XəZƏr universiteti erciyes universiteti



Yüklə 3,79 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə38/179
tarix23.01.2018
ölçüsü3,79 Kb.
#22108
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   179

85 
 
birleşip bir ulus olma fırsatı sunarken, diğer taraftan İmparatorluk yapıları için büyük 
bir tehdit halini almıştır. Milletler inanç, dil, ırk ayrımına tabi tutulmaya başlanılmış-
tır. Ancak coğrafya olarak böyle bir ayrım XIX. yüzyıl başlarında henüz tam mana-
sıyla yoktur. Zaten sorun da bu noktada başlamıştır. Etnik olarak çok farklı yapıları 
içlerinde  barındıran  İmparatorluklar,  milliyetçilik  dalgası  karşısında  kendilerini 
isyanların içinde bulmuşlardır. Sonraki süreçte İmparatorluklar için en önemli uğraş 
milliyetçiliğe karşı tedbir aramak olmuştur.  
Osmanlı İmparatorluğu da milliyetçilik dalgasının etkileri ile yüzleşmek zo-
runda  kalmıştır.  Zaten  içyapısı  bozulmaya  başlamış  olan  devlet  içten  parçalanma 
tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Ancak her şeye rağmen XIX. yüzyılda bir impa-
ratorluktur. İçerisinde farklı etnik kökenlere sahip halkları barındırmaktadır. Sosyo-
ekonomik  yapının  bozulması  ve  Rusya  başta  olmak  üzere  dışarıdan  gelen  müda-
haleler  imparatorluk  içindeki  etnisitelerin  devlete  karşı  tavır  almalarına  sebep  ol-
muştur.  Özellikle  Avrupa  kıtasındaki  topraklarında  daha  XIX.  yüzyıl  başlarında 
isyanların başladığını görmekteyiz.  
Osmanlı Devleti, XIX. yüzyılın başlarında, bir yandan asi valisi Mehmet Ali 
Paşa, diğer taraftan ise bağımsızlık talepli isyanlarla karşı karşıya kalmıştır. Sırplar 
başlattıkları  ayaklanmalardan  sonra(1804-1815),  bazı  imtiyazlar  koparmışlardır. 
Sonrasında Yunanlılar büyük bir isyan çıkarmışlardır(1821-1829). Bu isyan Osmanlı 
Devleti’ni bütün Avrupa ile ihtilafa sürüklemiştir. Aslında Küçük Kaynarca Antlaş-
masından sonra ortaya çıkmış olan “Şark Meselesi” tabiri de Avrupalılar tarafından 
ilk kez bu dönemde kullanılmıştır (İnalcık, 2011, 48). Devlet o zamana kadar kar-
şılaşmadığı bu olaylar arasında sıkışmış, hatta ilk defa kendi valisi tarafından tehdit 
altına alınmıştır. Mısır valisi Mehmed Ali Paşa’nın bu tehdidi mülkün bekası konu-
sunda ortaya çıkmış olan endişeleri daha da artırmıştır. Devleti parçalanma sürecine 
doğru sürükleyen bu gelişmeler, devletin ne denli güçten yoksun ve tehlikelere açık 
olduğunu ortaya koymuştur. Bunun farkında olan devlet adamları da bu kötü gidişatı 
önlemek amacıyla bütün çabalarını devleti güçlendirme faaliyetlerine harcamışlar-
dır. Devletin içinde bulunduğu bu durum ve değişen dünya şartları devleti yeniden 
yapılanmaya itmiştir. Bu yapılanmaya gidilmesindeki en önemli sebep “Devlet nasıl 
kurtulur?” sorusuna cevap arayışıdır. Arayışın sonuçları olarak Osmanlı imparator-
luğunda XVII. yüzyılda itibaren yapılan ıslahat da olduğu gibi yine stratejik amaç-
larla ilan edilmiş olan Tanzimat Fermanı (3 Kasım 1839) modernleşme sürecinin 
başlangıcını oluşturur.  
Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet adamları devletin iç dinamiklerinin impa-
ratorluğun geleceği için ne denli önemli olduğunu anlamışlardır. O yıllarda devletin 
içerisinde çeşitli tahminlere göre %40 azınlık nüfus

  yaşamaktaydı  ki,  bunları  bir 
                                                        

Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği yıllarda (1844 nüfus sayımına göre) toplam olarak 35. 350. 000 
olan  Osmanlı  nüfusunun  etnik  dağılım  bakımından  12.  800. 000’ini  Türkler;  2.  000.  000’unu 
Rumlar; 2.400.000’ini Ermeniler; 170. 000’ini Yahudiler; 7. 200. 000’ini Slavlar; 4. 000.000’ unu 
Rumenler; 1. 500. 000’ini Arnavutlar; 230. 000’ini Tatarlar; 4. 700. 000’ini Araplar; 235. 000’ini 
Süryani ve Keldaniler; 25. 000’ini dürzîler; 1. 000. 000. ’unu Kürtler; 90. 000’ini Türkmenler;; 
dinî dağılım bakımından ise 20. 000. 000’unu Müslümanlar; 13. 730. 000’unu Rum-Ortodokslar; 
900. 000’ini Katolikler; 170. 000’ini Musevîler teşkil etmektedir. Bkz. Ubicini, H. A. Osmanlı’da 
Modernleşme Sancısı, çev: Cemal Aydın, Timaş Yay. İstanbul, 1998, s. 35-36 


86 
 
arada tutmak için bir şeyler yapma gerekliliği ortaya çıkmıştır. İmparatorluklar çağı-
nın  kapandığı,  onun  yerine  milletler  çağına  geçildiği  bu  dönemde,  Osmanlı  Dev-
leti’nin bekası için farklı dini ve etnik topluluklardan meydana gelen halklarını bir 
“millet” haline getirmekten başka çaresi kalmamıştır (Türköne, 2003, 189).  
Bu bağlamda ilk olarak hem birlik-bütünlüğün korunması hem de devletin iç 
işlerine karışılmasını önlemek için Müslüman halk ile gayrimüslim halk arasında bir 
fark olmadığı gösterilmek istenmiştir. Bu, Osmanlı milleti oluşturma ideolojisinin 
de  en  önemli  temel  dayanağıdır.  Bunun  için  Mustafa  Reşit  Paşa,  II.  Mahmud’un; 
“Ben tebaamın Müslüman’ını camide, Hıristiyan’ını kilisede, Musevi’sini havrada 
fark ederim. Aralarında başka bir fark yoktur. Cümlesi hakkındaki muhabbet ve ada-
letim kavidir ve hepsi hakiki evladımdır. ” sözünü dönemin elçilerinin dinlemesini 
sağlamıştır. Fakat o günkü şartlar bu ifadelerin artık sadece sözde kalmamasını ve 
yazılı bir şekle getirilmesini gerektirmiştir. Tanzimat Fermanı, bu doğrultuda atılmış 
adımların bir sonucu olarak görülebilir. Tanzimat bu yönüyle birlik bütünlük projesi 
olup; Tanzimat Fermanı da, azınlıklara bu projeyi beraber yürütmek için samimi bir 
davet niteliği taşımaktadır.  
Osmanlı  İmparatorluğu’nda  “devlet  aklı”  bir  millet  oluşturmak  zorundadır. 
İşte  bu  gereklilik  sonucu  icat  edilen  millet  Osmanlı  milletidir.  Bu  oluşum,  çağın 
gereği olarak görülmüştür. Tanzimat’ın resmi politikası olan “imtizac-ı akvam” ve 
“ittihad-ı anasır” politikası bu milleti oluşturmak için geliştirilmiştir (Türköne, 2003, 
190). Tanzimat Fermanı bu politikayı ortaya koyan ilk resmi belgedir. Yani İmpa-
ratorluktaki  devlet  adamları  milliyetçiliğin  karşısına  ona  uygun  bir  ideolojik 
yaklaşımla çıkmak istemişlerdir. Bir “imparatorluk milliyetçiliği” yaratmak istemiş-
lerdir (Findley, 2011, 57). Bu yaklaşımın en önemli taraflarından birisi de Osmanlı 
devlet ideolojisinden radikal bir kopuş denemesini ifade etmesidir (Somel, 2004). 19 
Ocak 1869 tarihli yasanın I. Maddesi, “Osmanlı babadan doğan herkes ve yalnızca 
Osmanlı babadan doğan herkes Osmanlı vatandaşıdır” hükmünü getirmiştir (Karpat, 
2006, 181).  
Tanzimat  dönemi  uygulamaları  “imparatorluk  milliyetçiliği”  yaratma  gay-
retlerinin  izlerini  taşır.  Örneğin,  dilin  birliği  sağlamadaki  etkisi  Tanzimat  dönemi 
aydınları tarafından fark edilmiştir. II. Mahmut döneminde ilk olarak yayın hayatına 
giren gazete, Tanzimat döneminde dil bakımından sadeleştirilerek yöneten yönetilen 
arasındaki iletişim kanallarından birisi olmuştur. Yani gazete, hem iletişim kanalla-
rını  değişime  uğratmış,  hem  de  iktidarın  halkı  yönlendirmesinde  önemli  bir  araç 
konumuna gelmiştir. Yine birlik ve beraberliğe vurgu yapan yazı ve haberlerin gaze-
telerde yer almış olması Tanzimat dönemi ideolojisini de ortaya koymaktadır. Ayrıca 
ulaşım ve iletişim kanallarının gelişimi, devletin savunma ve yönetim gibi fonksi-
yonlarını  ücra  köşelere  ulaştırmış  olmakla  birlikte,  devlet  ideolojisinin  üretimi  ve 
yayılımını kolaylaştırmıştır (Tekin, 2002, 125). Tanzimat döneminde ilk defa gâvur 
ve  reaya  gibi  terimlerin  kullanılmamasına  yönelik  gösterilen  özen  de  birlik  ve 
beraberliğe  verilen  önemi  vurgulamaktadır  (Kazamias,  1966).  Tanzimat  Fermanı 
içinde Fransızca “liberte” kelimesini ifade etmek üzere icat edilmiş yeni bir Türkçe 
kelime olan “serbestiyyet” kelimesinin bulunduğu ilk vesikadır. Teba’a kelimesinin 


Yüklə 3,79 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə