Stephen King ve Peter Straub Cilt1 Tılsım



Yüklə 2,72 Mb.
səhifə27/55
tarix26.03.2018
ölçüsü2,72 Mb.
#34420
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   55

Çocuk sonunda odamn bir ucundan kocaman, siyah bir çift bağl pabuç buldu, Jack da bunları Wolf un ayağına giydirdi. Singer onları dah üstteki kata, yatakhane katına çıkardı. Burada Sunlight Yurdu'nun gerçe' kimliğini saklamak için hiç çaba gösterilmemişti. Dar bir koridor vardı. Boyu yirmi metreyi aşıyordu. İki yanındaki oda kapılannda, göz hizasına gözetleme delikleri oyulmuştu. Jack'in gözüne cezaevi gibi görünüyordu bu yatakhane.

Singer onlan biraz yürüttü, kapılardan birinin önünde durdu. "İlk geldiği gün kimse çalışmaz. Yarın programa başlarsınız. Şimdi buraya girin, İndilerinize bakın, beşe kadar kendinizi oyalayın. Ben gelip sizi günah çıkarma seansına götüreceğim. Yeni formaları da giyin, ha!"

Jack, "Yani bizi üç saatlığına buraya kilitleyecek misin?" diye sordu.

"Ben de* yanında oturup elini rjû tutayım?" diye patladı Singer. "Bana bak, buraya gönüllü gelmiş olsaydınız, serbest bırakırdım, etrafı görüp tanırdınız. Ama sizi eyWet göz altına aldı, polis buraya getirdi. Suçlu sayıl-masanız da, farkınız bir adım. Belki otuz günden sonra gönüllü olursunuz... şansınız varsa. Bu arada odanıza girin, hayvan gibi değil de insan gibi davranmaya çalışın." Sabırsız bir hareketle anahtarı kilide soktu, kapıyı açtı, yanında durdu. "Girin haydi. Yapılacak işlerim var."

"Eşyalarımız ne olacak?"

Singer rol yapıyormuş gibi içine çekti. "Seni densiz... malını mı çalacaktık?"

Jack kendini tuttu, cevap vermedi.

Singer tekrar içini çekti. "Pekâlâ. Sizin adınıza saklayacağız. Dosyaya koyup üzerine adınızı yazacağız. Alt katta, Peder Gardener'in çalışma odasında. Paralarınız da orada duracak. Serbest bırakıldığınız güne kadar, tamam mı? Şimdi sizi itaatsizlikten rapor etmeden girin şuraya. Yaparım dedim mi yaparım."

Wolf la Jack küçük odaya girdiler. Singer kapıyı kapadığı anda tavandaki ışık otomatik olarak yandı, penceresiz oda ve mâdeni ranza göründü. Köşede bir lavabo, bir de alüminyum sandalye vardı. Başka hiçbir şey yoktu. Duvarlarda, burada eski kalanların yapıştırdıkları resimlerin bant izleri görünüyordu. Kapının kilidi döndü. Jack'le Wolf kapıya bakıp gözetleme penceresinde Singer'in suratını gördüler. "Uslu durun," diyerek sırıttı, sonra kayboldu.

"Yo, Jacky," dedi Wolf. Tavan zavallının başından iki santim yüksekti. "Wolf burada kalamaz."

"Otursan iyi edersin," dedi Jack. "Üst yatağı mı istersin, alttakini mi?" "Hı?"

"Alttakine geç, otur. Burada başımız dertte."

"Wolf biliyor, Jacky. Wolf biliyor. Burası kötü bir yer. Kalamayız."

"Neden kötü bir yer? Yani... nereden biliyorsun?"

Wolf kendini atıp alt yatağa oturdu, yeni giysilerini yamna koydu, oraya konmuş olan bir kitapla iki broşürü eline aldı. Kitap İncil'di. Mavi deri gibi yapay bir cilt içindeydi. Jack kendi yatağında duran broşürlere göz attı. "Ebedi Sevaba Giden Yüksek Yol" ve 'Tamı Sizi Seviyor". "Wolf biliyor. Sen de biliyorsun, Jacky." Wolf ona baktı. Kaşları çatıktı. Sonra tekrar elindeki kitaplara baktı, sayfalarını taradı. Herhalde ömründe ilk defa kitap görüyordu.

