Yönetim kurulu başkan



Yüklə 6,77 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə37/279
tarix18.06.2018
ölçüsü6,77 Mb.
#49333
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   279

67

6. Türk 


Tıbbi Onkoloji

 

Kongresi



GIS ve Over Kanserlerinde Sitoredüktif Cerrah ve HIPEC

Sindirim  sistemi  kanserlerinde  peritoneal  karsinomatozis  (PK)  sık 

karşılaşılan durumlardan biridir. Çok uzun yıllar boyunca bu durum, 

cerrahi rezeksiyon şansının olmadığı ileri dönem hastalık olarak dü-

şünülmüş ve  bu hastalara palyatif amaçlı kemoterapi uygulanmıştır. 

Cerrahiye,  karsinomatozise  bağlı  mekanik  intestinal  obstrüksiyon 

gibi komplikasyonların palyasyonu dışında nadiren başvurulmuştur. 

Ancak kronik hastalık ve onun getirdiği ek sorunların yanısıra, uzun 

süren  kemoterapi  tarafından  hırpalanmış  böyle  bir  hastaya  uygula-

nacak zorluk derecesi yüksek cerrahi girişimler, çoğu zaman fayda 

sağlamak bir yana yeni sorunlara neden olmuştur. 

Primer tümörün kaynaklandığı organa göre değişmekle birlikte, 90’lı 

yılların başlarında, PK varlığında ortalama sağkalım bir yılın altında 

idi. Yeni kemoterapi ajanlarıyla bu süre biraz daha uzatılmış olsa da, 

sindirim sistemi kanserlerinde PK var ise, tek başına kemoterapi ile 

beş yıllık sağ kalım şansı % 0 dır.

Diğer taraftan son 20 yıl içinde birçok çalışmada sitoredüktif cerrahi-

ye eklenen hipertermik kemoterapi (HİPEK) ile birçok sindirim siste-

mi kanserinde umut verici sonuçlar alınmıştır. Sitoredüktif cerrahide 

multi organ rezeksiyonlar ve peritonektomi işlemleri ile makroskopik 

hastalık ortadan kaldırılmakta, HİPEK ile de mikroskopik hastalığın 

tedavisi amaçlanmaktadır. Bu şekilde sindirim sistemi kanserlerinde 

PK varlığında beş yıllık sağkalım şansı % 17- 51’lere yükselmiştir.

Son zamanlarda bu konuda sunulan birçok delile rağmen , maalesef 

günümüzde bu hastaların çok küçük bir bölümüne sitoredüktif cerra-

hi ve HİPEK işlemi önerilmektedir. Onkoloji ve cerrahi camialarında 

bu  hastalığa  bakıştaki  olumsuz  yargı  halen  sürmekte,  sitoredüktif 

cerrahi ve HİPEK işlemi bu hastalığın tedavisinde bir tedavi seçeneği 

olarak görülmediği için bu hastalar 30-40 yıl önceki metastatik kara-

ciğer hastalığı olan hastaların kaderini paylaşmaktadır.  

Oysa; sayıları gittikçe artan çok sayıda çalışmanın ışığında şunu gör-

memiz lazım;‘Doğru hasta seçimi, multidisipliner yaklaşım ve komp-

let  sitoredüksiyon  ile  sindirim  sistemi  kanserine  bağlı  PK  de  uzun 

dönem sağkalım elde edilebilir. 

Bu  nedenle  bu  hastalığın  tedavisi  ile  uğraşan  onkolog  ve  cerrahlar 

sitoredüktif  cerrahi  +  HİPEK  yöntemi  hiç  yokmuş  gibi  davranmayı 

terketmeli, tek tedavi şansı olan bu yöntem uygun hastalarda öne-

rilmelidir.



GİS TÜMÖRLERİNDE yERİ VARDIR

Prof. Dr. tayfUn karahasanoğlU

acıBadEM Maslak hastanEsi, istanBUl



68

6. Türk 


Tıbbi Onkoloji

 

Kongresi



Onkolojinin Bugünü ve Geleceği

Cancer care has changed significantly over the last decades. Cancer 

patients’ survival a quality of life have improved. Certainly, more and 

more are expected to be done.

With the number of cancer patients projected to grow dramatically, 

oncologists and health authorities must be prepared for the future to 

face this challenge.

We must recognize five major changing items: 

1.  Personal cancer treatment

2.  Health (Oncology) information technology

3.  Cost

4.  Imbalance of Global cancer care 

5.  Quantity of Oncologists and the quality of their cancer decisions 

THE PRESENT AND fUTURE Of ONcOLOGY

PROF. DR. PARIS KOSMIDIS

hyGEıa hosPıtal, yUnanistan

Deeper knowledge of molecular oncology will open new avenues for 

the personalized treatment. Oncology will not be identified by a tu-

mor site, but rather the molecular subtype or gene expression of the 

individual cancer.

Health information technology will provide the “Big data” and there-

fore another source of rapidly expanding knowledge will be available 

to researchers and clinicians.

Cost will be the major obstacle in treating cancer patients. Oncologist 

will not be the only and major player in the decision making process. 

The great disparity in taking good care of cancer patients in different 

countries and continents may become even larger. 

The dramatical increase of ageing cancer population along with the 

possible decrease of the numbers of oncologist may affect the quality 

of Oncology services.



69

6. Türk 


Tıbbi Onkoloji

 

Kongresi



Hematolojik Tümörlerin Tedavisinde Yenilikler

Tüm dünya üzerinde son yıllarda Hodgkin lenfoma ve Non Hodgkin 

lenfomanın görülme sıklığı artmaktadır. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı 

verilerine göre her 100 bin kişinin 10’da lenfoma mevcut iken Ameri-

ka Birleşik Devletlerinde en sık karşılaşılan kanserler arasında lenfo-

malar 4. Sıklıkta yer almaktadır. 

Lenfoid maligniteler kronik lenfositik lösemi/ küçük lenfositik lenfo-

ma (KLL), foliküler lenfoma, marginal zon lenfoma ve kütanöz T hüc-

reli lenfoma gibi ılımlı yavaş seyirli türlerden yaygın büyük B hücreli 

lenfoma(DBBHL), mantle hücreli lenfoma, burkit lenfoma ve periferik 

T hücreli lenfoma gibi agresif türlere kadara geniş bir spektruma sa-

hiptirler(1).

Solid organ tümörlerine göre daha iyi kemoterapi yanıt oranları, daha 

uzun  hastalıksız  sağkalım  ve  toplam  sağkalım  oranları  göz  önü-

ne alındığında lenfomalar her zaman tedaviyi yöneten hekimler için 

yüz güldürücü olmuşlardır. Tarih boyunca konvansiyonel kemotera-

pi ajanları, radyoterapi ve kombinasyonları lenfomaların tedavisinde 

kullanılmıştır. Özellikle Hodgkin lenfomada erken evrelerde %85-90 

oranında sağlanılan tam cevap ve yüksek uzun süreli remisyon du-

rumu  mevcuttur.  Ancak  bu  kadar  yüksek  cevap  oranına  rağmen 

%15-30 oranındaki hastada ise tedaviye direnç söz konusudur. Non 

hodgkin lenfomada ise tedaviye cevap ve kalıcı uzun süreli remisyon 

oranı %50 ‘ler civarındadır. Bu nedenle son yıllarda yeni tedavi ajanları 

özellikle de T hücrenin sitotoksik özelliklerini tümöre karşı kullanma 

düşüncesi ve immunoterapi dirençli lenfoma tedavisinde kullanılma-

ya başlanılmıştır.

İmmunoterapinin lenfomadaki ilk kullanımı yıllar önce allojeneik kök 

hücre naklinde donörden alınan T hücrelerinin graft versus tümör et-

kisine  başlaması  tezi  ile  başlamıştır.  Takiben  özellikle  non  hodgkin 

lenfomada CD 20 pozitif B hücrelerine spesifik olarak etki eden Ri-

tuksimabın immun sistem üzerine hedefe yönelik etkinliğinin göste-

rilmesi  ile  de  lenfoma  tedavisinde  konvansiyonel  kemoterapilerden 

başka immun ajanların da kullanılabileceği fikrini beraberinde getir-

miştir.


İmmunoterapi ajanlarının çeşitliliği monoklonal antikor bazlı ajana-

lardan sitotoksik T lenfositlerin adoptif immun yanıt transferine ve T 

hücre aktivasyonunu engelleyen PD-1 (programmed cell death) re-

septörlerinin inhibisyonuna kadar değişkenlik göstermektedir (1).



NON HODGKİN LENfOMA’DA YENİ TEDAVİ AjANLARI

ADOPTİf İMMUN YANIT VE cHİMERİc ANTİGEN REcEPTOR 

(cAR) T cELL:

Özellikle  B  hücreli  non  hodgkin  lenfoma  ve  KLL’nin  tedavisinde  en 

etkin  yollardan  birisi  CD19’a  spesifik  olarak  programlanmış  ve  ge-

netik mühendislikle oluşturulmuş potansiyel sitotoksik T hücreleri-

nin kullanılmasıdır. Lökoferez eşliğinde periferal kandan elde edilen 

mononükleer hücreler toplanılarak CD 19 spesifik T hücre izolasyonu 

yapılmaktadır (3).

DBBHL ve foliküler lenfomada CAR T hücre tedavisi ile ilgili çalışmalar 

mevcuttur. NCI araştırmacılarının foliküler lenfomalı direnç gelişmiş 

hastalarda 32 haftaya varan kısmi cevap süreleri elde edilmiştir. Bir 

diğer çalışmada ise DBBHL’lı 7 hastanın 4’de tam cevap elde edilmiş, 

2’de kısmi cevap 1’de ise stabil hastalık bulguları saptanmıştır(3,4).

CAR T hücre tedavisi ile ilgili yan etkiler incelendiğinde yan etki profili 

ile infüze edilen T hücre oranı arasında bir ilişki saptanamamıştır. An-

cak ensefalopati ve B hücre aplazisi karşılaşılan en önemli sorunlar-

dır. B hücre recovery durumu T hücre infüzyonundan 6 ay sonra tekrar 

gerçekleşebilmektedir.  İntravenöz  ımmungloulin  desteği  özellikle  B 

hücre  aplazisi  gelişen  vakalarda  enfeksiyon  gelişmesi  durumunda 

koruyucu olabilmektedir.

BLİNATUMOMAB

Blinatumomab,  55  kDA  ağırlığında  olup  hem  CD3  hem  de  CD  19’a 

spesifik  bir  portein  derivesidir.  Böylece  hem  T  hem  de  B  hücresine 

yönelik  immun  etkileri  mevcuttur.  FDA  onayı  alan  Blinatumomabın 

yarılanma süresi 2 saat olup, bu nedenle non hodgkin lenfoma ve KLL 

tedavisinde haftada 3 kez uygulanması önerilmektedir(5). 2-4 saat in-

füzyon  süresi  ile  0.75-15  mikrogram/m

2

  dozunda  uygulanan  Blina-



LENFOMALAR

DOÇ. DR. NURİ KARADURMUŞ

Gata ankara



Yüklə 6,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   279




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə