SEVGÝ
DÜNYASI
18
delilin de akla uygunluðu bunu gösterir."
Aklýn bilgi elde etmesi þöyle bir süreçte
gerçekleþiyor: 5 duyu ile elde edilen
duyumlar akla geliyor ve orada iþleniyor.
Öylece bilginin hammaddesi olarak gelen
duyumlar orada iþleniyor ve bilgi oluþuyor.
Böylece akýl, bilginin hem kaynaðý hem de
kaydedildiði yer oluyor. Akýl 'baðlamak'
anlamý iþte buradan geliyor. Ýnsanýn bir
vazifeler varlýðý olmasý akla bir sorumluluk
yüklüyor. Ve insana ahlâki bir kimlik
kazandýrýyor. Burada aklýn pratik yaný
ortaya çýkýyor.
Muhasibî aklýn pratik olarak nasýl kul-
lanýlmasý ile ilgili ahlâki gereklilik yasasýný
aklýn kendisinde deðil, aklýn varlýðýna delil
olan Tanrýsal bildiride yani vahiyde bulur.
Ve buna 'görme', 'bilme' anlamýna 'basiret'
der.
Aklýn pratik
yönü olan basirette insan
neyi görüyor? Dünya ve ahirette yararlý ve
zararlý þeylerin büyüklüðünü doðrudan
biliyor (marife). Allah'ý düþünmek de buna
dâhil. Ýnsana doðrunun ve yanlýþýn
ölçeðinin bildirilmesi ve insanýn bunu
bilmesi, þükredilecek bir bilgeliktir.
Muhasibî'ye göre Allah'ý düþünmeden,
Allah'a imanýn bilincine varmadan, ahlâki
ideali gerçekleþtirmek mümkün deðildir.
Allah'ý düþünen O'nun buyruklarýný yerine
getirir. Emirlerini yerine getirdikçe de
Allah'a imaný ve baðlýlýðý artar.
AHLÂK ÖÐRETÝSÝ
Ýnsana aklý ile birlikte verilen inisiyatif
ve özgür irade, insaný ahlâki yönden
sorumlu kýlar. Akýl Muhasibî'de insan
kabiliyetlerinden biri olduðu kadar en
önemlisidir de. Muhasibî ahlâkýnýn merkezi
otoritesi Tanrý'dýr. Ahlâklý olma, Tanrý
otoritesine boyun eðme (teslimiyet), isteye-
rek O'na uymadýr. Tanrý'nýn iradesi vahiyle
söze dökülmüþ olarak insan idrakine sunul-
muþtur. Ahlâklý olmak, insanýn Tanrýsal
buyruklara akýl yoluyla inanýp baðlanmasý
ile gerçekleþir.
Muhasibî ahlâkýn teorik temelini Kuran
ve Hadislerde bulur. Ona göre aklýn pratik
yönü, yani basiret, ahlâki ilkeler koymaz;
dünya ve ahirette faydalý ve zararlý þeylerin
deðerlerini görür, duyar, bilir. Öncelikle
vahiy verileri bu kapsama girer. Ancak
vahiy verilerini de deðerlendiren, anlayan
ve akla uygunluðunu gören yine akýldýr. Ne
var ki Tanrý, ahlâk deðerlerini vahiy yoluy-
la belirlemiþ, insana bu deðerlerin geçerlil-
iðini üzerine herhangi bir düþünce yürütme
hakký tanýmamýþtýr. Ayrýca insaný ilâhi
denetim dýþýnda býrakmamýþ, ona her yap-
týðýndan sorguya çekileceði bildirilmiþtir.
Bütün þartlara raðmen, insana kayýtsýz bir
hürriyet verilmemiþtir.
Muhasibî özgürlüðü, insanýn aklý oranýn-
da bir seçim yapma özgürlüðü olarak ele
alýr. Ve onu hoþ karþýlar:
"Ýnsanýn Allah'a baðlýlýðý seçmesi þifa,
gönül üzerine bir serinlik ve basiret (pratik
akýl) için bir ciladýr."
NÝYET VE ÝRADE
Onun daha çok üzerinde durduðu irade
ve niyettir. Ýradeye baþýboþ bir özgürlük
yüklemez. Ýradeyi bilgiye dayandýrýr ve
ondan türetir. Bilgi ise insanýn doðuþtan
beraberinde getirdiði bir unsuru deðil,
kendi yaþantýsý sonucu elde ettiði bir
SEVGÝ DÜNYASI
19
baþarýsýdýr. Bu da insaný özerkliðe götürür.
Ýnsan iradesini bilgiye dayatan Muhasibî,
bu görüþüyle sebep sonuç örgüsünü kendi
bilgisine býrakýyor ve etkinliðini de kendi
bilgisinden türetiyor. Bu durumda irade,
bilgide insana verilmiþ olan durumlardan
birini isteme, birini diðerlerine tercih etme
olarak ortaya çýkýyor. Böylece irade
davranýþ oluyor. Burada Muhasibî araya
giriyor ve þunu diyor:
"Bil ki davranýþý
istemen (irade) davranýþtýr. Ýstemen
üzerinde düþün ve dýþta görünen davranýþý-
na baktýðýn gibi, içinde görünmeyen
iradene de bak ve gör."
Muhasibî insanýn iradesinin zayýflýðý
karþýsýnda kaygýsýný þöyle belirtiyor:
"Ben
insanlardaki marife (basiret) azlýðýndan ve
irade zayýflýðýndan korkuyorum."
Ýnsan varlýðý içinde içgüdü ve eðilim-
lerin, bencil duygularýn, yani nefsi arzu
gücünün karþýtý frenleyicisi iradedir. Ýnsan
irade gücü ölçüsünde egoist duygulara ve
nefsine hâkim olur.
Muhasibî iradeden sonra niyet üzerinde
önemle durur. Hz. Muhammed'in "Ameller
(davranýþlar) niyetlere göredir" sözünü
anýmsattýktan sonra, niyetin tanýmýný verir:
"Niyet, insanýn bir amaca göre davranmayý
istemesidir. Ýster bunu Tanrý için istemiþ
olsun, ister ondan baþkasý için istemiþ
olsun. Çünkü niyet iki gaye içindir.
1)Davranýþý yapmaya niyet 2) Bu davranýþý
amaçlardan birisi için yapmaya niyet."
Muhasibî þöyle bir benzetme ile durumu
somutlaþtýrmaya çalýþýr:
"Ýnsan karanlýk ve
yaðmurlu bir gecede yol alan bir yolcuya
benzer. Böyle bir gecede yolculuk yapan
insanýn elinde feneri yoksa gözleri, eðer
gözleri saðlýklý deðilse elindeki fener, ken-
disine yarar saðlamaz. Her ikisine de sahip
olduðu halde ayaðýný basacaðý yere bak-
maz ve ayaðýný nereye koyacaðýný durup
düþünerek bulmaz ise, ne saðlýklý gözü ne
de elinde feneri olan insan gibidir. Burada
sýhhatli göz akýl, fener bilgi. Durup
düþünerek ayaðýný basacaðý yeri bulmak
akýl ile düþünmek; bilgi ile aydýnlanmak ve
kendisine gelen duyum ve düþünceleri
Kuran ve sünnetin ölçüsüne vurmaktýr."
Muhasibî Ýslâm kültüründe ilk kez
"Aklýn kazanýlmasý"
terimini kullanýr.
Akýl doðuþtan getirdiðimiz bir yetidir ama
bilgi edinme, arýnma ve kendini geliþtirme,
cehit, çaba, emek isteyen bir iþtir. Bu da
aklý çalýþtýrmak demek olan düþünme,
okuma, dinleme, meraklý bir araþtýrma,
gördüklerimizden ibret alma ile gerçekleþir.
O nedenle kazanýlmýþ akýl, kazanýlmýþ
tecrübe, bilgi ve bilgelik anlamýna gelir.
Muhasibî akla çok deðer vermesine
karþýn, akýl ile etik yasalar koymayý, ahlâk
yasalarýný filozof Kant gibi akýldan türet-
meyi sadece akla dayanýp güvenmeyi ben-
imsemez. Bu konuda vahiy yoluyla gelen
bilgiye öncelik tanýr.
Davranýþlar niyetlere göre deðerlendirilir.
Burada niyet ve irade iç içe, birlikte
gerçekleþirler. Ona göre davranýþýn iki yüzü
vardýr: Psikolojik alanda süregelen iç yüzü,
organlar aracýlýðýyla görünen dýþ yüzü, yani
davranýþlar. Davranýþýn iç yüzünü niyet ve
irade belirler. Ýnsan, davranýþýnýn iç yüzünü
düzeltirse dýþ yüzünü de düzeltmiþ olur.
Çünkü Yunus'un dediði gibi insanýn içinde
ne varsa, dýþýna o sýzar. Bu yüzden
davranýþýmýzý deðiþtirmek için, içimizde
onu doðuran niyet ve iradeyi deðiþtirmemiz