ektenenler olduğunu kestirmeyi sağlayan rpuçları veriyor.
Üç boy, bu ikinci kümeye g ire r: Derse Hân oğlu Boğaç,
Deli Dutnrul ve Kan Turalı
hikâyeleri; öteki boylardaki
önemli kişiler arasında — başta Salur Kazan olmak üze
re— adları «eponyme» ( = destansı kişi adı) niteliği alan
lardan Anadolu-dışı
Oğuz geleneklerine değgin bilgiler
veren kaynaklarda da söz edildiği ve türlü nitelikleri ile
maceraları anıştırıldığı hâlde, bu üç boyda bu «eponyme»
lerden hiç biri anılmamıştır. Kan-Turalı hikâyesi için da
ha kesin bir sonuca da varabiliriz : bu boy, Ak-Koyunlu-
lar ile Komnenli Trabzon Rumlarının savaş ve barış iliş
kileri tarihinde belli bir dönemin, belki Ak - Koyunlu Tur-
Ali (Devteti kuran ve 1403 ile 1434 arasında hüküm süren
Kara-Yülük Osman’ın dedesi) Beyin 1348'de Komnenler
ülkesine akınları,
1352'de oğlu
Kutlu Bey'e
Komnenli
lll'üncü Jean Alexis'in
kızkardeşi
Maria’yı almak gibi
olayların destanlaşmış bir anlatısıdır.
Soru 2 0 : Oğuz destanından Anadolu Halk ge
leneğinde yaşayan neler vardır?
Oğuz destan geleneğinden kimi kalıntılara Anadolu
Türklerinin halkedebiyatlarında rastlıyoruz; masal ve ef
sane türlerinde anlatılan Tepegöz hikâyeleri; kısaltılmış,
masallaşmış biçimleri olmakla beraber, halk hikâyesi tü
rünün öğeleriyle zenginleşmiş, genişletilmiş olarak da an
latılan Beyrek hikâyesi; gene efsanelere, masallara ya da
türkülere bir motif olarak kimi öğeleriyle giren Deli Dum-
rul hikâyesi gibi. Bunlardan İkincisinin, kahramanının adı.
Bey Böyrek ve başka değişik biçimlerde, «Beyrek» adın
dan geldiğini belirlendirdiği için, Oğuz destanından gel
diğinden şüphe edilemez. Deli Dumrul'un Azrail ile savaş
ması hikâyesine de, Şah Hatayî'nin adına mal edilen bir
51
efsanede (Antalya’da derlenmiş
bir anlatmada) rastla
nır. Çukurova'da,
bir yörük kadının ağzından derlenmiş
bir masalda, kahraman «Üç Hezârân bülbülü» alıp getir
meğe Uyuz Padişahının ülkesine gider;
orada Padişahı
«Uyuz uykusuna» dalmış bulur. Bu masaldaki Uyuz sözü,
Yörük masalcılarca artık anlamını yitirmiş Oğuz’dan baş
ka bir şey değildir. Dede Korkut Kitabı'nda da Oğuz ■kah
ramanlarının zaman zaman daldıkları ve «küçük ölüm»
diye nitelendirilen uzun «oğuz uykusu»nun sözü geçer.
Belli ki yörük masalındaki bu «Uyuz/Oğuz Padişahı» ve
«Uyuz/oğuz uykusu» motiflerinin kökeni,
Oğuz destan
geleneğidir. Başka hallerde ise ortak motifler (örneğin:
Tepegöz anlatmalarındakiler). Dede Korkut hikâyeleri ile
bugün de yaşayan Anadolu anlatmalarının çok eski ortak
bir kökene çıktıklarına tanık sayılabilir.
Ama, yazılı yapıtlarda ya da günümüzde sözlü gele
nekte yaşayan kimi masal, efsane, türkü temaları ve mo
tifleriyle Oğuz destanlarındakilerin ortaklıkları, onların ay
nı bir kaynaktan gelmiş olmalariyle mi, yoksa destan
dan öteki halkedebiyatı geleneklerine geçmiş olmalariyle
mi yorumlanması gerektiği sorusunu kestirip atmak güç
tür; böyle hallerde kesin bir yargıya varmak için çok sa
yıda yazılı ve sözlü gereçlerin elde edilmesiyle mümkün
olacak karşılaştırmalı
incelemelerin
sonuçlarını bekle
mek gerekir. Örneğin: Dede Korkut Kitabı’nda, kimi ayrın
tılarına kadar,
Deli Dumrul'un Azrail ile olan uğraşma
sına benzer bir çekişme, boy ölçüşme Hacı Bektaş Vilâ-
yetnâmesi'nde Hacı Tuğrul adında bir dervişle, Hacı Bek
taş arasında geçer. Dumrul adının Tuğrul’un bir değişik
şekli olduğunu düşünürsek, bu iki efsane arasındaki or
taklığın, bir alış - veriş olgusunun su götürmez bir sonucu
olduğuna inanmak gerekir; ama bu ortak efsane teması
hangisinden ötekisine geçmiştir?
Unutmayalım ki Hacı
52
Bektaş Vilâyetnâmesi'nin yaşı da, XV’inci yüzyıla çıkıyor.
Başka bir örnek : Pir Suitan’a mal edilen bir şiirde şairin
tanburasına, Dede Korkut Kitabı’nın bir boyunda da, Ka
zan oğlu Uruz'un öldürülüp asılacağı ağaca seslenişleri
birbirine pek benzer; birinde «ağaç dersem gönüllenme»
ötekinde «ağaç dersem arlanma» biçiminde giriş sözle
rinden başka ağacın -kutluluğunu anlatmak için sayılan
ağaçtan yapılmış nesneler de (Düldül'ün eğeri. Haşan ile
Hüseyin’in beşiği) aynıdır. Pir Suitan’a mal edilen şiire
bu söz-kalıpları Decie Korkut Kitabı'ndan mı geçmiştir?
Her iki şiire aynı kaynaktan mı gelmiştir? Bu sorulara ke
sin bir karşılık vermek bugün için güçtür.
Soru 21 : Destanın yozlaşmasından çıkan türler
v e bunların halkbilimi bakımından
önemli yönleri nelerdir?
Türk ve Oğuz destanlarından («cosmogonie» ve
«mythologie» konularında olsun, «tarihî» nitelikte olsun),
gerçek anlamiyle destan («epopöe»)ın özelliklerini yitirme
miş sözlü
halkedebiyatı yapıtlarına,
yaşayan bir türün
ürünleri olarak, bugün yurdumuzda rastlanmaz. Ama
destanın çağdaş romana doğru gelişimi boyunca beliren
birtakım ara türler vardır;
bunlardan,
sözlü geleneğin
malı olanlar üzerinde aşağıda duracağız. Bu ara türlerin
yazılı edebiyattaki ürünlerine bir edebiyat tarihi sorunu
olmakla beraber, konumuzu ilgilendiren yönleriyle kısaca
değinelim.
Yaşayan-sözlü türk destanı yazıya geçerken yozla
şarak bir yandan tarih ve soy-kütüğü
niteliğinde eser
lere, öte yandan da yabancı etki altında oluşan ve geli
şen yeni b ir anlatı türüne dönüşmüştür. Bu son tür Ba
tıdaki «chevalier» romanlarına yaklaşır; savaş macera
53
Dostları ilə paylaş: |