70
6. Türk
Tıbbi
Onkoloji
Kongresi
Hematolojik Tümörlerin
Tedavisinde Yenilikler
tumomab intravenöz olarak kullanılmaktadır. Relaps/refrakter Non
hodgkin lenfomalı 76 hastada (%37 foliküler lenfoma, %32 mantle
hücreli lenfoma, % 18 DBBHL ve % 12 diğerleri) Blinatumomab te-
davisi 15 mikrogram/m
2
dozunda kullanıldığında objektif cevap oranı
% 69, tam cevap oranı %37 olarak bulundu. En iyi yanıt oranı %80’lik
cevap oranı ile foliküler lenfomada saptanırken, DBBHL’lı hastalarda
ise objektif cevap oranı %55 oranında saptanmıştır(6).
Blinatumomab tedavisi ile ilgili görülen yan etkilerin çoğu reversibl
olup en sık karşılaşılan yan etkiler; baş ağrısı, tremor, afazi, dezor-
yantasyon, grad 1-2 düzeyinde nötroepni ve trombositopeni olarak
saptanmıştır(6). Blinatumomab Aralık 2014 tarihinde FDA tarafından
refrakter Non hodgkin lenfoma tedavisinde kullanılabilir onayı almıştır.
HODGKİN LENfOMA
IMMUNE-cHEcKPOİNT İNHİBİTÖRLERİ
Immun checkpoint sistemi self toleransa ve otoimmuniteden ko-
runmaya yol açmaktadır. Normal şartlarda immun sistemin aktive
olabilmesi için Antijen sunan hücreler ile T hücre reseptörünün etki-
leşmesi gereklidir. Kanserli hastalarda mikroçevre içerisindeki tümö-
ral ve tümöral olmayan hücrelerden T hücrelerinin fonksiyonelliğini
baskılayan cytotoxic T Lymphocyte associated protein 4 (CTLA 4) ve
programmed cell death protein 1 (PD-1) gibi proteinlerin üretimi art-
maktadır.
CTLA 4 ve PD-1 ‘nın her ikisi de tümör immunitesi üzerinde inhibitör
etkisine sahip olmakla birlikte farklı etki mekanizmaları ile bu etkiyi
oluşturmaktadırlar. CTLA 4 özellikle lenf nodlarındaki T hücrelerinde
eksprese olmaktadır. T hücre reseptörünün sinyalizasyonu aracılığı
ile ve CD28 stimulasyonu ile hücre yüzeyinde CTLA 4 mobilizasyonu
artmaktadır. CTLA 4 CD80 ve CD86 ligandlarına bağlanınca CD28 ve T
hücre arası iletişimi keser ve böylece T hücre aktivasyonu engellenir
(7).
PD-1 ise özellikle lenf nodu harici yani periferik yerleşimli T hücreleri
ve onların tümör hücresi üzerindeki ligandlarında aktive olur. PD-1
aktivasyonu ve takiben PD-L1 ve PD-L2 reseptörlerine bağlanması
ile PI3K yolağı antagonzie edilir ve T hücre aktivasyonu bloke edilir.
Lenfoid malignitelerde PD-1 etkinliğini inhibe edip, self toleransı kal-
dırmak ve dolayısı ile T hücre aktivasyonu ile tümöre karşı yanıt elde
etmek fikri lenfoid malignitelerde PD-L1 ve PD-L2 ekspresyon düze-
yinin de tedaviye cevap oranında etkili olabileceğini akla getirmekte-
dir. T hücreleri, B hücreleri, makrofajlar, dendritik hücreler ve doğal
öldürücü hücreler gibi hematopoetik olan ve olmayan hücrelerde PD-
L1 ekspresyonu mevcuttur. Hodgkin lenfomada özellikle EBV ilişkili
mekanzima, gen amplifikasyonu ve kromozomal translokasyon ara-
cılığı ile PD-L1 ekspresyonu Hodgkin Reed-Stenberg Hücresinde art-
mış oranda eksprese edilmektedir. Non hodgkin lenfoma alt grupla-
rında ise DBBHL, Primer mediastinel B hücreli lenfoma ve anaplastik
büyük hücreli lenfomada PD-L1 ekspresyonu saptanmıştır. Hodgkin
lenfomalı hastalarda özellikle 9p23-24 kromozomal amplifikasyon-
lar sık olmaktadır ve bu PD-1 inhibitörü tedavisine iyi yanıt ile ilişkili
bulunmuştur(8).
