SEREBRYAKOV:
Tuhaf şey, İvan Petroviç, hatta yaşlı bunak Marya Vasilyevna konuştuğunda bir
şey olduğu yok, ama ben tek bir söz söylemeye göreyim, herkes kendini mutsuz hissetmeye başlıyor.
Hatta sesimin tonu bile tiksindiriyor onları, peki, bir an için tiksinç, bencil, despot biri olduğumu
varsayalım; acaba şu yaşlılık yıllarımda da biraz bencil olmaya hakkım yok mu? Acaba hak etmedim
mi bunu? Soruyorum, huzurlu bir yaşlılığa, insanların ilgisine hakkım yok mu?
YELENA ANDREYEVNA: Hiç kimse haklarına itiraz etmiyor se-
nin. (Pencere rüzgârda çarpar.) Rüzgâr çıktı, kapatayım şu pencereyi. (Kapar.) Yağmur yağacak
birazdan. Kimse haklarına itiraz etmiyor senin.
(Bir sessizlik; bekçinin bahçede sopasını vurarak dolaştığı ve bir türkü söylediği işitilir.)
SEREBRYAKOV: Hayatın boyunca bilim için çalış; çalışma odana, kürsüne, saygıdeğer arkadaşlarına
alış; sonra birdenbire, hiçbir nedeni yokken bu kabirde bul kendini, her gün aptalca suratlar gör
karşında, değersiz konuşmalar dinle... Ben yaşamak istiyorum; başarıyı, ünü, çevremde gürültü patırtı
olmasını seviyorum... Burdaysa sürgünde gibiyim. Her an geçmişin özlemini çekmek, başkalarının
başarılarını izlemek, ölümden korkmak... Dayanamıyorum! Gücüm yetmiyor! Ve burada da
yaşlılığımı başıma kakıyorlar.
YELENA ANDREYEVNA: Bekle biraz, sabret, beş altı yıl sonra ben de yaşlanmış olacağım.
(Sonya girer.)
SONYA: Baba, doktor Astrov'u kendin çağırttın, şimdi de görmek istemiyorsun. Nazik bir davranış
değil bu. Adam boş yere rahatsız edildi.
SEREBRYAKOV: Ne yapayım Astrov'unu senin? Ben astronomiden ne kadar anlarsam o da tıptan o
kadar anlıyor.
SONYA: Senin damla hastalığının tedavisi için bütün tıp fakültesi buraya getirtilecek değildi ya.
SEREBRYAKOV: Konuşmayacağım bu kaçıkla.
SONYA: Nasıl isterseniz, (Oturur) Benim için hepsi bir.
SEREBRYAKOV: Saat kaç oldu?
YELENA ANDREYEVNA: Bir.
SEREBRYAKOV : Boğuluyorum... Sonya, masadan ilacımı versene bana.
SONYA: Hemen. (İlacı verir.)
SEREBRYAKOV (sinirli) : Of, bu değil! Bir şey de istenmiyor ki!
SONYA: Lütfen kapris yapma! Belki hoşlananlar olabilir bundan, ama benden ırak olsun, rica ederim!
Ben hoşlanmıyorum. Zaten vaktim de yok. Yarın erken kalkacağım. Ot biçilecek.
(Üstünde robdöşambrla Voynitski girer. Elinde bir kandil vardır.)
VOYNİTSKİ: Dışarda fırtına kopmak üzere. (Bir şimşek çakar.)
Gördünüz mü! Helene ve Sonya gidip yatın hadi, sizden nöbeti almaya geldim.
SEREBRYAKOV (ürkmüş) : Hayır, hayır! Onunla yalnız bırakmayın beni! Hayır! Çenesiyle öldürür
beni!
VOYNİTSKİ: Ama onların da dinlenmesi gerek! İki gecedir uyumuyorlar.
SEREBRYAKOV : Gidip uyusunlar, ama sen de git. Teşekkür ederim. Yalvarırım. Bir zamanlarki
dostluğumuz adına, dediğimi yap. Sonra konuşuruz.
VOYNİTSKİ: Bir zamanlarki dostluğumuz... Bir zamanlarki...
SONYA: Vanya dayı, sus.
SEREBRYAKOV (karısına) : Canımın içi, beni onunla yalnız bırakma! Çenesiyle öldürür beni.
VOYNİTSKİ: Gülünç kaçmaya başladı artık.
(Marina bir kandille girer.)
SONYA: Dadı, sen yatsaydın bari. Çok geç oldu.
MARİNA : Semaver masadan kalkmadı daha. Nasıl gidip yatayım.
SEREBRYAKOV: Kimse uyumuyor, herkes yorgunluktan bitkin düşmüş, sadece ben mutluluk
içindeyim.
MARİNA (Serebryakov'a yaklaşır; tatlılıkla) : Nasıl oldun cancağızım? Ağrın var mı hâlâ? Benim de
bacağım bir sızıldıyor, bir sızıldıyor ki... (Battaniyeyi düzeltir) Eskiden beri size dirlik vermedi bu
hastalık. Rahmetli Vera Petrovna, Sonyacığımın annesi, zaman olur, geceleri ayakta, üzüntüler içinde
kıvranır, çırpınır, didinirdi. Çok severdi sizi, çok... (Bir sessizlik) Yaşlanınca çocuklaşır insan,
kendisine acın sın ister, gel gör ki yaşlılara kimsenin acıdığı yok. (Serebryakov'un omuzuna bir
öpücük kondurur) Gel cancağızım, yatağına yatırayım seni. Gel, canımın içi... Ihlamur içireyim sana,
ayaklarını ısıtayım... Senin için Tanrı'ya dua edeyim...
SEREBRYAKOV
(duygulanmış): Gidelim, Marina.
MARİNA: Benim de bacaklarım bir sızıldıyor, bir sızıldıyor ki! (Serebryakov'u Sonya'yla birlikte
götürürler.) Vera Petrovna, Sonyacığımın annesi, öyle zamanlar olurdu ki, kıvranır, çırpınıp didinir,
gözyaşı dökerdi... Sen, Sonyacığım, küçücüktün daha, aklın bir şeye ermezdi... Hadi, hadi cancağı-
zım... (Serebryakov, Sonya ve Marina çıkarlar.}
YELENA ANDREYEVNA: Canıma okudu. Ayakta güç duruyorum.
VOYNİTSKİ: O sizin canınıza okudu, bense kendi kendimin. İşte üçüncü gecedir gözümü kırpmadım.
YELENA ANDREYEVNA: Geçimsizlik var bu evde. Anneniz broşürleriyle profesör dışında
herkesten nefret ediyor; profesör alıngan, bana güvenmiyor, sizden korkuyor; Sonya babasına kızgın,
bana kızgın, işte iki haftadır konuşmuyor benimle; siz kocamdan nefret ediyor, açıkça aşağılıyorsunuz
annenizi, benimse sinirlerim yay gibi gergin ve bugün yirmi kez ağlamanın sınırlarına geldim...
Geçimsizlik var bu evde...
VOYNİTSKİ: Felsefeyi bırakalım!
YELENA ANDREYEVNA: Kültürlü, akıllı bir insansınız İvan Petroviç. Dünyayı haydutların,
yangınların değil de, nefretin, düşmanlığın, bütün bu küçük didişmelerin mahvettiğini anlamanız
gerekir... Sizin işiniz homurdanmak değil herkesi barıştırmak olmalı...
VOYNİTSKİ: Beni önce kendi kendimle barıştırın! Birtanem...
(Ansızın Yelena Andreyevna'nın eline kapanır ve öper.)
YELENA ANDREYEVNA: Bırakın! (Elini çeker) Gidin buradan!
VOYNİTSKİ: Birazdan yağmur dinecek, doğada her şey tazelenecek, derin derin soluk alıp verecek...
Fırtına beni tazelemeyecek sadece. Gece gündüz yaşamımın geri dönülmezce yok olup gittiği
düşüncesi boğuyor beni. Geçmiş diye bir şey yok benim için. Aptalca, boş şeylerle harcanıp tüketildi
çünkü. Şimdiki zaman, saçmalığıyla korkunç. İşte size benim yaşamım ve aşkım. Ne işe yararlar, ne
yapayım onları? Size olan duygularım boş yere harcanıp gidiyor, bir çukura düşen gün ışığı gibi.
Kendim de harcanıp gidiyorum.
YELENA ANDREYEVNA: Bana olan aşkınızdan söz ettiğinizde beynim duruyor sanki, ne
diyeceğimi bilemiyorum. Özür dilerim ama size söyleyecek bir şeyim yok. (Gitmek ister) İyi geceler.
VOYNİTSKİ (yolunu keserek) : Bu evde, yanıbaşımda bir başka yaşamın, sizin yaşamınızın yok olup
gittiği düşüncesiyle nasıl acı çektiğimi bilseniz! Ne bekliyorsunuz daha? Hangi
yerin dibine batasıca felsefedir engel oldu size? Anlayın artık, anlayın...
YELENA ANDREYEVNA (dik dik bakarak) : İvan Petroviç, sarhoşsunuz siz!
VOYNİTSKİ: Olabilir, olabilir...
YELENA ANDREYEVNA : Doktor nerede?
VOYNİTSKİ : Orada... Gece bende kalıyor. Olabilir, olabilir. Her şey olabilir!
YELENA ANDREYEVNA : Bugün de içtiniz demek? Ama neden?
VOYNİTSKİ: İnsana yaşıyormuşum gibi geliyor ne de olsa... Engel olmayın bana Helene!
YELENA ANDREYEVNA : Eskiden hiç bir zaman içmez ve hiç bir zaman böyle çok
konuşmazdınız... Gidip yatın! Sıkılıyorum sizden.
VOYNİTSKİ (eline kapanarak): Birtanem... eşsiz kadın!
YELENA ANDREYEVNA (kederle) : Bırakın beni. İğrenç bir şey oldu artık bu.
VOYNİTSKİ (yalnız) : Gitti... (Bir sessizlik) On yıl önce rahmetli kızkardeşimin evinde rastlamıştım
ona. O sırada o on yedisindeydi, bense otuz yedi yaşında. Ona neden o zaman aşık olmadım, evlenme
teklifinde bulunmadım? Pekala da olurdu! Karım olacaktı şimdi... Evet... Şimdi ikimiz de uyanmış
olurduk fırtınadan. O korkar, ben onu kollarımda tutar, «Korkma, yanındayım» diye fısıldardım. Ah,
ne tatlı düşünceler bunlar, ne güzel düşünceler, yüzüm gülüyor... Ama, Tanrım, düşüncelerim kafamda
birbirine karışıyor... Neden yaşlandım? Neden anlamıyor beni? O tumturaklı konuşma biçiminden,
uyuşukluğundan, dünyanın yok olup gideceği üstüne saçma uyuşuk düşüncelerinden, bütün bunlardan
nasıl da nefret ediyorum! (Bir sessizlik) Ah, nasıl aldatıldım, nasıl! Tapıyordum bu profesöre, bu
zavallı marazlıya. Bir öküz gibi çalıştım onun için! Sonya'yla birlikte sıkıp suyunu çıkardık bu
yurtluğun, son damlasına kadar. Köy ağaları gibi, bezir yağı, nohut, lor peyniri ticareti yaptık. Kuruş
kuruş biriktirip ona binlikler göndermek için kendi lokmamızı bile yemedik doyasıya. 'Onunla, onun
bilim adamlığıy-
la gurur duyuyor, onunla yaşıyor, onunla soluk alıyordum! Yazdığı ve ağzından çıkan her şey
tartışılmaz bir hikmet gibi görünüyordu bana... Tanrım, ya şimdi? Emekli oldu sonunda ve bütün
yaşamı sonuçlarıyla gözler önünde: Ondan emek ürünü tek bir sayfa kalmayacak, tümüyle bilinmeyen