Thank you for your contribution



Yüklə 10,37 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə131/243
tarix16.08.2018
ölçüsü10,37 Mb.
#63316
1   ...   127   128   129   130   131   132   133   134   ...   243

261

çıkar ve ideallerini, düşünce ve duygularını, o insanların 

kendi sanatlarıyla yargılayabilmemizin nedeni budur. (Ka-

gan, 2008; 497)

Sanat ve bilimdeki yaratıcılık, insanın gerçeklik karşı-

sındaki durumunu ele alış biçimidir. “(…) gerek sanatta, 

gerek bilimde, bilginin nesnesi arasında bir fark aran-

mamalıdır. Her iki durumda da bilginin nesnesi aynıdır 

çünkü: doğadır, insandır, toplumsal yaşamdır; kısacası, 

gerçekliktir.” (Kagan, 2008;233) Gerçeklik yaratıcı zekâ-

da yeniden üretilir ve kurgulanır. 

Etkileşim Ve Heykel Sanatı

Günümüzden aşağı yukarı 30 bin yıl kadar önceki 

paleolotik ya da taş devri denen dönemden günümüze 

heykeller, duvar kabartmaları ve mağara resimleri 

kalmıştır. Paleolitik dönemden kalan bazı sanat eserleri 

ile o dönemin sanatçılarının sanata ilişkin çok temel 

bilimsel bilgileri bulduklarının farkına varan Prof. Dr. 

Ergun Akleman’a göre bu bilgiler; fizik bilgisi ve abart-

madır: Yerçekimi etkisinin şekilleri belirlemesi kuralını 

içselleştiren ilk sanatçıların yaptıkları idollerden biri 

olan Willendorf Venüsü heykelinde belin kalçaya oranı 

ve omuzların kalçaya oranı ile göğüslerin aşağıya doğru 

sarkması bilinçli olarak abartılmıştır. Bu abartmalar 

kadınlık vasfını ön plana çıkarmaktadır. Bacaklar yine 

abartılarak kısaltılmış ama bacakların birbirine göre 

uzaydaki yerleri ve yerçekimi ile belirlenen gerçekçi bir 

anlayış ile yontulmuştur. Vücudun iki tarafı ise simetrik 

değildir. (Akleman, 2010) Geçmiş dönemlere ait mağara 

resimlerindeki hayvan çizimlerinin korkunç gerçekçi 

oluşu ile o dönemlere ait küçük kadın heykellerinin üs-

lup bakımından farklılıklarını, “ (…) ilkel toplum sanat-

çısının hayvanla olan ilintisinin kadınla olan ilintisinden 

bambaşka oluşuyla açıklayabiliriz.(Kagan, 2008)

Hayvanın toplumsal değeri, ganimet olarak taşıdığı önemle 

belirlenir, aşiretin yaşamı buna bağlıdır. O yüzden hayvanın 

öyle canlandırılması gerekmektedir, yani avını izlerken avcı 

onu nasıl görüyorsa;  avın duruşundaki, hareketlerindeki 

belirtileri nasıl gözlüyorsa öyle. Buradan edindiği bilgiler 

onun av şansını artıracak bilgilerdir çünkü. Kadında ise, 

biçimce ve kadının yaşamsal etkinliğine toplumsal olarak 

önemli ne gibi özellikleri varsa onlar ön plana çıkarılır; yani 

yüz çizgileri ile el ve ayaklarının biçimi değil, göğüsleri, 

vücudu, karnı, daha doğrusu ilkel toplum insanının bilin-

cinde kadının kendi cinsi olarak işlevini, yani doğurganlığını 

cisimleştiren vücut kısımları ön plana çıkarılır.(Kagan, 

2008;206,207)

Sanat, sembollerden ideale ideal’den gerçekliğe, ger-

çeklikten soyutluğa, soyutluktan olanaklıya, olanaklıdan 

olasıya giden ilerleyişin gidişini izlemek ister. (Eco, 

1992) Ölümün ve yeniden dirilişin ideal anlatımı olarak 

yorumlayabileceğimiz Mısır Sanatı “Hegel’e göre; sem-

bolik sanatın baştan aşağı işlenişinin tam bir örneğidir. 

Bu sanat, tini kendisine çözemeyeceği bir problem 

olarak sunar. Mısır semboller ülkesidir.” (Altuğ, 2012;71)  

2012;7) İnsan duygu ve düşünceleri ile vardır ve onu 

diğer canlılardan ayıran da bu özellikleridir. Bunlar 

sayesinde de kendisine sorduğu soruların cevaplarını 

bulmak için araştırmalarının sonucunda bilim ve sanatı 

yaratmıştır. Bu alanlar birbirini geliştirir, destekler 

ve çözümler. İnsan yeniyi, yeni olanı, olmayanı, olacak 

olanı, olanaklıyı, olasıyı, bilim ve sanat içinde tartış-

maya açar.  Pousser’ün yapıtlarında birinde “olanaklar 

alanı”ndan söz etmesi ve böylece çağdaş kültürün en 

belirgin kavramlarından ikisini: Fizikten alınan “alan” 

kavramı ile felsefeden alınan “olanaklılık” kavramını 

kullanması da bir rastlantıya bağlanamaz. Birincisi 

klasik neden-sonuç ilişkilerinin yenilenmiş bir görünü-

şü demektir ve buradan karşılıklı kuvvetler dizgesi, bir 

olaylar takımı, bir yapılar dinamizmi almıştır. İkincisi 

ise; çağdaş kültürün durağan ve tasıma dayalı bir 

düzen anlayışını terk ettiğini gösterir. Bilim adamı ya da 

sanatçının tartışmaya açtığı şey,  bilimsel ya da sanatsal 

kavramlardır. Çünkü insan belirli sınırlar içerisinde 

kalmaya yanaşmaz ve bir bulguya, gerçeklikle hep 

yenilenen bir temasa eğilim gösterir (Eco, 1992) ve sanat 

insana sonsuz bir özgürlük alanı sunar. 

“Türk düşünürü Hacı Bektaş Veli ‘Bilimsiz yol karanlık-

tır’ demiştir. En kısa şekilde bilimi, doğa hakkında en 

güvenilir bilgiyi elde etmek için kullanılan bir yöntem 

olarak tanımlayabiliriz” (Polat, 2014;13) Bilim sanat-

tan sonra gelir, çünkü insan önce sanatı yarattı. Fakat 

sanat, bilimin ilk oluşumlarını içinde barındırarak 

onu besledi. İnsanoğlunun yaşadığı çevreyi, dünyayı, 

kendisini ve uzayı anlama, keşfetme ve anlamlandırma 

çabası sürekli bir değişim ve dönüşüm durumunu içerir. 

Herakleitos’un ünlü sözü “her şey akar, her şey değişir; 

insan aynı ırmağa iki kez giremez” sözü hem sanatta 

hem de bilimde geçerlidir. Sanat ilk çağlardan itibaren 

oran-orantı, büyük-küçük, ön-arka, bakış açısı, simet-

ri-asimetri, ölçü, düzen, nokta, çizgi gibi matematik, 

geometri ve fizik bilimlerinin kavramlarını o dönemin 

sanatçıları tarafından içselleştirmeleri ile etkileşime 

girmişlerdir. Çünkü sanat ve bilim, yaşamı ve yaşamın 

birliğini sağlayan insanın, en temel varlık alanlarıdır. 

Biz bu alanlar sayesinde bugün yaşamımızı devam 

ettiriyoruz ve hayattayız. İnsan olmazsa sanat ve bilim 

de olmaz; sanat ve bilim olmazsa insan da olmaz. Doğa, 

insan, sanat, bilim, teknoloji ve eğitim birbirine bağlıdır, 

birbirini değiştirir, dönüştürür ve geliştirir. Bu alanların 

dengeli olarak dağıldığı toplumlarda gelişimci-eleştiri-

sel düşüncenin yaşam tarzı olduğunu gözlemleyebiliriz. 

Fransız fizyolog Claude Bernard “Sanat ‘Ben’im; Bilim 

‘Biz’iz der. Bilim henüz bizim olmadığı için bilim toplumu 

olamadık.” (Kuban, 2014;5)    

Toplumsal bilinçte yer alan büyük ya da küçük, kalıcı ya da 

geçici, devrimsel ya da evrimsel, bütün değişimler sanat 

yapıtında yansır. Nasıl toplumsal varlık, sanatın gerçeklik 

kapsamını sürekli bir değişime uğratıyorsa, toplumsal 

bilincin evrimi de sanatın düşünsel-coşkusal içeriğine öy-

lesine dinamik bir özellik kazandırır. Daha önceki çağlarda 

yaşamış insanların dünya görüşleri ile dünya duyumları, 



Yüklə 10,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   127   128   129   130   131   132   133   134   ...   243




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə