13
Aralık-Ocak 2015 -
Gerek doğum şekli gerekse beslenme daha
ilk günlerden başlayarak flora oluşmasını
olumlu veya ters yönde etkileyebilir.
Normal doğum neden önemli?
Normal doğum esnasında bebeğin va-
jinal kanalda anne florasıyla karşılaş-
masının ilerde oluşacak sağlıklı mik-
robiyotanın temelini oluşturduğu ve
kişinin hastalıklara karşı direncinin
artmasında etkili olduğu kabul edilir.
Yapılan araştırmalarda vajinal doğum
sonrası bebeklerde ilk birkaç günde
bağırsaklarda sağlıklı flora oluşmaya
başladığı, sezaryenle doğan bebeklerde
ise flora oluşumunun geciktiği ve ba-
zen bir ay içinde veya daha fazla süre-
de normal düzeye geldiği saptanmıştır.
Bu gecikmenin dış etkenlere maruzi-
yette direncinin azalması ve yeni do-
ğanın hastalıklara yakalanma riskini
artırdığı düşünülmüştür.
Ayrıca bağırsaklarda erken mikrobi-
yota oluşumu karmaşık bir mekanizma
sonucu immun sistemin gelişmesine
ve bazı alerjik hastalıklara ve enfeksi-
yonlara karşı vücudun güçlenmesine
yardımcı olur. Dolayısıyla gerek do-
ğum şekli gerekse beslenme daha ilk
günlerden başlayarak flora oluşması-
nı olumlu veya ters yönde etkileyebilir.
Bebeğin koruyucu kalkanı:
anne sütü
Anne sütü ile beslenen bebeklerde lak-
tobasil ve bifidobasil en sıklıkla görü-
len organizmalardır. Ürettikleri lak-
tik asit yardımı ile vücuda destek olur.
Özellikle doğumdan sonra gelen ilk sü-
tün (kolostrum) yüksek besin değeri ve
koruyucu antikorları içerdiği zaten bi-
liniyordu. Son zamanlarda buna yük-
sek probiyotik değeri de eklendi. An-
nelerin özellikle ilk günlerde bebeğini
ilk sütle beslemesi yeni doğanın haya-
ta artı değerlerle başlamasının şüphe-
siz garantisidir.
Anne sütü yerine mama ile besle-
nen bebeklerde flora daha farklı olur.
Bu da enfeksiyonlara karşı direncin
azalmasına sebep olabilir. Bu alanda
yapılan araştırmalarda mamalara ek-
lenen probiyotiklerin anne sütü kadar
olmasa bile bu alanda destek sağladığı
görülmüştür. Bu nedenle anne sütüy-
le beslenme her zaman öncelikle teş-
vik edilmelidir. Ancak bu imkânsız ise
mamayı probiyotik desteğiyle vermek
önerilmektedir. Buna rağmen doğum-
dan sonra ilk iki ayda bebeğe probiyo-
tik verilmesini uygun görmeyen araş-
tırmacılar da vardır.
Hayata sağlıklı başlamak ve
sağlığı korumak
Hayata sağlıklı başlamak kadar yaşadı-
ğımız süre içinde kendi sağlığımızı ve
çocuklarımızı korumak da çok önemli-
dir. Modern yaşamın getirdiği sağlıksız
beslenme alışkanlıklarından uzak dur-
mak (
fast food , transyağlar, şeker, mı-
sır şurubu içeren tüm işlenmiş gıdalar,
sigara); aktiviteyi artırmak, çevre kirli-
liğinden ve endokrin sistemi etkileyen
maddelerden sakınmak, antibiyotikle-
rin gereksiz kullanımını azaltmak; do-
layısıyla organizmanın mikrobiyota
dengesinin bozulmasını engellemek
ve gerekirse probiyotiklerle destekle-
mek bu yolda bize yardımcı olacaktır.
Kaynak
Bu yazıda Doç. Dr. Metehan Özen’in editörlü-
ğünde yayımlanan “Sağlıklı kalmak için ‘Pro-
biyotikler-Prebiyotikler’ anlatılmayan tarihçe”
isimli kitaptan yararlanılmıştır.
Her insanın mikrobiyotası
kendine özeldir. Ancak
aynı ortamda yaşayan
kişilerin (eşler, kardeşler,
ev arkadaşları) flora
kolonilerinin bir süre
sonra benzerlik gösterdiği
yapılan araştırmalarda
tespit edilmiştir.
14
- Aralık-Ocak 2015
Kapak
beslenme
ve
prebiyotik
Pek çok sağlık sorununun temelinde vücudun mikrobiyotasının
bozulmasının yattığını biliyor musunuz?
Probiyotik
Son yıllarda yapılan çalışmalarda
bazı hastalıkların ortaya çıkmasın-
da ve bazen de şiddetinin artmasın-
da beslenmenin önemi iyice vur-
gulanmaya başladı. Buna göre bazı
hastalıkları; belki sadece beslenme
alışkanlığını değiştirerek ve şeker
içeren gıdaların, içeceklerin tüketi-
mini dengeleyerek ortadan kaldıra-
biliyor ya da bunların şiddetini azal-
tabiliyoruz.
Vücutta 500 tür probiyotik canlı var
Sayıları on trilyon olan ve 500 çeşidi
bulunan probiyotik canlılar, başta ba-
ğırsaklar olmak üzere sindirim siste-
minin ağız içi, mide, duodenum, ince
bağırsaklar gibi bölgelerinin yanı sıra
cilt, burun boşlukları gibi pek çok yere
de yerleşmişlerdir. En önemli görevle-
ri hastalık yapan mikropların vücuda
girmesini önlemek ve mevcut mikrop-
ların da hastalık yapmasını önleyecek
bariyerler oluşturmaktır. Bariyerin adı
mikrobiyota veya flora olarak geçmek-
tedir. Bu bariyer güçlü ise hastalık ya-
pan mikroplar üremeye ortam bula-
Derleyen: Ecz. Asuman Çakıroğlu
16
- Aralık-Ocak 2015
Kapak
mazlar ve faydalı bakteriler tarafından
sürekli etkisiz hale getirilirler.
Hastalıklardan korunmak için
Hastalıklardan korunmak için elimiz-
den gelen ilk ve en önemli şey, rastgele
ilaç, özellikle de antibiyotik türü ilaç kul-
lanmamak. Doktor reçetesi olmadan, ar-
kadaş tavsiyesi ile kullanılan ilaçlar, siz
farkına varmadan başınıza çok önemli
sorunlar açabilir.
Beslenmede lif, protein, karbonhidrat
dengesini kurmak da çok önemlidir. Lif-
li gıdaları gerek sebze yemekleri gerekse
salata olarak tüketmek iyi olur. Meyveler-
den ve tahıllardan alınan lifler de yararlı-
dır. Proteinli gıdalar, yumurta ve fermente
süt ürünleri, hayvansal gıdalar da öğün-
lerde yer alabilir. Turşu ve sirke (dokun-
muyorsa) günlük beslenmeye girebilir.
Tarhana çorbası, enginar, pırasa, kuşkon-
maz lifleri de probiyotiklerin yerleşip ço-
ğalmaları açısından gereklidir. Glisemik
indeksi yüksek gıdaların, yani tatlıların,
şekerli yiyeceklerin ve içeceklerin gün-
lük beslenmenin içinde olması gerekmez.
Normalde hastalık yapan mikrop ora-
nı, vücuttaki faydalı bakterilerin yüzde 10-
15’i civarındadır. Ama bunların sayıları bir
nedenle artarsa bağırsak geçirgenliği bo-
zulur ve hastalıklar ortaya çıkar. Bu yüz-
den sağlıklı bir bağırsak florasının (mik-
robiyotasının) çok önemli olduğunun
bilincine varmalıyız.
Romatoit artrit, lupus, ülseratif kolit,
osteoartrit gibi romatizmal hastalıklara
otoimmun hastalıklar da denir. Bu has-
talıklarda kronik iltihap söz konusudur.
Dolayısıyla bu hastalıklara sahip kişile-
rin beslenmelerini düzenlemeleri gerekir.
Öncelikle D vitamini düzeylerinin kont-
rol edilmesi, eksikse yükseltilmesi iyi olur.
Bağırsak florası (mikrobiyotası)
bozukluğuna bağlı hastalıklar
Kabızlık
•
Kronik ishal
•
Uyarılgan bağırsak sendromu
•
Ülseratif kolit
•
Aşırı gaz
•
Gastrit
•
Glüten enteropatisi ya da intoleransı
•
Kronik yorgunluk
•
Tekrarlayan enfeksiyonlar
•
Romatizmal hastalıklar
•
Alerjik hastalıklar
•
Multipl skleroz
•
Baş ağrısı
•
Öğrenme bozukluğu
•
Konuşma bozuklukları
•
Kişilik bozuklukları
•
Otizm
•
Dikkat eksikliği
•
Şizofreni
•
Depresyon
•
Obsesif komplusif bozukluk
•
Bipolar bozuklu
k
•
Diyabet
•
Otoimmun hastalıklar
Cam kavanoz alın. İki tane büyük boy lahanayı ikiye, dörde, sekize
bölün. Parçaları kavanoza sıkı sıkı yerleştirin. Yaklaşık 20 tane
sarımsağı temizleyip kavanoza koyun. Bir kaba temiz içme suyu koyup,
pilav yaparken kullandığımız miktarda iri taneli kaya tuzunu çözmeye
çalışın. Tuz tamamen çözülünce suyu, taşacak şekilde lahanaların
üstüne dökün. Ağzını kapatıp balkon gibi serin bir yerde üç veya dört
hafta bekletin. Eviniz çok sıcaksa, balkonunuz da yoksa, turşuyu
kurduktan sonra bir hafta bekletip buzdolabına koyabilirsiniz. Bu süre
sonunda turşunuz hazır olacaktır. En basit lahana turşusu tarifi budur.
Dilerseniz turşuya yarım çay bardağı sirke, sekiz veya on adet
nohut da koyabilirsiniz. Ayva dilimi, erik, armut, biber, havuç ve benzeri
ile çeşitlendirebilirsiniz.
Tuzunu normalden daha az olacak şekilde ayarladığımız için
tüm aile bu turşunun suyunu içebilecektir. Tansiyonu yüksek olanlar,
mide sorunları olanlar sağlık profesyonellerine danışmadan turşu
yememeli, turşu suyu içmemelidir.
Farklı turşu kurma tarifi olanlar, lütfen bilgilerinizi
info@etkineczacilik.org adresine eposta ile gönderin.
Yeni sayımızda tarifinizi paylaşalım.
Lahana turşusunu evde
kurmaya ne dersiniz?
Dostları ilə paylaş: |