Cihad Şiddete Referans Olabilir mi?
59
durumuna geçirmiştir ki bu ülkelere dâru’l-harb denmiştir. Yoksa az önce
işaret edilen bilgiler de dikkate alındığında Müslümanlar kendi inançları
açısından dünyayı böyle bir bölümlemeye gitmiş değillerdir.
VI-Mürtede uygulanacak ceza
Klasik fıkıh kitaplarında yer alan irtidad suçunun cezasının idam
olduğu yönündeki hükmün sırf şüpheleri sebebiyle dinden çıkmış olan
mürtedle ilgili olmadığı daha açık bir ifade ile dinden çıkmanın tek başına
idam cezasını gerektiren bir suç olarak görülmediği; bu cezanın, irtidadıyla
birlikte İslam toplumuna karşı savaş eylemine girişenler için öngörüldüğü
anlaşılmaktadır.
133
Nitekim bunu çok açık bir biçimde fıkıh tarihinin en
önemli klasiklerinden Kenzü’l-vusûl adlı eserinde Pezdevî (ö.482/1089) aynen
şu şekilde ifade eder:
ةدﺮﻟا ﲔﻌﺑ ﻻ ﺔﺑرﺎﺤﳌﺎﺑ ﺐﳚ ﻞﺘﻘﻟا ﻥﻷ
“İdam cezası dinden dönmüş olmaktan değil savaşma eyleminden
dolayı gerekir.
”
134
Hanefîlerin muharip olmadığı gerekçesinden hareketle irtidat eden
kadınının öldürülmeyeceği yönündeki anlayışı da bu düşünceyi destekler
mahiyettedir.
Kaldı ki sırf şüphelerinden dolayı mürtedin öldürülmesi kendi içinde
çelişkili bir hükümdür. En azından öldürüldüğünde daha sonra
şüphelerinden kurtulup tekrar İslam’a girme şansı ortadan kaldırılmaktadır.
Görüldüğü üzere fıkıh geleneğinde yer alan hüküm mürtedin irtidadından
sonra başkaldırma ve devlete savaş açma gibi siyasi bir suçlu haline gelmesi
(bağy suçu) sebebiyle verilmiştir. Nitekim savaşçı olma ilk dönem irtidat
hareketlerinin ayırıcı özelliği idi. Böyle bir durumda aynı hüküm Müslüman
için de geçerli kılınmıştır.
135
VII-Savaşı Haklı Kılan Sebepler:
Kur’ân-ı Kerîm’deki cihad ayetleri bir bütünlük içinde, kronolojik düzen
ve ayetlerin indiği dönemin şartları ile Hz. Peygamber’in savaşları bir
bütünlük içinde ele alındığında cihâd’ın savunma savaşı karakteri taşıdığı
dikkati çekmektedir. Cihadın kavramsal analizi yapılırken dikkat çekildiği
üzere Kur’ân-ı Kerîm, İslâm’ın gelişiyle birlikte sırf Müslümanların maruz
kaldıkları baskı ve eziyeti geniş biçimde anlatır. Hatta bu baskı ve şiddetten
133
Konu ile ile ilgili tartışma ve ilgili referanslar için bk. Saffet Köse, İslam Hukuku Açısından Din ve Vicdan Hürriyeti,
İstanbul 2003, s. 100-103.
134
Pezdevî,
Kenzü’l-vusûl, Beyrut 1417/1997, IV, 419.
135
Mâide (5), 33.
Prof. Dr. Saffet KÖSE
60
sıyrılmak için fedakarca yurtlarını terk etmelerine rağmen saldırıların devam
ettiği ilk dönemlerde bile savaşa izin verilmediğine işaret eder. İleriki yıllarda
belli kurallar çerçevesinde savaşa izin verilmesi ise saldırıların arkasının
kesilmeyip şiddetlenerek devam etmesidir. Savaşın izin verildiği dönem ise
hicretin ikinci yılında Bedir savaşının hemen öncesidir. Bakara (2), 190. ayeti
genellikle savaşa izin veren ilk ayet kabul edilir. Bu ayete baktığımızda:
اﻮﻠﺗﺎﻗﻭ
ﹸ ﹺ ﹶ ﹶ “
Savaşın” ifadesiyle Allâh Te‘âlâ
savaş realitesini kabul
etmektedir.
ﹺﱠﷲا ﻞﻴﺒﺳ ﰲ
ﹺ ﹺ ﹶ ﹺ “Allâh yolunda” ifadesiyle savaşın intikam, yakıp-yıkma,
yönetme, toprak kazanma, İslam’ın yayılması değil, tebliğ değil sadece Allâh
yoluna hasredilmesi gerekmektedir.
ﻢﻜﻧﻮﻠﺗﺎﻘﻳ ﻦﻳﺬﻟا
ﹾ ﹸ ﹶ ﹸ
ﱠ
ﹺ
ﹺ
ﹶ ﹸ ﹶ
“Size savaş açanlara karşı” savunma konumunda
bulunarak, münkir, müşrike karşı değil sadece savaşmaya karar vermiş ve bu
girişimde bulunmuş kişilere karşı savaş meşrudur.
اﻭﺪﺘﻌﺗ ﻻﻭ
ﹸ ﹶ ﹶﹾ ﹶﹶ “Haddi aşmayın” ifadesine göre de savaş esnasında her türlü
intikam hislerinden kaynaklanan tecavüzlerden kaçınmak gerekir.
136
Bazı müfessirlere göre ilk defa savaşa izin veren ayet Hacc suresinin şu
39. ayetidir:
ﺮﻳﺪﻘﻟ ﻢﻫﴫﻧ ﲆﻋ ﹶﱠﷲا ﻥإﻭ اﻮﻤﻠﻇ ﻢﳖﺄﺑ ﻥﻮﻠﺗﺎﻘﻳ ﻦﻳﺬﻠﻟ ﻥذأ
ﹲ
ﹾ
ﹾ
ﹸ ﹾ ﱠ
ﹺ
ﹺ ﹺ ﹺ
ﹶ
ﱠ
ﹸ
ﹶ
ﹶ
ﹶ
ﹶ
ﹸ
ﱠ
ﹺ ﹺ
ﹺ
ﹶ
ﹶ
ﹶ ﹶ
ﹺ ﹶ
ﹸ ﹶ
ﹺ ﹸ ﹶ
ﹸ
“Kendileriyle savaşılanlara (mü’minlere) zulme uğramış olmaları
sebebiyle (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki, Allah, onlara yardıma
ziyadesiyle kadirdir.”
Her iki ayette de aynı tema işlenmekte ve Müslümanların saldırı ve
zulme maruz kaldıkları vurgulanmaktadır.
İslam açısından savaşı haklı kılan sebepleri
şu şekilde sıralamak
mümkündür:
A-Meşrû Müdâfaa:
Özellikle savaşa izin veren ilk ayet ile konu ile ilgili diğer ayetlerde
savunmaya vurgu yapıldığı görülmektedir. Saldırıya uğrayan her birey ve
devletin savunma hakkı tabii olarak mevcuttur. Nitekim bu gün de Birleşmiş
Milletler Antlaşmasının 51. maddesi de saldırıya uğrayan üye devletlere bu
136
Mehdi Bâzergan, Kur’ân’ın Nüzul Süreci (trc. Y. Demirkıran-M. Feyzullâh), Ankara1998, s. 261.