D ü Ş Ü n c e d ü n ya s I n da



Yüklə 1,74 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/113
tarix22.07.2018
ölçüsü1,74 Mb.
#58351
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   113

28
D
Ü Ş Ü N C E  
D
Ü N Y A S I N D A  
T
Ü R K İ Z
Aydınlanma, Türklük Bilimi ve Siyaset
19.  yüzyılın  sonlarına  doğru  Osmanlı’daki  eğitim  faaliyeti,  20.  yüzyılın 
başlarında  Gaspıralı  İsmail  Bey’in  eğitim  faaliyetleri  ve  hem  bu  iki  kaynakla 
bağlantılı hem de Rus okullarında ya da mahallî mekteplerde yetişen ciddi bir aydın 
kitle, devletlerinden bağımsız olarak,  Türk ve İslam dünyasının problemlerini dert 
edinip çözüm yolları aramaya başlamışlardır. Bu aydınlar aracılığıyla Türk ülkeleri 
arasında,  bugünden  bakıldığında,  hayrete  şayan  bir  ilişki  olduğu  görülür.  Kazak 
Mağcan Cumabay, Balkan bozgunu dolayısıyla Batı Türklüğü’ne hitaben Uzaktaki 
Kardeşime  başlıklı,  deyim  yerindeyse,  bir  ağıt  yazar,  Orenburg’da  çıkan  Kazak 
gazetesinin Osmanlı aydınları arasında aboneleri vardır, Özbek Çolpan İstanbul ile 
ilişkilidir, Kırım’da çıkan Tercüman gazetesinin bütün Türk ülkelerinde okuyucuları 
vardır vb. 
1905  yılında  Çarlık  Rusyası’nda  olan  ihtilal  sonucunda  Rusya  içerisindeki 
bütün halklarda bir rahatlama olmuş ve bu arada Türkler de kendi dillerinde eğitim 
ve  yayın  yapmaya  başlamışlardır.  Pek  çok  aydın  için  oldukça  sıkıntılı  zamanlar, 
hapisler ve sürgünler yaşansa da artık Rusya bir dönülmez yola girmiş ve insanlar 
geçmişe göre kendilerini daha rahat ifade edebilir duruma gelmişlerdir. Türkoloji 
çalışmalarının  ortaya  koyduğu  veriler,  özellikle  Orhun  Yazıtları’nın  bulunması 
ve okunması Türk aydınında bir heyecan ve kendine güven duygusu uyandırmış 
ve Batı karşısındaki eziklik duygusundan bir nebze de olsa çıkılmasına yardımcı 
olmuştur.
Hemen  hemen  bütün  filoloji  çalışmalarının  ve  hatta  sosyal  bilimlerin  her 
alanının olduğu gibi Türklük Bilimi’nin de bir bilim yönü, bir kültür yönü, bir de 
siyaset yönü vardır. İnsanlık tarihinin ve medeniyetinin çok önemli öğelerinden biri 
olan Türk milletini konu alan bilim dalının siyasi yönü, elbette konuyla ilgili çalışma 
yapılan hemen her ülkede göz önünde tutulmuş ve araştırmaların sonuçları Türklere 
yönelik siyasette kullanılmıştır, hatta zaman zaman siyaset bu çalışmaları amaçları 
doğrultusunda yönlendirmiştir. Bilhassa Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği’nde bu 
çok açık yapılmıştır. Önemli pek çok Türkologun yolunun bir dönemde kiliseden 
geçmiş  olması  bir  tesadüf  değil,  ayrıca  içlerinde  İslam  eğitimi  alanların  bile 
bulunması özel planlamaların sonucu olmalıdır.
1917’de  Komünist  İhtilal  olup  da  Sovyetler  Birliği  kurulunca  Rusya 
içerisindeki pek çok halk yeni idarenin yanında yer almış ve ihtilalın başarısı için 
çalışmıştır. Sovyetler Birliği içerisinde Ruslardan sonra en kalabalık unsur Türkler 
idi, bunlar da, bilhassa İdil-Ural Türkleri, ihtilalı büyük bir coşkuyla karşıladı ve 
desteklediler, ancak; “Her halk kendi kaderini tayin hakkına sahip olacaktır” vaadi, 
çok geçmeden unutuldu ve hür dünya ile aralarına “demir perde” çekildi. Demir 
perde çekilmeden kısa bir süre önce Sovyet Türkolojisi, Sovyet siyasetinin arzuları 


29
S
İ Y A S E T   V E  
K
Ü L T Ü R  
D
E R G İ S İ
doğrultusunda  sonuçlar  elde  etmek  için  birtakım 
faaliyetler gerçekleştirdi. Bu faaliyetlerin en önemlisi 
de hiç şüphesiz 1926’da Bakü’de toplanan Türkoloji 
Kurultayı’dır.
Kurultay, Bildiriler ve Tartışmalar
26  Şubat  ile  6  Mart  günleri  arasında  yapılan 
Kurultay’a  Sovyetler  Birliği’nde  yaşayan  hemen 
bütün  Türk  halklarından  temsilcilerin  yanında  Rus 
ve  bazı  Avrupalı  Türkologlar  da  katılmıştır.  Bu 
Kurultay’ın  delege  listesinde  isimlerinin  karşısında 
Ankara  ve  İstanbul  yazan  dört  kişi;  Fuat  Köprülü, 
Hüseyinzade  Ali  Bey  ve  Macar  Mesaroş  Yula  ve 
Avusturyalı P. Vittek’tir.
Sonraki  satırlarda  daha  etraflı  açıklanacağı 
üzere  kurultayda  ortak  alfabe,  ortak  imla,  ortak 
terimler  ve  ortak  dil  oluşturma  ile  ilgili  bildiriler 
sunulmuş  ve  tartışmalar  yapılmıştır.  Kurultay 
delegelerinin büyük bir kısmı kısa bir süre sonra hapse 
atılmış ve bazıları da öldürülmüştür. 1950’li yıllarda 
görülen  nispî  rahatlamayla  cezalandırılanların 
akıbetleri aydınlatılabilmiş ve yok edilen bu insanlar, eserleriyle tekrar ülkelerine 
dönmüşlerdir.  Bu  büyük  Kurultay’dan  sonra  da  Türklük  Bilimi  ile  ilgili  pek  çok 
toplantı yapıldı, ancak hiç birinin sonuçları bu Kurultay gibi etkili, ibret verici ve 
acı olmadı. 
Kurultay’a  131  kişi  katılmış,  17  oturum  düzenlenmiş;  tarih,  dil,  edebiyat, 
yazım, alfabe, etnografya ve medeniyet ile ilgili 38 bildiri sunulmuş ve uzun uzun 
tartışmalar yapılmıştır.
İlk  oturum;  organizasyon  komitesinde  bulunan  ve  delege  listelerinde  “az, 
Türk” olarak kaydedilen Samet G. Agamalıoğlu tarafından bir konuşmayla açılmıştır. 
Agamalıoğlu’nun  konuşması  siyaset  ağırlıklıdır  ve  genellikle  de  Moskova’yı 
hoş  tutmaya,  Çarlık  Rusyası’nı  yermeye  ve  yeni  sistem  sayesinde Azerbaycan’ın 
tarihte ilk defa olmak üzere kendi kaderini tayin edeceğini ifade ederek merkezi 
ürkütmemeye  yönelik  olduğu  görülüyor.  Agamalıoğlu  ayrıca  Lenin’i  ve  Ekim 
Devrimi’ni de sitayişle anma gereği duyuyor.
Kurultay’da dikkat çeken hususlardan biri Rus ya da Türk asıllı, hemen bütün 
delegelerin Türklerden söz ederken, bugünün aksine, aynı tabirleri kullanmalarıdır. 
Bugünün  Rus  ve  Batı  Türkolojisi,  Türk  kelimesini  Türkiye’de  yaşayanlar  için 
Bakü Kurultayı’-
nın ilk oturumun-
dan sonuna 
kadar Türk, Türk-
Tatar Turan gibi 
tabirler sürekli 
bütün Türkleri 
karşılayacak 
biçimde kulla-
nılmıştır. Eğer 
özel olarak Tür-
kiye’de yaşa- 
yanlar kastedile-
cekse Osmanlı 
ya da Anadolu 
Türkü tabirleri 
tercih edilmiştir.


Yüklə 1,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   113




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə