Stephen King ve Peter Straub Cilt1 Tılsım



Yüklə 2,72 Mb.
səhifə24/55
tarix26.03.2018
ölçüsü2,72 Mb.
#34420
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   55

Evet ama, nereye kilitleyecekti? İnsanlardan uzak bir yer olması şarttı. Uluduğunu kimse duymasın diye. Ayrıca, yatıp kalktıkları o kulübeden çok daha sağlam bir yer olması da şarttı. Eğer Jack on dolarlık güzelim kilidini o kulübenin kapısına asmaya kalkarsa, Wolf rahatlıkla arka duvarı yıkıp çıkardı oradan.

Nereye peki?

Bilmiyordu. Ama bir şey bulmak için altı saati kaldığını biliyordu. Belki de daha bile az...

Jack adımlarını daha da hızlandırdı.
6

Buraya gelene kadar birkaç boş ev görmüşlerdi, evet. Hattâ bir iki tanesinde gecelemişlerdi bile. Jack, Daleville'den dönerken gözü hep boş ev tabelâlalarında, levhalanndaydı. Satılık ya da kiralık bir şey görür müyüm, diye bakmıyordu. Aslında üç gün boyunca Wolfu bir çiftçinin yatak odasma falan kilitleyemeyeceğini kendisi de biliyordu. Ama eğer evlerden birinin şarap mahzeni falan varsa... belki olabilirdi.

Peri masallanndakiler gibi sağlam bir taş duvara oturmuş meşe ağacından sağlam bir kapı. Yeraltında bir oda. Hiçbir yaratığın bir aydan önce kendine bir tünel kazıp çıkamayacağı türden bir yer. Wolfu banndı-rabilirdi öyle bir yer. Toprak tabanla toprak duvarlar da bir yerini acıtmamasını sağlardı.

Ama boş mahzenli boş evler herhalde otuz kırk mil gerilerinde kalmış olmalıydı artık. Ay doğmadan o kadar yolu alıp geriye gidemezlerdi. Hem zaten, acaba Wolf böyle bir zamanda kırk mil koşmaya razı olur muydu? Sırf kendisini kilitleyebilmek için çabaladığını bile bile hem de?

Ya çok geç kalırlarsa? Ya Wolf 'artık kendisini kilitletmeye razı olmazsa? Ya o altta saklı hain kişiliği yüzeye çıkmaya başlamışsa, bu yeni dünyada çevresine bakınıp yiyeceklerin nerelerde bulunduğunu araştırmaya koyulmuşsa? O zaman Jack'in cep dikişlerini yırtacak kadar ağır gelen koca kilidin hiçbir yaran da olmazdı.

Geri dönebilirim, diye düşündü birden Jack. Dönüp Daleville'e doğru yürüyebilir, sonra da yürümeye devam edebilirdi. Bir iki güne kadar Lapel'e, hattâ Cicero'ya yaklaşmış olurdu. Belki öğleden sonra bir yem dükkânında çalışır, ya da bir çiftlikte iş bulurdu. Sonra tekrar yola koyulur, birkaç günde Illinois sınırına varırdı. Ondan sonrası kolaydı. Nasıl yapacağım tam bilmemekle birlikte, sonunda Springfield'e varabileceğinden de emindi. Thayer okuluna. Illinois'e girdiğinden bir gün sonra orada bulurdu kendini.

Kulübeye kadar olan son çeyrek millik yolu yürürken, bir yandan da Wolfu Richard Sloat'a nasıl açıklayacağını düşünüyordu. Eski arkadaşı Richard Sloat, gözlüklü, kravatlı, ciddi görünüşlü bir çocuktu. Çok mantıklı bir insandı. Çok zeki ve çok inatçı olmasına rağmen. Bir şeyi gözüyle görmüyorsa inanmazdı. Çocukken bile peri masallarına pek ilgi göstermezdi Richard. Balkabaklannı atlı arabalara çeviren perilerin bulunduğu Disney filmleri hiç hoşuna gitmezdi. Aynalarla konuşan kraliçeler ona hiç heyecan vermezdi. Böyle şeyler Richard'ın altı yaşındaykenki beynini yora-mayacağı kadar saçma şeylerdi. Sekiz yaşında, on yaşındayken, hiç aldırmazdı bunlara tabii. Onu daha çok, elektron mikroskobundaki bir görüntü ilgilendirirdi. Rubik Küpü'nü doksan saniyede yapar, çözerdi. Jack onun bir seksen boyunda bir kurdu kolay kolay kabullenebileceğim pek sanmıyordu.

Yolun üzerinde bir kararsızlık geçirdi. Wolfu geride bırakıp yoluna devam etmeyi, Tılsım'ı bulmayı düşündü.

Ya sürü bensem? diye sordu kendi kendine içinden. Sonra birden Wolf un korkan sürüsünü kurtarmak için yamaçlara tırmanışı, kendini sulara atışı gözünün önüne geldi.
7

Kulübe boştu. Kapının açık olduğunu gören Jack, Wolf un çıkıp bir yere gitmiş olduğunu hemen anladı. İnanmaya inanmaya hendeği inip kulübeye doğru yaklaştı. Wolf kendi başına onbeş adım bile uzaklaşamaz-dı buradan. "Ben döndüm," diye seslendi. "Hey, Wolf? Kilidi aldım?" Sesini kimsenin duymadığını hissediyordu. Kulübenin kapısından içeriye bakınca bu sezgilerinde haklı olduğunu anladı. Sırt çantası içerdeki kerevetin üzerindeydi. Yanında 1973 baskısı bir dergi duruyordu. Penceresiz kulübenin bir köşesine birkaç odun yığılmıştı. Başka bir şey yoktu içerde, Jack olduğu yerde döndü, çaresiz bakışlarla hendeğin üst kenarlarına baktı.

Her yanda eski lastikler vardı. Çöplerin arasından eskiden dağıtılmış siyasal broşürler uçup duruyordu. Üzerinde LUGAR'ın adı yazılıydı. Bir yerde çarpılmış bir Connecticut plakası ilişti gözüne. Bira şişeleri, üstlerindeki solmuş etiketler... ama Wolf görünürlerde yoktu. Jack ellerini ağzına boru gibi tuttu, "Hey, Wolf, ben döndüm!" diye bağırdı tekrar. Cevap beklediği yoktu. Zaten de alamadı. Wolf gitmişti.

"Allah kahretsin," diye mırıldandı, ellerini kalçalarına dayadı. İçi çelişkili duygularla doluydu. Bir yandan rahatlama duygusu, bir yandan heyecan. Wolf herhalde Jack'in hayatını kurtarmak için uzaklaşmış, gitmişti. Anlamı bu olmalıydı bu gidişin. Jack, Daleville'e doğru yola çıkar çıkmaz, kaçıvermişti. O yorulmaz bilmez bacaklan kimbilir kaç mil ötelere götürmüştü onu! Oralarda ayın doğmasını bekliyordu. Kimbilir hangi taraflardaydı!

Jack'in heycanmın birazı da bundan ileri geliyordu. Belki Wolf şu karşıda gözüken ormana da girebilir, orada bulduğu tavşanlarla, tarla fare-leriyle, daha başka hayvanlarla karnını tıka basa doyurabilirdi. Fena da olmazdı. Ama belki Wolf un burnu hayvan sürülerinin kokusunu alır, onların peşine düşer, o zaman da, kendisi tehlikelerle yüzleşirdi. Belki çiftçiyle ailesinin kokusunu bile alabilirdi. Daha da beteri, yakınlarda bir kasaba veya kent bulunduğunu hissedebilir, koklayabilirdi Wolf. Jack pek emin olamıyordu ama, değişmiş halinde Wolf belki kaldırımda rastladığı insanlardan bir düzinesinin hakkından gelebilirdi.

"Allah kahretsin!" diye söylendi kendi kendine. Hendeğin kenarına tırmanmaya koyuldu. Wolf u görmeyi pek ummuyordu aslında. Belki de bir daha hiç görecek değildi onu. Belki birkaç gün sonra bir gazetede korkunç bir kurdun sebep olduğu katliamı okuyacaktı. Bir kasabanın ana caddesinde, aç bir kurdun yaptıkları... Yine isimler sıralanacaktı gazetede. Tıpkı o zamanki gibi... Thielke, Heidel, Hagen...

Önce yofa doğru baktı. Wolf un; siluetini doğuya doğru giderken görmeyi umuyordu sanki. Batıya gidemezdi. Daleville'den dönmekte olan Jack'la karşılaşmak istefftezdi. Yol bomboştu zaten.

Tabii boş olacaktı.

Güneş de inişe geçmişti yukarda.

Jack bakışlarını yandaki tarlaya doğru çevirdi. Orada da kıpırtı yoktu.

Katil Kurdu Avlama Çabalan Sürüyor, diyecekti gazete manşetleri birkaç gün sonra.

Tam o sırada ormanın kenarındaki koca kaya hareket eder gibi oldu. Jack birden onun kaya olmayıp Wolf olduğunu anladı. Topuklarının üzerinde çömelmiş, Jack'e doğru bakıyordu.

"Seni haydut serseri," dedi Jack. Rahatlamıştı ama, bir yandan da demin Wolf un gittiğine sevinmiş olduğunu unutamıyordu. Oraya doğru ilerledi.

Wolf hiç kıpırdamadı. O pozda donmuş, yoğunlaşmış gibiydi. Jack'in bir sonraki adımı daha da fazla cesaret gerektirdi.

Yirmi adım kadar attıktan sonra, Wolfun bu arada değişmeye devam ettiğini farketti. Saçları daha gürleşmiş, daha kabarık olmuştu. Sanki yıkanıp fön makinesiyle kurutulmuş gibiydi. Sakalı artık gözlerinin hemen altından başlıyordu. Bütün vücudu irileşmiş, daha bir güç kazanmıştı. Gözleri sıvı ışıklarla doluydu. Turuncu turuncu parlıyordu.

Jack kendini zorlayıp daha da yaklaştı. Bir ara Wolfun ellerinin değişip pençe olduğunu sanınca duraladı ama, sonradan ellerin üzerini tüylerin kaplamış olduğunu anladı. Wolf ateş saçan gözlerle ona bakmaya devam ediyordu. Jack aradaki uzaklığı tekrar yarıya indirdi, sonra durdu. Diyar'da Wolf a ilk rastladığından bu yana, arkadaşının yüzündeki ifadeyi ilk defa okuyamıyordu. Belki Wolf çok fazla yabancılaşmıştı artık. Ya da belki o tüyler saklıyordu yüzünü. Tek kesin olan şey, Wolfun artık güçlü bir duygunun elinde esir olduğuydu.

Oniki adım kala Jack kesin olarak durdu, kendini zorlayıp o gözlere baktı.

"Az kaldı artık, Jacky," dedi Wolf. Ağzı açıldı, o korkunç gülümseme göründü.

"Kaçtın sanmıştım," dedi Jack.

"Burada oturdum, senin gelişini görmek istedim. Wolf!"

Jack bu sözün ne anlama geldiğini bilemedi. İçinden Kırmızı Şapkalı Kız'ın masalını hatırlıyordu. Wolf un dişleri özellikle bol, keskin ve güçlü görünüyordu. "Kilidi aldım," dedi Jack. Cebinden çıkarıp gösterdi. "Ben yokken aklına bir fikir falan geldi mi, Wolf?"

Wolf un bütün yüzü... gözleri, dişleri, her şeyi birden parlıyordu.

"Artık sürü sensin, Jacky," dedi, sonra başını kaldırdı, ağzından upuzun, korkunç bir uluma sesi çıktı.
8

O anda orada daha az korkan bir Jack Sawyer olsa belki, "Kes zırvalamayı," derdi, Ya da belki "Böyle devam edersen tüm ülkenin köpekleri başımıza üşüşür," derdi. Ama bu sözlerin ikisi de boğazında kalakaldı. Bir şey söyleyemeyecek kadar korkuyordu. Wolf ona yine bir numaralı gülümsemesini sundu, ağzı televizyonda gösterilen bir bıçak reklâmına benzedi. Sonra pek bir çaba göstermeksizin ayağa kalktı. Gözündeki John Lennon gözlüğünü sakalı giderek daha yukarıya itiyordu. Jack'e boyu daha da uzamış gibi göründü. Oatley harındaki bira fıçıları kadar da kalınlaşmıştı.

"Bu dünyada güzel kokularınız da var, Jacky," dedi Wolf.

Jack sonunda onun ruhsal durumunu anlayabildi. Coşku doluydu Wolf. Zor şartlarla bir maç kazanmış gibiydi.

"İyi kokular! Wolf! Wolf!"

Jack bir adım geriledi, acaba onu ben mi kuruyorum diye merak etti. "Bunu daha önce hiç söylememiştin, Wolf," diyebildi.

"Daha öncesi daha önceydi, şimdi ise şimdi," dedi Wolf. "İyi şeyler var. Pek çok iyi şeyler... çevremizde. Wolf bulacak onlan... görürsün."

Bu sözler durumu daha da beter ediyordu. Jack onun içindeki o hayvansal açlığı hissediyor, parlayan kızıl gözlerden görebiliyordu. Yakaladığımı yerim, diyordu o gözler. Yakalar, yerim!

"Umarım o iyi şeylerin hiçbiri insan değildir, Wolf," dedi Jack alçak bir sesle.

Wolf kafasını kaldırdı, yarı uluyan, yan gülen sesler çıkardı.

"Wolf un cam yemek istiyor," dedi pek de neşeli olmayan bir sesle.

"Ah, Jacky, kurtlar nasıl acıkır, bir bilsen! Yemek yemeleri şarttır! YEMEK! Wolf!"

"Seni o kulübeye kapatmam şart," dedi Jack. "Hatırlıyorsun, değil mi, Wolf? Kilidi aldım*dedim ya? Kıramayasın diye dua etmekten başka çaremiz yok. Haydi, oraya doğru gidelim artık, Wolf. Beni çok korkutuyorsun!"

Bu seferki kahkaha Wolf un göğsünden sanki balonlar halinde çıktı. "Korkutmak mı?.. Ya, evet, Wolf biliyor! Wolf biliyor. Jacky! Korku kokusu çıkarıyorsun!"

"Pek de şaşırmadım," dedi Jack. "Haydi, kulübeye gidelim artık, tamam mı?"

"Yo, ben kulübeye girmem," dedi Wolf. Upuzun, sivri dili, dişlerinin arasından dışarıya doğru uzandı. "Ben girmem oraya, Jacky. Wolf girmez. Wolf kulübeye giremez." Çenesi açıldı, dişleri parıldadı. "Wolf hatırladı, Jacky. Wolf! Hemen hatırladı! Evet, Wolf hatırladı!"

Jack yine geriledi.

"Yine korku kokuyorsun. Pauçlarında bile var. Pabuçlar, Jacky! Wolf!"

Pabuçların korku kokması besbelli pek komikti.

"Kulübeye gireceksin. Esas hatırlaman gereken o."

"Yanlış! Wolf! Sen gireceksin, Jacky! Kulübeye Jacky girecek! Hatırladım! Wolf

Kurdun gözleri turuncudan mora doğru dönüştü. "İyi Çiftçilik Kitabında vardı, Jacky. Sürüsünü incitmek istemeyen kurdun hikâyesinde. Hatırladın mı? Hatırladın mı Jacky? Ambara sürü giriyordu. Hatırlamıyor musun? Sonra kilit kapıya takılıyordu. Kurt değişmekte olduğunu anlayınca sürüyü ambara sokuyordu, sonra da kapıyı kilitliyordu. Sürüsüne bir zarar vermiyordu." Çene tekrar açıldı, koyu renk, uzun dil zevkle kıvrıldı. "Yapmıyor! Yapmıyor! Sürüsüne zarar vermiyor! Wolf! Hemen yapalım!"

"Üç gün o kulübede kapalı kalmamı mı istiyorsun?" diye sordu Jack.

"Benim yiyecek bulup yemem gerek, Jacky," Wolf son derece açık bir dille konuşuyordu. Çocuk onun gözlerinde rengin yine değiştiğine dikkat etti. "Ay beni yanına alınca yemem şart. Burada iyi kokular var, Jacky. Pek çok. Wolf için iyi yiyecekler var. Ay beni serbest bırakınca, Jacky de kulübeden çıkar."

"Ya ben üç gün kapalı kalmak istemezsem?"

"O zaman Wolf, Jacky'yi öldürür. Sonra da lanetlenir Wolf."

"Bunların hepsi İyi Çiftçilik Kitabında mı yazılı?"

Wolf başını evet anlamında salladı. "Hatırladım. Tam zamanmda hatırladım, Jacky. Seni beklerken."

Jack hâlâ kendini Wolfun önerisine alıştırmaya uğraşıyordu. Üç gün üç gece aç kalacaktı görünüşe göre. Wolf da serbestçe dolaşacaktı. Kendisi hapisteyken Wolf dünyada nereye isterse oraya gidecekti. Ama Wolfun değişim süresini sağ salim sona erdirmenin tek yolu da buydu herhalde. İş üç gün aç kalma ve ölme gibi iki şık arasında seçim yapmaya gelince, aç kalmaya elbette razı olurdu. Sonra birden, bu yer değiştirme işinin aslında hiçbir şeyi değiştirmediğini anladı. Kendisi kulübedeyken bile özgür sayılırdı. Wolf ise, serbestçe dolaşabildiği halde, yine de bir tutukluydu. Yalnızca onun kafesi Jack'inden biraz daha büyüktü, o kadar. Wolf yine konuştu. "İyi ki İyi Çiftçilik Kitabı var, yoksa kendi kendime hiç düşünemezdim," dedi.

Gözleri tekrar, parladı, başını özlem dolu bir ifadeyle göğe kaldırdı. "Çok kalmadı artık, Jack,. Sürü sensin. Seni kilitlemem gerek."

"Pekâlâ," dedi Jack. "Herhalde bu şart."

Bu da Wolf a çok komik geldi. Bir yandan gülerek kolunu Jack'in beline sardı, çocuğu havaya kaldırdı, tarlanın karşı tarafına kadar taşıdı. "Wolf sana iyi bakacak, Jacky," dedi. Sesi yumuşacıktı. Hendeğin kenarına gelince onu yere bıraktı.

"Wolf," dedi Jack.

Wolf çenesini açtı, kasığını kaşımaya koyuldu.

"Asla insan öldürmemelisin, Wolf," dedi Jack. "Bunu unutma... o hikâyeyi hatırladığına göre, insan öldürmemen gerektiğini de hatırlarsın. Çünkü eğer öldürürsen seni kesinlikle avlarlar. Peşine bir sürü insan düşer; yakalarlar seni, Wolf. İnan bana. Derini yüzerler!"

"İnsan öldürmem, Jacky. Hayvanlar insanlardan daha iyi kokuyor. İnsan öldürmem. Wolf!"

Yamaçtan aşağı indiler. Jack kilidi cebinden tekrar çıkardı, halkaya birkaç kere geçirip kapattı, anahtarın nasıl kullanılacağım Wolf a gösterdi. "Sonra anahtarı kapının altından içeriye itersin, oldu mu?" diye sordu. "Sen eski haline gelince, ben anahtan tekrar sana doğru kaydırırım." Jack kapımn altma baktı. Beş santime yakın bir aralık vardı orada.

'Tabii, Jacky. Sen bana verirsin oradan."

"Eee, şimdi ne yapacağız?" diye sordu Jack. "Hemen kulübeye gireyim mi?"

"Şuraya otur." Wolf kapının otuz santim berisindeki bir yeri gösteri

yordu. '

Jack ona merakla baktı, sonra kulübeye girdi, tam onun gösterdiği yere oturdu. Wolf açık duran kapının hemen dışında oturuyordu. Jack'e bakmaksızın elini ona uzattı. Jack uzatılan eli tuttu. Tavşan boyunda kıllı bir yaratığı tutar gibi oldu. Wolf minik eli öyle sıktı ki, Jack neredeyse bağıracaktı. Wolf yine yukarlara bakıyordu. Yüzü hülyalı, dalgın ve huzurluydu. Bir iki saniye sonra Jack elini Wolfun avucuna daha rahat bir pozda yerleştirebildi.

"Çok bekleyecek miyiz böyle?" diye sordu.

Wolfun cevap vermesi bir dakika kadar sürdü. "Biraz," dedi, minik eli tekrar sıktı.


9

Öylece oturdular. Kapının iki yanında oturuyor, tek kelime söylemeden bekliyorlardı. Derken ortalık kararmaya başladı. Wolf son yirmi dakikadan beri belli belirsiz titremeler içindeydi. Ortalık karardıkça elindeki titreme daha da arttı. Bir yarış atının yarış başlamadan önceki titremesi gibi bir şey olmalıydı bu.

"Ay beni almaya başlıyor," dedi Wolf yumuşak bir sesle. "Yakında birlikte koşacağız onunla, Jack. Keşke sen de gelebilseydin bizimle."

Başını çevirip Jack'e baktı. Çocuk onun bu sözü içtenlikle söylediğini anladı. Ama beri yandan, seninle yanyana koşabileceğim gibi, senin peşinden de koşabilirim, dostum, der gibiydi.

Jack, "Artık kapıyı kapatmamız gerek herhalde," dedi. Elini Wolf un-kinden kurtarıp çekmeye çalıştı ama, o bırakmadan çekemedi.

"Jacky'yi kilitleyelim, Wolfu da dışarı kilitleyelim." Wolfun gözleri bir an Elroy'unkiler gibi panldadı. \

"Unutma, sürüyü koruyorsun," dedi Jack. Kulübeye arka arka girdi.

"Sürü ambara giriyor, kilit de kapıya asılıyor. Kurt sürüsüne zarar vermiyor." Wolfun gözlerinden ateş saçılmaz oldu, renk yine turuncuya dönüştü.

"Kilidi kapıya tak."

"Ben de onu yapıyorum ya," dedi Wolf. 'Takıyorum işte." Kapattı, Jack'i karanlıkta bıraktı. "Duydun mu, Jacky? İşte kilidin sesi," Jack duymuştu. Sonra anahtar çevrildi.

"Şimdi anahtan şuradan kaydır," dedi Jack. "İşte anahtar," Panldayarak içeriye kayan maden gözüktü. "Sağol," diye soludu Jack. Eğilip anahtara parmaklarını değdirdi, alıp avucunda öyle sıktı ki, neredeyse gömecekti onu tenine. Avucundaki çürük beş gün geçmeyecekti sonradan. Daha sonra, tutuklanma telâşı içinde, çürüğün geçtiğinin farkına bile varamayacaktı. Anahtan cebine soktu. Dışarda Wolf soluk soluğa konuşuyordu.

"Bana kızdın mı, Wolf?" diye fısıldadı Jack kapıdan. Bir yumruk kapıya indi, "Hayır! Kızmadım! Wolf!" "Pekâlâ," dedi Jack. "İnsan öldürmeyeceksin, Wolf. Onu unutma. Yoksa seni yakalar, öldürürler."

"İnsan öldööööOOOOUUUUU-OOOOOOHHHHOOOO!" Sözler sıvı bir hırıltıya dönüştü, Wolf un koca gövdesi kapıya tosladı, tüylü ayakları aşağıdaki aralıktan gözüktü. Jack arkadaşının kapıya yaslanmış olduğunu anlıyordu. "Kızmadım, Jack!" diye fısıldadı Wolf. Demin uluduğu için utanmış gibiydi. "Wolf kızmadı. Wolf istiyor, Jacky. Az kaldı artık. Öyle az kaldı ki!"

"Biliyorum," dedi Jack. İçinden ağlamak geliyordu. Keşke Wolfu kucaklayabilseydi. Keşke o çiftlik evinde olsalardı... kendisi dışarda, Wolf da güven içinde o mahzende olsaydı.

Wolf un yine de hapiste olduğu yolundaki o tedirgin edici düşünce tekrar geldi aklına.

Wolf un ayaklan kapının altında biraz kaydı. Jack'e sanki ayaklar daha uzamış, daralmış gibi geldi.

Wolf homurdandı, soludu, tekrar homurdandı. Kapıdan uzaklaştı, "Aaah!" dermiş gibi bir ses çıkardı. "Wolf?" diye sordu Jack.

Kulakları sağır edici bir uluma yükseldi. Wolf hendeğin yamacına doğru tırmandı.

"Dikkatli ol!" Onun duyamayacağım biliyordu artık Jack. Duysa da anlayamayacağından korkuyordu.

Birkaç uluma daha duyuldu. Serbest bırakılmış bir yaratığın sesi olabileceği gibi, kendine geldiğinde hapiste olduğunu anlamış bir yaratığın umutsuz sesi de olabilirdi o ses. Jack pek hangisi olduğunu anlayamıyordu. Acılı, gerçekçi, garip şekilde güzel bir ses. Wolf gecenin içinde uzaklaşıyordu. Jack kollarını göğsünde kavuşturuncaya kadar titremekte olduğunu farketmedi. t

Ulumalar uzaklaştı, ses hafifledi. Wolf artık ayla birlikte koşuyordu.
10

Üç gün üç gece boyunca Wolf durup dinlenmeksizin yiyecek aradı. Her sabah, şafak vakti yatıp öğleye kadar uyuyor, bu işi bir ağaç kovuğunda ya da kaya oyuğunda yapıyordu. Kendini kesinlikle hapiste gibi hissetmiyordu. Jack'in duygulan ne olursa olsun, onunkiler farklıydı. Tarlanın karşı tarafındaki orman geniş ve büyüktü. İçi Wolf un doğal yiyecekleriyle doluydu. Fareler, tavşanlar, kediler, köpekler, sincaplar... Bunların hepsini kolaylıkla bulabiliyordu. Sırf o ormanda kalsa, değişim süresi boyunca rahat rahat yetecek yiyeceği bulurdu.

Ama Wolf ayla birlikte koşuyordu. Kendini ormana hapsedemezdi. Değişimini nasıl engelleyemezse, bunu da yapamazdı. Dolaştı durdu. Ay onu nereye götürürse oraya gitti. Bostanları, tarlalan, odaklan, ıssız yerlerdeki evleri, yapım halindeki yolları, yamaçlan, kırlan dolaştı. Yarı yeteneği, koku alabilme duyusundan geliyordu. Hiç şaşmıyordu burnu. Dehâ düzeyine erişmiş bir burundu. Beş mil öteden tavuk kümesinin kokusunu alıp sığır ve koyun kokusundan ayırdetmekle de kalmıyordu. O basit işti. Tavuklann hareket ettiğini bile hissedebiliyordu Wolf. Uyuyan domuzlardan birinin bir ayağının yaralı olduğunu bile anlayabiliyordu.

Hem de bu dünyada... çünkü onu güden bu dünyadaki ay değildi. Yoksa o muydu? Dünya artık kimyasal madde ve ölüm kokmuyordu Wolf un burnuna. Bu gezileri sırasında daha ilkel bir yaşam karşılamıştı onu. Dünyanın o ilk tatlı kokusundan ne kalmışsa onu içine çekiyor, buranın Diyar'la bir zamanlar paylaştığı niteliklerin tadını çıkanyordu. İnsanla-nn yaşadığı bir eve yaklaşırken, evin köpeğinin belini bir pençede kırarken, vücudunu iki lokmada mideye indirirken bile, toprağın altından temiz suyu olan serin nehirlerin akmakta olduğunu hissediyordu Wolf. Batıdaki dağlann güzelliğini sezebiliyordu. Değişim halindeki bir kurt için harikulade bir yerdi burası. İnsan öldürürse lanete uğrayacağım da biliyordu. İnsan öldürmedi.

Hiç insan görmediği için öldürmedi. Üç günlük değişimi sırasında Wolf, İndiana'da bulunan diğer hayat türlerini öldürüp yedi. Bu arada bir kokarca ve birkaç vahşi kedi de yedi. İlk gece alçaktan uçan birkaç yarasayı ağzıyla yakaladı, kafalarını ısırdı, vücutlarını yuttu. Bol bol ev kedisi ve köpeği yedi. Pek çok domuz avladı, öldürdü.

İki keresinde, peşine düştüğü avı öldürmemesi gerektiğini hissetti. Bu da kendini kendi diyarındaymış gibi hissetmesine yol açtı. Bunun birincisi, ormandaki bir açıklıkta bir tavşanı kovalarken oldu. İkincisi de çiftliğin birindeki bağlı bir köpekti. Bir anda omurgasında bir ürperti hissetti, o avdan vazgeçti. Buraları kutsal yerlerdi. Kutsal yerlerde, bir şey öldürmezdi Wolf lar. Oradan uzaklaştı. Esrarengiz bir hayat yaşıyor, bu hayatı yaşarken kendini çok rahat hissediyordu.

Jack Sawyer'e olan borçlarını da asla unutmadı.
11

Kulübede kilitliyken Jack başka zamanlardan daha sakin düşünebildiğini farketti.

Bu yerde eşya olarak bir tek tahta kerevet vardı. Eğlence için de ancak o eski dergiye bakabiliyordu. Penceresi olmayan bu yerde, ancak gün ışığı varken, kapı altındaki aralıkta görülebiliyordu resimler. Yazılar birer tırtıldan ibaretti. Okunmuyordu. Üç günü nasıl geçirebileceğini bilemiyordu Jack. Kerevete yürüdü, diziyle sertçe vurdu, dönüp oturdu, düşünmeye başladı.

İlk farkına vardığı, kulübenin içindeki zaman kavramının dışardakin-den değişik olduğuydu. Dışarda saniyeler çabucak geçer, dakikaların içinde erir, onlar da saatlerin içinde erirdi. Koskoca günler metronom tiktakı gibi haftalara dönüşürdü. Kulübede ise saniyeler inad ediyor, bir türlü yürümüyordu. Uzayıp uzayıp iğrenç canavar saniyeler haline geliyorlardı. Dışarda bir saat biterken içerde beş saniye bile geçmek bilmiyordu.

Jack'in farkına vardığı ikinci şey, zamanın ne kadar yavaş geçtiğini düşünmenin işi daha beter ettiğiydi. İnsan dikkatini saniyelere verince, onlar kıpırdamayı büsbütün reddediyordu. Jack kalkıp kulübenin içinde ileri geri yürümeye başladı, üç güne sığabilecek o sonsuz sayıdaki saniyeleri düşünmemeye çalıştı. Bir ayağını ötekinin önüne basıp adımlarını sayarak hücresinin iki yirmiye üç metre kadar bir yer olduğunu hesapladı. Neyse bari, gece olunca uzanacak kadar yer var demekti.

Demek hücrenin çevresini dolaşsa, on metre kadar yol yürümüş olacaktı.

Yüz yetmiş tur attığı zaman dâjbir mil yürümüş sayılacaktı.

Yemek yiyemiyordu belki ama, hiç değilse yürüyebilirdi. Jack kolundan saatini çıkardı, cebine koydu. O saate ancak kesinlikle mecbur olduğu zaman bakacağına yemin etti.

Birinci millik yolunun bir çeyreğini almıştı ki, hücrede hiç su bulunmadığını hatırladı. Ne yiyecek vardı ne de su. Herhalde susuzluktan ölmek üç dört günden uzun sürerdi. Wolf dönerse mesele yok demekti... Yani... mesele yok değil de... ölmemiş olurdu en azından. Ama ya Wolf dönmezse? O zaman kapıyı kırmak zorunda kalacaktı.

O halde bu işi şimdi denese daha iyi ederdi. Gücü yerindeyken.

Kapıya yürüyüp iki eliyle itti. Sonra daha hızlı itti, menteşeler gıcırdadı. Jack denemek için omzuyla menteşe bulunmayan tarafa yüklendi, omzu acıdı ama kapıya pek bir zarar geldiğini sanmıyordu. Omzunu daha hızlı çarptı. Menteşeler yine gıcırdadı ama kapı bir milimetre bile kıpırdamadı. Wolf olsa o kapıyı tek eliyle koparırdı. Jack omuzlarını kıyma etse kıpırdatamayacaktı. Tek çare Wolf u beklemekti.

* * *


Geceyansına kadar Jack yedi sekiz mil kadar yürümüştü. Kaç kere yüz yetmiş tur yaptığını şaşırmıştı çünkü. Yedi ya da sekiz mil olmalıydı. Yorgundu. Karnı gurulduyordu. Kulübenin içi idrar kokuyordu. Jack duvar dibine işemek zorunda kalmıştı. Duvar tahtaları arasında bir çatlak olan yere. Hiç değilse birazı dışarıya gitsin diye. Vücudu yorgundu ama uyuyabileceğini pek sanmıyordu. Bu kulübeye kapanalı beş saat ancak geçmişti. Kulübe zaman birimine göre ise yirmi dört saat sayılırdı. Yatmaya korkuluyordu.

Kafası rahat değildi. Kafası izin vermiyordu uyumasına. Geçen bir yıl boyunca okuduğu kitapların bir listesini çıkarmaya çalıştı. Sonra, öğretmenlerinin listesini çıkardı. Sonra, Los Angeles Dodgers takımının oyuncularını hatırlamaya uğraştı. Ama tedirgin edici saneler gözünün önünden gitmek bilmiyordu. Morgan Sloat'un havada bir delik açışını görüyordu. Wolf un yüzünü nehrin suyu altında görüyordu. Jerry Bledsoe sarsılıyor, elektrik panosunun karşısında titriyor, gözlüğünün çerçevesi eriyip burnuna yayılıyordu. Bir adamın gözleri sarıya dönüyor, eli toynak haline geliyordu. Morgan Sloat yaklaşıyordu karşıdan. Kel kafasında siyah saçlar bitiyordu. Ama aslında Jack'e doğru değil, annesine doğru yürüyordu Morgan Sloat.


Yüklə 2,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə