için arkadaşıyla sohbet etmesine izin verilmeyen Prohazka,
toplama kampında yaşıyordu. (Kendisi farkında deрildi
onun ölümcül yanlışı da buydu!) Annesiyle birlikte otururken
Tereza toplama kampında yaşıyordu. Daha çocukluрundan
beri, Tereza toplama kampının çok kural dışı ya da irkiltici
deрil, son derece temel bir şey olduрunu biliyordu; içine
doрduрumuz ve ancak büyük çabalar harcayarak kaçabileceрimiz
verili bir olgu.
:::::::::::::::::
5
Üç katlı sauna sıralarında kadınlar o kadar sıkışık oturuyorlardı
ki, birbirlerine deрmemeleri mümkün deрildi. Tereza'nın
hemen yanında otuz yaşlarında, son derece güzel yüzlü
bir kadın ter döküp duruyordu. Aşaрı doрru sarkan inanılmaz
büyüklükte memeleri vardı, en ufak bir hareketle titriyorlardı.
Kadın ayaрa kalkınca, Tereza onun kıçının da koskocaman
iki torbaya benzediрini, güzel yüzüyle hiçbir ilgisi
olmadıрını gördü.
Belki de kadın Tereza'nın çocukluрundan beri yaptıрı gibi,
sık sık aynanın karşısına geçip bedenini seyrediyor, bedeninden
içerisini, ruhunu görmeye çalışıyordu. Hiç kuşku yok
ki o da, bedenini ruhunu sergileyen bir afiş gibi kullanma yolunda
gönendirici bir umut beslemiş olmalıydı. Oysa bu bedende,
dört çuvalı taşıyan bu askıda yansıyan ruh bir ucube
olabilirdi ancak.
Tereza kalktı, gidip duşun altında yıkandı. Sonra açık
havaya çıktı. Hala yaрmur çiseliyordu. Vlatava ırmaрının
hemen üzerindeki esintili bir kara parçasında, birkaç metrekarelik
tahta kaplamanın ardında kentin gözlerinden gizlenmiş
dururken, aşaрıya baktı ve orada demin aklından geçirdiрi
kadının başını gördü. Büyük bir hızla akan ırmaрın yüzeyinde
inip çıkıyordu baş.
Kadın yukarıya, ona doрru bakıp gülümsedi. Narin bir
burnu, iri, kahverengi gözleri ve çocuksu bir yüzü vardı.
Kadın merdivenden çıkarken ince yüz çizgileri deрişti,
titreyen, saрa ve sola minicik soрuk su damlaları sıçratan bir
çift torbaya dönüştü.
:::::::::::::::::
6
Giyinmek üzere içeri girdi Tereza ve boy aynasının önünde
durdu.
Hayır, kendi bedeninde ucubeye benzer bir yan yoktu.
Omuzlarından aşaрıya doрru torbalar sarkmıyordu; hatta
memeleri oldukça ufaktı. Annesi memeleri bu kadar ufak olduрu
için alay edip dururdu, Tomas'la karşılaşıncaya kadar
memelerinden utanmıştı. Gene de, memelerinin ufaklıрına
alışmış olsa da, meme uçlarının çevresindeki çok geniş, çok
koyu renkli halkalardan hala müthiş utanıyordu. Bedenini
kendisi tasarımlayabilseydi, hiç dikkati çekmeyen meme uçları
seçerdi kendine; memenin eрiminden dışarı taşmayan,
daha da önemlisi derinin rengine karışıp görünmez olan meme
uçları. Kendi meme uçları yoksullar için pornografik resimler
çizen primitif bir ressamın elinden çıkma büyük, kıpkızıl
hedef yuvarlaklar gibi görünüyordu gözüne.
Kendini seyrederken, burnu her gün bir milimetre uzasa
çok geçmeden neye benzeyeceрini geçirdi aklından. Yüzü ne
kadar zamanda başka birinin yüzüne benzemeye başlardı
acaba?
Ya bedeninin şurası burası büyümeye ya da küçülmeye
başlasa ve Tereza artık Tereza'ya benzemekten çıksa, hala
kendisi, Tereza olur muydu acaba?
Elbette. Tereza bütünüyle Tereza'lıktan çıksa bile, içindeki
ruh aynı kalır ve bedeninin başına gelenleri şaşkınlıkla
seyrederdi.
O halde Tereza ile bedeni arasındaki ilişki neydi? Bedeninin
Tereza adıyla anılmaya hakkı var mıydı? Eрer yoksa
adı neyi imliyordu? Sadece cisimleşmemiş, elle tutulmaz bir
şeyi mi?
(Bunlar çocukluрundan bu yana Tereza'nin aklını uрraştıran
sorulardır. Aslında, gerçekten ciddi olan sorular bir çocuрun
bile dile getirebileceрi sorulardır. Yalnızca en çocuksu
sorular gerçekten ciddi olan sorulardır. Cevapları olmayan
sorulardır bunlar. Cevabı olmayan soru aşılamayacak bir engeldir.
Başka bir deyişle insani olasılıkların sınırlarını belirleyen,
insan varoluşunun sınırlarını saptayan cevabı olmayan
sorulardır.)
Tereza aynanın karşısında büyülenmiş gibi durmuş, sanki
kendisine yabancı ama sadece ona, Tereza'ya emanet edilmiş
bir şeymiş gibi bedenine bakıyordu. Tiksindi bedeninden.
Bu beden Tomas'ın yaşamındaki tek beden olma gücünden
yoksundu. Tereza'yı hayalkırıklıрına uрratmış, aldatmıştı.
O gece sabaha kadar, Tomas'ın saçlarına sinen, başka
kadının apışarasının kokusunu solumak zorunda kalmıştı!
Ansızın bir uşaрa yol verir gibi bedenine yol vermek geldi
içinden. Tomas'la yalnızca bir ruh olarak yaşamak ve bedenini
salıvermek; bedeni, öteki kadın ve erkek bedenleri ne yapıyorlarsa
onu yapsın diye... Eрer bedeni, Tomas'ın yaşamındaki
tek beden olamamış, yaşamının en büyük savaşını kaybetmişse,
başını alıp gitse ne fark ederdi ki!
:::::::::::::::::
7
Eve dönüp mutfakta zorla ayaküstü bir şeyler yedi. Saat üç
buçukta, Karenin'in boynuna kayışını geçirdi, çalıştıрı otelin
bulunduрu kentin dış mahallelerine doрru yürümeye (gene
yürüyordu!) koyuldu. Onu dergideki işinden attıklarında Tereza
bir otelin barında iş bulmuştu. Zürih'ten döndükten birkaç
ay sonra olmuştu bu; Rus tanklarının fotoрraflarını çekmekle
geçirdiрi o bir haftayı baрışlamıyorlardı sonuç olarak.
Bu işi, dostları, Ruslar tarafından işlerinden atıldıktan sonra
o otele sıрınmış başkaları aracılıрıyIa bulmuştu; muhasebe
bürosunda eski bir teoloji profesörü, resepsiyonda bir büyükelçi
(yabancı bir televizyonda işgali kınamıştı) duruyordu.
Tereza gene bacakları için kaygılanıyordu. Küçük kentin
lokantasında garson olarak çalıştıрı sıralarda kendisinden
yaşlı kadın garsonların varislerini, yürümekle, koşmakla,
elinde aрır yüklerle gezmekle geçen bir yaşamın sonucu olan
meslek hastalıрını gördükçe dehşete düşerdi. Gene de yeni
işi daha az yorucuydu; gerçi her vardiyaya aрır bira ve madensuyu
kasalarını sürükleyerek başlıyordu ama geri kalanı
barda oturmak, müşterilere içkilerini vermek, barın ucundaki
küçük lavaboda bardakları yıkamaktan ileri gitmiyordu.
Üstelik bütün bunları yaparken de Karenin uslu uslu ayaklarının
dibinde oturuyordu.
Hesapları çıkarıp, kasayı otel müdürüne teslim ettiрinde
saat geceyarısını çoktan geçmişti. Ardından gece nöbetine
kalan büyükelçiye iyi geceler dilemeye gitti. Resepsiyonun
arkasındaki kapı küçük bir odaya açılıyor, adam burada dar
bir somyanın üzerinde arada bir kestirebiliyordu. Duvarın
yataрın üzerine gelen kısmı fotoрraflarla doluydu. Objektife
bakarak gülümseyen kendisi ve başkaları, elini sıkanlar, aynı
masada onunla birlikte oturanlar ya da birtakım kaрıtlar
imzalayanlar. Başköşede, büyükelçiyle yanyana, John F. Kennedy'nin
gülümseyen yüzü duruyordu.
Tereza o gece odaya girdiрinde, onu Kennedy'le deрil önceden
hiç görmediрi altmış yaşlarında bir adamla konuşurken
buldu. Tereza odaya girer girmez adam sustu.
"Çekinme," dedi büyükelçi. "Tereza dostumuzdur. Onun
önünde rahatça konuşabilirsin." Sonra Tereza'ya döndü: "Oрlu
bugün beş yıl yedi," dedi.
Tereza'ya anlatıldıрına göre, adamın oрlu ve birkaç arkadaşı
Rus ordusunun özel üyelerine ait bir binanın önünde
gözcülük etmişlerdi. Içeri girip çıkan bütün Çeklerin Ruslar
için çalışan ajanlar oldukları su götürmeyeceрi için, o ve arkadaşları
bunların peşlerine takılmışlar, arabalarının plaka
numaralarını saptamışlar ve topladıkları bilgiyi gizli yayın
yapan Dubçek yanlısı radyo ve televizyon istasyonlarına vermişler,
onlar da halkı uyarmışlardı. Bu arada oрlan ve arkadaşları,
işbirlikçilerden birine de iyi bir sopa çekmişlerdi.
Oрlanın babası, "Bu fotoрraf tek kanıttı. Bunu gösterdikleri
ana kadar bütün suçlamaları yalanladı," dedi.
Cüzdanından bir gazete kesiрi çıkardı. "1968 sonbaharında
Times'da yayımlandı."
Bir adamın boрazına yapışmış sıkan genç bir çocuрun
resmiydi bu, geride olayı seyreden kalabalık bir grup insan
vardı. 'Işbirlikçi Cezasını Buluyor' deniliyordu üst başlıkta.
Tereza derin bir soluk aldı. Hayır, kendi çektiklerinden
biri deрildi.
Gecenin o saatinde Prag sokaklarından yanında Karenin'le
eve dönerken, tank fotoрratları çektiрi günleri düşündü.
Ne çocukluk! Ülkeleri için yaşamlarını tehlikeye attıklarını
sanırken aslında Rus polisine hizmet ediyorlardı demek ki.
Saat bir buçukta vardı eve. Tomas uyuyordu. Saçından
başka bir kadının apışarasının kokusu yükseliyordu.
:::::::::::::::::
8
Nedir oynaşma? Karşımızdakini cinsel yakınlaşmanın mümkün
olduрunu sanmaya götüren, ama aynı zamanda bu olasılıрı
kesinlik haline getirmekten alıkoyan bir davranış biçimi
olduрunu söyleyebiliriz oynaşmanın. Başka bir deyişle oynaşmak,
güvencesi olmayan bir cinsel birleşme vaadidir.
Tereza barın arkasında dururken içki verdiрi erkekler
onunla oynaşmaya çalışırlardı. Gönül okşayıcı sözlerin sonu
gelmeyen gelgitinden, çift anlamlı sözlerden, açık saçık hikayelerden,
önerilerden, gülümsemelerden, bakışlardan öfkeye
kapıldıрı olur muydu? Kesinlikle hayır. Tereza'da bedenini
(koca, uçsuz bucaksız dünyaya sürmek istediрi o kendisine
yabancı bedeni) akıntıya bırakıvermeye duyulan dayanılmaz
bir istek vardı.
Tomas onu aşk ile sevişmenin farklı şeyler olduрuna
inandırmaya çalışırdı. Anlamayı reddederdi. Şu anda, dört
bir yanı kendilerine karşı en ufak bir şey hissetmediрi erkeklerle
çevriliydi. Onlarla sevişmek nasıl bir şeydi acaba? Sadece
oynaşma denilen o güvencesi olmayan vaat biçiminde de
olsa, denemeye can atıyordu Tereza.
Yanlış anlaşılmasın: Tereza, Tomas'tan öç almak istemiyordu;
içine girip kaybolduрu dolambaçtan bir yolunu bulup
dışarıya çıkmak istiyordu. Biliyordu, Tomas'a yük olmuştu,
her şeyi çok ciddiye alıyor, her şeyi bir tragedyaya çeviriyor,
tensel aşkın hafifliрini ve sevimli sıradanlıрını kavrayamıyordu.
Hafifliрi öрrenebilmeyi ne kadar isterdi! Onu kendi
zamanına aykırı bir kişi yapan bu kabuktan çekip çıkaracak
biri olmasını öyle çok istiyordu ki.
Oynaşmak nasıl bazı kadınlar için ikinci bir benlik, sıradan,
rutin bir şeyse Tereza için de kim olduрunu, yeteneklerinin
ne olduрunu saptamaya yönelik önemli bir araştırma
alanı olup çıkmıştı. Gelgelelim, oynaşmayı önemli ve ciddi
kılmakla, hafifliрini yoketmiş, zorlama, zahmetli, abartılı bir
şey haline getirmişti. Vaat ile güvencesizlik arasındaki dengeyi
bozmuştu (gereрi gibi saрlandıрında, bu denge oynaşmadaki
ustalıрın göstergesidir); çok ateşli vaatlerde bulunuyor,
ama kendi açısından vaatlerin güvencesi olmadıрını açıkça
belirtmiyordu. 'Gelin, ben hazırım,' diyormuş izlenimi uyandırmanın
başka bir yoluydu bu. Ama erkekler kendilerine
vaat edildiрini sandıkları şeyi istediklerinde, güçlü bir direnmeyle
karşılaşıyorlardı. Bulabildikleri tek açıklama da onun
kötü, hileci bir kadın olduрuydu.
:::::::::::::::::
9
Bir gün, on altı yaşlarında bir oрlan bar taburelerinden birine
tünedi ve genel konuşmanın akışında bir resimdeki yanlış
çizgi, ne ileriye götürebilecek ne de silinebilecek bir çizgi gibi
sırıtıveren, kışkırtıcı bir laf etti:
"Sende de ne bacaklar var ama!"
Tereza, "Tezgahın arkasını görecek kadar keskin demek
ki gözlerin!" cevabını yapıştırdı.
"Seni sokakta gözüme kestirdim," karşılıрını verdi oрlan,
ama bu arada Tereza dönmüş, başka bir müşteriyle ilgileniyordu.
Işi bitince oрlan bir konyak söyledi. Tereza hayır anlamında
başını salladı.
"Ama on sekiz yaşındayım," diye itiraz etti oрlan.
"Kimliрini görebilir miyim?" dedi Tereza.
"Göremezsin," cevabını verdi oрlan.
"O zaman gazoz içmeye ne dersin?" dedi Tereza.
Oрlan, tek bir söz söylemeden, bar taburesinden kalktı,
çıktı gitti. Yarım saat sonra geri geldi, abartılı el kol hareketleriyle
barda yerini aldı. Soluрunda genişçe bir alanı kaplayacak
oranda alkol vardı. "Ver bakalım şu gazozu," diye buyurdu.
"Aa, sen sarhoşsun!" dedi Tereza.
Oрlan, Tereza'nın arkasındaki duvarda asılı duran bir
tabelaya dikti parmaрını: 18 Yaşından Küçüklere Alkollü
Içecek Satılması Kesinlikle Yasaktır. "Senin bana alkollü içki
satman yasak," dedi, kolunu tabeladan Tereza'ya doрru
savurarak, "ama benim sarhoş olmam yasak deрil."
"Nerede bu kadar sarhoş oldun?" diye sordu Tereza.
Oрlan gülerek, "Karşı kaldırımdaki barda," dedi ve yeniden
gazoz istedi.
"Peki, neden orada kalmadın öyleyse?"
"Çünkü sana bir kere bakmak istedim," dedi oрlan. "Seni
seviyorum."
Bunu söylerken yüzünü garip bir biçimde buruşturdu,
öyle ki Tereza onun alay mı ettiрini, kendisine yaklaşmaya
mı çalıştıрını yoksa şaka mı yaptıрını anlamakta zorluk çekti.
Ya da son derece sarhoştu da ne dediрini bilmiyor muydu?
Gazozu oрlanın önüne koydu ve öteki müşterilerle ilgilenmeye
gitti. "Seni seviyorum!" cümlesinden sonra oрlan dilini
yutmuştu sanki. Bardaрını sessizce boşalttı, parayı tezgahın
üzerine bıraktı ve Tereza daha başını kaldırıp da bakmaya
fırsat bulamadan sıvıştı.
O çıktıktan hemen sonra, üçüncü votkasını içmekte olan
kısa boylu, çıplak kafalı bir adam: "Yaşı küçüklere alkol satmanın
yasaya aykırı olduрunu bilmen gerekir," dedi.
"Ben ona alkol vermedim ki! Içtiрi gazozdu."
"Içine ne kattıрını gördüm ben!"
"Ne diyorsun sen allahaşkına?"
"Bana bir votka daha ver," dedi kel adam ve ekledi. "Kaç
zamandır gözüm üzerindeydi."
"O halde neden güzel bir kadın gördüрünde dua edip de
çeneni kapamıyorsun?" Tam o sırada bara girip bu sahneye
tanık olan uzun boylu bir adam lafa karışmıştı.
"Sen bu işe karışma!" diye baрırdı kel adam. "Sana dert mi?"
"Peki sorabilir miyim, sana neden dert oluyor?" diye karşılık
verdi uzun boylu adam.
Tereza kel adama votkasını verdi. Adam votkayı bir dikişte
içti, parasını verdi ve çıktı gitti.
"Teşekkür ederim," dedi Tereza uzun boylu adama.
"Deрmez," dedi uzun boylu adam ve o da yoluna gitti.
Birkaç gün sonra tekrar barda boygösterdi. Tereza onu görünce
bir dostunu görmüş gibi gülümsedi. "Tekrar teşekkürler.
O kel adam hep geliyor. Son derece sevimsiz biri."
"Unut onu."
"Benimle ne alıp veremediрi var?"
"Zavallı, ufak bir sarhoş. Unut onu."
"Madem öyle diyorsun."
Uzun boylu adam gözlerinin içine baktı. "Söz mü?"
"Söz veriyorum."
Adam "Senin bana söz verdiрini duymak çok hoşuma gidiyor,"
dedi, gözlerinin içine bakmayı sürdürerek.
Oynaşma başlamıştı; olasılık kuram çerçevesinde, gerilim
çerçevesinde de kalsa, karşısındakini cinsel yakınlaşmanın
olası olduрunu sanmaya götüren o davranış biçimi...
"Senin gibi güzel bir kızın Prag'ın en çirkin kesiminde ne
işi var?"
"Ya senin?" diye karşıladı Tereza. "Sen Prag'ın en çirkin
kesiminde ne arıyorsun?"
Adam ona bu yakınlarda oturduрunu söyledi. Mühendisti,
geçen gün işten dönerken buraya uрraması sırf bir rastlantıydı.
:::::::::::::::::
11
Tereza, Tomas'a baktıрında, gözleri gözlerine deрil, iki üç
santim yukarısına, başka kadınların apışaralarının kokusunu
yayan saçlarına gidiyordu.
"Artık dayanamıyorum, Tomas. Yakınmamalıyım, biliyorum.
Benim için Prag'a döndüрünden bu yana, kıskanmayı
yasak ettim kendime, kıskançlık etmek istemiyorum. Bütün
bunları göрüsleyebilecek kadar güçlü deрilim anlaşılan. Yardım
et bana, lütfen."
Kolunu Tereza'nın koluna doladı Tomas ve onu yıllar önce
birlikte sık sık yürüyüş yaptıkları parka götürdü. Parkta
kırmızı, mavi ve sarı sıralar vardı. Oturdular.
"Seni anlıyorum. Ne istediрini biliyorum," dedi Tomas.
"Her şeyi yoluna koydum. Tek yapman gereken Petrin Tepesi'ne
çıkmak."
"Petrin Tepesi mi?" Birden bir kaygı dalgası kabardı içinde.
"Neden Petrin Tepesi?"
"Oraya çıkınca görürsün."
Gitme düşüncesi Tereza'nın son derece keyfini kaçırmıştı.
Birden bedeni o kadar güçsüzleşti ki, oturduрu park sırasından
kaldıramadı kendini. Ama anayasaya göre Tomas'a
itaatsizlik etmesi mümkün deрildi. Kendini ayaрa kalkmaya
zorladı.
Arkasına baktı. Tomas hala park sırasında oturmuş,
kendisine neredeyse sevinçle gülümsüyordu. Elini sallayarak
yoluna devam etmesini işaret etti Tereza'ya.
:::::::::::::::::
12
Prag'ın ortalık yerinden yükselip çıkan o yeşil kümbetin,
Petrin Tepesi'nin eteрine vardıрında Tereza çevrede hiç kimse
olmadıрını gördü, şaşırdı. Bu garipti, çünkü başka zamanlarda
Prag'ın yarısı buralarda geziniyor olurdu. Daha da
kaygılandı. Ama tepe o kadar sessiz ve sessizlik o kadar dinlendiriciydi
ki, kendini bütünüyle onun kucaрına bıraktı Tereza.
Yukarıya çıkarken, defalarca durup arkasına baktı;
aşaрıda kuleler, köprüler gördü; azizler yumruklarını sallıyor,
taştan gözlerini bulutlara kaldırıyorlardı. Dünyanın en
güzel kentiydi gördüрü.
Sonunda tepeye vardı. Dondurma ve hatıralık eşya satan
tezgahların gerisinde (hepsi de sözleşmiş gibi kapalıydı) şurasına
burasına aрaçlar serpiştirilmiş geniş bir çayırlık alan
uzanıyordu. Bu çayırlık alanda adamlar vardı. Altı taneydiler.
Deрişik sopaları ellerinde tartarak, yeni bir vuruşa hazırlanırlarken
bir yandan da sahayı gözden geçiren golf
oyuncuları gibi aрır aрır yürüyor ya da ayakta duruyorlardı.
Neden sonra onların yanına vardı Tereza. Altı adamdan
üçü kendi oynadıрı rolü oynamak üzere orada bulunuyorlardı,
kararsızdılar, her türlü soruyu sormak için can atıyor gibiydiler,
ama başbelası olmak istemedikleri için çenelerini
tutuyorlar, çevreye soran gözlerle bakmakla yetiniyorlardı.
Öbür üçünün suratından yapmacık, lütfedercesine bir
iyilik akıyordu. Bunlardan birinin elinde bir tüfek vardı. Tereza'yı
görür görmez, elini salladı ve gülümseyerek, "Evet,
burası," dedi.
Tereza cevap olarak başını salladı, ama gene de son derece
kaygılıydı.
Adam, "Yanlışlık olmasın diye soruyorum, bu sizin seçiminizdi,
deрil mi?" diye ekledi.
"Hayır, hayır, kesinlikle benim seçimim deрildi!" demek
kolaydı ama, Tomas'ı düşkırıklıрına uрratmaya hakkı yoktu.
Eve dönmek için ne gibi bir özür, bir bahane bulabilirdi ki?
Işte bu yüzden, "Evet, elbette benim seçimimdi," dedi.
Tüfekli adam sözünü sürdürdü: "Neden öрrenmek istediрimi
açıklayayım. Bunu sadece, bize gelenlerin kendi arzularıyla
ölüme hazır olduklarından emin olduрumuz zaman yapıyoruz.
Bir hizmet olarak görüyoruz da."
Tereza'ya bir kere daha, öyle sorgulayan bir bakışla baktı
ki, Tereza yeniden, "Hayır, hayır, meraklanmayın. Benim seçimimdi,"
demek zorunda kaldı.
"Ilk siz gitmek ister miydiniz?" diye sordu adam.
Infazı mümkün olduрu kadar geciktirmek istediрi için,
"Hayır, lütfen, hayır. Eрer mümkünse, en son ben gideyim,"
dedi Tereza.
"Nasıl isterseniz," dedi adam ve ötekilerin yanına gitti.
Yardımcılarından hiçbiri silahlı deрildi; tek görevleri ölecek
kişilerin yanında bulunmaktı. Onları kollarından tutuyor,
çayırın karşı tarafına götürüyorlardı. Çayırlık alan epey genişti
aslında, göz alabildiрine uzanıp gidiyordu. Vurulacak
kişiler kendi aрaçlarını seçmekte özgürdüler. Her aрacın yanında
duruyor, dikkatle gözden geçiriyor, bir türlü karar veremiyorlardı.
Iki kişi çınar aрaçlarını seçtiler sonuçta, üçüncüsü
hiç durmadan yürüyordu, anlaşılan hiçbir aрaç kendi
ölümüne layık deрildi. Kolundan tutan yardımcı itip kakmadan,
sabırla yol gösteriyordu; sonunda adam daha ileri gidecek
cesareti kaybetti ve dört bir yana dal salmış bir meşe
seçti.
Ardından yardımcı, adamların üçünün de gözlerini baрladı.
Böylece gözleri baрlanmış, yüzleri göрe çevrilmiş üç
adam uçsuz bucaksız çayırlıkta sırtları üç aрaca dayalı olarak
durdular, beklediler.
Tüfekli adam nişan aldı ve ateş etti. Kuşların ötüşünden
başka bir şey duyulmadı; tüfeрe susturucu takılmıştı. Çınara
dayanan adamın yere devrilmesinden başka bir şey de görülmedi.
Tüfekli adam olduрu yerde başka bir yöne döndü ve öteki
adamlardan biri sessizce yere yıрıldı. Birkaç saniye geçmeden
(tüfekli adam gene sadece oldugu yerde dönmüştü) üçüncü
adam da çayıra yıрıldı.
:::::::::::::::::
13
Yardımcılardan biri Tereza'ya doрru geldi; koyu mavi renkte
bir kurdela tutuyordu elinde.
Tereza adamın gözlerini baрlamaya geldiрini anladı.
"Hayır," dedi başını sallayarak, "Ben görmek istiyorum."
Ama gözlerini baрlatmamak istememesinin gerçek nedeni
bu deрildi. Idam mangasını gözleriyle alt eden o gözüpek
kişilerden deрildi Tereza. Sadece ölümü geciktirmek istiyordu.
Gözleri baрlandı mı, ölümün bekleme odasına girmiş olacaktı
ki oradan da dönüş yoktu.
Adam onu itip kakmadı; sadece kolundan tuttu. Çayırlık
alanda yürüyorlardı, Tereza bir türlü aрaç seçemiyordu. Ona
acele etmesini söyleyen yoktu, ama kendisini bekleyen sondan
kurtuluş olmadıрını biliyordu. Ileride, çiçeklenmiş bir
kestane aрacı görerek onun yanına gitti, önünde durdu. Sırtını
aрacın gövdesine yasladı, başını kaldırıp yukarıya baktı.
Güneşte neşeyle kıpırdaşan yaprakları gördü; çok uzaklardan
gelen hafif, tatlı keman sesleri gibi, kentin gürültülerini
duydu.
Adam tüfeрini doрrulttu.
Tereza cesaretinin yavaşça yitip gittiрini hissetti. Güçsüzlüрü
umarsızlıрa döndü, ama elinden bir şey gelmiyordu.
"Benim seçimim deрildi," dedi.
Adam o an indirdi tüfeрi. Yumuşak bir sesle, "Sizin seçiminiz
deрilse, yapamayız. Hakkımız yok buna," dedi.
Çok sevecen bir sesle, sanki onun seçimi deрilse vuramayacakları
için özür diler gibi söyledi bunları. Adamın sevecenliрi
Tereza'nın yüreрini paraladı, yüzünü aрacın gövdesine
döndü ve gözyaşlarına boрuldu.
:::::::::::::::::
14
Tüm bedeni gözyaşlarıyla sarsılıyordu; aрaca aрaç deрil de,
çok eskiden yitirdiрi babası, hiç tanımadıрı bir büyükbaba,
büyük-büyükbaba, büyük-büyük-büyükbaba, zamanın derinliklerinden
bir yerden çıkagelip pürtüklü bir aрaç gövdesi kılıрına
girerek yüzünü ona sunan saçı, sakalı aрarmış bir yaşlı
adammış gibi sarılmıştı.
Sonra başını öte yana çevirdi. Üç adam çok uzaklardaydılar
artık, yeşilliрin içinden yürüyen üç golf oyuncusu gibiydiler.
Hatta tüfeklisi, tüfeрini golf sopası gibi tutuyordu.
Petrin Tepesi'nin patikalarını izleyerek aşaрıya inerken,
Tereza kendini vuracak olan ama vurmayan adamı düşünmekten
bir türlü kendini alamıyordu. Ah, nasıl da istiyordu
onu! Birisinin yardımı gerekiyordu sonuç olarak! Tomas yardıma
yanaşmıyordu. Tomas ölüme yolluyordu onu. Başkası
yardım etmeliydi o zaman!
Kente yaklaştıkça tüfekli adamı daha çok arzulamaya,
Tomas'dan daha çok korkmaya başladı. Tereza'nın sözünü
tutmamasını hiçbir zaman baрışlamayacaktı Tomas. Korkaklıрını,
ihanetini hiç baрışlamayacaktı. Oturdukları sokaрa
gelmişti, bir iki dakika sonra Tomas'ı göreceрini biliyordu.
Dostları ilə paylaş: |