S e t a 1 y ı l l ı ğ ı



Yüklə 5,84 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə59/256
tarix18.06.2018
ölçüsü5,84 Mb.
#49335
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   256

142

m a r t   1 1

tedricen yapılmasını  istiyor.  Üstelik  de  bunu

sadece Libya’da değil Suriye’den Yemen’e kadar

bütün  ülkelerde  savunuyor.  Libya’daki  aşiret

yapısının ülkenin ana siyasetini oluşturduğu-

nu düşünen Türkiye, Kaddafi’nin gücünün de 

içinden geldiği aşiretle ilişkili olduğunu kabul 

ediyor. Askeri müdahale sonucu Kaddafi’nin 

öldürülememesi durumunda ülkede ucu iç 

savaşa, katliama ve hatta kan davasına dönü-

şebilecek riskler olduğunu savunan Türkiye, 

bu nedenle de bu ihtimal konusunda oldukça 

çekingen davranıyor. Ancak aşireti geçerli bir 

siyasi kategori olarak algılayamayan liberal dil 

için bu gerekçe çok da anlamlı görünmedi. Tüm 

bu nedenlerden dolayı Türkiye, Libya’da süreci-

nin doğal yollardan ilerlemesini, yönetimin de 

doğal gelişimi içerisinde değişmesini istiyordu. 

Başbakan Erdoğan’ın Seyfülislam Kaddafi’ye 

demokratikleşme konusunda yaptığı çağrılar 

da Türkiye’nin konumunu ve kaygısını net ola-

rak anlatıyor. 

Uluslararası hukuk 

Dünya tarihinde uluslararası hukukun asıl sa-

hiplenici ve taşıyıcısı hep orta büyüklükteki 

güçler olmuştur. Türkiye, uluslararası hukukun 

temsilcisi ve takipçisi olarak Libya konusunda

alınacak herhangi bir kuralın net bir hukuki 

meşruiyeti  olması  gerektiğini  savunuyor.  BM

Güvenlik Konseyi’nin aldığı 1973 sayılı kara-

rının Libya’ya yapılan saldırıyı meşrulaştırma-

dığı kanaatinde olan Türkiye, bu kararın son 

derece gevşek bir şekilde yorumlandığını dü-

şünüyor. 1973 sayılı karara göre normal şart-

larda BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun’un açık

bir çağrıda bulunarak üye ülkelerden oluşacak 

bir koalisyona görevi tevdi etmesi gerekiyordu. 

Oysa böyle bir çağrı yapılmadan Fransa Cum-

hurbaşkanı  Nicolas  Sarkozy’nin  çağrısı  ile  bir

araya  gelen birkaç ülke, durumdan vazife çı-

kararak de facto bir askeri müdahaleye giriş-

tiler. Uluslararası hukuka riayet anlamında bu

toplantının yetersizliğini, müdahalenin korsan 

olduğunu savunan Türkiye, hukuki çerçevenin 

acilen meşru bir zemine taşınması talebinde 

bulundu. Bunu sağlamak için NATO’nun hare-

kete geçirilmesini isteyen Türkiye, bu nedenle 

de NATO’nun operasyon yapması konusunda-

ki çekincelerini bir kenara bırakarak, bu korsan 

müdahaleye son vermeyi tercih etti. Askeri mü-

dahalenin faturasını Sarkozy’ye kesen Türkiye, 

bu süreçte Fransa’nın dışarıda bırakılması için 

aktif olarak çalıştı ve kısmen de bunu başardı. 

Ancak tüm bu süreç de göstermiştir ki ulusla-

rarası meşruiyet sorunu büyük oranda Türkiye 

gibi orta ölçekli ülkelerin kaygısıdır. 



Türkiye-Fransa klasmanı 

Türkiye bu süreçte özellikle ilk birkaç günde 

önemli  sıkıntılar  yaşadı.  Libya  lideri  Kadda-

fi ile muhalefet arasında anlamlı bir köprü 

olmak üzere başlattığı çalışmasında mesafe 

kat etmişken bir anda karşısında savaşı bulan 

Türkiye, henüz bu şaşkınlığı atamadan, liberal 

müdahaleciliğin iç ve dış versiyonlarının psi-

kolojik baskısıyla, bir anda kendisini neredey-

se Kaddafi’nin savunucusu durumunda buldu. 

Bu haksız suçlamadan kurtulması birkaç günü 

bulan Türkiye’nin süreçteki en önemli avantajı 

ise Fransa ile yaptığı mücadele olmuştur. Süreç 

sonunda Fransa’yı adeta saf dışı ederek, istekle-

rini NATO üzerinden kabul ettirebilen ve sü-

recin komutasında da söz sahibi olan Türkiye, 

Fransa ayarında bir ülke olduğunu kabul ettir-

miştir. Bu krizle birlikte Türkiye bundan son-

ra kendisini Fransa, İtalya gibi güçlü Avrupa 

devletleri ile aynı seviyede görmekle kalmayıp, 

bunu uluslararası topluma da kabul ettirmiştir. 

Olumsuz açıdan ise Türkiye, Arap dünyasında-

ki devrimler konusunda kendisini net olarak 

anlatamamıştır. Son olarak yumuşak güç konu-

sunda mesafe kat eden Türkiye’nin özellikle sert 

güç olarak bilinen askeri harekât, mühimmat 

ve müdahale konularındaki eksikliğinin orta-

ya çıkmış olmasıdır. Toplam gücünün ötesinde 

etkiye sahip olan Türkiye, bu gücü istikrarlı ve 

sürdürülebilir kılmak için sert gücünü de hızla 

geliştirmek zorunda olduğunu ve bu konudaki 

kısıtlarını bu krizle birlikte net bir şekilde an-

lamıştır.

Sabah, 26 Mart 2011



143

l i b y a ’ y a   m ü d a h a l e

Tunus ve Mısır’da başarıya ulaşan halk ayaklan-

maları  Libya’da  aynı  sonuca  ulaşmadı.  Bunda

Kaddafi iktidarının kendi meşruiyetini sağla-

dığı ittifakların, özel silahlı güçlerinin ve aşi-

retlerin büyük etkisi var. Kaddafi’nin halkına 

karşı başlattığı operasyonların onarılması güç 

zaiyatların ortadan kaldırılması için uluslarara-

sı güçler Libya’ya müdahale etti.

Müdahale  konusunda  Fransa’nın  “oldu-

bitti”sinin yarattığı rahatsızlık operasyonun 

NATO tarafından üstlenilmesi ile kısmen azal-

dı. Ancak Fransa’nın bu oldu-bittisi, Türkiye’nin 

başrolünü oynayacağı olası bir barış sürecini 

rafa kaldırırken bölge için de tehlikeli bir süreci 

başlatmış oldu. Çünkü Libya’ya yönelik operas-

yonun uzun sürmesi ülkenin bölünmesi dahil 

daha ağır bir tabloyu karşımıza çıkarabilir.

Peki bu yaşananlar ne anlama geliyor?

Bu hafta Söyleşi-Yorum’da bölgeyi yakından 

tanıyan ve bu süreçte bölge ülkelerine ziyaret-

lerde bulunan SETA Vakfı Genel Koordinatörü

Taha Özhan ile bölgede yaşanan somut geliş-

melerden çok yaşananların arka planını anla-

maya ve değerlendirmeye çalıştık.

Özhan bir dönemin sona erdiğini ifade ederek; 

bu sürecin sonunda yeni bir küresel düzen ku-

rulması gerektiğini ifade etti.

Özhan, Tunus’ta başlayan sürecin Suriye ve 

Yemen’de devam edeceğini, asıl patlamanın ise 

Cezayir’de olabileceğini söyledi.



Ortadoğu’daki gelişmeler Suriye’ye sıçradı. 

Neler oluyor? 

Şu tespitle başlayalım. Tunus’la başlayıp Mısır’la

devam  eden  olaylar  bir  ‘öfke  patlaması’dır.  Ve

bu patlamanın 3 temel sloganı vardı. Neydi on-

lar; birisi ‘hubz’ yani ekmek, ikincisi ‘hürriye’ 

yani özgürlük, üçüncüsü de ‘kerame’ yani hay-

siyet ve onur.

 

Fransız Devrimi’ndeki ‘özgürlük, eşitlik, kar-



deşlik’ gibi 3 temel slogan...

Öyle. Bu halkların ekmeği yok, bu insanların 

özgürlüğü yok ve İsrail meselesinden dolayı da 

haysiyetleri ciddi manada zedelenmiş. Aslında 

bu patlama yıllar önce de olabilirdi ama benim 

‘Camp David’ dediğim düzen bunu erteledi.

SETA YORUM

‘Camp Davıd’ Düzeni’nin Sonu 

Geldi 

SETA Vakfı Genel Koordinatörü Taha Özhan, Ortadoğu’da yaşanan olayların bir düze-



ni sona erdirdiğini söyledi. Özhan; “Camp David Düzeni sona eriyor. Bu Irak işgali ile 

başlamıştı şimdi hızlanarak devam ediyor” dedi.

TAHA ÖZHAN



Yüklə 5,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   256




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə