Soru 2 5 : Çağımızda sözlü gelenekte halk hikâ
yeleri nerede ve nasıl yaşıyor?
Bugün Türkiye’de halk hikâyelerini anlatma gelene
ğinin canlı olduğu yerler, Sivas'tan başlayarak doğuda
kalan iller ile (özellikle Erzurum, Kars, Artvin), güney ve
güney-doğuda, Toros’larda ve
Çukurova’da,
Türkmen
boylarının yerleştirildikleri bölgelerde Maraş, Adana, Ga
ziantep illeridir. Buralarda öteden beri sözlü hikâye ge-
leneğ;nin güçlü olduğu anlaşılıyor.
Kuzey-doğuda, geleneğin en verimli olduğu Kars böl
gesinde ağız ve konu özelliklerinin belirlendirdiği başlıca
üç üslûp yürürlüktedir: Güney Kafkas Azerbaycan göç
menlerinin «terekeme» üslûbu, İran - Azerbaycanı aslın
dan hikâyelerin «acem» üslûbu, bir de «yerli» üslûp. Gü-
ney-doğu Anadolu’daki hikâyelerde ise göçebeliği çok ya
kın zamanda (XIX’uncu yüzyılın başlarından bu yana) bı
rakmış olan Türkmenlerin, konuya ve söyleyişe kattıkları
özellikler göze çarpar.
Hikâyeler düğünlerde, uzun kış geceleri köy odala
rında, şehir ve kasaba çevrelerinde de ramazan geceleri
kahvelerde anlatılır.
Ünlü hikâyeci-âşıklar uzun çıraklık
devresinden sonra hikâyeciliği sanat edinmiş kimselerdir;
sanatlarının karşılığında, ücret ya da çeşitli bağışlarla
geçimlerini sağlarlar; kahvelerde anlatan âşıklar kahve
ci ile — ramazan dönemi ise çokluk aylığına— pazarlık
edip ücret keserler.
Gelenek, hikâye türkülerinin sazla çağrılmasını ge
rektirdiği için
anlatı âşıkın çeşitli
müzik gösterileriyle
şişirilir. — Saz çalmasını bilmeyen, bununla beraber türkü
leri özel, değişik ezgileriyle söyleyen hikâyeciler de var
dır; bunlar,
türkülerin geldiği yerlerde, ellerindeki değ
neklerle, saz çalıyormuş gibi yaparlar;
bunu «değnek
tutma» denir.— Kars' bölgesinde, asıl htkâyenin konusu
63
na girmeden önce, hikâye ile ilgisiz bir sıra türkü, des
tan, divanî, tekerleme, v.b., her. biri özel ezgili şiirlerin
söylenmesi bir kural olmuştur. Gerek oturumun bu «ha
zırlık» döneminde, gerek anlatıya girildikten sonra söy
lenen türkülerin dokunaklı yerlerinde, coşkuya gelen gü
zel sesli dinleyiciler arasından konu ile ilgili türküler,
mâniler, bayatılar, v.b. ile âşıka karşılık verenler, gös
teriye katılaniar da olur.
Oturumun
ortasında, hikâye
uzun ise daha ertesi geceler oturumların başında, son ge
ce de hikâye bağlanırken söylenmesi âdet olmuş, bazıları
dinleyicilerle karşılıklı konuşmaları da gerektiren, şaka
laşma niteliğinde katkılar da anlatıyı, konu ile doğrudan
doğruya ilgisi olmaksızın, uzatıp yayma, çeşitlendirip süs
leme olanağını sağlar. Bütün bu olgular göz önünde tu
tulursa hikâyelerde asıl anlatı
örgüsü
diyebileceğimiz
olayların söylenmesi, süre olarak, oturumun bütünü için
de oldukça kısa bir boyuta iner; örneğin, uzun hikâye
lerden biri sayılan Celâli Bey ve Mehmed Bey'in, hikâye
dışı öğelerinden arınmış metni, Poshoflu Müdâmî anlat
masında (bk. P. Boratav, Halk Hikâyeleri ve haîk hikâ
yeciliği, s. 260 - 297) büyücek formada 37 kitap sahifesi
tutuyor.
Halk hikâyelerinden günümüzde yaşayanların kesin
sayısını vermek güçtür; 1946’lardan bu yana derleme ve
yayınlamaların tam bir sayımı yapılmamrştır. 1839’dan
1946’ya kadar, bizim derlediğimiz ve dertlettiğimiz me
tinlerin sayısı: 20’si Köroğlu kolu olmak üzere 67 idi; bu
sayıya
«variante» lar girmez. 1946’da yayınladığımız,
yukarda adı geçen kitapta, adları bilinmekle beraber he
nüz derlenmemiş, Doğu-Anadolu bölgesinden 62 (a.g.e.,
s. 22 - 24), Güney-doğudan 20 (a.g.e., s. 212) hikâyelik
birer liste vermiştik.
1946’dan bu yana oldukça önemli
sayıda derlemeler yapıldığını biliyoruz: İlhan Başgöz'ün
bu konuda doktora tezi (özeti «Journal of American Folk
64
lor», c. 65, 1952, s. 331 - 339’da) için derlediği, VVolfram
Eberhard'ın 1951'de Güney-doğudaki derlemeleri
(Mins-
strel tales from Southeastern Turkey, Berkeley 1955),
gene İlhan Başgöz’ün, Ankara Millî kütüphanesi için ses
makinesine aldığı
hikâyeler,
Erzurum
Üniversitesinin
genç asistanları Muhan Bâtl'nin, Fikret Türkmen'in, Ensar
Aslan’ın, Mehmet Akahn’m Erzurum'daki derlemeleri bun
lardandır.
Soru 2 6 : Halk hikâyelerinin kitaba ğeçmesi na
sıl oluyor?
Eskiden taşbasması olarak, daha sonraları da matbaa
harfleri ile yayınlanan hikâyelerin sayısı 15 kadardır.
Bunların 1928 harf devriminden sonra da lâtin harfleri ile
basılıp yayınlanmaları süre gitmiştir; bu tarihten sonra,
baskı sayılarının arttığından şüphe edilemez. 15 eski hikâ
yeye, 1928'den sonra yenileri katılıyor; bunlar doğrudan
doğruya sözlü gelenekten derlenmiş ve eski hikâyelerin
basım ve dağıtım tekniklerini benimsemişlerdir: Sürmeli
Bey, Sümmâni ile Gülperi, Bey Böyrek hikâyeleri bu ara
da örnek olarak sayılabilir. Gerek bu yeni hikâyelerde,
gerek eski hikâyelerin yeni yayınlarında günümüze doğru
gittikçe artan bir modernleşme eğilimi göze çarpar.
Hikâyeler ilk bir dönemde, okuma bilenlerin okuma
ları ve yakın çevrelerine dinletmeleri olanağını sağlamak
için, hikâyeci-âş:kların ağzından, şüphesiz sözlü gelenek
teki anlatmalara baka kısalmış olarak, yazıya geçmiştir;
bu işleme sözlü geleneğin zayıflamağa başladığı, ya da
hikâyeci-âşıkların sık ve sürekli olarak sanatlarından hal
kı yararlandıramadıkları yerlerde baş vurulmuş olmalıdır.
İkinci dönem, bu yazmaların taşbasma tekniğiyle basıl
masıdır. Üçüncü de, hikâyelerin matbaa harfleriyle (il
65
Dostları ilə paylaş: |