Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi –
Refik TURAN
566
GİRİŞ
SSCB, Birinci Dünya Savaşı sürerken 1917 yılı Ekim ayında
Rusya’da gerçekleşen Bolşevik Devrimi ve
bu devrimi takip eden iç savaşın sonunda Çarlık Rusya’sının coğrafi, siyasi ve kültürel mirası üzerinde
kurulmuştur. İç savaşın sona erip, Bolşeviklerin ülke genelinde hâkimiyeti tamamen ele geçirmelerinden
sonra,
sıra sosyalist bir devlet ve ulus yaratmaya yönelik adımların atılmasına gelmiştir. Bu aşamada,
Sovyet siyasi önderlerinin önündeki en önemli sorun, çok geniş bir coğrafyada yaşayan birbirlerinden
oldukça farklı etnik köken, dil, inanç, kültür ve gelişmişlik düzeyine sahip toplulukları “sosyalist ideoloji”
ve “Sovyet vatandaşlığı” ortak paydalarında buluşturacak, olabildiğince homojen modern bir “Sovyet
ulusu” yaratmak konusu olmuştur.
Sovyet siyasi önderleri SSCB’yi dönemin genel ruhuna uygun olarak “ulus devlet” modelini örnek alarak,
fakat ulus devletin unsurlarını kendi siyasi
-ideolojik
ve etnik-
demografik şartlarına uyarlamak suretiyle
kurmuşlardır. Ulus devletlerin yukarıdan modernleştirme işlevini de ön planda tutan Sovyet liderleri,
içinde bulundukları oldukça ağır siyasi ve ekonomik şartlar altında, olabildiğince yetersiz beşeri sermaye
ve kadro ile “zorunlu kolektivleştirme”, “hızlı sanayileştirme” ve bitmek tükenmek bilmeyen
seferberliklerle yeni devleti/sistemi ve toplumu eş zamanlı olarak inşa etmeye çalışmışlardır. “İnsan”
unsurunun tamamen göz ardı edildiği bu süreçte baskı, gözetim altında tutma ve kitlesel cezalandırmalar
rejimin genel bir karakteristiği halini almıştır.
Ulus devletlerin olmazsa olmaz unsurlarından olan homojen bir ulus (halk), sınırları belli bir kara parçası
(vatan), olabildiğince ortak bir kültür, ortak geçmiş ve gelecek algısı yeni rejimin özelliği ve ihtiyaçları
doğrultusunda belirlenmek suretiyle uygulanmaya çalışılmıştır. Sovyet örneğinde,
bahsedilen unsurlar
“yerel” ve “ulusal” olmak üzere iki farklı düzeyde oluşturulmuştur. Cumhuriyetlerde geleneksel ve dinsel
etkilerden arındırılmış homojen materyalist bir kültüre sahip sosyalist toplum yaratmaya çalışılırken, aynı
zamanda geleneksel aidiyet bağlarının çözülerek yeni devlet olan SSCB’ye ve sosyalist ideolojiye aidiyet
ve sadakat besleyen yeni ve modern bir Sovyet ulusu “imal edilmeye” çalışılmıştır. Bu bağlamda Sovyet
yöneticileri, Sovyet sınırları içinde yaşayan topluluklar için belirlediği yapay sınırlar içerisinde
, onlara
cumhuriyet, özerk cumhuriyet, özerk bölge vb. statüler vermiş ve idari
birimler içerisinde yaşayan
nispeten az nüfuslu halkları çoğunluk içerisinde kaynaştırma yoluna gitmiştir (Roy, 2005: 166). Bu
sistemde, bireylerin “atandıkları” ulusa aidiyet geliştirmeleri, aynı ölçüde de diğer uluslardan
farklılaşmaları ve onlara yabancılaşmaları beklenmiştir. Coğrafi
-
siyasi sınırları
temel alan bu tarz bir
“vatan tarihi” yaklaşımıyla cumhuriyetlerde yaşayan halkların tarihin en eski devirlerinden beri aynı
t
opraklar üzerinde yaşadıklarını varsayan bir tarih bilinci oluşturulmaya çalışılmıştır (Hacısalihoğlu,
2017: 434).
Sovyet yönetiminin idari, siyasi
-
ideolojik ihtiyaçlarına yönelik olarak uyguladığı insan ve toplum
mühendisliği çerçevesinde oluşturduğu “planlı habitatlar” ve “yaşam alanları” içerisinde (Fragner,
2004:32) etnik grupları homojenleştirmeye çalışması, bir yandan aynı etnik kökene sahip olanlar da dâhil,
etnik grupları birbirlerinden farklılaştırarak uzaklaştırmak, bir yandan da Türkiye, İran v
e Afganistan gibi
komşu ülkelerle aralarına kültürel duvar örmek amaçlarına yönelik olarak uygulanmıştır (Roy, 2005:
107). Ulus devletlerin iç bütünleşmelerini sağlamak için hayati öneme sahip “ötekiler”
de rejimin
ihtiyaçları doğrultusunda yeniden belirlenmiştir. Bu çerçevede dışarıda “kapitalist” ve “emperyalist”
dünyanın yanı sıra; içeride Çarlık rejimi, aristokrat zümre, “kulak” adı verilen büyük toprak sahipleri, din
kurumu ve din adamları, sanayici ve tüccarlar, Bolşevik Partisi dışındaki her türlü si
yasi fikir ve
oluşumlar ile Bolşevik Partisi’nin içindeki muhalifler yeni Sovyet ulusunun “düşman ötekileri”
olarak
belirlenmiştir. Sovyet yöneticileri toplumsal düzenin tamamen ters yüz edilmesini gerektiren yeni
sosyalist sistemin inşasıyla sosyalist toplumun inşasını eşzamanlı olarak ve el ele yürütmeye
çalışmışlardır.
Kuzey Azerbaycan’da 28 Mayıs 1918 tarihinde kurulan Müslüman Doğu’nun ilk parlamenter ulus
-devleti
olan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin 27 Nisan 1920 tarihinde yıkılarak yerine Azer
baycan SSC
Halk Komiserleri Sovyeti’nin kurulması, Azerbaycan tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisini
teşkil etmektedir.
Bu tarih, Azerbaycan’ın adım adım SSCB tarafından ilhakıyla sonuçlanacak sürecin
başlangıcını oluşturmaktadır.
Sovyet yönetiminin ilk yıllarında Azerbaycan’da XX. asrın son çeyreğinde “milletleşme” sürecinin
gelişmeye başlamasıyla giderek güçlenen “Türkçülük” akımının da etkisiyle “Türklük” bilinci ön plana
çıkmış ve Azerbaycan halkının ve dilinin Türk kökenli olduğu genel olarak kabul görmeye başlamıştı.