “YEKK (Yaratıcı Esnaf Kuaförler Kozmetikçiler)” gibi
nadide derneklerin üyeleri, çelenkler, kameralar bu büyük olayı heyecanla karşılarlar.
“Turizm temsilcisi, sert adımlarla ilerliyor, bir heybe uzatıyor Sue Ellen’a. O an,
kılıç-kalkan ekibi gösterilerine başlıyor” (77). Daha sonra Sue Ellen’ın, prensi,
Körebe gazetesinin düzenlediği yarışmayı kazanan Recep’le karşılaşması, lüks bir
lokantada Dallas odaklı bir sohbet ve vakit geldiğinde Sue Ellen’in Recep’ten
ayrılması mizah ve ironi öğeleri ile bir masalmışçasına anlatılır. Öykünün ve bu
medyatik buluşmanın sonunda Recep, karısının Sue Ellen’ın dizideki bebeği için
ördüğü patikleri vermeyi unuttuğunu fark eder ve ışıksız geceye doğru haykırır:
“Sue Ellen! Sue Ellen! Patiklerini unuttun!” (82). Umberto Eco’nun dediği gibi,
“ironi, belirtisini tanıyabilen bir toplumda dilin zaferi haline gelebilir” (alıntılayan
Yavaşlı 153). Doğan Hızlan’a göre, Uyar’daki ironi, tam da bu sebepten dolayı
“gülümsemeye ramak kala trajediye dönüşen bir ironidir” (524).
Tomris Uyar, ironiyle beslenen bir mizah anlayışıyla ortaya çıkardığı,
göndermesi güncele olan bu tür öykülerde, eğlenceli olmakla birlikte abartının
yerindeliğiyle rahatsız edici olmayı amaçlıyor gibidir. Nitekim yazar, Günlerin
Tortusu’nda şöyle der: “Acının, yanlışın, hatta çirkinin kara mizahı tam anlamıyla
yapılmadı daha. Görmek istemediğimiz, işimize gelmeyen gerçekleri ‘genellenemez
zaten’ diye kestirip atıyoruz” (21). Sanki güncelin ve magazinin üzerine gidişi bu
43
“genellenemez zaten” tavrına karşı bir harekettir; alayı hak eden hallerimizin teşhir
edilişidir.
“Sue Ellen ile Recep’in Kaçınılmaz Karşılaşması”nın masalsı ve gerçekçi
açılımlarının hakkıyla değerlendirilmesi, yazarca yakalanan günün göndermesini
okurun anlamasına bağlıdır. Asım Bezirci’ye göre, “güncel gerçekliğin işlenmesi
başlıca iki tehlikeyle karşılaşır: geçicilik ve sığlık” (32). Tomris Uyar bu tehlikeden
korunmak için bugüne kadar olan öykülerinde, Bezirci’nin de reçete olarak verdiği
“çelişkiler düzenini” (33) göz önünde tutuyordu. Artık bunun da ötesinde güncel
hâlleri evrensel masallarla ilişkilendirme çabasında olduğu görülüyor. Belki de
çağımızın masallarının artık bundan ötesine gidemeyeceğini düşünüyor.
“Ormandaki
Ayna”nın dul ve çocuklu çağdaş Pamuk Prensesi Ece, yağmurlu
bir günde nereye takılacağını bilemez bir halde Sosyal Sigortalar Durağı’nda otobüs
bekliyor gibi yapar. Bitmiş evliliği, artık büyümüş kızı, evde bir bekleyeninin
olmayışı, eski arkadaşları, onların bitmeye yüz tutmuş evlilikleri, sıkıcı komşuculuk
oyunları ile geçen günlerin birinde Ece, sıkıldığı bu akşam üstü çalacak tek kapı
bulamaz. Çağdaş bir insanın sıradan bir hali olarak değerlendirilebilecek bu durum,
Pamuk Prenses’in otobüs durağına yanaşan bir BMW’ye binmesiyle farklı bir boyuta
taşınır. Ece, “[b]inin. Belki de kokunuzu aldım sizin. Belki de burada beni
bekliyordunuz aslında, geleceğim içinize doğmuş” (32) diyen Bay’ın çağrısına
uymadan edemez.
Çağdaş masallar yazan Angela Carter, her yüzyıl “peri masallarını kendi
beğenisine göre yaratmaya ya da yeniden yaratmaya eğilimlidir” der (alıntılayan
Shaw, “Parçalanan Çerçeve, VI” 38). Valerie Shaw, Carter’ı değerlendirirken,
çağdaş masalları “bir tür çeviri” (37) olarak görür. “Ortaya çıkan sonuç,” Shaw’a
göre, “eskillik ya da eskiye özlem değildir”. John Singleton ise bu türden kısa
44
kurmacaları “çok yüksek derecede yenilikçi” (44) bularak, Carter’den yola çıkıp,
“peri masallarının eğlendirmek, bilinçaltının gizli dünyasını simgesel anlatı yoluyla
araştırmak, çoğu zaman da çok erkeksi anlatılar olarak sunulan anlatıları feminize
etmek üzere zengin imgelem gücüyle uyarla[ndığını]” (45) söyler. Hatırlayacak
olursak Tomris Uyar da “Öykülere Girerken” benzer imâlarda bulunmuştu. Yazar
dediğini yapmıştır. Ayrıca “Sue Ellen ile Recep’in Kaçınılmaz Karşılaşması”nda
milletçe Külkedisini ağırlama heyecanımızı sahnelerken ve “Ormandaki Ayna”nın
Pamuk Prensesini “direksiyonunun önünde küçük pusulalar, termometreler, rengi
sararmış plastik biblolar, doldurulmuş küçük hayvanlar[;] arka camın içinde renkli
iki minder[;] arka koltuğuna atılmış bir deste anahtar, bir paket kolonyalı mendil, bir
tornavida” bulunan bir BMW’ye bindirirken kısa öykü ve toplumsal eleştiri
bağlamında günceli aynı anda yakalamayı başarır.
1987 yılına geldiğimizde Tomris Uyar’a göre
Edebiyatta yapılmışları, bugün yapılanları dikkatle izleyen ustalar,
yeni bir kanal aramak, ustalıklarını sınamak adına daha önce başarıyla
kullanılmış temaları, kurguları, teknikleri bir daha kullanmayı denerler
sık sık. Ama bu sınavdan çıkabilmek için gözünü yalnızca ben’inin
gözüyle bildik arka pencerelere dikmek yetmez, aynı kurguyu yeniden
gerçekleştirmek, bildik olanı birdenbire başka bir ışıkta ele almak
gerekir. (Yazılı Günler: [1985-1988] 146-47)
Yazarın masallara yönelişi böyle bir arzudan kaynaklanıyor gibidir.
B. Yaza Yolculuk
1986
yılında yayımlanan Yaza Yolculuk, yeni anlatım olanaklarını arayışı ve
özellikle yazarın bir önceki öykü derlemesi olan Gece Gezen Kızlar’daki çağdaş
masallarla kurduğu metinlerarası ilişkilerle dikkati çeker. Uyar’ın gittikçe
Dostları ilə paylaş: |