diyalektik araçlarla haklılaştırm a çabasıdır.
Ancak burada bizi ilgilendiren Platon felsefesinin bu veç
hesi değil, arkaik ontolojidir. Bu ontolojinin Platonik yapıda
olduğunu söylemek bizi fazla ileri götürmez. Önceki sayfalar
da zikredilen olguların analizinden çıkarılacak ikinci sonuç
da en az onun kadar önemlidir -yani, arketiplerin taklit edil
mesi ve paradigmatik tavırların tekrarı yoluyla zamanın il
ga edilmesi. Örneğin bir kurban verme
ab origine bir tanrı ta
rafından gösterilmiş ilk kurban verme törenini tamı tamına
yeniden üretmekle kalmaz, aynı zamanda o ilk mitsel an için
de vuku bulur; başka bir deyişle, her kurban ilk kurbanı tek
rarlar ve ona denk düşer. Tüm kurban törenleri başlangıcın ay
nı
mitsel kertesinde icra edilir; ayin paradoksuyla dindışı za
man ve sürem askıya alınır. Aynı şey tüm tekrarlar, yani ar
ketiplerin tüm taklit edilişleri için de geçerlidir; bu taklitle
insan arketiplerin ilk ortaya çıktığı mitsel çağa aktarılır.
Böylece, ilkel ontolojinin ikinci bir veçhesini görmüş oluyoruz:
bir eylem (veya bir nesne) belirli paradigmatik jestlerin tek
rar edilmesiyle belirli bir gerçeklik kazandıkça dindışı za
man, sürem, "tarih" de örtülü biçimde yokedilmektedir; ve
örnek jesti yeniden üreten kişi böylece o jestin vahyedildiği
mitsel çağa aktarılmış olur.
Dindışı zamanın ilgası ve bireyin mitsel zamana yansı
tılması, kuşkusuz,
ancak özsel dönemlerde -yani, bireyin
hakikaten kendisi olduğu dönemlerde olur: ayinler ve önemli
eylemler (beslenme, doğum, törenler, avlanma, balık avlama,
savaş, çalışma) sırasında yaşamının geri kalan kısmı anlamı
olmayan, "oluş" halindeki dindışı zamanda geçer. Brahman
metinleri bu iki zamanın, kutsal ve dindışı zamanın, ölüm
süzlük vasfını taşıyan tanrıların varlık tarzıya, ölümlülükle
nitelenen insanın varlık tarzının heterojenliğini açıkça gös
termektedir. Kurban veren kişi arketipik kurban verişi tek
rarladığı sürece tam bir törensel eylem içinde ölümlülerin
dindışı dünyasını terkeder ve ölümsüzlerin ilahi dünyasına
girer. Kendisi de bunu şu şekilde ilan etmektedir: "cennet'e,
48
tanrılara eriştim; ölümsüz oldum!"
(Taitliriya Samhita, I, 7,
9). Ayin sırasında terkettiği dindışı
dünyaya geri dönecek
olursa ölecektir; bu nedenle kurban verme eylemini gerçek
leştiren kişinin dindışı zamana dönebilmesi için çeşitli kut
sallıktan arındırma ayinleri gereklidir. Aynı şey törensel cin
sel birleşme durumunda da geçerlidir; birey ilahi bir arketipi
("Ben Gökyüzüyüm, sen Yeryüzüsün", vb.) tekrarladığından
artık 1 dindışı ve anlamsız zaman içinde yaşamamaktadır.
Malenezyalı balıkçı denize çıktığında, Aori'nin kimliğine bü
rünür ve mitsel zamana, paradigmatik seferin yapıldığı ana
aktarılır. Her tapmak, saray veya binayı mitsel mekanın
aynı merkezi noktasına aktaran Merkez simgeciliğinin din
dışı mekanı
ilga edişi gibi, arkaik insan tarafından yapılan
her anlamlı eylem yani, arketipik jestin her tekrarı süremi
askıya alır, dindışı zamanı ilga eder ve mitsel zamana dahil
olur.
Dindışı zamanın askıya alınması ilkel insan açısından te
mel bir ihtiyaca yanıt verir ki bunu bir sonraki bölümde, za
manın yenilenişi ve Yeni Yıl simgeciliğiyle ilişkili bir dizi
koşut anlayışı incelerken gözlemleme fırsatı bulacağız. Bu ih
tiyacın önemini o zaman anlayacak ve arkaik insanın "ta-
rih”e güçlükle katlandığını ve dönem dönem onu yoketmeye
çalıştığını göreceğiz. Bu bölümde incelediğimiz olgular o za
man başka anlamlar da kazanacaklardır. Ama zamanın sıfır
dan başlayarak yenilenmesi sorununa girmeden önce insanın
tekerrür yoluyla arketipe dönüşme mekanizmasına
başka bir
açıdan bakmamız gerekiyor. Belirli bir durumu inceleyeceğiz:
kollektif bellek tarihsel olayın anılarını ne ölçüde korumak
tadır? Her savaşçının bir kahramanı taklit ettiğini ve bu ar
ketip ik m odele o labild iğin ce yaklaşm aya çalıştığın ı
görmüştük. Şimdi, popüler belleğin iyi belgelenmiş bir tarih
sel kişilik hakkında ne gibi anlar sürdürdüğünü görelim. Soru
nun üstüne bu açıdan giderek bir adım daha ilerlemiş oluyoruz,
çünkü, bu kertede "popüler" olsa da ilkel olduğu söyleneme
yecek bir toplumu ele almaktayız.
49
Öyleyse, tek bir örnek verelim, bilinen bir paradigmatik
mitos, bir kahramanla çoğunlukla üç başlı dev bir yılan, ya da
kimi zaman bir deniz canavarı arasındaki döğüşü anlatmak
tadır (Indra, Herakles ve ötekiler; Marduk). Geleneğin
az çok
yaşamakta olduğu yerlerde büyük hükümdarlar kendilerini
bir ilk kahramanın taklitçileri olarak görürler:
Dara kendini
yeni bir Thraetona, üç başlı canavarı öldürdüğü söylenen mit
sel İran kahramanı olarak görüyordu; onun için -v e onun do-
layım ıyla- tarih yemlenmekteydi, zira, bir ilk kahramanlık
mitosunun yeniden canlandırılması, yeniden güncelleştirilme-
siydi aslında bu. Firavun’un hasımlan "yıkıntının, kurtların,
köpeklerin oğullan", vb. diye nitelendiriliyordu.
A p o p h is
Dostları ilə paylaş: