D ü Ş Ü n c e d ü n ya s I n da



Yüklə 1,74 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/113
tarix22.07.2018
ölçüsü1,74 Mb.
#58351
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   113

26
D
Ü Ş Ü N C E  
D
Ü N Y A S I N D A  
T
Ü R K İ Z
veriş  ve  karşılıklı  etkileşme  olmuş,  bu  iki  köklü 
kavim  yalnızca  savaşmamış,  pek  çok  zaman  da 
barış  içerisinde  ve  ticaret  yaparak,  Bilge  Kağan’ın 
dediği gibi “kervan göndererek” de yaşamışlardır. 
Türklerin;  güneylerinde  ve  doğularında  yerleşmiş 
olarak yaşayan Çin milletiyle ilişkileri, tam olarak 
bilinmeyen  zamanlardan  günümüze  şöyle  ya  da 
böyle  kesintisiz  olarak  devam  ettiği  gibi,  bu  iki 
milletten  biri  tamamen  yok  olmadığı  sürece  de 
devam edecektir.
Türklerin  benzer  biçimde  ilişkide  olduğu 
halklardan  biri  de  Farslardır.  Bu  ilişki,  hem 
çok  derindir,  hem  de  Çinlilere  göre  karşılıklı 
etkileşme  çok  daha  fazladır.  Bunun  sebebi  ise 
ilişkinin komşuluğu geçmesi ve iç içe yaşamaktan 
kaynaklanması, din ortaklığı ve Fars coğrafyasının 
çok  uzun  süre  Türk  hâkimiyetinde  bulunmasıdır. 
Nitekim Selçuklu ile başlayan Türk hâkimiyeti yaklaşık 1000 yıl sürmüştür, bugün 
de  aynı  coğrafyada  Türklerle  Farslar  iç  içe  ve  komşu  olarak  yaşamaya  devam 
etmektedirler.
Hint yarımadasında büyüyen Akhun, Gazneli ve Babürlü düşünüldüğünde 
Hint medeniyetiyle Türk medeniyeti ilişkisi elbette açık bir gerçek olarak görülecektir. 
Tarihteki  insan  hareketliliğini  anlamak  istediğimizde  karşımıza  iki  temel 
hareket  yönü  çıkar.  Bunlardan  birincisi;  kuzeyden  güneye  yani  bozkırdan  tarım 
kuşağına yönelik hareket, diğeri ise doğudan batıya doğru harekettir. Türk tarihini 
bu iki doğrultuda inceleyebiliriz.
Yukarıda  anlatılardan  Çin  ve  Hint  komşuluğu  kuzeyden  güneye,  Fars 
komşuluğu ise kuzeyden güneye ve daha sonra da batıya yönelmenin sonucunda 
oluşmuşlardır. Kuzey-güney ve batı yöneliminin diğer sonuçları; Arap komşuluğu 
ve iç içeliği, Kuzey Afrika kavimleri ile komşuluk ve birlikte yaşama, ayrıca Anadolu 
üzerinden  Balkan  halklarıyla  komşuluk  ve  pek  çoğuyla  yaklaşık  500  yıl  birlikte 
yaşamadır. Doğudan batıya hareketin sonuçları ise ağırlıklı olarak Slav halklarıyla 
komşuluk ve iç içeliktir, ayrıca Batı Hun Devleti’nin hemen bütün orta ve güney 
Avrupa halklarıyla teması söz konusudur. 
Yazıya böyle bir giriş yapılmasının sebebi; Türk milletinin tarihteki yerini çok 
kalın  çizgilerle  belirlemek  ve  Türk  medeniyetinin,  sınırlarını  gösterme  çabasıdır. 
Çünkü  bütün  bunlar  Türkoloji’nin  yani  Türklük  Bilimi’nin  sınırları  içerisinde 
değerlendirilebilecek alanlardır. Tarihin ilk büyük Türklük Bilimi Kurultayı da burada 
Tarihteki insan  
hareketliliğini an-
lamak istediği-
mizde karşımıza 
iki temel hareket 
yönü çıkar. Bun-
lardan birincisi; 
kuzeyden gü- 
neye yani bozkır- 
dan tarım kuşağı- 
na yönelik hare-
ket, diğeri ise 
doğudan batıya 
doğru harekettir. 


27
S
İ Y A S E T   V E  
K
Ü L T Ü R  
D
E R G İ S İ
değinilen  konuları  tartışmanın  yanında  zamanın 
getirdiği birtakım sorunlara çözüm arayışlarının ve 
Türk  dünyasındaki  hâkim  siyasetlerin  arzularının 
gerçekleştirilme alanı olmuştur.
Batı, Doğu ve Türklük Bilim
Batının  aydınlanma  dönemi  ne  yazık  ki 
doğu  için  bir  gerileme,  içine  kapanma,  kendini 
yenileyememe,  dünyadaki  gelişmeleri  izleyememe, 
eğitim sistemini çağın gereklerine uygunlaştıramama, 
geçmişi olduğundan fazla yüceltip tarihin gölgesinde 
ezilme,  geçmiş  başarılara  sığınma  zamanlarıdır.  Ve 
ne  yazık  ki  İslam  medeniyeti,  daha  doğrusu  İslam 
medeniyetinin  taşıyıcısı  ve  temsilcisi  olan  Türkler, 
Hristiyan  medeniyetine  mağlup  olmuştur.  Bu 
mağlubiyetin pek çok sebebi sayılabilir, ancak elbette 
ki  dinle  bir  ilgisi  yoktur,  çünkü  9,  10.  yüzyıllardaki  medeni  gelişmenin  merkezi; 
İslam dünyası, bu gelişmeyi sağlayanlar da Türk, Arap, Fars yani değişik Müslüman 
milletlere mensup aydınlardır. 
Batıdaki  ilmi  gelişme,  batılıların  lehine,  ancak  genel  olarak  insanlığın 
aleyhine yüzyıllarca kullanıldı. Batılılar dünyanın çok büyük bir kısmını sömürge 
hâline getirdiler ve kendilerine karşı direnenlerin büyük çoğunluğunu yok ettiler, 
kalanları da dönüştürerek bağımlı ve zararsız hâle getirdiler. Bu yüzden bugünkü 
Batı  medeniyetinin  başarılarından(!)  biri  de  Amerika  kıtası  ile  Avusturalya 
yerlilerinin  büyük  oranda  yok  edilmesi,  Afrikalıların  köleleştirilmesi,  kalanların 
da tam anlamıyla etkisizleştirilmesidir. Batının sömürge siyasetinin bir cephesi de 
birtakım sosyal bilgi alanlarının bir bilim disiplinine dönüşmesi olmuştur. Bu elbette 
üzerinde uzun uzun durulması gereken, ancak konumuzun dışında bir durumdur. 
Geçmişte  Türk  veya  başka  milletlere  mensup  aydınların  Türk  medeniyeti, 
dili  ve  tarihiyle  ilgili  birtakım  çalışmaları  vardır,  ancak  bir  bilim  disiplini  olarak 
Türkoloji,  ilk  ürünlerini  18.  yüzyılda  Batı’da  vermiştir.  Batıdaki  Türkoloji  yani 
Türklük  Bilimi  çalışmaları,  Türklerin  ilgisini  ancak  19.  yüzyılın  sonlarıyla  20. 
yüzyılın başlarında çekebilmiştir ki bu zaman dilimi bütün dünya Türklüğü için son 
derece sıkıntılı ve sancılı bir dönemdir. Türklerin en büyük devleti olan Osmanlı, 
dağılma sürecine girmiş, kuzey Türklüğü bütünüyle Rus hâkimiyetinde, doğu ise 
Çin  ve  Rus  işgalleriyle  boğuşur  konumdadır.  Bu  sıkıntılı  dönem;  bütün  Türklük 
coğrafyasında bir uyanışın ve aydınlanmanın da başlangıcıdır. 
Bir bilim disiplini 
olarak Türkoloji, 
ilk ürünlerini 18. 
yüzyılda Batı’da 
vermiştir. Batıda-
ki Türkoloji yani 
Türklük Bilimi ça- 
lışmaları, Türkle- 
rin ilgisini ancak 
19. yüzyılın son- 
larıyla 20. yüzyı-
lın başlarında 
çekebilmiştir.


Yüklə 1,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   113




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə