401
Gürol PEHLİVAN
Bu ve sonrasında gelen metinde çok önemli bir kırılma gerçekleşmektedir.
Açıkça görüldüğü gibi, kaynak metni izleyen D, suya başını feda ederken,
İslami bir etkiyle olsa gerek V, suya herhangi bir kutsallık atfetmemekte, hat-
ta onu tehdit etmektedir. Benzeri bir durum bu metinden hemen sonra gelen,
manzumede de vardır. Burada da haber sorduğu kurdu tehdit etmektedir. İki
manzumeden sonra da su ve kurt haber veremeyeceğini hatırlatan bir arasöz
yerleştirilmiştir. Bu yapının iki nüshada olmasından yola çıkarak, bu benzer
metinlerin kaynağını oluşturan dip nüshada da yukarıdaki arasözlerin oldu-
ğunu hükmedebiliriz. D’de “… kaçan haber verse gerek?” biçimiyle sözlü
anlatımın kurallarına uygun bir biçimde verilen arasöz, destanın eski şeklinde
mevcut olup saklı kalmış arkaik motifleri önce anlatıcının anlamlandırama-
ması sonucu eklenmiş gibidir. Bu arasözü anlatıcının eklediğini D’de sözlü
anlatım kalıplarına uyulmasından çıkarıyoruz. Öte yandan V’de müstensih
dip metne yeniden müdahale etmiş, bu sefer sözlü kalıbı değişime uğratmış-
tır. Bu tek örnek dahi “anlatıcı-yazıcı-metin” ilişkisiyle ilgili ipuçları verebi-
lecek mahiyettedir.
Kazan, sonunda Karaçuk Çoban’ın yanına gelir. Esir edilen obasını, Ka-
raçuk Çoban’ın görüp görmediğini sorar. Karaçuk Çoban, Kazan’a nerelerde
olduğunu, ailesi ve obasının kötü bir biçimde oradan geçtiğini söyler. Kazan,
Karaçuk Çoban’a ilenince; çoban, onun sürüsünü koruduğunu bu yolda iki
kardeşini şehid vererek, kendisinin de yaralandığını söyler ve Kazan’ın oba-
sını kurtarmak için destur ister. Çobanın bu söylemi Kazan’a ağır gelir ve yo-
luna devam etmek ister. Arkasından baktığında Karaçuk Çoban’ın geldiğini
görür. Karaçuk da kardeşlerinin öcünü almaya gidiyordur. Onun kendisiyle
gelmesini istemediğinden Kazan, yemek ister. Karaçuk bu işle uğraşırken onu
bir ağaca bağlar:
12
Böyle degec Kazan eydür: “Ogul çoban,
karnum acdur, hec nesnen var mıdur yem-
ege?” dedi. Çoban eydür: “Beli agam Ka-
zan, geceden bir kuzı bişürübdürem. Gel,
bu agac dibinde enelüm, yeyelüm” dedi.
Endiler, çoban dagarcugı çıkardı, yediler.
Kazan fikr eyledi, eydür: “Eger çobanıla
varacak olurısam kalın Oguz begleri
benüm başuma kakınç kaharlar: ‘Çoban
bile ol[ma]sa Kazan kâfiri alımazdı’ der-
ler” didi.
Kazana gayret geldi, çobanı bir
agaca sara sara muhkem bagladı. Atlandı,
yöriyü verdi. (26b-27a/10-4)
Kazan eydür: “Çoban, karnum aç, hiç
nesnen yok mı yeyem? Dedi. “Bir kuzı
bişürdüm. Hazır, buyurun” dedi. Kazan
çobanıla kuzıyı yedi. Fikr etdi, eydür:
“Şimdi çopanıla kâfire varacak olursam
eydeler kim: ‘Eger çopan bile varmasa
Kazan kâfiri alımazdı’ deyeler” deyüp
gayret çeküp çobanı bir kaba agaca sara
kodı. Kendi atına binüp getdi (87b/2-5)
402 Salur Kazan’ın Evinin Yağmalanması Destanı’nın Yaratımında Müstensihlerin Etkisi
Görüldüğü gibi D, Kazan’ın yardım istememesini “kalın Oğuz beylerinin”
ayıplamasından çekinmesine bağlarken; V, daha genel bir ifade kullanarak,
bunu toplumun tamamına mal eder. Kazan bir alptır ve onun pozisyonundaki
bir kişinin çobanın yardımını kabul etmesi bir züldür. Burada anlatının D ver-
siyonu, bu zülü Oğuz içerisindeki iktidar ilişkileri bağlamında ortaya koyu-
yor. Bir çobandan yardım alan Kazan Bey, Oğuz beylerinin gözünde, gerçek
bir alp olamaz. Bu da onun “beylerbeyliği”nin sorgulanması anlamına gelir.
V’de ise, toplumdaki dedikodu mekanizması bağlamında Kazan’ın “alp”lığı-
nın sorgulanması söz konusudur.
Kazan, Karaçuk Çoban’ı ağaca bağlar, burada tahkiye bakımından bir
farklılık oluşur:
13
Çobana eydür: “Mere çoban, karnun acık-
mamışiken, gözün kararmamış iken bu agacı
koparı gör. Yohsa seni bunda kurtlar kuşlar
yer” dedi. Karaca Çoban darb eyledi, kaba
agacı yeriyile yurdıyıla kopardı arkasına
aldı, Kazanun ardına düşdi. (27a/4-8)
Çoban eydür ken’özine: “Karnun açık-
madın kuvvetün getmedin bu agacı koparı
gör. Yohsa seni bunda kurtlar yer” deyüp
zor edüp agacı köküyile kopardı, arkasına
urdı, Kazanun ardına düşdi (87b/6-8)
D’de Kazan ağacı köklemesini öğütlerken, V’de Karaçuk Çoban bunu
kendi kendine yapar.
Çobanın ağacı köklediğini gören Kazan, ile Karaçuk arasında şu konuşma
geçer:
“Kazan eydür: ‘Mere çoban bu agac ne agacdur?’ çoban eydür: ‘Agam Ka-
zan, bu agac ol agacdur kim sen kâfiri basarsın, karnun acıgur, sana bu agacıla
yemek pişürürin’ dedi.” (D, 27a/10-12)
Görüldüğü gibi Kazan’a hoş gelen çobanın haddini bilen bu davranışıdır.
Karaçuk Çoban, bu kez Kazan’ın yerine obayı kurtarmayı değil, toplumsal
konumunun gerektirdiği gibi hizmetçiliği teklif eder. Bu davranış mukabi-
linde Kazan, çobanı alnından öperek onu emirahuru edeceğini söyler. Ka-
zan’ın fikrinin değişmesinin ilk sebebi bu tavır, ikincisiyse Karaçuk Çoban’ın
olağanüstü güç isteyen bir işi gerçekleştirmesidir. Dikkat edilirse Karaçuk
Çoban, destanda oldukça farklı çizgilerle resmedilmektedir. Diğer kahraman-
ların gerçekçi tasvirleri söz konusuyken, Karaçuk hep olanı
zorlayan bir fiziki
portre ile karşımıza çıkar. Öyle ki Karaçuk aslında Türk destanlarında görülen