"Beyaz adam," dedi Wolf. Sesi o kadar hafif çıktı ki Jack zor duydu.

"Beyaz adam mı?"

Wolf broşürlerden birini havaya kaldırıp tuttu. Arka kapağında Sunlight Gardener'in renksiz bir resmi basılıydı. Güzelim saçları rüzgârda uçmaktaydı. Kollarını iki yana açmıştı. Tanrının sevdiği sevapkâr adam!

"Bu," dedi Wolf. "Öldürür bu adam, Jacky. Kırbaçla. Burası onun yerlerinden biri. Yo, Wolf onun yerlerinden birinde asla kalmamak. Jack Sawyer de kalmamalı. Asla. Buradan kaçmamız gerek, Jacky."

"Kaçacağız," dedi Jack. "Sana söz veriyorum. Bugün olmaz, yarın da olmaz... plan yapmalıyız. Ama çabuk kaçacağız."

Wolf un ayaklan yataktan dışarı uzanıyordu. "Çabuk."


4

Söz vermişti Çabuk diye. Wolf çok korkuyordu. Jack onun Diyar'da Osmond'u görüp görmediğini bilmiyordu ama, duyduğundan emindi. Osmond çok ünlüydü Diyar'da. Hele de Wolf un ailesi, Morgan'dan çok ondan nefret ediyor ve korkuyordu. Jack de, Wolf da, bu adamın Osmond olduğunu tanıdıkları halde, o onları tanıyamamıştı. Bu durumda iki ihtimal vardı. Ya Gardener oyun olsun diye onları tanımamazlıktan geliyordu, ya da Jack'in annesi gibi bir tür ikizliydi. Yani Diyar'da bir eşi olduğunun farkında değildi.

Bu doğruysa, o zaman Jack'le Wolf kaçmak için uygun zamanı bekleyebilirlerdi. Vakitleri vardı. Dikkat eder, öğrenirlerdi.

Jack haşır haşır yeni giysileri giydi. Siyah, küt burunlu pabuçlar sanki on kiloydu. Her biri iki ayağa da giyilebilir cinstendi. Wolfu da üniforma giymeye bin zorlukla razı etti. Sonra ikisi de yataklarına uzandılar. Jack arkadaşının hemen horlamaya başladığını duydu, bir süre sonra kendi de daldı. Rüyasında annesi karanlık bir yerdeydi. Yardım istiyor, imdat diye bağırıyordu.

Bölüm: 22

VAAZ
1

Öğleden sonra saat beşte koridorda bir zil sesi duyuldu. Upuzun, tonsuz bir sesti. Wolf yatağından fırlarken kafasını üst yatağa öyle hızlı çarptı ki Jack'i de uyandırdı.

Zil onbeş saniye kadar çaldıktan sonra sustu, Wolf yatışmadı.

Elleriyle kafasını tutarak odanın köşesine doğru yürüdü.

"Kötü bir yer, Jack!" diye bağırdı. "Kötü bir yer... hem de çok. Kaç-malıyız. Kaçmalıyız, hemen!"

Duvarların yumruklandığı duyuldu.

"Sustur şu salağı!"

Dışardan tiz, kişner gibi bir gülme sesi duyuldu. "Şimdi ruhlarınıza güneş ışığı dolacak, çocuklar! O koca herifin sesine bakılırsa, ona iyi de gelecek!" Kıkırdaşmalar, yine o kişneyen kahkaha... korku dolu bir çığlığa benzeyen gülüş!

"Kötü Jack! Wolf! Jason! Kötü! Kötü, kötü..."

Koridora çıkan kapılar açılıp duruyordu. Jack üniforma pabuçların seslerini duydu.

Üst yataktan indi. Kıpırdamak için kendini zorlaması gerekiyordu. Uykuyla uyanıklık arası bir durumdaydı. Bu minik odamn içinde Wolf a doğru yürümek, havanın içinden değil de, balın içinden geçmek gibiydi.

Kendini öyle yorgun hissediyordu ki... öyle yor...

"Wolf," dedi. "Wolf, kes artık."

"Yapamam, Jacky!" diye hıçkırdı Wolf. Hâlâ kafasını tutuyordu. Sanki patlamasını engellemeye çalışmaktaydı.

"Mecbursun, Wolf. Şimdi koridora çıkmak zorundayız."

"Yapamam, Jack!" Wolf hâlâ hıçkınyordu. "Kötü yer burası... kötü kokular..."

Koridordan birinin seslendiği duyuldu. Heck Bast'tı galiba. "Herkes günah çıkarmayaa!"

Bir başkası da aynı çığlığı yankıladı, sonra hepsi bir ağızdan, koro halinde söylemeye başladılar. Garip bir maç tezahüratı gibiydi.

"Buradan sağ kurtulacaksak soğuk kanlı olmalıyız."

"Yapamıyorum, Jacky, soğuk kanlı olamıyorum... kötü..."

Onlann da kapısı neredeyse açılacaktı. Ya Bast, ya da Sonny Singer görünecekti... hattâ belki de ikisi birden. Jack'le Wolf un günah çıkarmaya niyetleri yoktu. Jack'in düşünebildiği kadarıyla, belki yeni gelenlere birkaç hatâ yapma hoşgörüsü tanınıyor olabilirdi ama, ne kadar çabuk araya karışırlarsa, sonunda kaçmaları o kadar daha kolay olurdu. Yanında Wolf varken kalabalığa karışmak da pek kolay olacak değildi herhalde. İçinden, koca adam, seni bu yere düşürdüğüm için beni bağışla, dedi. Ama durum böyle. Biz durumu yenmezsek durum bizi yener. Sana sert davranmam, yine senin kendi iyiliğin içindir. Sonra kendi kendine, Umarım, diye de ekledi.

"Wolf," diye fısıldadı. "Singer'in beni yine dövmesini ister misin?"

"Yo, Jack, hayır..."

"O halde benimle koridora çıksan iyi edersin. Unutma ki senin davranışın, Bast'la Singer'in bana davranışını etkileyecek. Singer bana senin çakıl taşların için vurmuştu."

"Biri ona da vurabilir," dedi Wolf. Sesi kısık, peştendi ama, gözleri birden daralmış, turunculaşmıştı. Jack bir an o dudakların arasmda dişleri gördü. Wolf sırıtmış değildi ama... dişleri büyümüştü sanki.

"Onu aklına bile getirme," dedi Jack. "Durumu daha beter etmekten başka şeye yaramaz."

Wolf ellerini başından indirdi. "Jack, bilemiyorum..."

"Lütfen dener misin?" diye sordu Jack. Kapıya telâşla bir kere daha baktı.

Wolf titreyen bir sesle, "Denerim," dedi. Gözlerinde yaşlar parıldıyordu.


2

Üst kat koridoruna akşam ışığı girmesi gerekiyordu ama girdiği pencerelere ışık süzgeci konulmuş gibiydi. Çocuklar dışarda güneşi görebiliyorlardı ama, ışığı pek içeriye giremiyordu. Koca pencerelerin pervazında biti-veriyordu ışık.

Yirmi kapının önünde kırk erkek çocuk durmaktaydı. Kapıların onu bir yanda, onu öbür yandaydı. Jack'la Wolf en son çıkanlar olmuşlardı ama geç kalışlarına kimse pek dikkat etmedi. Singer, Bast ve başka iki çocuk azarlayacak bir başkasını bulmuşlardı.

Kurbanları dar bedenli, gözlüklü, onbeş yaşlarında bir çocuktu. Hazır ol pozunun karikatürü gibi bir halde duruyordu. Pantolonu postallarının bileklerine yığılmıştı. İç donu yoktu.

"Vazgeçmedin mi sen daha bundan?" diye sordu Singer.

"Ben..."


"Kes sesini!" Bağıran bir başka yardımcıydı. Dördü de blucin giymişlerdi. Diğer çocuklar gibi cinli pantolonu yoktu üstlerinde. Jack sonradan, bu bağıranın Warwick olduğunu öğrendi. Dördüncüsü de Casey'di.

"Biz konuşurken biz konuşuruz!" diye haykırdı Warwick. "Hâlâ mı elin oranda, Morton?"

Morton titredi, bir şey söylemedi.

"CEVAP VER ONA!" diye hırladı Casey.

Morton, "Hayır," diye fısıldadı.

"NE? BAĞIRSANA!" Bu Singer'di.

"Hayır," diye inledi Morton.

"Bir hafta yapmazsan iç donunu geri alabilirsin." Singer bunu büyük-bir iyilik yapıyormuş gibi söylüyordu. "Şimdi çek pantolonunu, sersem."

Morton burnunu çekerek pantolonunu toparladı.

Çocuklar hep birlikte günah çıkarmaya ve akşam yemeğine gittiler.


3

Günah çıkarma, yemekhanenin karşısındaki kocaman, çıplak duvarlı odadaydı. Karşıdan fasulye ve sosislerin deli edici kokulan geliyor, Jack ise Wolf un burun deliklerinin kıpırdadığını görebiliyordu. Koca gün boyunca, Wolfun gözlerindeki donukluk ilk defa kayboldu. Gözler ilgiyle parıldamaya başladı.

Jack aslında bu günah çıkarma işinden pek korkuyordu. Wolf a belli ettiğinden daha çok korkuyordu. Yatağında sırtüstü yatarken tavanda, köşede bir kara leke görmüştü. Önce onu ölü bir böcek sanmış, biraz yaklaşırsa böceği yakalayan örümcek ağını da görebileceğine inanmıştı. Ama böcek falan değildi o. Mikrofondu resmen. Eski model dinleme aygıtı. Ucundan teli çıkıyor, sıvanın içinde görünmez oluyordu. Saklamak için pek bir çaba gösterilmemişti. Bu da hizmetin bir parçası, çocuklar. Sunlight Gardener herkesten iyi dinler.

Jack mikrofonu görüp sonradan koridorda Morton'la olan o çirkin sahneyi de seyrettikten sonra, bu günah çıkarma seansının pek haşin ve korkutucu olacağını düşünmüştü. Birisi çıkacaktı ortaya. Belki Sunlight Gardener, belki Bast veya Singer... ona uyuşturucu kullandığım zorla itiraf ettirmeye çalışacaktı. Hırsızlık ettiğini, yerlere tükürdüğünü, geceleri mastürbasyon yaptığını söyletmeye çalışacaktı. Bunlan yapmamışsa bile, itiraf ettirene kadar üstüne varacaklardı. Jack buna dayanabileceğini sanıyordu ama, Wolfun dayanacağından pek o kadar emin değildi.

Ama günah çıkarma seansının ilginç yanı, çevredeki çocukların bu seansı pek hevesle karşılamalanydı.

İç kadro, yani blucinli ve beyaz balıkçı kazaklı çocuklar salonda ön tarafa yakın oturdular. Jack çevresine bakındı, diğerlerinin açık duran kapıya beklenti içinde bakmakta olduklarını gördü. Gelen kokular gerçekten güzeldi. Hele de günlerdir kannlannı arasıra bir hamburgerle doyurmaya çalışmış olanlar için. Derken Sunlight Gardener salona zinde adımlarla girdi. Jack yüzlerdeki ifadenin memnuniyete dönüştüğünü gördü. Demek özledikleri, yemek değildi aslında. Daha demin yukarda pantolonsuz titreyen Morton bile sevinçten kendinden geçmiş gibiydi.

Çocuklar ayağa kalktılar. Wolf oturuyordu. Burun delikleri açılıp kapanıyor, korkusu belli oluyordu. Sonunda Jack onun gömleğine sanlıp çekerek ayağa kaldırdı.

"Onlar ne yaparsa aynını yap, Wolf," diye mırıldandı. Gardener gülümseyerek, "Oturun, çocuklar," dedi. "Oturun lütfen." Oturdular. Gardener, ayağına solmuş bir blucin, üzerine insanın gözünü alacak kadar beyaz bir gömlek giymişti. Gülümseyerek çocuklara baktı. Çocuklar da ona genellikle tapan bakışlarla bakıyorlardı. Jack'in gözüne bir çocuk ilişti. J)algalı kumral saçları vardı. Alnına rastlayanlar bukle gibi kabanyordu. Çenesi gerideydi. Minik elleri Tommy Amcanınki-lere benziyordu. Çocuk yan döndü, güldüğünü saklamak için elini ağzına kapattı, Jack bundan biraz cesaretlendi. Besbelli burada olup bitenler pek de herkesi etkilemiş sayılmazdı. Ama çoğu etkilenmişti yine de. Kapılmış gitmişlerdi. Hele dişlek bir çocuk tam anlamıyla hayran bakışlarla bakıyordu Sungliht Gardener'e.

"Dua edelim. Heck, bize rehberlik eder misin?" Heck rehberlik etti. Hızla ve mekanik bir sesle duayı söyledi. Kasetten dua dinler gibi bir etki yayıldı. Tanrıdan, önce, gelecek günler ve haftalar içinde kendilerine destek olmasını istediler, sonra kusurlarını bağışlamasını ve daha iyi bir insan olabilmeleri için kendilerine yardım etmesini istediler. Heck sözlerini, "İsa'nın hatırı için, Amin," diye bitirdi, yerine oturdu.

'Teşekkür ederim, Heck," dedi Gardener. Bir sandalyeyi alıp ters çevirmiş, üzerine ata biner gibi oturmuştu. Bu gece en çekici hali üzerindeydi. Jack'in sabah tanık olduğu o çılgınlığından eser yoktu. "Şimdi bir düzine günah çıkarma dinleyelim. Daha fazla olmasın. Andy, bize rehberlik eder misin?"

Warwick yüzünde dindar bir ifadeyle Heck'in yerini aldı. 'Teşekkür ederim, Peder Gardener," dedi, sonra çocuklara döndü. "Günahlar," dedi. "Kim başlıyor?"

Bir hareket oldu, sonra eller kalkmaya başladı. İki altı... sonra dokuz el kalktı.

"Roy Owdersfelt," dedi Warwick. Roy Owdersfelt uzun boylu, burnunun ucunda tümör gibi koca bir beni olan bir gençti. Kemikli ellerini ovuşturup duruyordu. "Geçen yıl annemin çantasından on dolar para çaldım," dedi o tiz, cırtlak sesiyle. Tek eli yüzüne gitti, benine dokundu, tutup büktü. "Parayı alıp lunaparka gittim, bozdurdum, langırt oynadım, para bitti! Annem o parayı gaz faturasım ödemek için saklamıştı. Bu yüzden bir süre kaloriferimizi söndürdüler!" Gözlerini kırpıştırarak çevresine baktı. "Küçük kardeşim o yüzden hastalandı, zatürree olup Indianapolis hastanesine kaldırıldı. Ben parayı çaldığım için!"

"Benim itirafım bu!"

Roy Owdersfelt oturdu.

Sunglight Gardener sordu. "Roy bağışlanabilir mi?" Çocuklar bir ağızdan, "Roy bağışlanabilir," dediler.

"Aramızdan biri onu bağışlayabilir mi, çocuklar?"

"Buradakiler bağışlayamaz."

"Kim bağışlayabilir onu?"

"Tann, tek oğlu İsa'nın gücü amcılığıyla."

Sunlight Gardener bu sefer Roy Owdersfelt'e döndü. "İsa'ya aracılık etmesi için dua edecek misin?"

'Tabii edeceğim." Roy Owdersfelt dengesiz bir sesle bağırırken tekrar benini büktü. Jack onun ağlamakta olduğunu farketti.

"Annen bir daha geldiğinde, ona karşı ve kardeşine karşı günah işlemiş olduğunu anladığını söyle. Tanrı'dan bağışlanmayı dilediğini, çok üzgün olduğunu anlat. Yapacak mısın?"

"Hem de nasıl!"

Sunlight Gardener, Andy Warwick'e başını salladı.

"Başka günah." dedi Warwick.

Saat altı olup seans bitene kadar, salonda Jack'le Wolf hariç hemen her çocuğun eli havaya kalkmıştı. Günahlarından birini buradakilere anlatmaya hevesleniyordu hepsi. Çoğu hırsızlıktan söz etti, bir kısmı içki çalıp kusana kadar içtiklerini anlattılar. Tabii bol bol da uyuşturucu hikâyesi dinlendi.

Sözü Warwick veriyordu ama, onlar anlattıkça Sunlight Gardener'-den aferin bekliyor, döküldükçe dökülüyor, anlattıkça anlatıyorlardı.

Jack sıkılarak, günahlarını sevdiriyor onlara, diye düşündü. Adama bayılıyorlar. Onun onaylamasını istiyorlar. Onayı da yalnızca itiraf ettikleri zaman veriyor. Bir kısmı belki de uyduruyordur bu günahları.

Yemekhaneden gelen kokular giderek güçleniyor, Wolf un karnı durmadan gurulduyordu. Bir ara çocuğun biri Penthouse dergisindeki iğrenç dediği kadın resimlerine nasıl baktığını anlatırken Wolf un karnı öyle yüksek sesle guruldadı ki, Jack onu dürtmek zorunda kaldı.

Akşamın son itirafından sonra Sunlight Gardener kısa, müzikli bir dua sundu, sonra kapıda durdu, çocuklar önünden geçerek çıkmaya başladılar. Jack'le Wolf geçerken adam Jack'i bileğinden tuttu.

"Seninle daha önce karşılaştım." Gözleri sanki itiraf et, diyordu. Jack'in içinden de etmek geldi.

Evet, kafşılaştık, tanışıyoruz, evef. Sırtımı kırbaçla kanattın. "Hayır," dedi.

"Yo, evet. Evet. Seninle karşılaştım. California'da mı? Maine mi? Oklahoma mı? Nerede?"

İtiraf et.

"Sizi tanımıyorum," dedi Jack.

Gardener kıkır kıkır güldü. Jack birden anladı. Gardener içinden seviniyor, zıplıyor, dansediyor, kırbacını şaklatıyordu. "Sen Piyer'e de İsa'yı göster dediklerinde öyle söylemişti. Ama Piyer yalan söylüyordu. Bence sen de yalan söylüyorsun. Teksas'da mıydı, Jack? El Paso mu? Bir başka hayatta, Kudüs'te mi karşılaştık yoksa? Ya da Golgota'da, İsa'nm çarmıha gerildiği tepede mi?"

"Size dedim ki..."

"Evet, evet biliyorum, ilk defa karşılaşıyoruz dedin." Yine güldü. Wolf kapıdan ve Gardener'den mümkün olduğu kadar uzak durmaktaydı. Kokudan... Jack anlıyordu. Adamın o traş losyonunun boğucu kokusundan. Ve onun altında da... deliliğin kokusundan.

"Ben kimsenin yüzünü unutmam, Jack. Ne yüz unuturum, ne de yer. Hatırlayacağım nerede karşılaştığımızı."

Gözleri Jack'den Wolf a döndü. Wolf hafif inleyip geriledi, adam yine Jack'e döndü.

"Yemeğini afiyetle ye, Jack. Sen de Wolf. Sunlight Yurdunda asıl yaşamınız yarın başlıyor."

Merdivenlere giden yolun yansında dönüp tekrar arkasma baktı.

"Ben yüz ve yer unutmam, Jack. Hatırlayacağım."

Jack içinden buz gibi... Tanrım, inşallah hatırlayamaz, diye düşündü. Ben buradan kurtulup iki bin mil uzaklaşana kadar.

Sırtına bir şey fena halde çarptı, Jack koridora uçarken dengesini bulabilmek için kollarını deli gibi havada çevirdi, sonunda kafasını yerin betonuna çarptı, gözünde yıldızlar uçuştu.

Doğrulup oturduğunda Singer'le Bast yanyana durmuş sırıtıyorlardı. Arkalarında Casey vardı. Wolf uzaktan Singer'le Bast'a bakıyordu. Duru-şundaki bir hava Jack'i telaşlandırdı.

"Hayır, Wolf," dedi kesin bir sesle.

Wolf un dikleşmiş omuzlan indi.

Heck Bast biraz gülerek, "Yo, bırak yapsın," dedi. "Dinleme onu, koca ayı. Gel de bir dene. Yemekten önce ısınmaktan hep hoşlanmışım-dır."

Singer, Wolfa baktı. "Bırak salağı, Heck," dedi. "O et yığını yalnızca." Başını Jack'e doğru salladı. "Kafa burada. Değiştirmemiz gereken ; kafa bu." Ellerini dizlerine dayayıp iyi niyetli büyüklerin çocuklarla konuşurken yaptıkları gibi Jack'e doğru eğildi. "Ve değiştireceğiz de, Bay Parker. Buna inanın."

Jack bilerek, kararlı bir sesle, "Has... tir, zorba eşşoğlu," dedi.

Singer tokat yemiş gibi irkildi, yakasından boynuna ve suratına bir kırmızılık yükseldi. Heck Bast hırlayarak ilerledi.

Singer, Bast'ın koluna sarıldı. Gözlerini Jack'den ayırmaksızın, "Şimdi olmaz, sonra," dedi.

Jack ayağa kalktı. İkisine birlikte alçak sesle, "Benden korksanız iyi etmez misiniz?" diye sordu. Hector Bast yalnızca kızgın kızgın baktı ama Sonny Singer enikonu korkmuş gibiydi. Bir an Jack Sawyer'in yüzünde bir şey görmüştü. Güçlü ve yasaklayıcı bir şey... İki ay önce yoktu öyle bir şey Jack'in yüzünde. Arcadia Plajından yola çıkana kadar daha küçük bir çocuktu Jack.
4

Jack'e göre bu yemeği Tommy Amca tarif etse, tipik Amerikan yatılı okul yemeği der, haksızlık etmiş de sayılmazdı. Çocuklar uzun masalarda yiyorlardı. Her masaya içlerinden dördü servis yapıyordu. Günah çıkarma seansından sonra temiz beyazlar giymişti bu görevliler.

Bir de sofra duası edildikten sonra yemekler geldi. Koca cam kâseler içinde kuru fasulyeler dört uzun masada elden ele geçirildi. Ardından tabaklarda dumanı tüten ucuz kırmızı sosisler, ananas konservesi, karton kutu içinde sütler. Hepsinin üzerinde "Bağıştır; parayla satılmaz" veya, "Indiana Eyaleti Süt Ürünleri Kurumu" diye yazılıydı.

Wolf tüm dikkatini vererek ciddi ciddi yiyordu. Başını eğmiş, bir elinde her an bir ekmek parçası, onu lokmayı itmek, ya da tabaktaki sosu silmek için kullanıyordu. Jack'in bakışları altında beş sosisle üç kâse fasulyeyi mideye indirdi. Jack o minicik, penceresiz odayı düşününce, acaba bu gece uyurken bana gaz maskesi mi gerekecek diye merak etmekten kendini alamadı. Herhalde gerekecekti. Ama öyle bir şey verileceği yoktu Jack'e. Wolf un dördüncü kere tabağına fasulyeyi alışına üzgün gözlerle baktı.

Yemekten sonra bütün çocuklar ayağa kalkıp sıra oldular, sofraları topladılar. Jack tabaklan, kurt kemirmişe benzeyen ekmeği ve süt kutulan-nı mutfağa taşırken gözünü açık tutmaktaydı. Süt kutularının etiketleri bir şeyi anlamasına yol açıyordu.

Bu yer bir cezaevi değildi. Çalışma kampıydı burası. Herhalde yatılı okul falan gibi gösteriliyordu. Yasa besbelli burayı birtakım müfettişlerin denetimi altında tutuyordu. En sık teftiş edilen de mutfak olmalıydı. Üst kat pencerelerinde demir parmaklıklar vardı, tamam. Ya mutfak pencerelerinde? Jack pek sanmıyordu. Parmaklık takılırsa soru soran çok olurdu sonra.

Mutfak herhalde iyi bir kaçış olanağı tanıyabilirdi. Jack orayı dikkatle inceledi.

California'daki okulun mutfağına pek benziyordu. Yerler ve duvarlar fayans, musluk taşları kocaman, tezgâhlar paslanmaz çelikti. Dolaplar sebze kilerleri olacak boydaydı. Eski model, konvayör kemerli bir bulaşık makinesi bir duvara dayalı durmaktaydı. Çocuklardan üçü, beyazlar giymiş bir adamın denetiminde o makineyi çalıştırmaya başlamışlardı bile. Adam ince, solgun, fare suratlı biriydi. Üst dudağına filtresiz bir sigara yapıştırılmış duruyordu. Jack onu bir bakışta muhtemel bir müttefik olarak nitelendirdi. Sunlight Gardener'in kendi adamlarına sigara içme izni vereceğini pek sanmıyordu çünkü.

Duvarda asılı çerçeveli sertifikada, bu mutfağın Indiana Eyaleti ve ABD Devleti standardlarına uygun olarak kabul edildiği belirtilmekteydi.

Ve pencerelerde parmaklık falan yoktu.

Fare suratlı adam Jack'e baktı, sigarasını alt dudağından söktü, lavabolardan birinin içine doğru fırlattı.

"İkiniz yenisiniz, ha?" dedi. "Eh, yakında eskirsiniz, Sunlight Yurdunda herkes çabucak eskir... öyle değil mi, Sonny?"

Sonny Singer'e küstah küstah sınttı. Singer'in ise, böyle bir gülümseme karşısında ne yapacağını hiç bilmediği ortadaydı. Kafası kanşmış gibi göründü. Özgüveni kalmamıştı. Çocuk olmuştu yeni baştan.

"Çocuklarla konuşman yasak, biliyorsun, Rudolf," dedi.

"Sen o yasağı dür bük de..." dedi Rudolf. Bakışları Singer'in üzerinde tembel tembel geziniyordu. "Bunu biliyorsun, değil mi?"

Singer ona bakarken dudakları titriyordu. Ağzını kararlı bir hareketle sımsıkı kapayıp o titremeyi engelledi.

Sonra birden döndü, olanca sesiyle, "Gece duası!" diye bağırdı. "Haydi, gidiyoruz! Sofraları toplayıp koridora çıkın, geç kaldık! Gece duası!"
5

Çocuklar tel kafese alınmış çıplak ampullerin aydınlattığı merdiven aralığına doluştular. Duvarlar ıslak sıvaydı. Wolf un gözlerinin sağa sola devrilişi Jack'in hiç de hoşuna gitmiyordu.

Bu yolculuktan sonra bodrum kilisesi hoş bir süpriz oldu. Bodrum katının büyük kısmı modern bir yedek kilise haline getirilmişti. Havası temizdi. Ne fazla sıcak, ne fazla soğuk. Oksijeni bol bir havaydı. Jack'in kulağına havalandırmanın uğultusu geliyordu. Kilise, bir orta yolun iki yamna dizilmiş beşer sıradan oluşmaktaydı. Karşıda yüksek bir kürsü ve arkadaki mor perdenin önünde de basit, tahtadan bir haç göze çarpıyordu.

Bir yerlerden bir org sesi gelmekteydi.

Çocuklar sessizce sıralara geçip oturdular. Kürsüdeki mikrofonun ucunda kocaman, profesyonel havalı bir koruyucu kafes vardı. Jack vaktiyle annesinin yanı sıra film seslendirmelerine falan gitmiş biri olduğundan, bunun konuşmacı fazla yaklaşıp sesi bozmasın, diye kullanıldığını biliyordu. Başıboş çocuklar yurdunda böyle bir aygıta rastlamak ona biraz garip geldi. Kürsünün iki yanmda video kameraları duruyordu. Biri Sunlight Gardener'in sağ profilini, öteki sol profilini almak üzere ayarlanmıştı. Bu gece ikisi de kapalıydı. Duvarlarda hep kalın mor perdeler vardı. Sağ taraftaki perde hiç kesintisiz devam ediyordu. Ama sol duvarda cam bir dikdörtgen göze çarpmaktaydı. Casey orada profesyonel görünümlü birer ses panelinin başında oturuyor, parmağı tape-recorder'in düğmesinde, hazır bekliyordu. Jack bakarken Casey masadan kulaklıklan aldı, kulaklanna geçirdi.


Yüklə 2,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə