Soru 9 3 : Orta-oyunu nasıl tanımlanır? Tekniği
nedir?
Orta-oyununun halk seyirlik oyunları kümesine giren
öteki türlerle ortak yönlerini yukarda (Soru : 82) kısaca
gözden geçirdik. Şimdi orada sözü edilmeyen yönleriyle
tekniğini belirterek bu oyunun tanımlanmasını tamamla
yalım.
Orta-oyunu, çok aktörlü, çalgılı bir oyundur. Çalgı
nın işe karışması, sadece başta, sonra bir de — karagöz
de olduğu grbi— sahneye giren her yeni aktörü haber ver
me sırasındadır. Oyun sahne olarak kabul edilen ve et
rafı seyircilerle çepe-çevre çevrilmiş bir alanda oynanır.
Orta-oyunu daha çok yaz mevsimlerinin, mesire yerleri
nin oyunudur; ama kapalı yerlerde (hanlarda, hattâ bazı
tiyatro sahnelerinde de) oynandığı olmuştur. Orta oyun
cularının «palanka» kelimesiyle adlandırdıkları oyun ala
nı herhangi bir yerde kolaylıkla hazırlanabilir; onun için
de orta-oyuncularının belli bir yerde, her zaman kullan
dıkları, hazır, sâbit bir alanları yoktur.
Seyircilerin oturdukları yerin hemen arkasında, ve
oyun yerine («sahne»ye) aktörlerin girmesi için serbest
bırakılan «kapı»ya yakın, kıyafet değiştirme yeri vardır.
«Sahne» olarak kabul edilen yer boyutları aşağı yukarı
15x25 m. kadar, yuvarlak veya yumurtamsı bir alandır.
Seyircilerle oyun yeri, İp gerilmiş kazıklarla ayrılır; mey
danın sağı kadınlar İçindir;
eskiden buraya kafes ko
nurdu; sol taraf erkek seyircilerindir. Çalgıcılar da bu
rada, seyircilerin tam önünde yer alırlar. Çalgı takımı en
azından bir zurna ile bir çifte-nâradır. Dekor denilecek
başlıca iki nesne vardır: birincisi, oyun yerinin sağ ta
rafında «Yeni-dünya» denilen ve evi temsil eden parava-
namsı bir şey, İkincisi de «dü-kkân» denilen, daha kısa
boylu, iskemlemsi bir şey. Oyunların
hemen hepsinde,
225
evin de, dükkânın da, oyunun akışına
hareket noktası
olacak nitelikte önemli rolleri vardır. Oyunun konusuno
göre bazı dekorlar ve döşeme araçları kullanıldığı da olur,
ama bu zorunlu değildir.
Orta-oyununun asıl eylemine giren aktörler üzerinde
aşağıda ayrı bir soruda duracağız. — Oyunun, eyleme ka
rışmayan kişileri, köçekler ve curcunacılardır. Köçekler,
eskiden, asıl oyun başlamadan önce bir raks gösterisi ya
parlardı; curcunacılar da, yine
«fasıi»a girmeden, çalgı
nın da koşulduğu bir ezgi ile, birtakım tekerlemeler, ve
türlü maskaralıklarla bağıra çağıra bir «curcuna havası*
meydana getirirlerdi. Sonraları köçeklerin de, curcuna-
bâzların da oyunda yer alma zorunluğu kalkmış, yani or
ta-oyunu daha az kalabalık bir kadroya indirilm'ştir.
«Klasik» bir oyun, son aldığı biçimde
(curcuna ve
köçek öğelerinden sıyrılmış olarak) şöyle bölümlenir:
1) Zurnanın pişekâr havası ile
Pişekâr geiir.
Zur
nacı ile kısa bir konuşma yapar. Sonra zurna
kavuklu
havasını çalar; Kavuklu ile
Kavuklu-arkası
konuşarak
sahneye akaklar.
2) Pişekâr’la Kavuklu’nun konuşmaları
iki bölüm
dür: birincisi, lâalettayin iki tanıdığın hoş-beşidir. İkinci
bölüm «tekerleme» dir; bu, masalların uzun hikâye tar
zındaki tekerlemelerine benzer: Kavuklu başından geçmiş
garip bir macerayı anlatır; sonunda bunun bir rüya ol
duğu anlaşılır. — Bu tekerlemelerden adları biiinen on beş
kadarının özetleri, bir tanesinin de tam metni Metin And’-
ın kitab nda verilmiştir.
3) Fasıl: asıl oyunun kişilerinin bir bir sahneye ge
lip karışacakları basit macerayı canlandıran bölüm. Bu
fasıllardan pek çoğu konuları
bakımından Karagöz fa
sılları ile ortaktır.
4) Bitiş : Pişekâr, Kavuklu ile son bir konuşma ya
par; seyircilerden özür diler, tıpkı Karagözde olduğu gi-
226
bl: «Her ne kadar sürc-i lisan ettikse af ola!» der; bir da
haki oyunun yerini ve zamanını bildirir; seyircileri iki eliy
le selâmlar. Zurna «Ey gaziler» havasını çalarak giden
seyircileri uğurlar.
Orta-oyununda, Karagöze baka, söz hüneri şüphe
siz daha önemli bir yer tutar, daha çok ustalık İster; çün
kü burada bütün konuşmalar bir tek aktörün işi değildir;
Karagözde ve meddahta tek aktörün konuşması, söz ser
bestliğini sınırlandıran bir niteliktir; burada ise her ak
tör karşısındakine lâf yetiştirmek durumundadır,
bu da
bir türlü yarışmadır. Orta-oyununun geleneğinde, aktörle
rin bu yarışmalarının iki yönünü birden anlatan bir deyim
vardır; çene yarışı; bu, aktörlerin birbirine söz yetiştirme
çabaları, hem de mimik tuhaflıkları ile, birbirini geçme
denemeleri anlamına gelir;
özelli-kle çenesini yukarıya
doğru kaldırarak suratına en acayip biçimi veren bu ya
rışı kazanmış olur.
Görülüyor ki bu sanatta mimrk de söz kadar önemli
sayılmaktadır; öyle ki gelenek bu öğelerin ikisini birden,
çift anlamlı çene yarışı deyimiyle adlandırmıştır. Mimik
yarışmasını, ağzında en az dişi olan, yani sanatta tecrü
besi çok olan yaşlı sanatçılar kazanacaktır. Bu söylenti
ye göre orta-oyuncular çene karışına o kadar önem ve
rirlermiş ki, iyi çene yarıştırmak için sağlam dişlerini sök
türen sanatçılar bile olmuş.
Orta-oyununun canlı aktörlerle oynanışı, ve bir mey
danda seyircilerle
karşı karşıya
bulunmaları, sözlerin
edep ve terbiye sınırlarını aşmamasını, acık saçık olmak
tan
kaçınılmasını
gerektirmiştir.
Halbuki
Karagözde,
oyuncu perdenin gerisine gizlenmiş, ve sözlerinin sorum
luluğunu, deriden yapılma cansız kişilere yüklemiştir. Ha
yâl oyununda edepsizce konuşmaları ile halkı en çok eğ
lendiren Karagöz'ün orta-oyunundaki karşılığı olan Ka-
vuklu’nun, ustasından icazet aldıktan sonra bir zaman.
227
Dostları ilə paylaş: |