8
A
stra gözlerini açtığında, nerede olduğunu ya da ne
den orada olduğunu bile hatırlamadan önce, aniden
diğer kadını gördü.
Duvarın içindeki bir açıklıkta duruyordu: belki bir kapı
aralığıydı; belki de değildi. Arkasındaki koyu fonda onu öne
çıkaran sarı, altınsı bir ışığın parlaklığıyla yıkanmıştı. Ast
ra ilk başta kadının çıplak olduğunu düşündü; ancak sonra
göğüslerini vurgulayan, dar ve şeffaf bir tür elbise giydiği
ni gördü. Boynu ve göğsü, üst sıralarındaki taşları daha kü
çük, alt sıralarındaki taşları daha büyük, çok sıralı bir kolye
ile
kaplıydı. Kadın, çenesine doğru sıkılaşan kolyeyle birlikte
sanki
başını gergin, dik bir konumda tutmaya zorlayan iki tu
haf omuz vatkası takmıştı.
Örülü saçlarının bir bölümü, giydiği son derece sıra dışı
miğferin altından dışarıya çıkıyordu. Havacıların giydiği, de
riyle kaplanmış eski moda kaskları andırıyordu. Kulaklarının
üzerinde soğansı çıkıntılar gibi başlayıp kıvrılan ve alnının
üzerinde, miğferin ortasında birleşen iki boynuz tarafından
sıkıca başında tutuluyordu.
Kadın kıpırdamadan durdu. Narin yüzünün hafif kalkık
elmacık kemikleri ve geniş, belirgin bir çenesi vardı. Dudak
larını neredeyse gülümseme denebilecek biçimde büzmüştü.
Astra kadının bumunu seçemedi; ancak karanlık, derin göz
lerini görebiliyordu. Ağır, kalın duvarlı bir vazoyu, ikramda
45
()/1111·ııi
/{cıiıicıit'ıı
Kral
bulunacakmış gibi kısmen Astra'ya doğru eğilmiş halde, elle
rinin arasında tutuyordu.
"Kimsin sen?" diye haykırdı Astra.
Kadın, yanıt vermedi. Kıpırdamadan durdu.
"Kimsin sen?!" diye bağırdı Astra, korku ve öfkeyle. An
cak kadın, gülümser gibi ifadesi yüzünde donmuş olarak, ha
reketsiz durmayı sürdürdü.
"Onu tanımadın mı?" dedi bir ses ve Astra bir anda Eli'yi
hatırladı.
Adam sehpa lambasını yaktı ve şimdi Astra onu, akşamın
başlangıcında oturduğu yerde otururken görebiliyordu.
"O kim? Bu diğer kadın ne yapıyor burada?"
"Onu tanımadın mı?" diye yineledi Eli.
Astra, davetsiz misafire bir daha bakmak için döndü. Ka
dın, dudaklarında belli belirsiz bir gülümsemeyle hala orada
duruyordu ve koyu gözleri dosdoğru Astra'ya bakıyordu.
Astra'nın bakışları, dolgun dudakların, belirgin elmacık ke
miklerinin ve köşeli çenenin üzerinde gezindi. Gözlerini ka
padı ve titredi.
"Tanrım," dedi. "Bu, benim!"
Tekrar titredi ve koltuğa yığılıverdi.
Eli oturduğu yerden fırladı ve aceleyle Astra'nın yanına
geldi. Elleriyle kadının soğuk ellerini kavradı ve ısıtmak için
ovdu. Yanaklarını hafifçe tokatladı.
"Her şey yolunda," dedi, "her şey yolunda. Bu, yalnızca
bir heykel."
Astra gözlerini açtı. "Bir heykel mi?"
Adam, kadının ayağa kalkmasına yardım etti ve onu ay
dınlanmış açıklığa götürdü. Astra burasının, aydınlanmadan
önce kitap raflarının arasında fark etmediği bir girinti oldu
ğunu anladı. Figür, gerçekten bir heykeldi ve boyu, kendisi
ninkiyle tıpatıp aynıydı.
46
Zecharia Sitchin
"O kim? O kimdi?" diye sordu.
"İştar," dedi Eli, üzerine basarak. "Büyük tanrıça İnanna;
l:;tar ya da Astarte diye de bilinir ... "
"Aman Tanrım ... Aman Tanrım ... " diye fısıldadı Astra.
Yüzünü çevirdi ve haç çıkardı. Eli, onu kısa bir süreliğine
kendisiyle baş başa bırakh.
"Buna inanamıyorum ... Bu, olanaksız!" dedi Astra, topar
landığında. "Bana ne kadar çok benziyor; benziyormuş ... "
"Tam tersini de söyleyebilirsin," dedi Eli, "Senin ona ne
kadar çok benzediğini!"
Astra elini uzattı ve önce donuk yüze, sonra yuvarlak gö
ğüslere dokundu. "Ne kadar da benim gibi ... Ne kadar da
onun gibiyim," dedi usulca.
"Ve aynı zamanda onun adını taşıyorsun," dedi Eli. "Ast
ra,
Göksel Olan. Astarte ... İştar!"
"Ne kadar sahici görünüyor," dedi Astra.
"Evet," dedi Eli. "Fırat Nehri'nin kıyısında, eski bir baş
kent olan Mari' de bulundu. Onu bulan arkeologlar yanında
fotoğraf çektirdiklerinde, yaşayan adamlarla taştan tanrıça
.ırasındaki farkı hiç kimse göremedi ... "
Astra'nın heykelin arkasını görebilmesi için, onu kaidesi
iizerinde döndürdü.
Şimdi, boynuzların önde kıvrılmak üzere içinden çıktığı
�·ı kınhların, kulaklığa benzer aygıtlar olduğu açıkça görülebi
l iyordu. Miğferin arkasında kareye benzer bir kutu, bir şerit
yardımıyla yerine sabitlenmişti. Birçok bölümden yapılmış
bir hortum, neredeyse tüm heykel boyunca kutunun alhndan
.ı:;ağıya iniyordu. Geniş omuz vatkalarıyla desteklenmeleri
ne
ve hem göğsünden, hem sırhndan çapraz olarak geçen iki
:;erit tarafından sabitlenmelerine bakılırsa, tanrıçanın takhğı
.ıygıtlar oldukça ağır olmalıydı.
"Uçan Tanrıça," dedi Astra. Parçaları parmaklarıyla yokla
d ı;
sonra, onlarla yüz yüze gelebilmek için heykeli döndürdü.
47
O/meyi lfrddcden Kral
"Neden?" dedi. "Heykel ne için?"
"Seni ikna etmek için."
"Ve altıncı parmak: onda var mıydı?"
"Doğumundan sonraki sekizinci günde, ameliyatla çıka
rıldı: sekiz günlük erkek bebeklere uygulanan Musevi sün
netini hatırlatan bir yöntem ... Ancak burada heykeltıraşın
gerçeğe sadık kalarak, altıncı parmakların daha önce olduğu
yerlerde sırrı açığa vuran yara izlerini bıraktığını görebilir
sin."
Astra noktalara dokundu.
"Anlıyorum," dedi.
"Benim
gibiydi ... Ben de onun gibi
yim." Eli'yle yüz yüze gelmek için döndü. "Onun kadar ...
Onun bir zamanlar olduğu kadar güzel miyim?"
Adam onu kalçalarından kavradı ve kendine doğru çekti.
"Öylesin!" diye yanıtladı ve onu dudaklarından uzun uzun,
tutkuyla öptü.
"Hazırım," diye fısıldadı kadın. "Geriye gitmeye hazı-
rım ... "
"Öyleyse gel, sevgili kraliçem," dedi adam, onu kendi be
denine sıkıca bastırırken. "Birlikte yolculuk etmeliyiz ... Geç
mişe!"
Kadın, adamın ağzına uzandı ve onu tutkuyla öptü. "Ben
hazırım," dedi. "Bir zamanlar İştar' dım ... Yeniden İştar olmak
istiyorum."
"Bana tamamen güvenmen gerekecek," dedi Eli. "Ne olur
sa olsun sana zarar gelmeyeceğine içtenlikle, tüm duyulannla
inanmak zorundasın."
"Sana güveniyorum, aşkım ... Gılgamış'ım!"
"İşte bu gece, o gece," dedi adam, onu okşarken. "Kutsal
Evlilik ayinlerinin gecesi, kutsal birleşmeyi gerçekleştirmek
için ... Bitmek bilmeyen sevişmenin gecesi; İştar ve Gılgamış'ın
tek vücut olduğu gece ... "
48
Dostları ilə paylaş: |