77
6. Türk
Tıbbi
Onkoloji
Kongresi
Akılcı İlaç Oturumu
düşünülmemesi gerekir. Çünkü meme kanseri biyolojik heterojenite-
ye sahip, değişik tedavi seçenekleri olan bir hastalıktır.
Trastuzumab genellikle multi-ajan KT ile birlikte önerilmez. Bu yakla-
şım ile ORR ve PFS daha iyi olmasına rağmen yan etkilerde arttığı için
trastuzumab genellikle tek ajan kemoterapi ile birlikte önerilmektedir.
Adjuvant trastuzumab sonrası progrese olan hastalarda: Tre-
atment-free interval 6 ay yada daha uzun bir süre ise trastuzu-
mab-taxan-pertuzumab önerilmektedir. Adjuvant tedavinin ta-
mamlanmasından sonra 6 ay içerisinde nüks eden hastalarda
ado-trastuzumab emtansin (T-DM1) önerilmektedir(7).
Trastuzumab tedavisi altında progrese olan her-2 pozitif metastatik
meme kanserlerinde seçenekler; a) Trastuzumab + alternatif bir si-
totoksik ajan b) Ado-trastuzumab emtansine (T-DM1) c) Lapatinib +
capesitabine.
İkinci basamakta trastuzumaba devam edilmesi eğilimi olmakla
birlikte bunu destekleyen veriler zayıftır. Trastuzumab alırken
progrese olan 156 hasta capecitabine ve capecitabine-trastuzumab
kollarına randomize edilmiş. Tek ajan capecitabine göre kombine te-
davi kolunda TTP da anlamlı uzama (TTP 8 vs 6 ay), OS de anlamlı bir
fark gözlenmemiştir (OS 26 vs 20 ay) (8).
HER-2 POZİTİf YAŞLI MEME KANSERLİ HASTALARDA TEDA-
Vİ NE OLMALI?
Yaşlı hastalarda anti-her 2 tedavilerin risk ve yararını ortaya koyan
prospektif veri olmamasına rağmen bu hastalarda da anti-her 2 teda-
vi kullanma eğilimi vardır. RegistHER çalışmasında 65 yaş üstü her-2
pozitif metastatik meme kanseri olan 209 hastada (hastaların %50 si
hormon reseptörü pozitif) trastuzumab almayan hastalarla kıyaslan-
dığında, trastuzumab alan hastalarda PFS de anlamlı bir artış (11,7
vs 4,6 ay), OS de ise anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (31,2 vs 28,5
ay). Kardiyak olaylar 75 yaş üstü hastalarda genç hastalara göre daha
sık görülmüştür (%25 vs %7). Hipertansiyon ve kardiyovasküler has-
talık gibi komorbiditelerin varlığı kardiyak olay riskini özellikle arttır-
maktadır(9).
KAYNAKLAR
1. Hurwitz HI et al. Oncologist 2013; 18:1004
2. Scappaticci FA et al. j Natl Cancer İnst: 2007; 99: 1232
3. Cartwright TH et al. Clin colorectal Cancer 2012; 11:238
4. Cappuzzo F et al. Lancet Oncol 2010; 11:521
5. Lee jK et al. jAMA 2014; 311: 1430
6. Gennari A et al. j Clin Oncol 2011; 29: 2144
7. Verma S et al. N Engl j Med 2012; 367: 1783
8. Von Minckwitz G et el. j Clin Oncol; 2009: 27:1999
9. Kaufman PA et al. Breast Cancer Res Treat 2012; 135:875
78
6. Türk
Tıbbi Onkoloji
Kongresi
Biyobenzer İlaçlar
Biyolojik tedavilerin geliştirilmesi, yaşamı kısıtlayıcı hatta sonlandırı-
cı pek çok hastalığın tedavisinde çığır açmıştır. Dünyada bugün, 200
adete yakın biyolojik ilaçla kanser başta olmak üzere, diabet, roma-
toid artrit, multiple skleroz ve psöriasis gibi ciddi hastalıkları bulunan
800 milyondan fazla insanın hayatı kurtarılmış veya iyileştirilmiştir.
Özellikle, son 25 yılda araştırmacılar özgün ve çok etkili, yeni biyolojik
ürünleri, kanser tedavisinde kullanılır hale getirebilmişlerdir. Meme,
akciğer ve kolon kanseri gibi nisbeten daha sık görülen kanserlerin
tedavisinde kullanılan biyolojik ajanlar geliştirilmiştir.
Biyolojik ürün’ün değişik tanımlamaları yapılmakla birlikte, Ameri-
kan FDA tanımı şu şekildedir: ‘Bir hastalık veya insani bir durumun
prevansiyonu, tedavisi veya kürü için kullanılabilecek, virus, terapötik
serum, toksin, antitoksin, aşı, kan, kan bileşeni veya deriveleri, al-
lerjenik ürün, kimyasal olarak sentezlenen polipetidler hariç olmak
üzere protein veya analog ürünleri, arsfenamine ve deriveleri biyolo-
jik ürünlerdir.’ Biyolojik ürünler veya kısaca biyolojikler, yaşayan biyo-
lojik sistemlerde üretilir. Tüm biyolojikler proteindir ve belli bir ami-
noasit dizini ile primer yapısı belirlenir. Proteinin biyolojik aktivitesi,
primer yapı denen bu aminoasit dizinine bağlı olmakla birlikte, ek
diğer yapısal özellikleri yani sekonder (hidrojen bağlarının konumuna
bağlı protein katlanması); tersiyer (sekonder yapılara bağlı olarak ge-
lişen bağlantılar); ve hatta quaterner (2 veya daha çok protein zinciri
arasındaki ilişkiler) yapısal özellikleri de biyolojik ürününün etkinliğini
hatta toksisitesini belirleyicidir. Tüm bunlara ek olarak, biyolojik ürü-
nün fonksiyonları, çok sayıda post-translasyonel değişimlerle (gliko-
zilasyon, metilasyon, asetilasyon, fosforilasyon ve hidroksilasyon)
etkilenebilmekte ve değişim gösterebilmektedir.
Biyolojikler, büyük, kompleks protein/glikoprotein molekülleridir.
Yaşayan sistemlerde üretilir. Üretilen biyolojik, tamamiyle özgündür
ve bire bir kopyasını aynı koşullar sağlansa bile üretmek mümkün de-
ğildir. Özgün biyolojik, heterojendir, çok sayıda isoform içerir. Üretim
sonrası fiziksel koşullara son derece duyarlıdır, depolama koşulları,
pH, ısı ve sallantı ile değişime uğrayabilir. Bu koşulların tamamı eya
herhangi birindeki değişikliğin sonuçlarını önceden kestirmek ve ön-
görmek mümkün değildir.
Biyolojik ürünlerin üretilmesi için büyük yatırımların yapılması ge-
rekmektedir. Dolayısıyla üretim maliyetleri yüksek ürünlerdir. Üre-
tim maliyetlerinin yanı sıra, hastalarda kullanımları için, çok sayıda
hasta içeren klinik çalışmanın yapılması gerekmektedir. Kuşkusuz
tüm bunların sonucu, geliştirilen biyolojik ürünün fiyatı çok yüksek
olmaktadır. Buna karşılık da, tıbbın hemen her alanında ama özellik-
le de onkoloji alanında vazgeçilmesi mümkün olmayan yerleri vardır.
Günlük onkoloji pratiğinde, rituximab, trastuzumab, bevacizumab ve
cetuximab tedavi rehberlerinde mutlak kullanımı önerilen ilaçlar ha-
line gelmiştir. Bu yaygın kullanım sonucu, antineoplastik ilaçlar için-
de, en üstteki 3 ilaç, biyolojik ilaçlar haline gelmiştir. Örneğin ABD’de
2010 yılında kullanılan 7395 Milyon dolarlık ilaç bedelini oluşturan
ilaçların neredeyse %70’ini biyolojikler oluşturmuştur.
Hangi ilaca ve hangi ülkeye bakılırsa bakılsın, ilaç maliyetlerinin he-
men her ülkede bütçe açısından sorun yarattığı görülmektedir. Özel-
likle biyolojik ürünlerin kullanıma girmesi ile bu sorun daha da bü-
yümüş ve çözüm yolları aranmaya başlamıştır. Kanser tedavisinde
kullanılan biyolojik olmayan ürünlerin maliyetlerinin jenerik ilaçların
kullanıma girmesiyle azaltılması aynı şekilde biyolojik ürünler için de
aynı uygulamaları gündeme getirmiştir. Patent korumaları yakında
sonlanacak olan biyolojik ürünlere alternatif ürün geliştirilmesi ile
maliyetlerin düşürülmesi ve bu yolla daha çok sayıda hastanın bu
ürünlerden yararlandırılması düşünülmektedir.
Kimyasal yöntemlerle üretilen ve çoğu kez ‘küçük molekül’ olarak
adlandırılan ilaçların bire bir aynını üretmek mümkündür. Bu nedenle
jenerik ilaçların üretimi ve kullanıma girmeleri çok daha kolay ola-
bilmektedir. Ancak, bu durum biyolojikler için çok farklıdır. Bu mo-
leküller, hem büyük hem de yapısal olarak karmaşıktır. Dolayısıyla,
bir biyolojik ürünün bire bir aynını üretmek imkansızdır. Yukarıda
sözedilen parametrelerin çokluğu ve karmaşası, imkansızlığın temel
gerekçesidir. Biyolojik ürünler için jenerik geliştirilmesi söz konusu
BİyOBENZERLER JENERİK DEĞİLDİR!
Prof. Dr. ErDEM GÖkEr
EGE ünivErsitEsi tıP fakültEsi, iZMir