Stephen King ve Peter Straub Cilt1 Tılsım



Yüklə 2,72 Mb.
səhifə21/55
tarix26.03.2018
ölçüsü2,72 Mb.
#34420
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   55

Lewisburg otoparkmda, arabasının yanmda dururken anahtarı kaldınp baktı. Tıpkı Jack'in mızrabı gibi, bu anahtar da Diyar'da bambaşka bir «ey haline geliyordu. Bir keresinde Diyar'dan dönerken anahtan işyeri binasının giriş holünde yere düşürmüştü. Herhalde içinde Diyar sinirinden biraz kalmış olmalıydı ki, bir saat sonra Jerry Bledsoe denilen o aptal orada oluvermişti. Eline mi almıştı Jerry onu? Ya da belki üstüne basmıştı. Sloat bilmiyordu. Aldırmıyordu da. Jerry'den hoşlanmazdı zaten. Ustabaşı-nın çifte sigortası olduğuna göre karısının da durumu eskisinden iyiydi. Anahtarı bulan Phil Sawyer olmuştu sonunda. Morgan'a geri verirken, "Al, Morg, uğurundu galiba, değil mi?" demişti. "Zavallı Jerry götürüldükten sonra lobide buldum."

Evet, lobide. Her şeyin yanık koktuğu lobide. Her şeyin yanıp kavrulduğu lobide.

Bir tek bu teneke anahtar sağlam kalmıştı orada.

Öteki dünyada garip bir yıldırım fırlatma kaynağı haline dönüşüyordu bu anahtar. Sloat onu ince bir gümüş zincirle boynuna astı.

"Sana geliyorum, Jacky," dedi hemen hemen şefkatli bir sesle. "Bu gülünç oyunu bir sona vardırmanın zamanı geldi artık."

Bölüm: 17

KURTLA SÜRÜ


1

Wolf bir sürü şey anlattı, bir ara ayağa kalkıp sürüden yol üstüne çıkan hayvanları geri çağırdı, yarım mil kadar batıdaki dereye doğru sürdü. Jack ona nerede oturduğunu sorunca Wolf kolunu belli belirsiz kuzeye doğru salladı. Ailesiyle birlikte oturduğunu söyledi. Jack biraz açıklamasını isteyince şaşırmış göründü, kansı ve çocukları olmadığını belirtti. Wolf un "Koca Dolunay" dedikleri döneme ulaşmasına daha bir iki yıl vardı. O günü sabırsızlıkla beklediği yüzündeki o heves dolu, saf gülümsemeden belliydi.

"Ama ailemle oturuyorum dedin!"

"Ha, ailem! Onlar! Wolf!" diye güldü Wolf. 'Tabii. Onlar! Hep bir arada otururuz. Sürüyü kollamak gerek, anlarsın ya! Onun sürüsünü."

"Kraliçenin mi?"

"Evet. İnşallah hiçbir zaman ölmez kraliçemiz." Wolf sağ yumruğunu alnına dayayıp eğilerek garip bir selâm çaktı.

Jack'in daha sonra sorduğu sorular durumu biraz daha açıklar gibi oldu. Ya da Jack'e öyle geldi. Wolf bekârdı. Bu kelime ona pek yakışmasada... durum öyleydi. Sözünü ettiği aile pek kocaman bir aileydi. Açıkçası,

Kurtlar ailesiydi. Göçebe, ama sapma kadar sadık bir ırktılar. Dış Bölge'nin doğusunda, yerleşme yerlerinin batısında bulunan boş alanda sağa sola göçerek yaşayıp gidiyorlardı.'

Wolf lar sağlam, güvenilir işçilerdi genellikle. Güçleri efsaneleşmişti. Cesaretleri ün salmıştı. İçlerinden bazıları doğuya, yerleşme yerlerine gitmiş, orada Kraliçeye muhafız olarak, asker olarak, hatta özel muhafız olarak hizmet ediyorlardı. Wolf un anlattığına göre hayatlarında iki önemli şey vardı: Biri Kraliçe, ikincisi de aileydi. Wolf lann çoğu kraliçeye böyle sürü güderek hizmet ediyordu.

Bu inek-koyunlar Diyar'ın gerek et, gerek yün, gerekse yağ için en belli başlı kaynağıydı. Wolf bunu doğrudan söylemiyordu ama, Jack dinlediklerinden bu anlamı çıkarıyordu. Tüm sürüler kraliçeye aitti. Çobanlık işini, ta başlangıçtan beri hep Wolf lar yapıyordu. İşleri buydu. Jack'in aklına Bufalo'larla kızılderililer gelmişti... tabii beyaz adam o bölgelere gelip dengeyi bozana kadar.

Jack ellerini ensesinde kenetlemiş, sırtüstü yatıyordu. Benliğini harikulade bir barış ve huzur duygusu kaplamıştı.

"Ne oldu, Jack?"

"Hiçbir şey," diye gülümsedi Jack. "Wolf, aydede yuvarlak olduğunda sen gerçekten kurt haline geliyor musun?"

"Elbette geliyorum!" diye karşılık verdi Wolf. Pek şaşırmışa benziyordu. Sanki Jack ona, tuvalete gittikten sonra pantolonunu çeker misin diye sormuşçasma şaşırmıştı. "Yabancılar öyle olmuyor, değil mi? Phil söylemişti bana olmadıklarını."

"Ya... sürü?" diye sordu Jack. "Sen değişince onlar..."

Wolf ciddi bir sesle anlattı. "Yo, değiştiğimiz zaman sürünün yanma gitmeyiz. Jason aşkına! Elbette gitmeyiz! Gidersek yeriz onlan, anlamıyor musun? Sürüsünü yiyen Wolf ise öldürülerek cezalandınlır. İyi Çiftçilik Kitabında öyle yazılı. Wolf! Wolf? Ay yuvarlak olduğu zaman gidebileceğimiz yerler vardır. Sürünün gideceği yerler de vardır. Onlar aptaldır ama, dolunayda bizden uzak durmasını bilirler. Wolf! Bildikleri de iyi tabii!"

"Ama eğer sürünün hayvanlannı yemiyorsanız, ne yiyorsunuz o halde?"

"Sen de baban gibi habire soru soruyorsun. Wolf! Ama ziyanı yok. Evet, et yiyoruz. Elbette et yiyoruz. Kurt değil miyiz biz?"

Diyar'daki herkes gibi Wolf da pek esrarengizdi. Hem harikulade, hem de ürküntü verici bir esrar vardı onda da. Jack'in babasıyla Morgan Sloat'u tanıması, onların İkizlilerini defalarca görmüş olması da esrarengizliğine katkıda bulunuyordu. Ama tüm sebep o değildi. Wolf un her söylediği söz Jack'in aklına bir düzine yeni soru getirmekteydi. O soruların da çoğuna Wolf ya cevap vermiyor, ya da veremiyordu.

Philip Sawtelle'le Orris'in ziyaretleri bunlardan biriydi. Onlar geldiklerinde Wolf daha "küçük ay" dönemindeydi. İki kızkardeşi ve annesiyle birlikte oturuyordu. Konuklar yalnızca oradan geçmekteydiler. Jack'in şimdi yaptığı gibi. Ama onlar doğudan batıya değil, batıdan doğuya gidiyorlardı. Wolf bunları anlatırken Jack'e, "Doğrusunu istersen bu kadar batıya gelmiş olduğu halde daha batıya giden ilk insan seni görüyorum," demişti.

Çocukluğunda gördüğü o konukların ikisi de neşeli insanlardı. Sorunlar sonradan çıkmıştı ortaya. Yani Orris'den gelen sorunlar. Ancak Jack'in babasının ortağı kendine bu dünyada bir yer edindikten sonra çıkmıştı. Wolf bunu tekrar tekrar söylüyordu. Ama bu sefer galiba Sloat'dan söz ediyor, onun Orris gibi gözüktüğünü anlatıyordu. Wolf un anlattığına göre Morgan onun kızkardeşlerinden birini çalmıştı. Annesi yavrunun çalındığını öğrendikten sonra bir ay boyunca hep kendi pençelerini ısırmış durmuştu. Zaman zaman başka Wolf lan da çalıyordu Morgan. Wolf sesini alçaktı, yüzünden bâtıl korkularla dolu bir ifadeyle Jack'e topal adamın bu kurtlan öteki dünyaya götürdüğünü, yani yabancılann diyarına götürdüğünü, onlara orada sürüyü yemesini öğrettiğini söylemekteydi.

Jack, "Bu sizin gibiler için çok kötü bir şey, öyle değil mi?" diye sordu.

Wolf un cevabı basitti. "Lanetlenir öyleleri!"

Jack başlangıçta Morgan'ın bu Wolf lan kaçırdığını sanmıştı. Ama dinlerken, durumun pek de öyle olmadığını anladı. Çalınan, bu yaratıkla-nn zihinleriydi. Yani kraliçeye bağlılıklarını bir kenara atıp Morgan'a bağlanıyorlardı. Morgan Sloat'a, ya da Orris'li Morgan'a. Buradan doğal olarak aklına Elroy geldi.

Sürüsünü yiyen bir kurt öldürülerek cezalandırılır.

Sonra da yeşil arabalannı durdurup kendisine yol soran, şeker veren, onu arabalarına bindirmeye çalışan adamlan hatırladı. O gözler. Değişiyordu o gözler.

Öyleleri lanetlenir.

O kendine bu dünyada bir yer edindi.

Şu ana kadar Jack kendini güvende ve sevinç içinde hissediyordu.

Piyar'a döndüğüne, bu temiz havayı soluduğuna memnundu. Ohio'nun o gri havasından çok daha hoştu burası. Sonra yanında da kocaman, dostça davranışh Wolf vardı. Issız bir yöredeydiler. Çevrelerinde başka hiç kimse yoktu.

Kendine bu dünyada bir yer edindi.

Wolfa babasını sordu. Yani bu dünyadaki Philip Sawyer'i. Ama Wolf yalnızca başını iki yana sallamakla yetindi. Az sonra, iyi adamdı, dedi. İkizlisi de vardı. Kendisi bir Yabancı'ydı. Ama Wolf un bildiği bu kadarla kalıyordu. İkizli demek, bir tür kardeşlik demek oluyordu. Ondan ötesine aklı ermiyordu Wolf un. Philip Sawyer'i de tarif edemiyordu. Hatırlamıyordu çünkü. Bir tek kokusunu hatırlıyordu. Tüm yabancılar görünüşte iyi olurdu ama, aslında gerçekten iyi olan bir tek Phil Sawyer'di ona göre. Bir keresinde Wolfa ve kardeşlerine hediyeler getirmişti. Geçiş yaparken değişmeyen bu hediyelerden biri de Wolf un giydiği iş tulumuydu.

"Hep giyerim," diye anlatıyordu. "Beş yıl kadar giydikten sonra annem atmamı istedi. Eskidi artık dedi. Küçüldü dedi! Wolf! Ama ben vazgeçmedim. Sonunda annem bir davulcudan kumaş aldı. Batıya doğru gitmekte olan bir davulcudan. Kaç para verdi, bilmiyorum, doğrusu, Wolf! sormaya da korkuyorum, Jack. Kumaşı maviye boyadı, bana altı tulum dikti. Babanın getirdiklerini şimdi yatarken kullanıyorum. Wolf! Wolf! Yastık yapıyorum kendime." Wolf tatlı tatlı gülümsedi. Bu, Jack'e pek dokundu, uzamp onun elini tuttu. Eski hayatmda olsa bunu asla yapmazdı. Şu anda, yapmamakla bir şeyler kaybettiğine inamyordu. Wolf un sıcak, güçlü elini tutmak çok hoşuna gitmişti.

"Babamı sevdiğine memnun oldum, Wolf," dedi.

"Severdim! Severdim! Wolf! Wolf!"

Tam o sırada yer yerinden oynadı.


2

Wolf konuşmayı kesti, şaşkın bakışlarla çevresine baktı.

"Wolf? Ne olu..."

"§§§§!"


O sırada Jack de duydu. Wolf un duyarlı kulakları sesi daha önce far-ketmişti ama, az sonra artmıştı ses. Çok geçmeden, sağır sultanın duyabileceği hale gelmişti. Hayvanlar da çevrelerine baktılar, sonra sesin kaynağından uzaklaşmaya çalıştılar, birbirini ite kaka kaçıştılar. Sanki bir radyo oyununda birisinin çarşaf yırttığını anlatmak için yapılan efektti. Çok ağır yırtılan bir çarşaf. Ama ses artıyor, artıyordu. Sonunda Jack çıldıracağını sandı.

Wolf ayağa sıçradı. Şaşkın, aklı karışmış, korku içindeydi. Mırıltıya benzeyen yırtılma sesi daha da yükseldi, sürü de avazı çıktığı kadar melemeye koyuldu. Hayvanların bir kısmı dereye giriyordu. Jack içlerinden birinin pof diye suya devrildiğini gördü. Arkadaşları itiştirmişti onu. Hayvan kötü bir çığlık kopardı. Bir başka inek-koyun, onun üzerine devrildi. Derenin karşı yamacı alçak ve ıslaktı. Yeşil otlar, çamurlar kaplamıştı orayı. İnek-koyunlardan bazıları o tarafa varmayı başardı, hemen çamura bulandılar.

"Salak hayvanlar!" diye bağırdı Wolf onlara! Yamaçtan aşağı, dereye doğru koştu. Orada ilk devrilen hayvan zaten ölmek üzereydi.

"Wolf!" diye bağırdı Jack. Ama Wolf onu duyamıyordu. Yırtılma sesi öyle güçlenmişti ki Jack zaten kendi sesini bile zor duyuyordu. Başını hafif sağa çevirdi, derenin kendinden yana olan kıyısına baktı, ağzı şaşkınlıktan açık kaldı. Havaya bir şeyler oluyordu orada. Yerden bir metre yükseklikteki hava dönmeye, kıpırdamaya başlamıştı. Jack havanın içindeki o delikten Batı Yolu'nu görebiliyordu ama, yol bulanıktı. Sıcak havada yerden yükselen dumanların ardındaymış gibi titriyordu görüntü.

Havayı yara gibi çeken bir şey var... bir şey geliyor... bizim taraftan? Ah, Jason, ben de gelirken böyle mi yapıyorum ? Ama o korkunun arasında bile biliyordu kendisinin böyle gelmediğini.

Böyle gelenin kim olabileceği hakkında da bir fikri vardı.

Hemen tepeden aşağı koşmaya başladı.
3

Yırtılma sesi devam edip gidiyordu. Wolf derede dizüstü çökmüştü. İkinci devrilen hayvanın ayağa kalkmasına yardım ediyordu. Alttaki ilk devrilen, suyla sürüklenmeye başladı. Vücudu hareketsizdi.

"Kalk ayağa! Jason belâm versin! Kalk ayağa! Wolf!"

Hayvanı itiyor, kakıyor, kalkabilmesi için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Sonunda iki kolunu hayvanın karnına sarıp yukarıya doğru çekti. "WOLF! HEMEN, HAYDİ!" diye bağırdı. Gömleğinin kollan pazulannın juzasından yanldi. Her yanından sular saçılan Wolf, gözleri turuncu alevler gibi parlayarak ayağa fırladı. Mavi tulumu suyu emince siyah gibi olmuştu. Hayvanın burun" deliklerinden sular boşalıyordu. Wolf onu köpek yavrusu gibi bağrına bastı. Hayvanın gözleri ak ak bakıyordu.

"Wolf!" diye bağırdı Jack, "Morgan bu! Gelen..."

Wolf avazı çıktığı kadar, "Sürü!" diye geri bağırdı ona. "Wolf! Wolf! Zavallı sürüm! Jack, sakın sen..."

Gerisi duyulamadı. Yerleri titreten bir gökgürültüsünün arasında kayboldu. Gökgürültüsü bir an için o lanet olası, tekdüze yırtılma sesini bile bastırdı. Wolf un hayvanları kadar şaşkın durumda olan Jack başım kaldırıp masmavf; masum gökyüzüne baktı. Bir iki beyaz bulutcuktan başka bir şey yoktu gökte.

Gökgürültüsü Wolf un sürüsünü büsbütün paniğe uğrattı. Kaçmaya çalışırken aptallıkları yüzünden birbirine çarptılar, sulara yuvarlandılar. Jack kemik kırılması sesleri, peşinden melemeler, acılı çığlıklar duydu. Wolf öfkeyle bağırıyordu. Kurtarmaya çalıştığı hayvanı kucağından düşürdü, derenin karşı kıyısındaki çamurlara doğru koştu.

Daha o oraya ulaşamadan önce beş altı hayvan ona çarpıp devirdiler. Sular fışkırdı, ışıklandı. Jack zavallı Wolf un o budala hayvanların ayaklan altmda ezilip boğulma tehlikesiyle yüzyüze olduğunu gördü.

Hemen dereye doğru koştu. Sular, kalkan çamurdan kapkara kesilmişti. Akıntı sürekli olarak Jack'i devirmeye çalışır gibiydi. Meleyen bir hayvan, gözleri yuvalannda dönerek yanıbaşından koştu, Jack'i de devirmesine ramak kaldı. Jack yüzüne sıçrayan sulann gözlerine dolmasını engellemeye çalıştı.

Artık o bir tek ses tüm dünyayı doldurmuş gibiydi:

Wolf. Morgan'a aldırma. Hiç değilse şimdilik aldırma. Wolf un başı dertte.

Wolf un ıslak başı bir an sulann üzerinde belirdi, sonra üç hayvan birden o yana seyirtti, Jack yalnızca o tüylü eli görebildi. Tekrar ilerledi. Hayvanlann arasından geçmeye uğraşıyordu. Bazıları hâlâ ayaktaydı inek-koyunlarm. Bir kısmı da devrilmiş, boğuluyordu.

"Jack!" Bu ses yırtılma sesini de bastırdı. Jack'in tanıdığı bir sesti bu.

Morgan Amca'nın sesi.

"Jack!"


Bir gökgürültüsü daha duyuldu. Bu seferki göklerde top atışları gibi yuvarlana yuvarlana uzaklaştı.

Jack soluk soluğa, ıslak saçları gözlerine girerken dönüp omzunun üzerinden geriye baktı. Lewisburg-Ohio yakınındaki konaklama yerine doğru bakıyordu aslında. Bozuk bir camın ardından görür gibi görüyordu orayı. Ama görüyordu yine de. Tuvaletin duvarı, dönüp duran havanın hemen solundaydı. Bir Chevrolet pikabın arka tamponu sağda gözüküyordu. Daha beş dakika önce Wolf la ikisinin sakin sakin oturup konuştuklan yerde duruyordu Chevrolet. İkisinin orta yerinde Morgan Sloat, tıpkı Amiral Byrd'in Güney Kutbuna saldırısını hatırlatır biçimde dikilmişti. Kocaman, kırmızı suratı cinayet işleyecek kadar öfkeliydi. Öfke... ve bir şey ha. Zafer mi? Evet. Jack emindi bu ifadenin zafer olduğundan.

Derenin ortasında, kasıklarına kadar gelen suda durdu. Yanından hayvanlar geçiyordu ikide bir. Meliyor, böğürüyorlardı. Jack'in iri iri açılmış gözleri gerçeğin dokusunda açılan o deliğe bakıyordu. Ağzı daha da fazla açılmıştı.

Beni buldu, ah Tanrım, beni buldu.

"Oradasın demek, taşkafa velet seni!" diye bağırdı Morgan ona. Sesi ulaşıyordu ama, bir dünyanın gerçeğinden ötekinin gerçeğine gelirken biraz boğuklaşıyordu. Telefon kulübesinin içinde bağıran birinin sesini dinlemek gibiydi. "Şimdi göreceğiz, değil mi? Değil mi?"

Morgan bir adım attı. Yüzü yumuşak plastikten yapılmış gibi titriyordu. Jack onun avucunda bir şey tutmakta olduğunu gördü. Boynuna asılmış duran bir şeyi tutuyordu. Küçük, parlak, gümüş rengi bir şey.

Felç olmuş gibi duruyordu Jack. Sloat iki evren arasındaki delikten ilerlemekteydi. Yaklaştıkça değişmeye başladı. Yatırımcı, toprak spekülatörü, Hallywood ajanı Morgan Sloat'dan, Orris'li Morgan'a doğru değişiyordu. Ölmekte olan kraliçenin tahtının varisine. Kırmızı, sarkık yanakları inceldi, renkleri soldu. Saçları yeniden çıktı, alnını çerçeveledi. Morgan'ın İkizlisinin uzun saçları vardı. Omuzlarına kadar, siyah, ölü görünümlü saçlar. Ensesinde bir kurdeleyle bağlamıştı onları. Ama çoğu da kurdeleden kurtulmuştu.

Parkası titrer gibi oldu, bir an gözden kayboldu, sonra pelerin ve kapişon halinde yeniden belirdi.

Morgan Sloat'un ayağındaki süet çizmeler, dizden yukarıya varan koyu renk deri çizmelere dönüştü. Üst uçları kıvnlmıştı. Birinin kenarına bir de bıçak sokuluydu.

Avucunda tuttuğu ufacık, parlak ş

Bir yıldırım... Ah, Taftam... elinde...

"Jack!"


Bu seferki sesleniş, ağzı su dolu birinin sesiydi.

Jack olduğu yerde döndü, hayvanlardan birine çarpmaktan zor kurtuldu. Wolf un başının tekrar battığım gördü. Ellerinin ikisi de havada sallanıyordu. Jack oraya atıldı. Yolda hayvanlardan birinin sağrısı ona fena çarptı, Jack devrildi, soluk alırken ciğerlerine su doldu. Çabucak tekrar ayağa kalktı. Öksürüyor, boğulmamaya uğraşıyordu. Bir eliyle koynunu yoklayıp şişeyi aradı. Belki suya düşmüştür diye korkuyordu. Yoo, hâlâ yerindeydi.

"Çocuk! Dön de bana bak, çocuk!"

Vakit yok, Morgan, üzgünüm! Senin yıldırımından kurtulmaya çalışmadan önce, Wolfun sürüsü yüzünden boğulmaktan kurtulmaya bakmam gerek. Önce...

Mavi alev Jack'in omuz başından cızlayarak geçti. Derenin çamurlu kıyısında duran hayvanlardan birine çarptı, zavallı hayvan dinamit yutmuş gibi olduğu yerde patlayıverdi. Çevresine iğne gibi ince kan damlaları fış-kırdı, Jack ortalığa yağmur gibi et lokmalarının yağdığını gördü.

"Dön de bana bak, çocuk!" Bu emirdeki gücü hissedebiliyordu. Sesin kuvveti sanki Jack'in yüzünü avuçlarına almış, çevirmeye uğraşıyormuş gibiydi.

Wolf tekrar debelenip doğruldu. Saçlan suratına yapışmıştı. Kamaşan gözleri İngiliz çoban köpekleri gibi bakıyordu. Öksürüyor, sendeliyor, sanki nerede olduğunu bilmiyordu.

"Wolf!" diye bağırdı Jack. Ama o anda gök gürültüsü tekrar patladı, onun sesini bastırdı.

Wolf eğildi, çamurlu sulara kustu. Bir an sonra bir hayvan daha gelip çarptı, Wolf bir daha sulara gömüldü.

Tamam artık, diye düşündü Jack umutsuzluk içinde. Bu seferki tamam... gitti artık. Öyle olmalı. Onu unutup buradan kaçmalıyım...

Ama yine de Wolf a doğru gidiyordu. Yoluna çıkan hayvanları iterek yaklaşıyordu arkadaşına.

"Jason!" diye bağırdı Orris'li Morgan. Jack anladı. Diyar'm Tanrısına seslenmiyor, Jack'in adını haykınyordu. Burada Jack değildi o. Jason'du. Ama kraliçenin bebekliğinde ölmüştü...

Tekrar o cızırtılı elektrik geçti yanından? Adet'a saçlarının içinde geçti. Öteki kıyıya çarptı, Wolf un hayvanlarından birini daha duman etti. Yoo, tam da yok etmemişti hayvanı. Bacaklar hâlâ oradaydı. Çamura dört tane direk gibi saplanmıştı. Jack bakarken dört yana devrildiler. "DÖN DE BANA BAK, ALLAH BELÂNI VERSİN!" Sudayız. Neden suya atıp bizi kebap etmiyor? Beni de, Wolf u da, bütün hayvanları da?

Birden beşinci sınıf fizik bilgisini hatırladı. Elektrik bir kere suya değdi mi, her yana birden gidebilirdi... eski çıktığı kaynağa bile.

Wolf un sular altındaki yüzünü görmek zihninden o düşünceleri uzaklaştırdı. Hâlâ sağdı Wolf. Ama inek koyunlardan birinin altındaydı. Hayvan yaralı değildi. Yalnızca korkudan donakalmıştı olduğu yerde. Wolf un elleri acıklı, umutsuz bir enerjiyle hareket halindeydi. Jack yaklaşırken ellerden biri hareketsizleşti, yüzmeye başladı.

Jack hiç yavaşlamadan sol omzunu alçalttı, inek-koyuna olanca hızıyla çarptırdı.

Hayvan yavru falan değildi. Jack belki onu yerinden bile kıpırdata-mazdı. Hele de akıntı böyle ters gelirken. Ama Diyar hayvanları küçük olduğundan, Jack de olanca gücünü kullandığından, hayvan sendeledi, bir an için olduğu yere oturdu, sonra kıyıya doğru attı kendini. Jack, Wolf un elini yakaladı, olanca kuvvetiyle asılıp çekti.

Wolf ağaç gövdesi gibi isteksizce çıktı yüze. Gözleri yan kapalı, dalgın bakıyordu. Kulaklarından, burnundan, ağzından sular boşalmaktaydı. Dudakları mosmor kesilmişti.

Jack, Wolf u tutmuş dururken sağlarından ve sollarından birer mavi alev daha geçti. İkisi derenin içinde vals yapmaya çalışan iki sarhoşa berkiyorlardı. Çamurlu kıyıda bir hayvan daha parçalanıp havaya uçtu. Alevler çamurların üzerine saçıldı, sonra kuru yere uzandılar. "Wolf!" diye bağırdı Jack, "Wolf! Tanrı aşkına!" "Auuuh!" diye inledi Wolf. Jack'in omzu üzerinden çamurlu sulara kustu. "Auuuuhh!"

Jack artık Morgan'ı kıyıda görebiliyordu. Uzun boylu, siyah pelerinli biri. Kapişonu o vampir suratım pek bir beyaz göstermekteydi. Diyar sihi-ri burada bile belli ediyordu kendini. Morgan şişman değildi burada,

yüzü bile incelmiş, yakışıklı olmuştu. Elindeki yıldırımı uzattıkça havayı mavi alevlerle yarılıyordu. \"

"Sen de, salak dostun da!" diye haykırdı Morgan. Dudakları bir zafer gülümsemesiyle yayılmıştı. Sarı dişleri, Jack'in bir an için hayal ettiği güzelliği de süpürüp götürdü.

Wolf bir çığlık atıp Jack'in kollarında sarsıldı. Morgan'a bakıyordu. Gözleri turuncu birer ateşti. Nefret ve korkuyla parlıyorlardı.

"Seni şeytan!" diye bağırdı Wolf. "Seni şeytan! Kızkardeşim! Can kız-kardeşim! Wolf! Wolf! Seni şeytan!"

Jack şişyeyi koynundan çekti, içinde zaten bir tek yudum vardı. Tek koluyla Wolf u tutamazdı. Zaten de tutamıyordu. Wolf da kendi kendine ayakta durabilecek halde değildi. Neyse, önemi yoktu. Onu zaten öteki dünyaya götüremezdi yanında... yoksa götürebilir miydi?

"Seni şeytan!" diye bağırdı Wolf yine. Ağlıyordu. Islak suratı Jack'in kolu üzerinden kaymaktaydı. Mavi tulumunun sırtı sularda balon gibi kabardı, yüzdü.

Ortalık yanan ot ve hayvan kokularıyla doluydu. Gökgürültüleri kıyameti kopanyordu.

Bu sefer alev öylesine yakından geçti ki, Jack burun deliklerinin kıvrıldığını hissetti.

"EVET; İKİNİZ DE!" diye haykırdı Morgan. "YOLUMA ÇIKMAYI ÖĞRETECEĞİM SİZE! YAKIP KAVURACAĞIM İKİNİZİ DE! MAHVEDECEĞİM SİZİ!"

"Wolf, tutun," diye seslendi Jack. Arkadaşını doğrultma çabasından vazgeçti. Yalnızca elini kendi avucuna alıp sımsıkı tuttu. 'Tutun bana, anladın mı?" "Wolf!"

Jack şişeyi dudaklarına dikip kaldıfdı, çürümüş üzümlerin o iğrenç tadı son defa olarak ağzına yayıldı. Şişe artık boştu. Yutkunurken Mor-gan'ın yıldırımlarından birinin şişenin camına çarptığını duydu ama cam kırılma sesi pek uzaktan geldi... bir elektrik tıkırtısından ibaret kaldı. Mor-gan'ın öfkeli haykırışları gibi.

Bir deliğe geri geri düşüyormuş gibi hissetti. Bir mezar belki. Wolf un elini öyle sıkı tutuyordu ki, acısından inledi. Başı dönüyordu. Derken güneş ışığı yokoldu. Ekim ayının o gri ışığına dönüştü. Jack'in yüzüne soğuk yağmur damlaları çarptı. İçinde durmakta olduğu suyun deminkin-den çok daha soğuk olduğunu hissetti. Uzaklardan bir uğultu duyuluyordu. Oto yoldaki motor gürültüsü. Ama tam tepesinden gelmekteydi ses.

İmkânsız... diye düşündü. Ama gerçekten imkânsız mıydı? Bir an hayalinde Diyar kamyonları belirdi...

Döndüm... diye düşündü sonra. Aynı yere, aynı zamana döndüm.

Hapşırdı.

Nezlesi de geri dönmüştü.

Ama iki şey vardı ki... onlar eskisinin aynısı değildi.

Tuvalet yoktu burada. Üstten geçen otoyolun altındaki buz gibi suyun içinde durmaktaydılar.

Wolf da yanındaydı. İkinci değişiklik buydu.

Ve Wolf avazı çıktığı kadar bağırıyordu.

Bölüm: 18

WOLF SİNEMAYA GİDİYOR


1

Tepelerinden bir kamyon daha gürleyerek geçti, motorunu kükretti. Üst geçit sarsılıyordu. Wolf bir çığlık atıp Jack'e sarıldı, ikisinin birlikte suya devrilmelerine ramak kaldı.

"Kes artık!" diye bağırdı Jack. "Bırak beni, Wolf! Kamyon geçti alt tarafı! Bırak beni!"

Wolf un suratına hiç istemeyerek bir tokat şaklattı... Wolf un korkusu pek acıklıydı. Ama ister acıklı olsun, ister olmasın, Wolf Jack'den en aşağı kırk santim uzun, yetmiş kilo kadar da daha ağırdı. Dağ gibiydi tepesinde. Eğer devirir de ikisini birlikte bu buz gibi sulara gömerse, en azından zatürree olacakları kesindi.

"Wolf! Hoşlanmadım! Wolf! Hoşlanmadım! Wolf! Wolf!"

Ama sarılışı biraz gevşemişti. Az sonra kollan iki yanma sarktı. Yeni bir kamyon tepelerinden gürleyerek geçerken Wolf büzüldü, ama Jack'a sanlmamayı başardı. Çocuğa, "Kurtar beni, lütfen kurtar beni... Ölsem daha iyi buraya gelmekten" diyen bakışlarla bakıyordu.

Ben de isterdim kurtulmayı, Wolf, ama Morgan var ötede. O olmasa bile, zaten sihirli iksirim de bitti.

Başını eğip sol eline baktı. Speed/nin kırık şişesinin boynu hâlâ avu-cundaydı. Sıkı sıkı tutuyordu onu. Wolfun öyle can havliyle sarıldığında bir yerini kesmemiş olması mucizeydi.

Jack şişeyi fırlatıp attı. Cup!

Bu sefer iki kamyon geçti üstlerinden. Gürültü iki kat daha güçlü oldu. Wolf korkuyla bağırdı, ellerini kulaklarına kapattı. Jack geçişi yapınca Wolfun ellerindeki tüylerin çoğunun yok olduğunu görmekteydi. Ama hepsi yok olmamıştı yine de. Dikkatle bakınca arkadaşının işaret ve orta parmaklarının tıpatıp aynı boyda olduğunu da gördü.


"Yürü, Wolf," dedi kamyonların gürültüsü biraz uzaklaşınca. "Gidelim buradan. Vaftiz edilmeyi bekleyen iki serseme benziyoruz."

Wolfu elinden tuttu, elinin ne kadar sıkı kavrandığım hissedince yüzünü buruşturdu. Wolf bunu gördü, elini biraz gevşetti.


Yüklə 2,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə