3.5.1. Nizamı-ı Cedit’in Doğuşu:
Osmanlı tarihinde Nizam-ı Cedit deyimi, yaygın olarak Padişah III. Selim tarafından
Osmanlı Ordusunda, Avrupa orduları referans alınarak yapılan askeri yeniliklere verilen
isim olarak bilinmektedir. “Yeni Düzen” anlamını taşıyan Nizam-ı Cedit deyimi,
aslında çok daha önceleri kullanılmaya başlamıştı. Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa’nın
sadrazamlığı döneminde (1689–1691) hristiyan, musevi ve kıptilerin cizyelerinin tek
elden toplanması, Cizye Kalemine kayıt ve tescil edilerek, hem tahsilâtın emektar ve
mutemed cizyedarlar tarafından icrası, hem de devlete fazla gelir getirmesi için yapılan
yeniliğe de “Nizam-ı Cedit Tertibi” adı verilmişti (Çataltepe, 1989:60).
1717 yılında İstanbul’a gelen Fransız subayı De Rochefort, dönemin Sadaret
Kaymakamı olan İbrahim Paşa’ya Osmanlı Ordusunda bir fen kıtası kurulması
konusunda bir proje sunmuştur. İşte bu projede de Nizam-ı Cedit kavramının ilk defa
askeri bir anlamda kullanıldığını görmekteyiz (Berkes, 2004:47).
Ancak Nizam-ı Cedit kavramının yaygın halde kullanılmaya başlandığı dönem, Padişah
III. Selim dönemi olmuştur. Nitekim padişah tarafından elçi olarak Avusturya’ya
gönderilen Ebubekir Ratib Efendi de yazdığı “Sefaretname” sinde Avusturya’nın idare
şeklini “Nizam-ı Cedit” olarak isimlendirmiştir. İşte bu dönemde yaygın olarak
kullanılmaya başlanan “Nizam-ı Cedit” deyiminin dar ve geniş olmak üzere iki anlamda
kullanıldığını görmekteyiz. Dar anlamdaki Nizam-ı Cedit, Padişah III. Selim
döneminde, Avrupa usulünde kurulması planlanan ve Avrupa yöntemlerine göre
eğitilen orduyu ifade ederken, geniş anlamdaki Nizam-ı Cedit terimi ise, Avrupanın
bilim, teknik ve uygarlık alanlarındaki gelişmelerinden faydalanarak Osmanlı
Devletinin yönetim, politika, askeri, ekonomi ve bilim gibi alanlarda yapılması
öngörülen yenilik hareketlerinin bütününü ifade etmektedir. (Yücel ve Sevim,
1995:160; Çataltepe; 1989:61).
3.5.2. Avrupa’ya Elçiler Gönderilmesi:
Padişah III. Selim, yıllardır tasarladığı reformlara başlamadan önce hem Avrupa
devletlerindeki durumu yakından görmek, hem de devlet adamlarının bu konudaki
fikirlerini öğrenmek üzere, bazı hazırlıklar yaptı. Osmanlı tarihinde ilk defa olarak
95
Viyana, Berlin, Paris ve Londra’ya daimi elçiler atadı. Özellikle yakından tanıdığı ve
çok güvendiği Ebubekir Ratib Efendi’yi 1793 yılında, elçi olarak Avusturya’ya
gönderdi. Avusturya da toplam 227 gün kalan Ratib Efendi, bunun 51 gününü
Viyana’da, diğer günlerinde de farklı bölgelerdeki askeri, hukuki, mali ve eğitim işlerini
incelemekle geçirdi. İstanbul’a döndüğünde 500 sayfalık bir “Sefaratname” hazırlayarak
bunu padişaha sundu. İşte Nizam-ı Cedit düşüncesinin Padişah ve devlet adamlarının
kafasında iyice şekillenmesini sağlayan etkenlerin en başında da bu Sefaratname
gelmektedir (Berkes, 2004:99; Özkul, 2005:198-206).
Ebubekir Ratib Efendi, Sefaratnamesinde Avrupa devletlerinin siyasi, askeri, eğitim,
bilim ve maliye gibi alanlardaki durumlarının yanısıra, sosyal yaşantıları hakkında da
ayrıtılı bilgiler vermektedir. Gözlemlerini ve bazı eserlerden yararlanarak topladığı
istatistikî bilgileri, en ince ayrıntısına kadar anlatmaktadır. Eserinin birinci bölümü olan
ilk 400 sayfasında Avusturya ordusunun teşkilatlanma biçimini, eğitim ve disiplinini,
askeri okullarda okutulan derslere kadar ayrıntılı bir şekilde incelemiş ve bunları
Osmanlı ordusuyla kıyaslayarak anlatmıştır. Ratib Efendi, eserinin ikinci bölümünde
siyasi, ekonomik ve sosyal hayatla ilgili gözlemlerini anlatmaktadır. Avusturya da
vergilerin çok düzenli olarak toplandığını ve kanuni yükümlülüklerini yerine getiren bir
kişinin, özel hayatında istediği gibi yiyip giymeye hakkı olduğunu söylemektedir. Mali,
kriminal ve politik suçların davalarının ayrı ayrı mahkemelerde görüldüğünü anlatan
Ratib Efendiye göre Avrupa devletlerinin din ile ilgileri kalmamıştır. Din kurallarının
her vakit ihtiyaca göre değiştirip ilaveler yapıldığını ve bu durumun kutsal kitaptan
uzaklaşılması sonucunu doğurduğunu söylemektedir. Avusturyadaki hastane ve
kimsesiz çocuklar bakımevini inceleyen Ratib Efendi buralardaki gözlemlerini de
belirtmiştir. Avusturya’nın istihdam politikasına da değinen Ratib Efendinin bu eseri
bilimsel bir gözle yazılan kapsamlı bir çalışmadır (Özkul, 2005: 204).
Ebubekir Ratib Efendi aslen Tosyalıydı. Dışişlerinde memuriyete kadar yükselen Ratib
Efendi, Bektaşi ve yenilikçiydi. Geleneklere ve hurafeye daha az bağlı bir yapısı vardı.
Roussea, Voltaire, Diderot gibi düşünürlerin kitaplarını okumuştu. Tarihçi Hammer’in
Ratib Efendi’ye Avusturya’da rehberlik yaptığı söylenilmektedir. Ebubekir Ratib
Efendi, Sefaretnamesinde Avusturyayı refarans alarak modern bir devletin niteliklerini
de belirtmiştir. Bunlar;
96
—Askerin çokluğu, düzeni ve disiplini
—Devlet hazinesinin zenginliği ve düzeni,
—Devlet adamlarının bilgili, dürüst, namuslu ve güvenilir kişiler olması,
—Halkın güvenlikte ve refah içinde bulunması,
—Bazı devletlerle siyasi ittifaklar kurulması
Böylece Tanzimat Fermanındaki fikirlere benzeyen bu görüşler Ebubekir Ratib Efendi
tarafından yaklaşık 45 yıl önce ortaya koyulmuş oluyordu (Haksun,2004:188; Berkes,
2004:99).
Padişah III. Selim’in Nizam-ı Cedit ıslahatlarını başlatmadan önce Avrupa’ya elçi
olarak gönderdiği bir diğer devlet adamı da Berlin Elçisi Ali Azmi Efendidir.
Diplomatik açıdan pek başarılı olmamasına rağmen, Azmi Efendinin 1790–1792 yılları
arasında Berlin’deki gözlemlerini anlattığı “Prusya Sefaretnamesi” Avrupa devletleri
hakkında padişah III. Selim’e değerli bilgiler vermiştir. Azmi Efendiye göre, Avrupa
devletleri güçlü bir toplumsal, ekonomik ve askeri yapıya sahip bulunmaktadır. Osmanlı
Devleti de kendini koruyabilmek için Avrupayı bilim ve teknik açıdan daha yakından
tanımalıdır. Prusya Devletinin yönetim şekli, ekonomisi ve askeri kışlaları hakkında
bilgi veren Azmi Efendi, özellikle Prusya hükümetinin işten anlamayan yöneticileri
derhal uzaklaştırırken, işbilen yöneticileri korumasına da dikkat çekmektedir. Azmi
Efendinin, Osmanlı Devletini daha iyi bir duruma getirmek için önerdiği teklifler
şunlardır:
—Bütün zulüm, haksızlık ve yoklukların nedeni olan rüşvet ortadan kaldırılmalıdır.
—Devlet idaresinde yalnız becerikli ve işinin ehli kişiler görevlendirilmelidir.
—Devlet işlerinde çalışanların, haksız kazanç yollarına başvurmaması için geçimine
yetecek kadar maaş alması gerekir.
—Devlet memurları, kanunlara karşı büyük bir suç işlemedikçe keyfi olarak işten
uzaklaştırılmamalıdır.
—İşinin ehli olmayanlar haketmedikleri mevkilere getirilmemelidir.
97
Dostları ilə paylaş: |