sinden ona birçok çizgiler geçmiştir. Halk anlatı gelene
ğinin bu tiplerinin belirli kişilikleri — olumlu ve olumsuz
yönleriyle— halktan basit insanlar oluşları, ve haksızhk
işlemeğe kalkışan güçlü kişilerle didişmeleridir. İki yüz
lülük, bağnazlık, para ve mevki hırsı, boş hayâl coşkulan,
v.b. onların alaylarına nişan tahtaları olacaklardır. Kara
göz ile Kavuklu'da da, her şeyden önce sağ-auyuya ve
gerçeğe değer veren halk adamının boyutlarını buluruz.
Karagöz'ün karşısındaki Hacivad idare-i maslâhatçı,
ik:
yüzlü, herkesin suyuna göre gitmesini, nabzına göre şer
bet vermesini bilen kişidir; çıkarları ile çevresine sım-sıkı
bağlıdır. Karagöz ise çiğ gerçeği söyleme gücünü hiçbir
zaman yitirmez, çünkü bir çıkarı yoktur;
korkusuzdur,
sakıncasızdır; kendi tabiatının — yani insanoğlunun— za
yıf, çarpık, aksak yönlerini sergilemekten çekinmez; ono
yergi ve tenkit gücünü veren de kendine karşı dahi ta
kınmaktan korkmadığı bu «tarafsız» tutumudur.
Ama karagözün ve orta-oyununun bu temel kişileri
nin en çok göze çarpan bu niteliklerini belirtirken şu
nu da söylemeliyiz: bu oyunlar «tu!ûat»a dayandıkları
için, çevrelerini kollamayı hiç btr zaman unutmamışlar
dır. Bu saydığımız nitelikleri kendi tabiî ortamlarında, or
talama bir halk kesimindeki gösteriler için doğru olabi
lir. Karagöz de, orta-oyunu da saraya kadar girmiş oyun
lardır; halk çevrelerinde
halkın duygularını okşamasını
bildikleri gibi, sarayda, ya da «büyüklen» in huzurunda,
onların alınmalarına meydan vermeyecek kadar ihtiyatlı
olmayı da becermişlerdir.
Karagözle orta-oyununun halk anlatı türlerinden,
özellikle masaldan aldıkları en önemli öge «tekerleme»-
dir. Tekerleme özellikle orta-oyununda çok önemli yeri
olan bir gereçtir. Ondaki
tekerlemeler
masaldakilerle
karşılaştırılınca pek çoğunun her iki türde ortak olduğu
görülür. Masalda olduğu gibi bu oyunlarda da tekerleme
234
iki çeşit gösterir, ve iki ayrı vazifesi vardır: birincisi, ma
salın gerçek-dışı bir şey olduğunu hatırlatmak için söyle
nen tekerleme; karagözde bunun yerini, oyun başlama
dan çok önce, seyircilerin gelip perdenin karşısına otur
dukları zaman dikkatlerini çekmek için konulan «göster
melik» almıştır. Bu, bir türlü, seyircinin merakını gıcıkla
yacak, hayâlini kamçılayacak araçtır; masal başı teker
lemesi de bunu yapar. Bir de Karagözle Hacivad'ın karşı
lıklı konuşmaları sırasında, çoğu kez Karagöz’ün payına
düşen, olmayacak bir maceranın anlatılmasından ibaret
olan tekerleme; masallarda da bunun karşılığı vardır. Bu,
çoğu kez, bir rüyanın gerçekmiş gibi anlatılmasıdır.
Karagözün kökenini anlatan bir efsaneye göre, Şeyh
Küşterî Karagöz'le Hacivad'ı canlandırmak istediği za
man ilkin onları insan suretine sokmamış da iki pabucu
birbirlyle konuşturmak suretiyle bir türlü kukla oyunu
icat etmiş. Karagözün icadı üzerine anlatılan bu efsane
ile orta-oyununda Kavuklu'nun hünerlerinden «pabuç
sektirme» nin, ve masal tekerlemeleri arasında yer alan,
«iki çizmenin çekişmesi» hikâyesinin belki de bir ilişkisi
vardır. Bu «çizme tekerlemesi» herhalde çok eski türk
tekerlemelerinden olacak; onun Anadolu'daki çeşitli an
latmalarından başka, Özbek, Kırım-tatar ve Ordos-mo-
gol anlatmaları da vardır (bk. P. N. Boratav, Le «Teker
leme», Paris 1963, tip, No. 29; s. 85-87, 166- 169).
Soru 9 7 : Tulûat tiyatrosu nedir?
Tulûat tiyatrosu bir bakıma —ve daha çok— tiyatro
tarihi araştırmalarını
ilgilendirmekle
beraber,
seyirlik
halk oyunları, ve dolayısiyle halkedebiyatı araştırmaları
için de önem taşır. Ancak, tulûat tiyatrosunun «metinler»i
derlenip yayınlanmamış olduğu için bu ikinci yöniyle iliş
kili sorunları cevaplandırmak oldukça güçtür.
235
İstanbul, en eski tulûat sahnesi geleneğini yaşamış
bir şehirdir; yakın yıllara kadar, hiç olmazsa eski İstan
bul'un özelliklerini yitirmemiş semtlerinde,
Üsküdar’da,
Beşiktaş'ta, ve yazları da Boğaz’ın,
Çamlıca’nın, Kad;-
köy'ün mesire yerlerinde son tulûat temsilcileri, son bir
gayretle bu sanatı
sürdürmeğe çalışmışlardır. Ama ne
yazı-k ki tulûat tiyatrosunun türlü sorunları üzerinde, ay
rıntılara kadar bilgi derleme zahmetine kimse girişmemiş,
ve bu yüzden de bu tiyatro üzerine birçok gerekli bilgiler
yitip gitmiş durumdadır.
Tulûat Avrupa'dan mı gelmiştir?
Şüphesiz ki
bize
Batıdan metinli, rejisörlü, planlı tiyatro gelmiştir; ama,
öte yanda, Avrupa’nın halk sanatları içinde de bir tulûat
tiyatrosu çeşidi vardır; İtalyanların Teatro del Arte’leri,
her memleketin,
yerli özellikleriyle panayır tiyatroları,
v.b... — Tanzimat çağında Türkiye'ye giren «metinli tiyat
ro», şehirli halk geleneğinde yerleşmiş olan orta-oyunu
ile karşılaşmıştı. Türk tulûat tiyatrosu,
bu iki «uzlaşa-
maz gibi görünen» seyirlik sanat çeşidinin birine ötekinin
aşılanması ile son belirgin şeklini almış olmalıdır. Yerine
göre, ya orta-oyunu Avrupa tarzı tiyatrodan bir şeyler
alıyor, ya da bu
tiyatro orta-oyununun halkça tutulan
yöntem ve konularından yararlanarak seyircilerine ken
efini sevdirmeğe çalışıyordu. Kavuklu Hamdi, Kel Haşan,
Naşit gibi sanatçıların hem tulûat aktörü, hem de orta
oyuncuları olmaları, sadece orta-oyununun önemini y itir
mesiyle açıklanamaz; bu olgu iki oyun türünün yakınlık
larını, birinden ötekine geçmenin kolay olabildiğini de is
patlar.
Türk halk tiyatrosunun başlıca özelliklerinden biri,
ciddî-acıklı konuları dahi komiğe doğru kaydırmak, gül
dürüyü ön plâna almaktır; o, sanatta seyirciyi ciddî so
runlarla karşı karşıya bırakıp bunaltma taraflısı olma
yan bir görüşü tutar. Naşit’in
Şehzadebaşı'nda hüküm
236
Dostları ilə paylaş: |