Stephen King ve Peter Straub Cilt1 Tılsım



Yüklə 2,72 Mb.
səhifə28/55
tarix26.03.2018
ölçüsü2,72 Mb.
#34420
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   55

Kilisede sütunlar üzerine oturmuş altı tane kavisli ahşap kiriş göze çarpmaktaydı. Bu altı arkın arası, beyaz, ses geçirmez bir panelle kaplıydı.

Evet, burası kiliseydi ama, beri yandan bir radyo-televizyon stüdyosuydu. Jack'in gözünün önünde Jimmy Swaggart, Rex Humbard, Jack Van Impe sanki geçit töreni yapıyorlardı.

Arkadaşlar, elinizi evinizdeki televizyona dayayın, sizi tedavi edeceğiz. Birden içinden bağıra bağıra gülmek'geldi.

Sahnenin sol tarafındaki kapı açıldı. Sunlight Gardener göründü. Baştan aşağı beyazlar giymişti. Jack çocuklardan çoğunun suratından hayranlıktan tapmmaya doğru giden ifadeler gördü, gülmesini yine zor tuttu. Mikrofona doğru yürümekte olan beyaz hayalet ona küçükken seyrettiği bazı televizyon reklâmlannı hatırlatıyordu.

Wolf ona dönüp boğuk bir sesle fısıldadı. "Ne oldu, Jack? Çok komik kokmaya başladın."

Jack elini ağzına kapayıp öyle püskürdü ki, burnundan fışkıranlar parmaklarına bulaştı.

Sunlight Gardener, yüzüne sağlıklı parıltılarla elindeki İncil'in sayfala-nnı çevirdi. Besbelli derin meditasyon halindeydi. Jack bu arada Heck Bast'ın yüzündeki o yangın sonrası arazi görünümünü, Sonny Singer'in kuşkulu bakışlannı gördü, çabucak kendini toparladı.

Cam ardındaki kontrol odasında Casey dikleşmiş, Sunlight Garde-ner'e uyanık bakışlannı dikmişti. Gardener yakışıklı suratını İncil'inden kaldınp o bulutlu, hülyah, tümüyle deli gözlerini karşısındaki cemaate yönelttiğinde Casey bir düğmeye bastı, koca bir teperecorder'in bobinleri ağır ağır dönmeye başladı.
6

"Kötülük edenler için siz üzülmeyin." dedi Sunlight Gardener. Sesi alçak, müzikli düşünceliydi.

"Haksızlık edenlere de gıpta etmeyin.

Onlar sonunda kesilmiş otlar gibi düşecektir.

Yeşil bitkiler gibi solup kuruyacaklardır.

Tannya inanın ve iyilik yapın;

O zaman Diyar'da yaşarsınız..."

(Jack Sawyer yüreğinin göğsünde tehlikeli bir takla attığım hissetti.)

"....ve iyi besleneceksiniz.

Tannyı sevin, o size kalbinizin istediğini verir.

Yolunuzu Tanrınınkine uydurun,

Ona güvenin;

O bunlan verecektir...

Öfkeden uzak durun, gazabı terkedin;


Yakınıp siz de kötülük etmeyin.

Çünkü kötülük edenler kesilip dökülecektir.

Ama Tanrıya uyan ve bekleyenlere

Onun Diyar'ı miras kalacaktır."

Sunlight Gardener elindeki İncil'i kapattı.

'Tanrının kutsaması bu kutsal sözleri okuyanların üstüne olsun." dedi.

Uzun süre kendi ellerine baktı. Casey'in kabininde koca bobinler dönüyordu. Gardener gözlerini kaldırdı, birden Jack adamın için için haykırdığını duyar gibi oldu. "Kingsland şarabı mı yoksa? Koca bir araba dolusu Kingsland şarabını mı devirdin, salak herif? Bana bunu mu söylemeye çalışıyorsuuuuuun ?"

Sunlight Gardener karşısındaki genç erkek cemaatini dikkatle inceledi, o suratlar da ona bakmayı sürdürdü... yuvarlak yüzler, ince yüzler, çürük yüzler, sivilceli, ergenlikli yüzler, sinsi yüzler, açık yüzler, genç yüzler, güzel yüzler.

"Bunun anlamı ne, çocuklar? Otuz yedinci duayı anlıyor musunuz? Bu güzel şarkıyı anlıyor musunuz?"

Hayır, diyordu çocukların yüzleri. Sinsisi, açığı, tatlısı, sivilcelisi. Pek anlamıyorum. Ben beşinci sınıfa kadar okudum, sonra yolculuk yaptım, serserilik ettim, başım derde girdi... sen anlat... sen anlat bana...

Birden Gardener mikrofonun içine avazı çıktığı kadar haykırıp şok yarattı: "DERT ETMEYİN DEMEK!"

Wolf yerinde büzüldü, hafifçe inledi.

"Şimdi anladınız ne demek olduğunu, değil mi? O sözü duymuşsunuzdur, değil mi?"

Jack'in arkasında oturan biri, "Evet," deyiverdi.

Sunlight Gardener, "Elbette," diye sırıttı. "Dert etmeyin! İyi lâf, değil mi? Çok iyi lâf... evet!"

"Evet... EVET!"

"Bu duaya göre, kötülük yapanlar için siz kaygılanmayacaksınız! DERT ETMEYECEKSİNİZ! EVET! Günah işleyenler için gamlanmayacaksınız! Tanrıyla yürüyüp Tannyla konuşursanız her şey iyi olacak diyor. Bunu anlıyor musunuz, çocuklar? Bunu anlayabilecek kulağınız var mı?"

"Evet!"


Heck Başt, "Haleluya!" diye bağırdı, yüzünde ilâhı bir gülümseme belirdi.

Büyüteç gibi gözlükjtakmış tembel bir çocuk, "Amin," diye ekledi.

Sunlight Gardener mikrofonu alışkın bir tavırla eline aldı, Jack bir kere daha sahnede gösteri yapanları hatırladı. Gardener sahne üzerinde hızlı adımlarla bir sağa, bir sola yürüyordu. Arada yarım adımla bir dans figürü yapıyordu. Bir an Dizzy Gillespie, bir an Jerry Lee Lewis, bir an Stan Kenton, bir an Gene Vincent oluyordu.

"Demek korkmamıza gerek yok! Hiç yok! Size ayıp resimler göstermek isteyen çocuk için siz kendinizi rahatsız etmeyin! Bir soluk esrar bir şey yapmaz, almazsan korkaksın diyen için de kaygılanmayın! Hem de hiç! ÇÜNKÜ TANRIYA ULAŞTINIZ MI ONUNLA BİRLİKTE YÜRÜYECEKSİNİZ; HAKLI MIYIM?"

"EVET!"

"EVET TABİİ! VE TANRIYA ULAŞTINIZ MI ONUNLA KONUŞACAKSINIZ; HAKLI MIYIM?"



"EVET!"

"SİZİ DUYAMIYORUM! HAKLI MIYIM?"

"EVET!!!" diye bağırırken bir kısmı heyecanla öne arkaya sallanıyordu.

"HAKLIYSAM HALELUYA DEYİN!"

"HALELUYA!"

"HAKLIYSAM EVET DEYİN!"

"EVET!"

Bir öne bir arkaya sallanıp duruyorlardı. Jack'le Wolf da onlarla birlikte sallandılar. Çaresizdiler. Jack çocuklardan bazılarının resmen ağlamakta olduğunu görüyordu.



"Şimdi bana şunu söyleyin," dedi Gardener. Onlara sıcak bakışlarla bakıyordu. "Burada, Sunlight Yurdunda, kötülük yapana yer var mı? Ha? Ne dersiniz?"

"Yer yok!" diye haykırdı dişlek çocuk.

"Bu doğru!" Sunlight Gardener konuşucu kürsüsüne bir kere daha yaklaştı. Mikrofonu ustaca silkeleyip bacağına dolanan kabloyu yana aldı.

"İşte sizin biletiniz bu. Burada yalancılara ve eşitsiz çalışanlara yer yok. Bana haleluya diyebilir misiniz!"

"Haleluya!" diye karşılık verdi çocuklar.

Sunlight Gardener, "Amin," dedi. Tanrı diyor ki... İsaiah bölümünde diyor... Tanrıya dayanırsanız yükselirsiniz diyor... yaa, öyle... kartal kanatlarıyla... gücünüz on kişinin gücü olur diyor. Ben de size diyorum ki, SUNLIGHT YURDU KARTALLARIN YUVASIDIR; BUNA EVET DER MİSİNİZ?"

"EVET!!!"

Bir boşluk daha oldu, Sunlight Gardener kürsünün iki yanına sarıldı, başım dua ediyormuş gibi eğdi, beyaz saçları biçimli biçimli sarktı. Yeniden konuştuğunda sesi peştendi. Başını kaldırmadı. Çocuklar soluksuz, dinlediler.

"Ama düşmanlarımız var," dedi Sunlight Gardener sonunda. Fısıltıdan bir ton yüksekti sesi. Mikrofon oncacık sesi kaptı, bir güzel taşıdı.

Çocuklar içlerini çektiler... ortalıkta sonbahar yapraklarının hışırtısı dolaştı.

Heck Bast mat gözlerle çevresine bakmıyor, ergenlik sivilceleri birer alev kıvılcımı oluyordu. Tropik bir hastalığa tutulmuşa benziyordu çocuk. Sanki "Düşmanı bana gösterin, bakın ne oluyor ona!" demek istiyordu.

Gardener başını kaldırdı. Deli gözlerinde yaşlar vardı.

"Evet, düşmanlarımız var," diye tekrarladı. "Indiana Eyaleti burayı iki kere kapatmaya kalktı. Biliyor musunuz, radikal hümanistler benim burada, Sunlight Yurdunda çocuklara İsa'yı ve vatanlarını sevmeyi öğretişime tahammül edemiyorlar. Bu onları kızdırıyor. Hem, bir şey daha bilmek istiyor musunuz, çocuklar? Karanlık bir sırrı bilmek istiyor musunuz?"

Hepsi öne doğru eğildiler. Gözleri Sunlight Gardener'e çakılmıştı.

"Biz onları yalnız kızdırmakla kalmıyoruz," dedi Gardener boğuk bir fısıltıyla. "Biz onları aynı zamanda korkutuyoruuuuuuz!"

"Haleluya!"

"Eveeeet!"

"Amin!"


Sunlight Gardener mikrofonu bir çırpıda tekrar kaptı, gezintisine başladı! Sağa sola, ileri geri! Dans adımlarıyla gidip gidip geliyordu! Bir kelime haykırıyor, kelimeyi kolunu kaldırarak destekliyor, göklere doğru bakıyor, orada koltuğuna kurulmuş dinlemekte olan Tann'ya hitap ediyordu.

"Biz onları korkutuyoruz, evet! Öyle çok korkuyorlar ki, bir içki daha içmek, bir esrar daha çekmek, bir kokain daha koklamak zorunda kalıyorlar! Onları korkutuyoruz! Çünkü onlar gibi Tanrıyı inkâr eden, İsa'dan nefret eden-radikal hümanistler bile gerçek Tanrı sevgisinin kokusunu alabilir, alınca da kafalarına tokmağın ineceğini bilirler!"

"Bu yüzden buraya ek müfettişler yollarlar, mutfak tezgâhlarının altına gizlice çöp atarlar, ya da unumuza hamam böceği salarlar! Burada çocukların nasıl dövüldüğüne dair saçma dedikodular yayarlar. Siz dayak yiyor musunuz?"

"HAYIR!" diye bağırdı çocuklar gücenik bir sesle. Morton'un da kafasını herkesle birlikte iki yana sallayıp hevesle inkâr etmesi Jack'i epey şaşırttı. Oysa yanağı çürümüye başlamıştı bile çocuğun.

"Bize hümanist televizyon programlarından işgüzar muhabirler yolluyorlar!" diye tiksintiyle bağırdı Sunlight Gardener. "Onlar geliyor, kime komplo kuracaklarını arıyorlar. Daha önce böyle şeyleri çok yapmışlar, uzmanı olmuşlar, dürüst» insanlara çamur atmışlar, evlerine esrar ve uyuşturucu saklamışlar.

"Ama biz onları da kandırdık, değil mi, çocuklar?"

Uğultulu onaylamalar yer aldı.

"Ne kimseyi bir sırığa bağlanıp zincire vurulmuş buldular, ne kimseye deli ceketi giydirilmiş buldular... duydukları dedikodular doğru çıkmadı, değil mi? Hiçbir çocuğun tırnağı da sökülmemişti, saçı traş da edilmemişti! Ancak birkaç çocuk onlara tokat yedik dediler! Yemişler miydi? Evet! Bunu kendim, alnım açık, Tanrının huzurunda söyleyebilirim! Kutsal kitap bile diyor ki, sopayı eksik ettin mi çocuğu şımartırsın... buna inananlar Haleluya desin, çocuklar!"

"HALELUYA!"

"Indiana Eyalet Eğitim Kurumu benden kurtulmayı, şeytana yer açmayı çok istemesine rağmen, iş tokada gelince Tanrının buyruğuyla Eyaletin yasasının paralel olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar, sopayı eksik etmenin çocuğu şımartacağım bildiler!

"Burada mutlu çocuklar gördüler! Sağlıklı çocuklar gördüler! Tanrıyla yürüyen, Tannyla konuşan, Haleluya diyebilen çocuklar gördüler!"

Çocuklar yine Haleluya diyebildiler.

"Evet diyebilir misiniz?"

Onu da başardılar.

Sunlight Gardener kürsüye döndü.

'Tanrı kendisini sevenleri korur. Yorgun, kafası karışık çocuklara bir dinlenme yeri olan bu yeri bir avuç esrar çeken, komünist âşığı hümaniste feda edecek değil.

"Gazeteci ve televizyonculara uydurma hikâyeler anlatacak birkaç çocuk var," dedi Gardener. "Programda o yalanlan dinledim. Çocuklar yüzlerini ekranda göstermeyecek kadar korkaktı ama ben onların seslerini tanıyordum! İnsan bir çocuğu besledi mi, gece annesini özleyip ağladığı zaman başını kendi göğsüne yasladı mı, onun sesini unutmaz artık.

"O çocuklar artık gittiler. Tanrı günahlarını bağışlasın. Umarım bağışlar, evet.... ama Sunlight Gardener âdil bir insandır..."

Bunun ne utanç verici bir itiraf olduğunu belli etmek için başını da eğdi, kaldırdığında gözleri öfke saçıyordu.

"Sunlight Gardener bağışlamaz onları... bağışlayamaz. Sunlight Gardener onları tekrar yollara saldı. Onlar şimdi Diyar'a yollandı. Ama orada karınları doyurulmayacak. Orada onları ağaçlar bile yiyebilir. Canavar gibidir ağaçlar."

Salonu dehşet dolu bir sessizlik kapladı. Cam panelin ardında Casey bile solgun ve bir garip görünüyordu.

"Kutsal kitap diyor ki, Tanrı Kabil'i Cennet Bahçesi'nin doğusuna yolladı. Yollara salınmak da tıpkı öyledir, çocuklarım. Burada sizin güvenli bir cennetiniz var."

Hepsini bakışlarıyla taradı.

"Ama zayıf olursanız... yalan söylerseniz... o zaman vay halinize Cehennem sizi bekliyor... tıpkı isteyerek oraya gidenleri beklediği gibi.

"Unutmayın, çocuklar.

"Unutmayın.

"Dua edelim."

Bölüm: 23

FERD JANKLOW
1

Sunlight Yurdundan tek kurtulma yolunun Diyar'a geri dönmek olduğu Jack'in kafasına ancak bir hafta sonra dank etti. Sunlight Yurdundan kurtulmanın bir başka yolu daha olsa, her tehlikeyi göze alır, önce onu denerdi.

Böyle hissetmesinin somut bir nedeni yoktu. Yalnızca içinden bir ses, burada kötü olamn, orada hiç dayanılmaz olacağını fısıldıyordu. Belki de burası her dünyada kötü olan bir noktaydı. Hani elmadaki bir çürük içeriye uzanır, tâ çekirdeğe kadar gider ya... tıpkı öyle. Sunlight Yurdu yeterince kötüydü. Bunun Diyar'daki karşılığının nasıl bir yer olduğunu görmeye de pek hevesi yoktu... mecbur olmadıkça.

Ama belki bir yolu olabilirdi.

Wolf, Jack ve Dış Ekibe girecek kadar şanslı olmayan diğer çocuklar (çoğu öyleydi) günlerini 'Uzak Tarla' denilen yerde geçiriyorlardı. Orası yolun bir buçuk mil kadar ilerisinde, Gardener arazisinin uçundaydı. Çocuklar orada taş topluyorlardı. Yılın bu mevsiminde yapılabilecek başka tarla işi yoktu. Son ürünler Ekim sonlarında hasat edilmişti. Ama Sunlight Gardener'ın sabah dualannda sık sık tekrarladığı gibi, taş toplamak her mevsimin işiydi.

Jack sabahleyin Yurt'un iki eski kamyonundan birinin arkasına binmiş giderken, yamnda Wolf la birlikte Uzak Tarla'yı inceledi. Bu bölgede sonbahar yağışlı geçiyordu. Uzak tarla çamur içinde, yapış yapıştı. Önceki gün bir çocuk kısık bir sesle tarlaya bir küfür etmiş, insanın çizmesini yutar burası, demişti.

Jack, acaba kaçabilir miyiz diye, belki kırkına kere düşündü. Haydi, ileri, diye bağırıp Wolfla ikimiz bir koşu koparabilir miyiz? Nereye? Kuzey tarafa... şu ağaçların oraya. Taş duvarın oraya. Arazi orada bitiyor.

Belki bir çit vardı ama orada!

Tırmanırlardı. Wolf çite varınca Jack'i öte yana fırlatırdı gerekirse.

Tel belki dikenliydi.

Altından geçerlerdi o zaman da... Ya da...

Ya da Wolf çıplak eliyle koparırdı teli. Jack bunu düşünmek bile istemiyordu ama, Wolfun kuvveti yeterdi, onu biliyordu. Kendisi isterse, Wolf yapardı. Elleri yırtüırdı... ama şimdi benliği yıkılıyordu, bu daha beterdi.

Ya sonra?

Diyar'a geçiş tabii. İçindeki ses, eğer Sunlight Gardener'a ait alandan çıkabilirlerse bir şansları olabileceğini fısıldıyordu.

Singer'la Bast de onları kamyonlarla izleyemezlerdi. Uzak Tarla'da dönecek ilk tekerlekler batardı bu mevsimde.

Koşu olacak... basit ve ilkel. Denemek gerek. Yurt binasında denemekten iyi. Hem....

Jack'i güden yalnızca Wolfun umutsuz durumu değildi. Lil/yi de çok merak etmeye başlamıştı. Jack mecburi Haleluya'lar çekerken, santim santim ölüyordu o.

Ama Jack kendini hazırlayamadan önce Ferd Janklow denedi.

Aklın yolu birdir, Haleluya diyebilir misiniz?
2

İş olduğundan hızlı oldu. Jack bir ara Ferd JankloVun saçmalarını dinlerken oğlan birden fırlayıp kuzeye, taş duvara doğru bir koşu kopardı. O âna kadar, o gün de her gün gibi iğrenç bir gündü. Hava soğuk ve renksizdi. Yağmur, hattâ kar kokusu vardı. Jack ağrıyan sırtım doğrultup, Sonny Singer yakınlarda mı diye baktı. Sonny, Jack'a eziyet etmekten hoşlanırdı. Ayağına basmak, merdivende itmek sofrada tabağını fırlatmak gibi eşek şakaları Sapardı. Sonunda JacK kendini kasıp düşmemeyi, dikkatli olmayı öğrenmişti.

Neden Sonny'nin âTrkadaşlarını toplayıp kendisini bir iyi dövmediğini anlayamıyordu Jack. Belki Sunlight Gardener yeni çocuğa ilgi gösterdiği içindi. Bunu düşünmek istemiyor, hattâ düşünmekten korkuyordu ama, büyük ihtimalle doğruydu. Sonny Singer'in tepesine binmemesi, Garde-ner'in ona tembih geçmiş olmasmdandı belki. O zaman buradan bir an önce kaçmakta yarar vardı.

Sağma baktı. Yirmi metre kadar ilerde Wolf taş topluyordu. Daha yakında o dişlek çocuk vardı... Donald Keegan. Donny, Jack'e hayran bakışlarla sırıttı, ağzından salyası aktı, Jack hemen başka tarafa baktı.

Ferd Janklow solundaydı. Alnında buklesi olan çocuktu o. Bir haftadır iyi arkadaş olmuşlardı Ferd'le.

Ferd alaycı bir ifadeyle sırıtıyordu.

"Donny sana âşık," dedi.

Jack, "Kes zırvayı," diye çıkıştı. Yanaklarının kızardığım hissediyordu.

"Sen izin versen aşk yaşardı seninle. Yapmaz miydin, Donny?"

Donny Keegan o paslı sesiyle güldü. Ne dendiğini anlamamıştı bile.

Jack, "Kessen iyi edersin," dedi. Kendini pek rahatsız hissediyordu.

Donny sana âşık.

İşin kötü yanı, Donny denilen geri zekâlı galiba sahiden âşıktı ona. Hem tek âşık olan Donny de değildi. Jack kendisini arabasına alıp eve götürmeyi teklif eden, sonra cayıp çarşıda indiren adamı hatırladı. İlk far-keden o adam oldu, diye geçirdi içinden. Bendeki değişme her neyse, onu ilk o adam gördü.

Ferd, "Buralarda çok popüler oldun, Jack." dedi. "Heck Bast bile ilgilenir sanırım."

Jack kızararak, "Hastasın sen," dedi.

Ferd birden elindeki taşı bırakıp doğruldu, hızla çevresine bakındı, balıkçı kazakhlardan hiçbirinin kendisine bakmadığım anladı, Jack'e döndü. "Bu can sıkıcı sohbeti keselim çünkü ben artık gidiyorum, hayatım," dedi.

Öpücük yollar gibi sesler çıkardı. Yüzü pek heyecanlı ve ışıl ısıldı.

Bir anda koşmaya başladı. Taş duvara doğru. Dev adımlarla, çabalaya çabalaya gidiyordu.

Muhafızları faka bastırmıştı gerçekten. En azından, bir dereceye kadar. Pedersen, Warwick'e kızlardan söz ediyordu. Peabody adlı, at suratlı Dış Ekip başı da bir süre için bu çocukların başına getirilmişti. Heck Bast'e, Sunlight Gardener'le birlikte bir işi için Muncie'ye gitme onuru tanınmıştı. Ferd epey yol almıştı ki, şaşkın bir çığlığın yükseldiği duyuldu.

"Hey, hey biri kaçıyor!"

Jack, Ferd'in ardından ağzı açık bakıyordu. Yıldırım gibi gidiyordu çocuk. Kendi planının elinden alınmasına rağmen, Jack sevinçli bir heyecan içindeydi. Ona iyi şanslar diliyordu içinden. Git! Koş! Yolun açık olsun, alaycı itoğlu! Git, Jason aşkına!

Donny Keegan, "Ferd Janklow bu!" diye mırıldandı, sonra yine her zamanki kahkahasını attı.


3

Çocuklar o akşam da günah çıkarma salonunda toplandılar. Bu tören her akşam yapılıyordu zaten. Andy Warwick salona girdi, seansın ertelendiğini söyledi, yemekten önce bir saat aralarında sohbet edebileceklerini açıkladı, sonra da dönüp çıktı.

Jack, Andynin tüm havalarına rağmen korku içinde olduğunu hissetti.

Ferd Janklow da görünürlerde yoktu.

Jack çevresine bakındı. Hiç ses çıkmıyordu. Eğer dostluk sohbeti buysa, ya sessiz oturun denilse ne yapacaklardı? Dokuzla onyedi yaş arası otuz çocuk salonda oturmuş, ellerine bakıyor, tırnaklarını yiyor, surat asıyorlardı. Aynı olaya kurban olmuşlardı. Gösteri ellerinden alınmıştı. Onlar itiraf dinlemek istiyorlardı. Daha çok istedikleri de, itirafta bulunmaktı.

Kimse Ferd Janklow'dan söz etmedi. Sanki Ferd o mimikleri, o esprileriyle hiçbir zaman aralarında bulunmamıştı.

Jack'in içinden ayağa kalkıp çocuklara haykırmak geldi. Ama yapmadı. Bunun yerine, ömründe yapmadığı kadar dikkatle düşünmeye uğraştı.

Çocuk burada yok, çünkü onu öldürdüler. Bunların hepsi deli. Delilik bulaşıcı değil midir sanıyorsun sen? Güney Amerika'daki o çılgın yerde neler oldu, baksana! Renkli gözlük takan herif onlara zehirli içkiyi içmelerini emretti, başüstüne patron, dediler, hepsi dikip içtiler.

Jack çevresindeki yorgun, ifadesiz yüzlere baktı, Sunlight Gardener şu anda içeriye girse hepsinin nasıl canlanacağını, nasıl neşeleneceğini düşündü.

Sunlight Gardener emretse... yaparlardı. İçerlerdi zehiri. Jack'le Wolf u kollarından tutar, onların da ağzına zorla boşaltırlardı. Ferd'in hakkı vardı. Jack'in yüzünde bir şey görüyordu bunlar. Diyar'dan gelme bir şey... ve belki seviyorlardı onu biraz.. Heck Bast'i etkileyen de bu olmalıydı. Bast kimseyi ve hiçbir şeyi sevmeye alışkın değildi. Evet, belki beni biraz seviyorlar, diye düşündü... Ama Onu... Gardener'i daha çok seviyorlardı. Yaparlardı. Deliydi bunlar.

Ferd de burada olsa, aynı şeyi söyleyebilirdi ona. Söylerdi. Bir ara Jack'a, kendisini Sunlight Yurduna annesiyle babasının getirdiğini söylemişti. Çok dindar Hıristiyandı annesiyle babası. Ne zaman biri ağzını açıp bir dua söyleyecek olsa hemen kendilerini dizüstü bulan türden kimselerdi. İkisi de Ferd'i anlayamıyorlardı. O başka mayadan bir insandı. Herhalde Ferd şeytanın çocuğu, diye düşünmekteydiler. Komünist, radikal bir hümanist. Dördüncü kere evden kaçıp Franky Williams tarafından yakalandığında annesiyle babası onu Sunlight Yurduna getirip bırakmışlardı. Anneyle baba tabii Sunlight Gardener'e bir görüşte bayılmışlardı. Zeki, sorunlu, âsi çocuklarını Tanrı yolunda eğitecekti. Sunlight Gardener ona girdiği bu yolun yanlış olduğunu gösterecekti. Sunlight Gardener onu evinden, kentin sokaklarından kurtaracaktı.

Ferd ayrıca Jack'e, gazetede çıkan yurtla ilgili o yazıyı annesiyle babasının da gördüklerini anlatmıştı. Sonra anneyle baba oğullarına bir kart postalamışlar, üzerine, 'Tanrı yalancıları ve sahte peygamberleri bir alev gölünde yakar," diye yazmışlardı. Fred ise onlara bir mektup yazmış, mutfaktaki Rudolf o mektubu gizlice postalamıştı. "İyi adamdır Dolph," diyordu Fred. Sonra bir an susmuş, "Ferd Janklow'a göre iyi adam nedir, biliyor musun, Jack?" diye sormuştu. * "Nedir?"

"Satın alınmış olarak kalan adamdır," Ferd o alaycı, gücenik kahkahasını patlatmıştı sonra. "Posta servisleri için Dolph'a iki dolar vermek yeter. Ben de eve yazdığım mektupta, eğer bu dediğiniz doğruysa umarım Sunlight Gardener öteki dünyada kendine bir asbest tulum bulur, çünkü burada olup bitenler hakkında öyle hızlı yalanlar söylüyor ki yarış atları ona yetişemez, diye yazdım. Gazetede yazılan dedikodular da, deli ceketleri de, hücre de... hepsi doğruydu. Tabii kanıtlanamazdı. Bu herif kaçık, Jack... ama zeki bir kaçık. Bu konuda bir hatâ yaparsan senin de, Phil Wolf un da canmı fena yakar."

Jack bunun üzerine, "Sunday Report muhabirleri insanları suçüstü yakalayıp olayları ortaya çıkarmakta pek beceriklidir ama," demişti. "Annem hep öyle der."

"Eh, bizimki de epey korktu. Sesi tizleşti, ayak ayak çıkmaya başladı. Sen Humprey Bogart'ı The Caine Mutiny filminde görmüş müydün? Muhabirler gelmeden önce bir hafta boyunca hep öyleydi Gardener. Onlar gelir gelmez bal reçel kesildi. Mantığına kusur bulamazdın. Oysa ondan önceki hafta felâketti. Bay Dondurma o sıra altına etti, inan bana. Benny Woodruff ı elinde Supermen dergisiyle yakaladı diye üçüncü katın merdivenlerinden tekmeyle aşağıya attığı hafta da o haftaydı. Benny üç saat baygın kaldı. Akşama kadar da kendisinin kim olduğunu, nerede olduğunu hatırlayamadı."

Ferd duraklamıştı bir an.

"Geleceklerini biliyordu. Eyalet müfettişlerinin her zaman sürpriz teftişe geleceğini de hep bilir. Deli ceketlerini tavan arasına saklar, hücreyi de saman kurutma kulübesi diye yutturur."

Yine aynı alaya gücenik kahkahasını atmıştı.

"Annemle babam ne yaptı, biliyor musun, Jack? Mektubumun fotokopisini Sunny Gardener'e yolladılar. Babam bana yazdığı bir sonraki mektupta, bunu benim iyiliğim için yaptıklarını söylüyordu. Sonra ne oldu dersin? Ferd'in hücre sırası geldi... öz anamla babamın sayesinde!"

Aynı gücenik gülüş.

"Sana bir başka şey daha söyleyeyim. Gece duasında söyledikleri yalan değil. Muhabirlerle konuşan çocuklann hepsi ortadan kayboldu... yani yakalayabildikleri."

Jack içinden, Ferd'in de şimdi yok olduğu gibi, diye düşündü. Wolf u seyrediyordu bir yandan. Ürperdi. Elleri buz gibi soğuktu.

Arkadaşm Phil Wolf, diye düşündü.

Wolf un tüyleri mi uzuyordu yine? Bu kadar çabuk mu uzardı? Olamazdı herhalde. Ama o da yaklaşıyordu tabii. Denizlerdeki gelgit kadar kaçınılmazdı.

Jack, biz burada oturup durmadan burada oturmanın tehlikelerinden söz ederken, annen nasıl acaba? Kraliçe Lily nasıl? Kilo mu veriyor? Sen garip hapishanede kök salarken o acıları birer diş gibi hissetmeye mi başlıyor? Morgan yıldırımını ateşleyip kansere yardımcı olmaya mı kalkışıyor?

Deli ceketi konusu şoka uğranmıştı Jack'i. Hücreyi gerçi görmüştü. Yurt'un arka bahçesinde tek başına duran, buzdolabını andırır, çirkin, demirden bir şeydi. Ama Gardener'in çocukları oraya kapattığına inanamamıştı. Ferd'in ağır başlı konuşması onu yavaş yavaş inandırdı. Bu sohbeti Uzak Tarla'nın taşlarını ayıklarken yapıyorlardı.

"Burada düzeni tıkırında," demişti Ferd. "Para basıyor adetâ. Dinsel gösterileri hem radyoya yayınlanıyor, hem de kapalı devre TV yayınlan için kaset olarak satılıyor. Tüm ülkeye. Biz onun tutuklu dinleyicileriyiz. Radyoda sesimiz, televizyonda görüntümüz harika. Roy Owdersfelt burnundaki o benden süt sağmadığı zamanlarda yani. Casey var bir kere. Gardener'in özel radyo ve TV yapıması. Casey her sabah vaazını, her akşam duasını kasete alır. Sonra keser, atar, montajını yapar, Gardener'i Bili Gra-ham'a benzetir, biz de maç tezahüratı yapan stad halkı gibi oluruz. Casey'in yaptığı bu kadarla da kalmaz. Bu düzenin dâhisidir o. Odandaki mikrofonu gördün mü? Onlan Casey yerleştirmiştir. Her şey onun kontrol odasına gider. O odaya da ancak Gardener'in özel çalışma odasından geçilir. Mikrofonlar sesle harekete geçtiği için boşuna bant ziyan etmez. İlginç bir şey oldu mu Sunlight Gardener'e saklar. Gardener'in telefonuna bir mavi kutu monte etmiş, herif şehirlererası telefonlarını beleş edebiliyormuş. Televizyon yayınım da kaçak alıyor. Zor bir vaaz gösterisinden sonra yan gelip pis filmler seyretmesini düşünebiliyor musun? Hoş, değil mi? Herif sapına kadar sahtekâr, Jack. Ve burada, Indiana'da, bayılıyorlar ona."


Yüklə 2,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə