Stephen King ve Peter Straub Cilt1 Tılsım



Yüklə 2,72 Mb.
səhifə23/55
tarix26.03.2018
ölçüsü2,72 Mb.
#34420
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   55

Adam ona sessizce baktı.

Jack, "Çiftlikten pek çıkmaz da," diye tekrarladı. İçinden, acaba gişedeki kızla bu adam gördüklerini fazla garip bulur da polis falan çağınrlar mı diye kaygılanıyordu. Bu işte komik bir taraf bulunduğunu hissetmekteydi. Bu duygu ilk defa gelmiyordu Jack'e. New York'da ya da Los Angeles'de olsalar, kimse dönüp Wolfa ikinci kere bakmazdı. Hele üçüncü kere, asla bakmazdı. Besbelli hoşgörü kotası ülkenin orta kısımlannda biraz düzey düşmesine uğruyordu. Ama beri yandan, eğer New York veya Los Angeles'de olsalar Wolf da çoktan delirmiş olurdu.

Satıcı, "Herhalde ondan böyle olmuş" dedi. "İki dolar seksen vereceksin."

Jack parayı içi burkularak verdi. Bir öğle sonrasını sinemada geçirmek uğruna tüm servetinin bir çeyreğini gözden çıkardığını görüyordu.

Wolf ağzını dolduran mısır patlakları arasından satıcıya gülümsemek-teydi. Jack bu ifadeyi Wolf un 1 numaralı dostça gülümsemesi olarak tamdı ama satıcının aynı kanıda olup olmadığından pek emin değildi. Öyle çok diş vardı ki o gülümsemede... yüzlerce dişti sanki!

Üstelik Wolf un burun delikleri de yine açılıp kapanmaya başlamıştı.

Jack çocuklardan çok yetişkinlere yakışacak bir kadercilikle, lanet olsun, çağırsınlar polisi isterlerse, diye düşündü. Zaten gecikecekleri kadar gecikmişlerdi. Wolf kokuya dayanamadığı için otostop yapıp arabalara binemiyorlardı. Jack kendi kendine olsun gerçeği kabullenmeye karar verdi. Yakında geçecek, Wolf alışacak deyip duruyordu ama, herhalde hiç alı-şamayacaktı arkadaşı bu dünyaya. Ne yapacaklardı o zaman? Indiana'yı yürüyerek mi aşacaklardı. Yoo, Wolf yürüyerek aşacak, Jack'i sırtında taşıyacaktı. Ama daha önce sinemaya girmeleri şarttı. İki film bitene kadar, ya da polisler gelen kadar bir uyku çekmeliydi Jack. O kadar.

Satıcı, "İnşallah filmi seversiniz," dedi.

"Herhalde," diye karşılık verdi Jack. Yürümeye başladığında, Wolf un kendisini izlemediğini farketti. Wolf satıcının başı üzerindeki bir şeye şaşkın bakışlarla bakıp duruyordu. Jack de başını kaldırdı. Duvarda Stephen Spielberg'in kapalı yerler filmiyle ilgili, üzerinde ışıklar oynaşan afişini gördü.

"Haydi, yürü, Wolf," dedi.


8

Wolf bir terslik olacağını daha kapıdan girerken hissetti. Salon küçük, karanlık ve küf kokuluydu. Korkunçtu buradaki kokular. O anda Wolf un burnuna gelen kokulan bir şair koklasa, boşa çıkmış hayallerin kokusu derdi. Wolf şair falan değildi ama. Onun gördüğü kada-nyla, hepsini bastıran koku, sidikli mısır patlağı kokuşuydu. Birden içinden kusmak geldi.

Derkere ışıklar daha da kararrrçaya başladı, ortalık bir mağaraya benzedi.

"Jack," diye inledi?-arkadaşının koluna sanldı. "Jack, buradan çıkmamız gerek, tamam mı?"

"Hoşuna gidecek, Wolf," diye mırıldandı Jack. Arkadaşının kaygılan-nı anlıyordu ama ne kadar derin olduklannı farkedemiyordu. Wolf her zaman mutsuzdu zaten. Bu dünyaya geldiğinden beri tek duygusu mutsuzluktu. "Bir dene," dedi Jack ona.

"Pekâlâ." Jack sözün kelime anlamını algıladıysa da, alttaki o ince titreşimi kavrayamadı. O titreşim, Wolf un artık iplik gibi incelmiş kontrol yeteneğine iki eliyle sıkı sıkı sarılmakta olduğunu belli ediyordu. Otururlarken Jack, arkadaşını yol kenarındaki koltuğa alma akıllılığını gösterdi. Koca yaratığın dizleri büküldü, bacakları aralığa sığabilmek için rahatsız bir poz aldı. Artık pek de istemediği mısır patlaklannı göğsüne bastırmıştı.

Tam önlerindeki koltukta bir kibrit alevi parlayıp söndü, Jack'in burnuna esrar kokusu geldi. Sinemalarda böyle şey o kadar olağandı ki, insan farkettiği anda hemen unuturdu. Ama Wolf sanki bir orman yangınının kokusunu alıyordu. i "Jack!..."

"Şşş, film başlıyor."

Ve ben de uyuyorum, diye ekledi içinden.

Bundan sonraki birkaç dakika içinde Wolf un ne büyük kahramanlıklar gösterdiğini Jack asla bilemeyecekti. Wolf un kendisi de pek farkında değildi. Tek bildiği, Jack'in hatın için bu kâbusa dayanması gerektiğiydi. Herhalde bir terslik yok, diyordu kendi kendine. Jack uyuyor bile. Hem biliyorsun ki Jack seni tehlikeli bir yere götürmez. Dayan biraz... bekle... Wolf!., bir şey olacak değil...

Ama Wolf dönemsel bir yaratıktı. Üstelik aylık doruğuna da yaklaşmaktaydı o sıra. Sezgileri son derecede keskinleşmişti. Onlara karşı durmak artık çok zordu. Mantığı ona bir tehlike olmadığım söylüyordu. Olsa Jack'in kendisini buraya getirmeyeceğini söylüyordu. Ama bu da tıpkı hap-şıracak bir adama, kilisede hapşırmanın ayıp olduğunu söylemek gibi bir şeydi.

Karanlıkta oturmuş, orman yangınının kokusunu burnuna çekip duruyordu. Bu karanlık, kokulu mağarada, ne zaman yanından bir gölge yürüyüp geçse, korkuyla büzülmekteydi. Her an yukardaki karanlıklardan kafasına bir şey düşmesini bekliyor gibiydi. Derken mağaranın karşı tarafındaki sihirli pencere açıldı, Wolf korkudan terler dökerek, yüzünde dehşet dolu bir korku maskesiyle, karşısındaki otomobillerin devrilişini, binaların alev alev yanışım, insanların birbirini kovalayışını seyretti.

"Fragmanlar," diye mırıldandı Jack. "Seveceksin demiştim sana..."

Başka sesler de vardı. Biri 'Sigara içilmez,' diyor, diğeri. 'Yerlere çöp atmak yasak' diyor, bir üçüncüsü, 'grup indirimi vardır,' diyordu.

"Wolf, başımız dertte," diye mırıldandı Jack. Sonra bir şey daha söyleyecek oldu ama ağzından yalnızca bir horlama sesi çıkabildi.

Geri plandaki seslerin sonuncusu, "Şimdi dördüncü filmimizi sunuyoruz," diye duyuruda bulunurken Wolf kontrolünü kaybetti. Bakshi'nin Ringler Kralı filminin sesi pek yüksekti. Projeksiyoncu da her gündüz seansında olduğu gibi sesi sonuna kadar açma talimatı almıştı. Gıcırtılar, akortsuz gürültüler çıkıyordu. Sihirle pencere tekrar açıldı ve Wolf orada ateşi gördü. Turuncu ve kırmızı renkler yer değiştirip duruyordu.

Böğürerek ayağa fırladı, yan uykulu haldeki Jack'i de çekiştirip kaldırdı.

"Jack!" diye bağırdı. "Kalk, çıkalım. Buradan kaçmamız şart! Yangını görmüyor musun? Wolf! Wolf!"

"Ön tarafta!" diye bağırdı biri.

Bir başkası, "Kessenize sesinizi!" diye haykırdı.

Sinema 6'nın arka tarafındaki kapı açıldı. "Neler oluyor burada?"

"Wolf, sus," diye tısladı Jack. 'Tanrı aşkına!"

"Oouuuuuuu-ooooooo!" diye uludu Wolf.

Bir kadın, lobiden gelen beyaz ışıkta Wolf a dikkatle baktı, avazı çıktığı kadar bağırdı, küçük oğlunu çekiştirerek kapıya doğru sürüklemeye başladı. Çocuk dizleri üzerine kapaklandı, yerdeki mısır patlakları üzerinde kaydı. Lastik pabuçlarından biri ayağmdan çıkmıştı.

"Ooouuuu-oooooohhhhhoooohhhhhooo!"

Önde oturan esrarkeş dönmüş, garip bir ilgiyle onlara bakıyordu. Bir elinde sigarasını tutmaktaydı. Yedek sigarası da kulağının üzerine kıstırılmış duruyordu. "Daha neler," diye mırıldandı. "Londra'ya inen kurtlar yine mi harekete geçti?"

Jack bu sefer, "Pekâlâ, çıkıyoruz," dedi. "Dert değil. Bir tek... bağırma artık, tamam mı? Tamam mı, ha?"

Wolfu kapıya doğru götürmeyç başladı. Bezginlik duygusu tekrar esir almıştı Jack'i.

Lobinin ışığı gözlerini kamaştırdı. Demin çocuğunu salondan çıkaran kadın bir köşeye sinmiş, oğlunu kucaklamış, duruyordu. Jack'le hâlâ uluyan Wolf un kapıdan lobiye çıktığını gördüğü anda çocuğu kaptığı gibi dış kapıya doğru atıldı.

Mısır satıcısı, gişedeki kız, projeksiyoncu, uzun pardesü giymiş, müdür kılıklı bir adam belirdi.

Aynı lobiye açılan diğer sinemaların kapılan da aralanmıştı. Karanlıktan suratlar dışan bakıyor, patırtının nedenini anlamaya çalışıyorlardı. Jack'in gözüne, deliğinden bakan fareler gibi göründüler.

Pardesülü adam, "Defolun!" diye bağırdı. "Defolun buradan! Polisi çağırdım bile. Beş dakikaya kadar gelirler!"

Çok çağırdın, diye geçirdi içinden Jack. Zihninde bir umut ışığı belirmişti. Daha vakit olmamıştı ki polis falan çağırmaya! Hem... belki de hiç çağırmazdı adam.

"Gidiyoruz zaten," dedi. "Bakın, özür dilerim. Ağabeyimde sara var... kriz geldi. İlacını yanımıza almayı unutmuşuz."

Sara sözü geçince gişeci kızla satıcı ürperdiler. Sanki Jack curiam demiş gibi davrandılar.

"Haydi, yürü Wolf."

Müdürün bakışlannın indiğini, dudaklarının tiksintiyle kıvrıldığını gördü. Onun baktığı yere bakınca Wolf un tulumunun arka tarafındaki kocaman lekeyi gördü. Altını ıslatmıştı!

Wolf da gördü. Gerçi Jack'in dünyasım pek tanımıyordu ama, o tiksinti dolu bakışın ne anlama geldiğini biliyordu. Yüksek sesli, kişner gibi hıçkırıklara gömüldü.

"Jack, özür dilerim, Wolf, özür diliyor... çok!"

Müdür, "Götür onu çabuk," deyip arkasını döndü, uzaklaştı.

Jack kolunu Wolf a sardı, tekrar kapıya doğru ilerledi. "Haydi, gel, Wolf," dedi. Alçak sesle, şefkatli bir tonda konuşuyordu. Wolf a hiç bu kadar çok acımamıştı. "Benim suçum, senin değil... gel, haydi."

"Özür dilerim," diye kesik kesik hıçkırdı Wolf. "Berbat bir şeyim ben,

Allah belâmı versin... işe yaramaz bir şeyim."

'Tersine, çok iyisin. Gel."

Kapıyı itip açtı, Ekimin ayının serin havasına çıktılar.

Çocuğuyla çıkan kadın yirmi metre kadar ilerdeydi. Jack'le Wolfu görünce, arabasına doğru geri geri yanaştı. Çocuğu önünde rehine tutan soyguncu gibi tutuyordu.

"Onu bana yaklaştırmayasın!" diye bağırdı. "Duyuyor musun? Yaklaştırma onu bana!"

Jack onu yatıştırmak için bir şey söylemek istedi ama, söyleyecek söz bulamadı. Çok fazla yorgundu.

Wolf la ikisi dönüp uzaklaşmaya çalıştılar. Otoparkın içinden geçerlerken Jack sendeledi. Birden gözlerinin karardığım hissetti.

Wolf un hemen kendisini kucağına aldığım farketti. Bebek gibi taşıyordu onu. Bir yandan da ağlıyordu Wolf.

"Jack, çok üzgünüm. Lütfen Wolf dan nefret etme. Ben iyi bir Wolf da olabilirim. Biraz bekle, göreceksin..."

"Senden nefret etmiyorum," dedi Jack. "Biliyorum... sen çok iyi bir..."

Sözlerini bitiremeden tekrar uyuyakalmıştı. Uyandığında akşam oluyordu. Muncie çoktan arkalarında kalmıştı. Wolf ana yoldan ayrılmış, örümce ağı gibi dolaşık çiftlik yollarına, toprak patikalara sapmıştı. Yönünü asla şaşırmadan ilerliyordu. Göçmen kuşların o güçlü sezgilerini andırır bir duyguyla habire batıya doğru gitmekteydi.

Geceyi Cammack'da buldukları boş bir kulübede uyuyarak geçirdiler. Sabah olduğunda Jack ateşinin biraz düşmüş olması gerektiğini hissetti.

28 Ekim günüydü ve vakit öğleye yaklaşıyordu... Jack birden Wolf un avuçlarının kıl bürümüş olduğunu gördü.

Bölüm: 19

JACK HÜCREDE
1

O gece bir yarımda yanmış bir tarla, bir yanında ormanlık olan bir kulübede kamp kurdular. Tarlanın tâ öbür ucunda bir ev vardı ama, Jack yine de kulübeden çıkmadıkça Wolf la ikisi için pek bir tehlike olacağını sanmıyordu. Güneş battıktan sonra Wolf kalkıp ormana girdi. Çok yavaş hareket ediyordu. Yüzünü toprağa doğru eğmiş, yaklaştırmıştı. Jack onu gözden kaybetmeden önce, gözlüğünü kaybetmiş miyoplara benzediğini düşündü. Kendini pek tedirgin hissediyordu Jack. Hayalinde Wolfu tuzağa basmış, kıvranırken görüyordu. Wolf dönerken dimdik yürümekteydi, iki elinde, ormandan topladığı birtakım bitkiler vardı. Kökleri parmaklarının arasından sallanıyordu.

"Ne o getirdiklerin, Wolf?" diye sordu Jack.

"İlaç," dedi Wolf aksi bir sesle. "Ama çok etkilileri değil, Jack. Wolf! Bu dünyada hiçbir şey fazla iyi değil zaten!"

"İlaç mı? Ne demek istiyorsun?"

Ama Wolf başka açıklama yapmadı. Tulumunun cebinden iki tahta kibrit çıkardı, dumansız bir ateş yaktı, Jack'den bir konserve kutusu bulmasmı istedi. Jack yandaki hendekte bir bira tenekesi buldu. Wolf aim kokladı, burnunu buruşturdu.

"Yine o leş kokular. Su lâzım, Jack. Temiz su. Sen yorgunsun ben kendim gideyim."

"Wolf, ne peşinde olduğunu bilmek istiyorum."

"Ben giderim," dedi Wolf o zaman. "Şu tarlanın karşısında bir çiftlik var. Wolf! Orada su da vardır. Sen dinlen."

Jack'in hayalinde bir sahne belirdi. Çiftçinin karısı mutfakta bulaşıkları yıkarken pencereden bakıyor, Wolfu görüyor... bir elinde bir bira kutusu, bir elinde kök bitkilerle.

"Yoo, ben giderim," dedi.

Çiftliğin uzaklığı iki yüz metre var yoktu. Evin pencerelerinden dökülen san ışıklar tarlayı yansına kadar aydınlatıyordu. Jack bira tenekesini bahçedeki çeşmeden rahatça doldurdu, dönüş yoluna koyuldu. Yan yolda, yerde kendi gölgesini görünce başım kaldınp gökyüzüne baktı.

Ay hemen hemen yuvarlaktı. Doğu ufkundan yükselmeye başlamıştı.

Jack içi kaygılarla dolu olarak kulübeye döndü, suyu Wolf a verdi. Wolf alıp kokladı, yine yüzünü buruşturdu ama hiçbir şey söylemedi. Tenekeyi ateşin üstüne koydu, getirdiği kökleri kınp ufalayarak içine atmaya başladı. Beş dakika kadar sonra iğrenç bir koku yükselmeye başladı. Bu sefer Jack yüzünü buruşturdu. Wolf un o sıvıyı kendisine içirmeye kalkacağından kuşkusu yoktu. İçerse öleceğinden de kuşkusu yoktu. Ağır, acılı bir ölümle herhalde.

Gözlerini kapayıp yüksek sesle, numaradan horlamaya başladı. Wolf onu uyuyor sanırsa uyandırmazdı. Hasta bir insanı kimse uyandırmadı zaten, öyle değil mi? Jack de gerçekten hastaydı. Ateşi tekrar yükselmişti. İkide bir ürperiyor, bir yandan da ter döküyordu.

Kirpiklerinin arasından gözetledi. Wolf un tenekeyi ateşten alıp kenara koyduğunu gördü. Soğumasını bekliyordu. Bu arada Wolf gözlerini gökyüzüne doğru kaldırdı. Kıllı elleriyle dizlerini kucaklamıştı. Yüzü rüya görür gibi, çok da güzeldi. Değişik bir güzellik.

Aya bakıyor, diye düşündü Jack. İçinde bir korku kabardı.

Değiştiğimiz zaman sürünün yakınma sokulmayız. Hiç sokulur muyuz? Yeriz onlan eğer sokulursak!

Wolf, söylesene bana, sürü ben miyim şimdi?

Jack ürperdi.

Beş dakika kadar sonra, tam Jack gerçekten uyuyacağı sırada Wolf tenekeye doğru eğildi, kokladı, başını salladı, kutuyu eline aldı, Jack'in duvara yaslanıp uzandığı tarafa doğru yürüdü. Jack gözlerini sımsıkı yumdu, tekrar horlamaya başladı.'

"Hadi hadi, Jack," dedi Wolf neşeli bir sesle. "Uyanık olduğunu biliyorum. Wolfu kandıramazsın."

Jack gözlerini açıp Wolf a gücenik bakışlarla baktı. "Nereden bildin?"

"İnsanlann bir uyku kokusu vardır, bir de uyanık kokusu vardır," dedi Wolf. "Yabancılar bile biliyordur herhalde farkını., değil mi?"

"Galiba bilmiyoruz," dedi Jack.

"Her neyse, şunu içmen gerek. İlaç bu. Hemen iç, Jack. Hemen."

"İstemiyorum." Tenekeden yükselen koku çürük gibi ekşi bir kokuydu.

"Jack," dedi Wolf, "Senden de hastalık kokusu geliyor."

Jack hiçbir şey söylemeden arkadaşına baktı.

"Evet, öyle," dedi Wolf. "Giddikçe de kötüleşiyor. Aslında pek fena düzeyde sayılmaz henüz... ama... Wolf! İçmezsen yakında çok kötüleşebi-lir."

"Wolf, eminim ki Diyar'da otlann kokusunu almakta birincisindir. Ama burası Kötü Kokular Ülkesi, unuttun mu? Belki de topladığın otların arasında zehirli otlar vardır, ben de içince..."

"Bunlar iyileri," dedi Wolf. "Yalnızca fazla güçlü değiller, lanet olsun!" Wolf üzgün gibiydi. "Burada da her şey pek o kadar kötü kokmuyor, Jack. İyi kokular da var. Ama iyi kokuların hepsi bu ilaç otları gibi... zayıf yani. Sanınm bir zamanlar onlar da güçlüymüş."

Wolf hülyah gözlerini tekrar aya doğru kaldırdı, Jack eski tedirginliğinin geri döndüğünü hissetti.

"Herhalde burası bir zamanlar iyi bir yerdi," dedi Wolf. 'Tertemiz, güçlü bir yer..."

"Wolf!" diye sordu Jack alçak sesle. "Wolf? Avuçlannı yine tüyler bürüdü senin!"

Wolf irkildi, Jack'e baktı. Bir an için Jack'e aç gözlerle baktı, ya da ateşli olduğu için Jack'e öyle geldi. Sonra silkindi, kötü bir rüyadan uyanır gibi oldu.

"Evet," dedi. "Ama o konuda konuşmak istemiyorum. Senin konuşmanı bile istemiyorum. Önemi yok. Yani henüz yok. Wolf! Sen ilacını iç,

Jack. Tek yapman gereken bu."

Besbelli Wolf hayır cevabına razı olmayacaktı. Eğer Jack ilacı içmez-se, uzanıp ağzını açar, zorla içine dökerdi belki de.

Jack acı bir sesle, "Unutma, bu ilaç beni öldürürse sen de tek başına kalırsın ama," dedi, uzanıp tenekeyi aldı. Teneke hâlâ ılıktı.

Wolf un yüzüne korkunç bir üzüntü ifadesi yayıldı. Yuvarlak çerçeveli gözlüğünü burnunun üzerinde yukarıya doğru itti. "Seni incitmek istemem, Jack. Wolf hiçbir zaman dostu Jack'i incitmek istemez." Yüzündeki ifade öyle sefildi ki, içtenliği olmasa gülünç duracaktı.

Jack teslim oldu, tenekedeki sıvıyı içti. O gücenik ve sefil ifadeye dayanamazdı çünkü. İlacın tadı da tahmin ettiği kadar kötü çıktı. Bir an için dünya sarsılır gibi oldu. Sanki Diyar'a geçiş yapıyormuş gibi hissetti kendini.

"Wolf!" diye bağırdı. "Wolf, elimi tut benim!"

Wolf tuttu. Kaygılı ve heyecanlı bir yüzü vardı. "Jack? Jacky? Ne oldu?"

İlacın tadı ağzından yavaş yavaş yokoluyordu. Aynı anda, annesinin hastayken içirdiği konyak gibi bir sıcaklık sarmaya başladı içini. Dünya tekrar çevresinde belirlendi. Herhalde deminki sarsıntı da hayalindeydi... ama Jack pek sanmıyordu öyle olduğunu.

Neredeyse gidiyorduk. Ramak kalmıştı. Belki de bu işi sihirli iksir olmadan da yapabilirim... belki başarırım!

"Jack, ne oldu?"

Jack, "Kendimi daha iyi hissediyorum," dedi, gülümsemeyi başardı. "Yalnızca kendimi daha iyi hissediyorum, o kadar."

"Kokun da daha iyi," dedi Wolf neşeyle, "Wolf! Wolf!"
2

Ertesi gün de iyileşmeye devam etti Jack. Ama dermanı hiç yoktu. Wolf onu sırtına alıp yola koyulduysa da pek az yol alabildiler. Ortalık kararırken geceyi geçirecek bir yer aramaya başladılar. Jack kirli bir hendekte tahta bir sundurma gördü. Çevresi çöp yığınlanyla, eskimiş oto las-tikleriyle doluydu. Wolf itiraz etmeden kabul etti. Bütün gün sessiz ve suratsızdı Wolf.

Jack hemen uyudu, gecenin onbirinde tuvalete gitme ihtiyacıyla uyandı. Yanına baktığında Wolf un yerini boş gördü. Herhalde yine ot toplamaya gitmiştir, diye düşündü. Burnunu, buruşturdu. Ama eğer Wolf ona yine ilaç içirmek istese; çoktan içirirdi zaten. İlâcın iyi geldiği de inkâr edilemezdi,.

Çıkıp sundurmanın yan tarafma yürüdü. Böbreklerini boşaltması epey uzun sürdü. Bir yandan* gökyüzüne bakıyordu. Ekim sonlarında ve Kasım başlarında ülkenin orta-batı bölgesinde sık sık rastlanan o aldatıcı gecelerden biriydi. Kış tüm zalimliğiyle bastırmadan hemen önce. Ortalık yazdan kalma denecek kadar sıcaktı. Tatlı rüzgâr insanı sanki okşuyordu.

Tepede ay görünmekteydi. Beyaz, yuvarlak ve çok güzeldi. Yeryüzüne net, ama yine de aldatıcı ışıklarını yolluyor, gözükenleri hem gösteriyor, hem de saklıyordu. Jack baktı... hipnotize olmuş gibi hissetti kendini. Hemen hemen hiç aldırmıyordu.

Değiştiğimiz zaman sürünün yanma gitmeyiz! Hiç gider miyiz?!

Şimdi sürü ben miyim, Wolf!

Aydedenin bir suratı var gibiydi. Jack orada Wolf un yüzünü görüyor, ama pek şaşırmıyordu. Ne var ki Wolf un oradaki suratı her zamanki gibi açık ifadeli, biraz şaşkın değildi. Dar bir ifadeydi. Kapanıktı. Evet... karanlıktı. Üzerindeki tüylerden ötürü karanlıktı belki. Ama yoo... tüylerin önemi yoktu. Niyetinden ötürü karanlıktı o ifade.

Yanlarına sokulmayız. Sokulsak onlan yeriz, Jack, değiştiğimiz zaman biz...

Aydaki surat kemikten oyma gibiydi. Hırlayan bir hayvanın suratıydı. Sıçramadan hemen önce yaptığı gibi başını hafif eğmişti. Ağzı açık, içi diş doluydu.

Yeriz, öldürürüz, öldürürüz, ÖLDÜRÜRÜZ. Jack omzuna bir parmağın dokunduğunu hissetti, parmak yavaşça aşağıya, beline doğru kaydı.

Deminden beri duvar dibinde öylece duran Jack bir anda tekrar işemeye başladı.

"Seni korkuttum galiba, Jack," dedi Wolf arkasından. "Özür dilerim, Jack. Hay Allah benim belâmı versin."

Ama Jack bir an için Wolf un bu işe üzüldüğüne pek de inanmadı. Ona sanki Wolf bunları söylerken sıntıyormuş gibi geldi. Onun kendisini yiyeceğinden emin oldu.

Tuğla ev... diye düşündü birden. Saklanabileceğim bir tuğla evim bile yok."

Korku tekrar yakasına sarıldı, kupkuru bir korku, damarlarındaki ate-şinkinden daha sıcak dolaştı.

Kim korkar hain kurttan, hain kurttan, hain kurttan...

"Jack?"


Ben korkarım, ben korkarım, ah, Tanrım, ben korkarım hain kurttan...

Yavaşça arkasını döndü.

Wolf un yüzü, daha demin yanyana yatarlarken hafif tüylüyken, şimdi sakalları o kadar yüksekten başlayarak fışkınp yüzünü kaplamıştı ki, hemen hemen şakaklarından aşağısı kapkaraydı. Gözleri pırıl pırıl ve turuncu bakıyordu.

"Wolf, bir şeyin yok ya?" diye sordu Jack boğuk bir fısıltıyla. Sesi ancak bu kadar çıkabiliyordu.

"Evet, iyiyim," dedi Wolf. "Ay'la birlikte koşuyordum. Çok güzeldi. Koştum... koştum... koştum... ama bir şeyim yok, Jack." Wolf bunu kanıtlamak için gülümsediğinde, ağzındaki kocaman, dev dişler gözüktü. Jack korkuyla büzüldü. Filmlerdeki canavarların ağzına bakmak gibi bir şeydi bu.

Wolf onun yüzündeki ifadeyi gördü, kabalaşmış yüz hatlannda bir üzüntü belirdi. Ama o üzüntünün altında... pek de çok altında değildi hattâ... başka bir ifade daha vardı. Sevinen, sıntan, dişlerini gösteren bir başka ifade. Avmı kovalamaya, ağzından burnundan kan boşalana kadar kovalamaya ve bundan zevk almaya hazır bir ifade. Seyrederken gülmeye hazır bir ifade.

Kendisi av olsa, yine gülerdi!

Hele de kendisi avsa...

"Jack, üzgünüm," dedi. "Vakit... geliyor artık. Bir çare düşünmemiz gerek. Belki... yarın. Bir çare... mecburuz..." Göğe baktı, yüzüne o hipnotize olmuş bakışlar geldi.

Birden başım kaldırıp uludu.

Jack'e sanki ay da ona cevap verircesine uluyormuş gibi geldi.

Benliğini bir dehşet kapladı. O gece bir daha uyuyamadı Jack.


3

Ertesi gün Wolf biraz daha iyiydi. Biraz, hiç değilse. Ama öyle gergindi ki, çatlayacaktı neredeyse. Jack'e ne yapmak gerektiğini dili döndü-ğü kadar anlatmaya çalışıyordu. Tam o sırada tepelerinden bir jet uçağı geçti. Wolf ayağa fırladı, koştu, ona uludu, yumruğunu kaldırıp salladı. Kıllı ayaklan çıplaktı. Şişmiş, ucuz pabuçlanm patlatmıştı.

Jack'e ne yapmak gerektiğini anlatmaya uğraşıyordu ama, söyledikleri ancak kulaktan dolma bilgilerdi. Kendi dünyasında bu değişiminin nasıl olduğunu çok iyi bilirdi. Ama burada bu iş çok daha kötü olurdu belki, paha güçlü ve daha tehlikeli olurdu bu Yabancılar Diyannda. Hissediyordu. O gücün kendi içine dolduğunu hissediyordu. Bu gece ay doğduğunda o güç esir alacaktı kendisini.

Jack'e bir zarar vermek istemediğini durmadan tekrarlıyordu. Jack'in canmı yakmaktansa kendini öldürmeyi tercih edeceğini söylüyordu.


4

Daleville, kasabadan çok köye benzeyen bir yerdi. Jack oraya öğle vakti vardı, nalbur dükkâmnına girdi. Bir elini pantolonunun cebine sokmuştu. Cebinde paralarını avuçluyordu.

"Bir şey mi istedin, yavrum?"

"Evet efendim," dedi Jack. "Bir asma kilit istiyordum."

"Şu tarafa gel, bir bakalım. Yale var, Mossier var, Lok-Tite var... ne istersen var. Sen nasıl bir şey isterdin?"

"Büyük bir şey," dedi Jack. Satıcıya karanlık bakışlarla bakıyordu. Yüzü gergindi ama eski güzelliği büsbütün de yokolmuş değildi.

"Büyük bir şey," diye mınldandı. "Niye istiyorsun, sorabilir miyim?"

"Köpeğim," diye başladı Jack. Hikâye. Yine bir hikâye uydurması gerekiyordu. Bu seferkini, son iki geceyi geçirdikleri kulübeden çıkmadan hazırlamıştı kafasında. "Köpeğim için lâzım. Onu kilitlemem gerek. Isın-yor."


5

Seçtiği kilit on dolarlıktı. Bu durumda Jack'in cebinde yalnızca on dolar kalmış oluyordu. Bu kadar para harcamak gerçi içine oturdu, bir ara bir başka kilit seçmeyi de düşündü ama, sonra aklına Wolf un dün geceki hali geldi. Gözlerinden turuncu ışıklar saçarkenki hali.

On dolan çıkanp uzattı.

Kulübeye dönerken yolda durmadan gelip geçen arabalara baş parmağıyla işaret verdi ama tabii kimse durup onu almadı. Belki de görünüşü fazla çılgın, fazla garipti. Zaten o da kendini öyle hissediyordu. Nalbur dükkânında gördüğü gazete, güneşin batma saatinin altı olduğunu söylemekteydi. Ayın kaçta doğacağı yazılı değildi ama, Jack en geç yedide doğmuş olacağını tahmin ediyordu. Şimdi zaten bir olmuştu saat. O gece Wolf u nereye kapatacağı hakkında da zerre kadar fikri yoktu.

Beni kilitlemen gerek, Jack, demişti Wolf ona. İyice, sağlamca kilitlemem gerek. Çünkü eğer çıkarsam karşıma çıkanı, elime geçeni yokederim. Seni bile, Jack. Seni bile. Bu yüzden beni sıkıca kilitlemen gerek. Ne yaparsam yapayım, ne dersem diyeyim, sakın açma kapımı. Üç gün. Jack. Ay tekrar küçülmeye başlayana kadar. Üç gün... hattâ belki dört... emin değilsen.


Yüklə 2,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə