Avrupa ile asya arasindaki adam



Yüklə 392,95 Kb.
səhifə10/10
tarix21.03.2018
ölçüsü392,95 Kb.
#32690
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

Sabahları, başkomutanı ata bindiriyorlar, ön hatlara gidiyor, savaşın durumunu anlıyor, kendisi de savaşın içine dalıyor. Fakat insanlar gözlerinin önünde erimektedir. Aslında cephede geri çekilen hiçbir hat yoktur, hatlar daha çok yavaş yavaş eriyerek kana bulanmış toprağın içinde kaybolmaktadır. İnsan gövdelerinden kurulan her yeni baraj, saldıran düşman selinin altında kalmaktadır.

Yanında ordunun Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa vardır; savaşlar görmüş deneyimli bir asker, gür siyah saçları ve berrak, sert bakışlı kapkara gözleriyle pelivan yapılı bir adam. Çevresine güven ve huzur saçmaktadır. Zafere olan inancı bir an için bile sarsılmamıştır; bu inancını âdeta ışıklar saçan bir kutsal ekmek kabı gibi gittiği her yere yanında götürüyor gibidir. Özellikle bu iyimser inancından dolayıdır ki, başkomutan onu birinci yardımcısı yapmıştı. İnce hesapların adamı Mustafa Kemal'in de batıl inancı vardır.

Cepheyi yöneten İsmet Paşa'ydı. Bu ufak tefek, yarı yarıya sağır general, zayıflamış, sivrilmiş yüzünde olduğundan daha büyükmüş gibi göze batan burnuyla iğne ipliğe dönmüştü, ama hemen her yere yetişiyordu. Daha önceki yenilgiyi gidermek istiyor, geri çekilmiyordu, çekilmemek zorundaydı da.

Refet Paşa, Kastamonu ormanlarından çoktan dönmüştü. Ona savunma bakanlığı görevini vermişlerdi. Çevik süvari becerikli bir organizatör olduğunu kanıtlamıştı. İnsan ve malzemeden yana ülkenin olanakları nelere elverdiyse, hepsini cepheye yığmıştı. Yunanlılar karşısında içinde bulunulan daha düşük düzey, hiç değilse bir parça onlara denk bir duruma getirilmişse, bu başarı onun çabaları sayesinde sağlanmıştı. Şimdi de ikmal işini yönetiyordu. Fakat cephane bitmek üzereydi. Bataryalardan ve avcı hatlarından durmadan gelen cephane isteklerinin ancak pek azını karşılayabiliyordu.

''Yunanlılar Çaldağı'nı alamadıkları sürece'' demişti başkomutan, ''korkulacak derecede kötü bir durum yoktur. Fakat orayı ele geçirirlerse, geri çekilme yolumuzu keserler ve biz de kapana kısılırız.'' (Çaldağı Ankara doğrultusunda son yüksek tepeydi).

Bunu söylediği günün akşamı Yunanlıların Çaldağı'nı aldıkları ve ondan da öteye ilerledikleri haberi geldi. Ankara'da, halkın ve Millet Meclisi'nin kaygılı bir bekleyiş içinde kulak kesildiği bu kentte, top seslerini gittikçe daha yakından gümbürdediği duyuluyordu.

Kurşun gibi ağır bir gece ve bir gün daha geçti. Başkomutan bir soruyla yüzyüzeydi: Artık geri çekilme emrini vermeli miydi? Ama durum Eskişehir'dekinden çok farklıydı, şimdi bir geri çekilme her şeyin kaybedilmesi demekti. durup kalmak ise bir felâket olabilirdi; ancak aynı felâket çekiliş için de söz konusuydu. O halde iyisi mi biraz daha direnmeli, beklenmeliydi. Savaşlarda şimdiye kadar şans hep ona gülmemiş miydi? Şu anda güvenilebilecek tek şey de buydu.

Bir gece daha, felâket çemberini gittikçe daha daraltıyor gibidir. Derken, saat sabahın ikisi, telefon çalıyor. Fevzi Paşa bizzat başkomutanla konuşmak istemektedir. Olağanüstü bir durum olmalı.

Köy evinde soluk kesen bir sessizlik. Koridorda duran kurmay subayları donup kalmışlar gibi. Şimdi Mustafa Kemal'in sesi işitiliyor; heyecandan kısıklaşmıştır bu ses. ''Siz misiniz, paşa hazretleri? Nasıl? Doğru anladıysam, Çaldağı'nın yarısı geri mi alındı?.. Ne diyorsunuz, Yunanlıların takatı kalmadı mı? Çekilmeleri mi bekleniyor?''

Şaşırtıcı haber sabahleyin doğrulandı. Yunan saldırısı durmuştu; yeniden saldıracak hali kalmadı besbelliydi. Kelimenin tam anlamıyla söylemek gerekirse gücü, Anadolu'nun bu engebeli yaylasında kan kaybından tükenmişti. Dövüşün başlamasının 15. günüydü, 7 Eylül 1921, Marne Savaşı'nın yedinci yıldönümü. Ve Türkler gerçekten bir ''Marne Mucizesi'' yaratmışlardı (*).

Eylem üstünlüğü Mustafa Kemal'e geçmişti. Yunanlıların savunmaya geçmek zorunda bıraktığı yerlerdeki kuvvetler şimdi serbest kalmışlardı, onları sağ kanada doğru harekete geçirdi. O ana kadar saldırılara güçlükle karşı koyan Türkler, saldıran durumuna geçmişti. Araziye egemen durumdaki Karadağ'ı geri aldılar. Mustafa Kemal, kısa bir süre önce attan düştüğü yerde duruyor ve savaşır, son perdesini yönetiyordu.

Yunanlılar köprüyü de kaybettiler; tekrar Sakarya'nın arkasına çekilmek zorunda kaldılar. Orda altı gün daha dayandılar; iki taraf öylesine birbirinin içine girmişti ki, bir daha birbirlerinden hiç çözülemeyeceklermiş gibi görünüyorlardı.

Türklerin sağ kanadı durmadan bastırıyordu; gittikçe artan kuvvetlerle kuzey doğrultusunda Yunanlıları yandan çevirmeye uğraşıyordu. Durum tam tersine dönmüştü. Şimdi çekilme yolunun kesilmesinden korkan Yunanlılardı.

General Papulas artık hiçbir umut kalmadığını gördü. Savaş kaybedilmiş, hedefe varılamamıştı; Büyük Elen rüyası Sakarya'nın kan rengini almış sularına gömülmüş bulunuyordu. Ancak ordusunun kalıntısını hâlâ kurtarabilirdi. General Papulas 14 Eylül'de, 22 gün ve 22 gece hiç aralıksız sürmüş bir boğazlaşmadan sonra, geri çekilme emrini verdi. Yunanlılar Anadolu demiryolunun yanındaki eski yerlerine döndüler. Çekilirken yol üstündeki bütün köyleri yakıp yerle bir ettiler, çeşmeleri dinamitle havaya uçurdular, hayvan sürülerini alıp götürdüler, kaçma fırsatı bulamamış sivil halkı öldürdüler, kadınların ırzına geçtiler ve arkalarında yüzlerce kilometrelik çöle döndürülmüş bir bölge bıraktılar.

Türkler de takatlarının sonuna gelmişlerdi. Kendilerini toplayabilmeleri birkaç gün sürdü, ancak ondan sonradır ki kaçan düşmanın ardı sıra gitmeye başlayabildiler. Yunanlılarla Afyonkarahisar ile Eskişehir arasındaki demiryolu boyunca uzanan eski yerlerinde karşılaştılar. Mustafa Kemal birliklerine durmalarını ve Yunan hatlarının karşısında siper kazılmasını emretti. Düşman ordusu yenilmişti, fakat yok edilmemişti. Savaş devam ediyordu.

Sakarya kıyılarındaki Türk zaferi, bir vuruşta, Yakın ve Ortadoğu'nun siyasal durumunu değiştirdi. İki yüzyıl boyunca Avrupa, Osmanlı İmparatorluğu'nu geri püskürtmüş ve fethetmiş olduğu yerleri adım adım geri almıştı. Batı, şimdi de burada, Asya toprağında Sakarya kıyılarında, anayurdunu eski ataları gibi koruyan Türklerle karşılaşmış ve bu karşılaşma tarihte bir dönüm noktası olmuştu. İslâm dünyasının gerisin geri çekilmesi bu savaşla durmuştu.

Geleceğin tarihçileri, Sakarya'daki boğazlaşmayı, çağının en anlamlı savaşlarından biri olarak tanımlayacaklardır.
Yüklə 392,95 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə