159
y ö k ’ t e r e f o r m a r a y ı ş l a r ı
müsait olduğu düşünülüyor. Ve okula dönme-
leri için çeşitli kolaylıklar sağlanıyor. Türkiye’de
de “hayat boyu öğrenme” meselesinin sahiple-
nilmesi gerekiyor.
Mostar: Af yasasıyla birlikte üniversitelerden
ilişiği kesilme de kaldırılacak değil mi?
Talip Küçükcan:
Evet, af yasası Cumhurbaşkanı
tarafından onaylandıktan sonra artık üniver-
sitelerden atılma diye bir durum söz konusu
olmayacak. “O zaman insanlar üniversite eği-
timini çok ciddiye almazlar” gibi bir eleştiri
getiriliyor. Böyle bir durumun ortaya çıkma
ihtimali çok düşük. Çünkü biliyorsunuz dün-
yanın çeşitli ülkelerinde üniversite eğitimi
kredi usulüne göre yapılıyor. Öğrenciler almak
zorunda oldukları krediden başarılı olurlarsa
mezun oluyorlar. Kimisi 3 yılda bitiriyor, kimisi
5 yılda bitiriyor. Hayatın gerçekleri öğrencileri
üniversiteyi zamanında hatta bir yıl önce bitir-
meye zorluyor.
Mostar: Hiçbir öğrenci okulunu bilerek uzat-
mak istemez herhalde.
Talip Küçükcan:
Evet, kimse bunu göze almak
istemez. Üniversiteden atılmak da hiçbir şeyi
çözmüyor. Üçüncü sınıfta iki dersten kaldı diye
öğrencinin üniversite ile ilişiği kesiliyor. Öğ-
rencilerin devlete olan maliyetlerini de düşün-
düğümüzde aslında ilişiği kesme devlete ciddi
bir ekonomik külfet de getiriyor. Türkiye’nin
böyle bir lüksü yok, dünyanın diğer ülkeleri de
böyle bir lüksü uzunca bir süre önce kaldırmış
ve demiş ki; “4 yılda bitirilmesi gereken üni-
versiteyi 8-9 yılda bitirirsen harç bedeli olarak
biraz daha fazla ödemek durumundasın”. Bu da
istisnai bir durum dediğiniz gibi. Öğrencinin
okulu bitirememesinin çeşitli nedenleri olabilir.
Hastalanmıştır, hem çalışıp hem okumak duru-
munda kalmıştır, konsantrasyon eksikliği yaşa-
mıştır. Böyle bir durumda öğrenciyi üniversi-
teden uzaklaştırarak geleceğini karartmamak
lazım. Rekabetin olduğu bir dünyada rasyonel
insanlar üniversite eğitimini ekstra bir durum
söz konusu olmadıkça 4 yıldan 8 yıla çıkarmaz.
Bir de yeni uygulamayla gerçekleşecek olan
harç bedelinin yükselmesiyle öğrenciler, uzat-
tıkları her yıl için biraz daha fazla harç bedeli
ödemek durumunda kalacaklar. Bu da öğren-
cileri tembellik yapmaktan alıkoyacak bir yap-
tırım bence. Türkiye’yi dünyanın diğer ülkele-
riyle karşılaştırdığınızda üniversite sisteminde
Türkiye’de bir gelişme olduğunu görürsünüz.
En son 8 üniversitenin daha kurulması karalaş-
tırıldı. Devlet ve vakıf üniversiteleri toplam 164
üniversiteye ulaştı. Bunların bir kısmı henüz
eğitime başlamadı ama kurulma kararı alındı.
İstanbul’da yaklaşık 40 üniversite var. Kimileri
bu kadar üniversite fazla diyor. Hâlbuki ABD’de
Boston’ın nüfusu 5-6 milyon ama 100’e yakın
üniversite var. İstanbul’un nüfusu 20 milyona
yakın ama 35-40 civarı üniversite var. Buna
rağmen biz bu üniversitelerin çok olduğunu
düşünüyoruz. İstanbul’un da dâhil olduğu Mar-
mara Bölgesi Türkiye nüfusunun yüzde 60’ını
oluşturuyor neredeyse, dolayısıyla bu bölgede-
ki üniversite sayısının çok olması gerekir. Tüm
bunları düşündüğümüzde 164 üniversitenin
sayıları az. Sayılarının artırılması lazım.
ASIL SORUN NİTELİKTE
Mostar: Üniversite mezunu bir sürü işsiz de
var. Yeni üniversiteler açmak bunların sayısını
da artırmayacak mı?
Talip Küçükcan:
Olabilir ama bu gerekçe yeni
üniversite açmamayı gerektirmez. İstihdam
alanı açtığımızda işsizlere iş imkânı sağlayabi-
liriz. Bu iki durumu birbirinin zıddı gibi gör-
memek lazım.
Mostar: Bu kadar üniversite açmak eğitimin
kalitesini ve bununla paralel olarak yetişmiş
insan sayısını düşürmez mi? Herkesin kolay
bir şekilde üniversiteye girebildiği ve mezun
olduğu bir ortamda üniversite okumuş olma-
nın ayrıcalığı da ortadan kalkıyor sanki.
Talip Küçükcan:
Asıl sorulması gereken de bu.
Niceliği artırırken niteliği de artırmak duru-
mundayız. Sayıyı artırırken kaliteyi de artırmak
için ne yapmak gerekiyor? Böylesine kritik bir
kararı alırken bu problemi hesaba katmalıyız.
“
Kalite meselesi merkezî bir sis-
temle çözülecek bir problem değil.
Kaliteli eğitimi sağlamak için üniversi-
telerin kendi bünyelerinde çalışmalar
yapmaları gerekiyor.
160
m a r t 1 1
Türkiye’de yükseköğretimin geleceği ve sizin de
belirttiğiniz gibi üniversite mezunu insanların
kalifiye olup olmaması bu sorunun cevabında
gizli. Bugüne kadar nicelik konusuna çok yo-
ğunlaşılmadığı için nitelik konusuna da ciddi
çalışmalar yapılmadı. Türkiye’deki yükseköğ-
retim sistemini bekleyen en büyük risklerden
biri kalite meselesi. Eğer Türkiye’deki üniversi-
teler kaliteyi sağlamadan ya da kaliteli eğitim,
öğretim için neler yapmak gerektiğini günde-
mine almadan yola devam edecek olurlarsa
çeşitli problemlerle karşılaşabilirler. O nedenle
şu an YÖK bünyesinde bazı çalışmalar yapıldı.
Türkiye’de üniversitelerin kalite güvence sis-
teminin kurulması çalışmaları devam ediyor.
Dikkat edilmesi gereken konu şu: Kalite mese-
lesi merkezî bir sistemle çözülecek bir problem
değil. Kaliteli eğitimi sağlamak için üniversite-
lerin kendi bünyelerinde çalışmalar yapmaları
gerekiyor. Kalite kültürü, üniversitelerin kendi
bünyelerinde derinleştirmeleri, kökleştirmeleri
gereken bir kültür.
Mostar: Batı Avrupa ve ABD’de kalite güvence
ajansları gibi bazı merkezi kurumlar var.
Talip Küçükcan:
Evet, ama orada yükü asıl ta-
şıyan yine üniversitelerin kendi bünyelerinde
kurdukları sistemler. Üniversiteler, hoca ya da
öğrenci nasıl çalışmalı, nasıl üretmeli, buna iliş-
kin çalışmalar yapıyor. Kalite meselesini YÖK
bir ajans kurarak ya da bir büro kurarak çöze-
mez. Bu sorunu temel olarak çözecek en önemli
girişimlerden biri bazı yetkilerin üniversitelere
verilmesi. Mevcut YÖK 12 Eylül’ün mirası. Me-
sela 28 Şubat gibi dönemlerde YÖK yetkilerini
çok aşarak demokratik yapıyı zedeleyecek, bu
yapıya aykırı birçok işe imza attı. İşte bu gibi
temel bazı sorunları çözmek için YÖK’ün bir
kısım yetkilerini üniversite rektörlerine devret-
mesi, üniversite rektörlerinin de kendi yetkile-
rini üniversite bünyesinde bulunan bazı kurul-
lara devretmesi gerekiyor.
Mostar: Türkiye’de üniversitelerin eğitim ka-
litesinin düşük olmasını neye bağlıyorsunuz?
Talip Küçükcan:
Büyük üniversitelerimizde
eğitimin seviyesi yükseldi. Türkiye’deki büyük
üniversiteler eğitim kalitesine yönelik zaman
içerisinde çeşitli çalışmalar yaptılar. Yeni kuru-
lan ya da gelişmekte olan üniversitelerin kalite
hususuna dikkat etmeleri gerekiyor. Geçmiş
dönemlerde üniversiteler kendi alanlarına yo-
ğunlaşmadıkları, aktif siyasette daha fazla söz
sahibi olmaya çalıştıkları için kalite düştü. Üni-
versiteler siyasetle ilgilenmez diye bir şey söy-
leyemeyiz. İnsanların fikir ürettiği yerler olan
üniversitelerin ülkenin meselelerine bigâne
kalması mümkün değil. Üniversitelerin temel
sorumluluklarından biri de bilgi üretmenin
yanında toplumun temel sorunlarına ilişkin
de fikir üretmeleri. Buradan baktığımızda üni-
versite-siyaset ilişkisi ister istemez kuruluyor.
Fakat bu ilişki günübirlik politikalar üzerinden
olmamalı. Parti politikalarının üzerinde, parti-
ler üstü siyasetle üniversitenin münasebetinin
olması gerekiyor. Buna siyasa dememiz daha
doğru olur. Siyasa-üniversite ilişkisi mutlaka
olmalı. Üniversite hocaları bu ülkenin aydınla-
rı. Aydınlara düşen ise vatandaşların dikkatini
çekmeyen konularla ilgili halkın, kamuoyunun
dikkatini çekmek, bu meseleleri onların günde-
mine taşımak.
Mostar: İfade ettiğiniz gibi üniversitelere iliş-
kin problemler bugüne kadar YÖK ve onun
destekçisi kimi kişi ya da gruplar yüzünden
çıktı. YÖK’e kendi konumunu da sorgulayan
bir başkanın gelmesiyle yükseköğretime iliş-
kin ciddi işler yapılıyor. Mevcut durum üze-
rinden konuşacak olursak Türkiye’deki üni-
versitelerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Talip Küçükcan:
Mevcut YÖK sistemiyle
Türkiye’de üniversitelerin geleceğinin çok par-
lak olacağını söyleyemeyiz. Bu kişilerle ilgili bir
durum değil. Bizzat YÖK’ün yapısına ilişkin
bir mesele. YÖK’ün kuruluş amaçlarına ve ya-
pılarına bakacak olursak üniversitelere ilişkin
genel standartların oluşturulması bakımından
merkezi bir sistem muhakkak gerekiyor. Ancak
burada temel problem YÖK’ün yetkileri husu-
sunda ortaya çıkıyor. Dünyanın hiçbir yerinde
YÖK’ün sahip olduğu yetkilere sahip olan bir
kurum yok. Bu kurumlar daha çok bölgesel ya
da üniversitelerdeki çalışmaların desteklenme-
si hususlarında ya da kalitenin artırılmasına
yönelik çalışmalarda ortaya çıkıyorlar. Bu-
gün Türkiye’de hem iktidar hem de muhalefet
YÖK’ün çok ciddi şekilde reforme edilmesi ge-
rektiğini düşünüyor. Ancak yalnızca YÖK’ün
değil üniversitelerin de kendilerini reforme
etmesi gerekiyor. Üniversiteler Türkiye’de po-