yoksulluk gibi birçok sözüm ona “Üçüncü Dünya sorunu” Batı uy-
garlığının önlenemez yükselişinin çare bulmaktan çok neden olduğu
sorunlar görünümünde.
3
Bu eğilimin manevi etkileri bu kadar göze
çarpmıyor, ama hiç de daha az acılı oldukları söylenemez. Birçok toplum
için bilgi edinmek hayatın bir parçasıydı; edinilen bilgi bir işe yarıyor, kişi
ve grupların kaygılarını yansıtıyordu. Yerel öncelik ve sorunlardan
kopartılmış “nesnel” bilgi, okuryazarlık ve okulun getirdiği dayatmalar
varoluşu epistemik dayanaklarından yoksun bıraktı, onu kısırlaştırıp
anlamsızlaştırdı. Bunun başını çeken de yine, okulu hayattan ayıran ve
hayatı skolastik kurallara tâbi kılan Batı olmuştur.
4
Bu tür konular üzerinde çalışan çeşitli bilginler, yerli kültürlerin
temsilcileri ve uluslararası kuruluşlar birçok yaşam tarzı bulunduğu;
bizimkinden farklı kültürlerin birer hata değil belirli, özgül çevrelerde
geliştirilmiş incelikli bir uyum sürecinin ürünleri olan insan kültürleri
olduğu; ve onların iyi bir hayatın sırlarını ıskalamak bir yana, yakalamış
oldukları sonucuna vardılar. Hattâ silahların kontrolü gibi son derece
teknik sorunlar bile bütünüyle “nesnel” değildir, çepeçevre “öznel” yani
kültürel öğelerle kuşatılmıştır.
5
Yukarda bir kısmını aktardığım metinde
“İnsan dünyasında”, diyor François Jacob;
3. Genel bir değerlendirme için bkz. John H. Bodley,
Victim of Progress, Menlo Park, Kaliforniya
1982. Sağlık ve açlık gibi somut örnekler Grazia Borrini tarafından incelenir, "Health and
Development - A Marriage of Heaven and Hell?”,
A. Ugaldo, der.,
Studies in Third World Society, içinde, Austin, Teksas 1986. M. Rahnema (“From
"Aid" to “Aids” -a Look at the Other Side of Development”, Stanford 1983, el yazması metin), o
güne kadar doğal ve toplumsal afetlere karşı etkin bir koruma sağlamış bağışıklık sistemlerinin
dayatılan Batı teknolojisi karşısında nasıl çöktüğünü anlatır. F.A. von Hayek’in, uzun bir
uyarlanma süreci içinde olgunlaşmış toplumların sorunlarla başa çıkma konusunda, en gelişmiş
teori ve donatımlara sahip entelektüellerden daha donanımlı olduğu yolundaki uyarısı, “akılcı
müdahalelerin etkilerini saptamak üzere geliştirilmiş bilgisayar modelleri tarafından fena halde
doğrulanmıştır -bu müdahalelerin hepsi de toplumu öncekinden daha beter hale getirmiştir. F.A.
von Hayek,
Missbrauch und Verfall der Vernunft, Salzburg 1979.
4. Krş. M. Rahnema, “Education for Exclusion or Participation?”, el yazması, Stanford 16
Nisan 1985. Batıdaki durum için bkz. Ivan lllich,
Deschooling Society, New York 1970 (Okulsuz
Toplum, çev. Bedirhan Üstün, Verso Y., 1985) '
5.
Facing the Threat of Nuclear Weapons (Seattle ve Londra 1983, s.36 vd.) adlı kitabında, ABD
hükümetinin silahların kontrolü ve ulusal güvenlik konularındaki danışmanı Sidney Drell,
“müzakere hedefi” olarak dört şey sayar.
doğal çeşitliliği . . . besleyen kültürel çeşitliliktir; bu. insanoğlunun farklı
hayat koşullarına daha iyi uyum göstermesine, dünyadaki kaynaklan daha
iyi kullanmasına imkan verir. Ancak bu bahiste şimdi bir birörneklik ve
donukluk tehdidi altındayız. İnsanoğlunun inançlarına, gelenek ve
göreneklerine, kuramlarına kazandırdığı olağanüstü çeşitlilik her gün
adım adım ortadan kayboluyor. Halkların kimi zaman fiziksel anlamda
ölerek yok olması kimi zamansa sanayi uygarlığıyla gelen yaşam
modelinin etkisine kapılarak dönüşüme uğraması şeklinde birçok kültür
ortadan çekiliyor. Eğer tek bir teknolojik, kırma-dilli (pidgin-speaking),
tektip bir yaşam tarzıyla sıvanmış, yani çok sıkıcı bir dünyada yaşamak
istemiyorsak dikkatli olmalıyız. Hayal gücümüzü daha iyi kullanmak
zorundayız. (Jacob, s.67).
Bu kitapta topladığım denemeler böyle bir bakış açısına, ona karşı
çıkan felsefeleri eleştirerek destek veriyor.
Özellikle, Batının yayılışım entelektüel açıdan saygın kılmakta sık sık
kullanılan iki ideyi eleştiriyorum -Akıl ve Nesnellik.
Bir usûlün ya da bakış açısının nesnel (olarak doğru) olduğunu
söylemek, onun insanlann beklenti, düşünce, tutum ve istekleri ne olursa
olsun geçerli olduğunu iddia etmektir. Günümüz bi- limadamı ve
entelektüellerinin çalışmaları hakkında öne sürdükleri en temel
iddialardan birisidir bu. Ancak
nesnellik fikri
bilimden hem daha eskidir,
hem de bağımsızdır. Ne zaman bir ulus, kabile ya da uygarlık kendi
hayat tarzı ile (maddi ve manevi) evrenin yasaları arasında bir özdeşlik
kurar, orada nesnellik fik-
Bunlardan üçüncüsü şöyledir: “Anlaşmaya varılan maddelerin ülkeler [ABD ve SSCB]
tarafından her ikisinin de birbirinden çok farklı olan kendi teknolojik, bürokratik üslûp ve
yapılarına göre karar verecekleri çeşitli indirimler, ayıklamalar yaparak yürürlüğe
sokulmasına irin vermek. Her ne kadar söz konusu indirimlerin iki taraf açısından da
âdilâne olması şartsa da, aynı zamanda bunlar asimetrik de olabilmelidir. O açıdan
görüşmelerin oldukça esnek tutulması gerekir.” Rudolf Peirels
(Bird of Passage,
Princeton
Univ. Press 1985, s.287) benzeri şeyler söyler: “çok açık bir şey var ki iki tarafın da coğrafi
ve stratejik durumları birbirinden farklı; sahip olduktan istihbarat örgütleri, nükieer silahlar
ve onları kullanma biçimleri birbirine hiç benzemiyor; o yüzden tarafların göreli gücü
konusunda bir değerlendirme yapmak epeyce spekülatif bir şey olur”: iki ulus arasında
yaşamsal çıkarlar üzerinde dönen bir alışveriş “nesnel” ve şematik bir tarzda yürütülemez.
Dostları ilə paylaş: |