BM Güvenlik Konseyinden İsrail’i
kınama bildirisi - Miki Kato
(Tokyo Shimbun) - İsrail askerlerinin,
Filistin Özerk Bölgesi Gazze Şeridi'ne
yönelik
uluslararası
yardım
gemisi
konvoyuna ani baskın yapması sonucu çok
sayıda kişi öldü ve çok sayıda kişi
yaralandı. BM Güvenlik Konseyi, 1
Haziranda İsrail'in davranışını kınayan BM
Güvenlik Konseyi Başkanlık bildirisinin
yayımlanmasını oy birliğiyle onayladı.
Gazze'ye giden yardım gemisi konvoyuna
İsrail askerlerinin askerî müdahalesi
uluslararası
sularda
gerçekleşti.
Deklarasyonda, "İsrail askerî operasyonu
sonucunda
meydana
gelen
can
kayıplarından ve yaralanmalardan dolayı
derin üzüntü duyulmaktadır. Bu bağlamda
en az 10 sivilin ölümü ve çok sayıda
kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan bu
eylemleri kınıyoruz." denilerek İsrail
dolaylı olarak eleştirilirken olaydan
etkilenenlerin yakınlarına da başsağlığı
dileğinde bulunuldu.
Ayrıca İsrail'in ele geçirdiği gemilerle
sivillerin derhâl serbest bırakılması, olaya
ilişkin hızlı, adil ve şeffaf bir inceleme
yürütülmesi de istendi.
Müzakerelerde İsrail'in "kınanması" ve
sorunun
inceleme
biçiminin
nasıl
gerçekleştirileceği konusunda, Türkiye ve
ABD'nin ciddi biçimde karşı karşıya
geldiği görüldü. Görüşmeler 13 saat
sürerken BM Güvenlik Konseyi mayıs ayı
dönem başkanlığı, Lübnan'dan Meksika'ya
geçti. Türkiye'nin, İsrail'in geniş kapsamlı
ve sert bir biçimde kınanması ve BM
tarafından belirlenecek bağımsız bir
uluslararası
inceleme
grubunun
oluşturulması talebi karşısında nefsi
müdafaada ısrar eden İsrail'i dikkate alan
ABD'nin, bağımsız inceleme olmaksızın
İsrail'den tam bir inceleme yapmasının
istenmesi gerektiğini belirtmesi ortamı
iyice gerdi.
Sonuç
olarak
deklarasyonun
"özel
inceleme" belirtilmeksizin çelişkili bir
açıklama olduğu görülüyor. Önce İsrail'in
inceleme
sonuçlarının
alınması,
tamamlanmamış olması hâlinde BM
Güvenlik Konseyinin inceleme talebinde
bulunması
biçimde
gerçekleştirilmesi
planlanıyorsa da bu sonuç karşısında
Filistin temsilcisi oylama sonrasında,
"Elbette bağımsız incelemenin yapılmasını
istiyoruz. İnceleme sorumluluğu BM Genel
Sekreterindedir." diyerek toplantı salonunu
terk etti.
Olağanüstü toplantı, olayda çok sayıda
sivil vatandaşının etkilendiği Türkiye'nin
talebi
üzerine gerçekleştirilmiş olup
toplantıya Türkiye'yi temsilen Dışişleri
Bakanı Davutoğlu katıldı. (BYEGM)
İsrail yeni bir Yahudi gettosu haline
geliyor – Rami G. Huri
(The Daily Star) gazetesinin 2 Haziran
2010 tarihli internet sayfasında, Rami G.
Khouri imzasıyla ve yukarıdaki başlık
altında yer alan yorumun çevirisi şöyledir:
İsrail'in pazartesi günü Gazze'ye giden
insani yardım filosuna saldırısı sonrasında
gelişen
olaylar
üç
düzeyde
değerlendirilebilir ve olayın ele alınması
açısından önemli.
Birincisi, ilk olarak gücü kimin kullandığı;
İsrail'in saldırısı mı sorundu yoksa ölüm ve
yaralanmayla
sonuçlanan
çatışmayı
tetikleyen İsraillilere karşı kendilerini
savunan
Türk
gemisi
Mavi
Marmara'dakiler mi?
İkincisi, iki tarafın eylemlerinin önemli
ahlaki ve hukuki soruları gündeme getiren
siyasi bağlamı. Uzun süredir devam eden
İsrail ablukası ve Gazze halkının
boğulması, İsrail ablukasını kaldırıp Gazze
halkına
temel
insani
malzemeleri
göndermek için Filistinlilerin gösterdiği ve
uluslararası çabalar.
Üçüncü düzey, İsrail'in dünya milletlerinin
arasındaki yeri: Orada yaşamak isteyen
Yahudi halkının anavatanı olarak başarıyla
İsrail'i yaratan bütün modern Siyonist
hareketin nasıl kendini tecrit edilmiş
bulmasıyla ilgili. Zira kendisine, onu diğer
bütün devletleri yöneten hukukun üstüne
koyan ayrıcalıklar atfediyor. İşte herkesin
yıllardır "Siyonizm ırkçılık mıdır?" diye
sormasının nedeni bu.
Üç düzeydeki meseleler uluslararası
medyada ve siyasi forumlarda kapsamlı bir
şekilde tartışıldı. Bana göre en önemlisi,
üçüncü düzey: İsrail ile Siyonizmin ne hale
geldiği
ve
Filistinlilerle
Araplarla
çatışmalarının ötesinde diğer halklar ve
devletlerle ilişkileriyle ilgili zor soru. İsrail
ve Siyonizm, Yahudi halkının barış ve
güvenlik içinde yaşama hakkının soylu
tezahürleri mi? Ya da Siyonizm ile İsrail
kendi ihtiyaçlarına o kadar takıldılar ki
diğer İbrani inançlar gibi Museviliğin de
ana özellikleri olarak görülen etik temelleri
-adalet, şefkat ve bütün insanlık için
eşitlik- göremiyor mu?
Diğer bir deyişle, Siyonizm ve tabii ki
İsrail ile Musevilik, hayatı korumaya
bağlılıktan kuşatma, saldırı, korsanlık ve
cinayetin medyayla haklı gösterildiği bir
hale mi dönüştü?
Bu sorular şimdi dünya çapında soruluyor.
İsrail bu tartışmadan kaçmak ve dikkati
çok daha dar, teknik meselelere çekmek
istiyor.
Propaganda
makinesini,
bir
gemideki
birkaç
yolcunun
İsrail
komandolarını dövmek için nasıl sopa ve
bıçak kullandığıyla ilgili uluslararası
medyadaki tartışmayı yönlendirmek için
kullandı.
Bugünlerde İsrail-Siyonist nakaratı şöyle:
Yahudiler sopa ve bıçak taşıyan çete
tarafından
dövüldü
ve
Yahudiler
kendilerinin bir daha asla çetelerin
saldırısına uğramasına izin vermemeli.
Beyaz Hristiyan Avrupalıların Yahudilere
karşı yüzlerce yıl süren insanlık dışı
pogromlarının,
ırkçılığın
ve
soykırımlarının
ardından
Yahudilerin
kendilerini savunma mesajı dünya çapında
özel bir ağırlık taşıyor. Ne var ki modern
Yahudilerin kendini savunma hakları;
modern
Siyonistlerle
ve
İsrail'in
Filistinliler ve diğer Araplara karşı
saldırıları, etnik temizlikleri, katliamları,
yolsuzlukları,
kuşatmaları,
toplu
cezalandırmaları, yavaş yavaş açlığa
mahkum
etmesi,
kolonileşmesi
ve
barbarlığıyla gittikçe daha fazla çatışmaya
başladı.
İsrail Siyonizmi, tarihi Museviliğin etik ve
ahlaki temelleriyle gittikçe daha fazla
çelişiyor:
Uluslararası
hukuk
bütün
dünyaya uygulanıyor ama İsrail devleti
kendisine özel bir görmezden gelme ve
baskın çıkıp, Yahudi halkını ve değerlerini