Pidilizumab ilk PD-1 inhibitörüdür ve özellikle DBBHL!lı hastalarda
faz 1 ve faz 2 çalışmalarda kullanımıştır.Rituximab ile kombine edil-
diğinde refrakter olgularda ümit verici olmakla birlikte Pidilizumab
PD-1 reseptörleri için düşük spesifikliğe sahip olduğundan isetnilen
başarı sağlanamamıştır. Nivolumab ve pembrolizumab ile Non ho-
dgkin lenfomalı hastalarda yapılan faz 1 çalışmalarda ise DBBHL’lı
hastalarda %36, foliküler lenfomalı hastalarda ise %40 objektif cevap
oranı elde edilmiştir(9).
PD-1 inhibitörleri ile yapılan tedavilerde en sık gözlenilen yan etkiler;
immun sistemle ilişkili olup pnömoni, kolit, hipofizit, tiroiditis, hepa-
titdir. İmmun checkpoint inhibitörleri ile ilgili en ciddi yani grad 3-4
yan etkiler en sık ipilimumab tedavisinde görülmektedir (olguların
yaklaşık %20’i). Bu ajanların yan etkilerinde immun modülatör ajan-
lar; kortikosteroid, infliximab kullanılabilir(9).
Günümüzde özellikle relaps hodgkin lenfoma olgularında PD-1 inhi-
bitörlerinin kullanım sıklığı artmaktadır. Nivolumab pembrolizumaba
göre daha sık kullanılmakta olup, her iki ajanda da tedavi ile ilişkili yan
etkiler grad 1-2 düzeyinde seyretmektedir. Özellikle relaps/refrakter
hodgkin lenfoma olgularında hastalık otolog kök hücre nakli sonrası
da devam ediyorsa PD-1 inhibitörleri, allojeneik kök hücre nakli gibi
zor ve uzun süreli sıkı kontrol gerektiren ve uygun donör bulma zorlu-
ğuna sahip tedavi yöntemlerinin yerini alacak gibi durmaktadır.
BRENTUxİMAB VEDOTİN
Tedavideki tüm gelişmelere rağmen klasik Hodgkin lenfoma hastala-
rının yaklaşık % 30’ unda konvansiyonel doz kemoterapi ve radyote-
rapi ile uzun süreli remisyon sağlanamamaktadır (10). Bu hasta gru-
bunda günümüz için kabul edilen standart tedavi yaklaşımı yüksek
doz tedavi ve Otolog kök hücre naklidir. (10). Ancak bu tedavi yakla-
şımı hastaların sadece % 50’ sinde uzun süreli remisyon sağlamakta
geri kalan % 50 hastayı ise ortanca 27 aylık bir sağkalım süresi bekle-
mektedir. Bir antikor ilaç konjugatı olan brentuximab vedotin bu has-
ta grubunda son 30 yıl içinde FDA tarafından onay verilen tek ilaçtır.
İlaç yapısında bulunan şimerik monoklonal antikor sayesinde CD 30
(+) malign HRS hücresine spesifik olarak bağlanmakta, yapısında bu-
lunan bir mikrotubül inhibitörü olan monometil aurastatin E (MMAE)
sayesinde ise tümörosidal etkisini göstermektedir (11).
Younes ve arkadaşlarının 102 hastadan oluşan faz II çalışması ile kar-
şılaştırıldığında objektif cevap açısından en azından erken dönemde
benzer sonuçlar içermektedir (% 80 vs % 75) (12). Fakat 6. kür bren-
tuximab vedotin tedavisi sonrası yapılan
PET/CT değerlendirilmesinde
objektif cevap oranının % 10’ a düşmesi ve erken dönemde en azından
parsiyel cevap veren 7 hastada progresyon gözlenmesi brentuximab
vedotin tedavisinin uzun süreli remisyon sağlanmasında yetersiz
olduğunu düşündürmektedir. Aslında brentuximab vedotin tedavisi
sonrası ilk 3 kürde ulaşılan yüksek objektif cevap oranlarının diğer ça-
lışmalarda da ilerleyen kürlerde azalması Brentuximab ile ilgili kalıcı
bir cevap oranı açısından sıkıntıları beraberinde getirmektedir (12,13).