“Eksik” Bir Âşık: Leylâ 9
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Böyle bir bakıĢ açısına sahip olan bir toplumda kadın, sosyal
yaĢamdan soyutlanmıĢ bir Ģekilde, gözlerden uzak bir hayat
sürmelidir. Leylâ için de böyle olur. Annesiyle arasında geçen bu
konuĢmadan sonra Leylâ, okulu bırakarak eve kapanır ve bir nevi
“hapis” hayatı yaĢamaya baĢlar. Onun bu durumunu ifade etmek için
kullanılan bütün kelimeler (döndü/mahbûs/esîr/habs), içe kapanma ve
hapsolma ile ilgilidir (Kaplan 2007, 140):
Leylî hem oturdu evde nâ-çâr
Döndü sadefine dürr-i Ģeh-vâr
Bir burcda sâbit oldu ahter
Mahbûs-ı hızâne oldu gevher
La
c
l oldu esîr-i hâne-i seng
Habs oldu gül-âba ĢîĢe-i teng
(LM/667-669)
Görüldüğü gibi Leylâ, aĢkı önünde bir engel durumunda
olan ve annesinin Ģahsında somutlaĢan “sosyal baskı”ya karĢı koymak
ve onu bertaraf etmeye çalıĢmak yerine, toplum tarafından kendisine
belirlenen sınırlar içinde kalmayı tercih etmiĢtir. Leylâ‟nın “sosyal
baskı” ve onun tezahürü olan “melâmet(kınama, ayıplama)” karĢısında
belirlediği bu pasif tavrın “cinsiyet” faktörüyle olan iliĢkisi, eserin
ilerleyen bölümlerinde de ifade edilmektedir. AĢkını, sosyal çevrenin
baskısı nedeniyle gizlemek zorunda kalan Leylâ, bu aĢkın devam
edebilmesi için gerekli olan gayreti Mecnûn‟dan beklemektedir.
Ancak o, sevgilisine tekrar kavuĢmak için çaba harcayacağı yerde,
çöllere düĢmüĢtür. Bu durum, Leylâ‟nın Ģikayetine sebep olmakta ve
hatta ona, Mecnûn‟un baĢka bir sevgilisi olduğunu düĢündürmektedir:
c
ÂĢık gerek olmayup karârı
Tavf ede müdâm kûy-ı yârı
DüĢmez bu yana senin güzârın
Var ola meğer bir özge yârın
Yârın ben isem bana nazar kıl
Gâhî bu yanaya bir güzer kıl
(LM/1348-1350)
Mecnûn‟a olan sitemini bu sözlerle ifade eden Leylâ, eve
kapandıktan sonraki durumunu ve kendisinin aĢk konusundaki pasif
tavrını ise “esâret” ekseni etrafında dönen “zincir, bend, kayd” gibi
kelimelerle ifade eder. Bu noktada dikkati çeken husus, söz konusu
kelimelerin, kadına ait unsurlar olan “saç” ve “halhal”la beraber
10
Ayşegül AKDEMİR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
zikredilmesidir. Böylece toplumun aĢk konusunda kadın ve erkeğe
biçtiği rollerin ve çizdiği sınırların farklılığı, bir kere de Leylâ‟nın
ağzından ifadesini bulmuĢ olur:
Gîsû-yı müselsel ü girih-gîr
Boynumda ger olmayaydı zencîr
V‟er bağlamayaydı bend-i halhâl
Kayd ile ayağımı meh ü sâl
c
Ayb ile çekilmeseydi adım
Billâh bu idi hemîn murâdım
Kim sâye misâli senden ey nûr
Oldukça vücûdum olmayam dûr
Ammâ n‟edeyim esîr-i kaydım
Boynu vü ayağı bağlu saydım
(LM/1352-1356)
Annesinin dedikodular yüzünden Leylâ‟yı azarlaması ve
Leylâ‟nın da aĢkını gizleme yolunu seçerek okulu bırakıp eve
kapanmasıyla beraber, Leylâ ve Mecnûn‟un aĢkları ayrılıkla
neticelenir. Bu ayrılığın ortaya çıkmasına sebep olan Ģey,
“melâmet”tir. Ancak söz konusu kavram, “cinsiyet” faktörüyle
iliĢkilendirilmiĢ ve böylece, Leylâ‟nın tercihleri üzerinde cinsiyet
faktörünün etkili olduğu vurgulanmıĢtır.
Kadın cinsiyetinde olmanın, özellikle ataerkil toplumlarda
çoğu zaman “eksiklik” ve buna bağlı olarak da “yetersizlik”
kavramlarıyla birlikte düĢünüldüğü ve böylece, erkeğin üstünlüğüne
iĢaret edildiği görülmektedir. Toplumumuzda kadınlar için kullanılan
“saçı uzun aklı kısa” Ģeklindeki niteleme, bu gerçeğin en açık bir
Ģekilde ifadesini bulmuĢ hâlidir. Fuzûlî de eserinin erkek ve kadın
kahramanıyla ilgili olarak “eksiklik” ve “üstünlük” meselelerini
gündeme getirmektedir. Zira Leylâ ile Mecnûn arasında “isti
c
dâd”
sahibi olma/olmama konusunda ortaya çıkan fark, Mecnûn‟un
Leylâ‟dan “üstün” olduğunun en açık kanıtıdır. Erkek ve kadın
kahraman arasındaki bu farklılık, onların “beĢerî aĢk”la baĢlayan
maceralarının hangi yönde ilerleyeceğinin ve hangi noktada son
bulacağının da belirleyicisi olacaktır. Çünkü Fuzûlî, Mecnûn‟u hakiki
aĢka ulaĢtırmıĢ olmasına karĢılık, Leylâ için böyle bir Ģeyi söz konusu
etmemiĢtir. Bu da onun, eserini oluĢtururken toplumun kadın-erkek
farkı konusundaki algısına yaslanmıĢ olduğunu göstermektedir. Ama
Fuzûlî, bu algılayıĢtan eserinin muhtevasına en uygun bir Ģekilde