Namazı Terketmenin Hükmü



Yüklə 1,73 Mb.
səhifə3/17
tarix19.10.2018
ölçüsü1,73 Mb.
#74965
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   17

Üçüncü Rivayet: Zekatı ve orucu terketmesi ile öldürülür. Haccı terketmesinden dolayı ise öldürülmez. Çünkü bunda ihtilaf vardır. Bu farıza fevr (zorunluluk) izare midir? Yoksa bunda genişlik mi söz konusudur?

Bu farizanın genişlilik izare olduğunu söyleyenler:

“Tehir edilmesinde bir genişlik ve vus’at bulunan bu konuda öldürme nasıl olabilir?” demişlerdir. Ancak bunların dayandıkları gerçekten çok zayıftır. Çünkü o ameli terketmesi ile öldürülen, sadece tehir ettiğinden dolayı öldürülmez. Bir defa bu manzaranın aslı haccı terketmesindeki kararlılığıdır. Mesela: “Hacc bana farzdır” diyecek “ben hacca gitmem” diyecek. İşte bu ihtilaf konusudur. Doğrusu ise: Haccı terkedenin öldürüleceğidir. Çünkü İslam’ın haklarından birisidir. Ancak hakkı ile İslam’ı konuşan kimse için asamet sabit olur. Hacc da İslam’ın en büyük haklarından birisidir.

Namazı Terkeden Küfren mi? Yoksa Hadden mi?

Öldürülür Faslı

Üçüncü meseleye gelecek olursak; bu da:

“Namazı tekeden tıpkı savaşlı ve zanı gibi hadden mi öldürülür? Yoksa mürted ve zındık gibi küfren mi öldürülür” sorusudur. Bu konu hakkında alimlerce iki kavil vardır. Bunlarda İmam-ı Ahmed’den rivayetledirler.

1- Tıpkı mürtedin öldürüldüğü gibi öldürülür.

Bu; Said b. Cübeyr, Amir Eş-Sabi, İbrahim En-Nehai, Ebu Ömer, Evzai, Eyyub Es-Sehteyani Abdullah b. Mübarek, İshah b. Rahaveub ve Maliki mezhebinden Abdulmelik b. Hubeyb’in görüşü olup, aynı zamanda bu şafii mezhebinin iki vechinden birisinin kavlidir. Bunu Tahavi bizzat şafii’nin kendisinden hikaye etmiştir. Ebu Muhammed b. Hazm, bunu, Ömer b. Hattab’dan (r.a.), Muaz b. Cebel’den (r.a.), Abdurrahman b. Avf’dan (r.a.), Ebu Hureyre’den (r.a.) ve diğer bazı sahabelerden hikaye etmiştir.



2- Hadden öldürülür, küfür olarak değil. Bu da Malik ve şafii’nin görüşüdür. Bu rivayeti Ebu Abdillah b. Batta tercih etmiştir.

Namazı Terkedenin Kafir Olmayacağını

Söyleyenlerin Delilleri

şimdi bizler her iki fırkanın da delillerini zikredelim:

Namazı terkedenin kafir olmayacağını söyleyenler şöyle demişlerdir:

“Namaz kılmayan bu kişi hakkında İslam’ın hükmü, onun İslam içerisinde olduğu hükmünün sabitliğidir. Onu, kesin bilmeden dinden çıkarmayız.” Devamla şöyle demişlerdir: Ubade b. Samid’den rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Her kim Allah’tan başka hiçbir ilahın olmadığına, O’nun tek ve ortağı bulunmadığına, Muhammed’in de O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ederse, İsa’nın (a.s.) da Allah kulu ve Rasulü, Meryem’e ilka edilen Allah’ın kelimesi ve O’ndan bir ruh olduğuna, cennetin ve ateşinde hak olduğuna inanırsa, Allahu Teala okişiyi işlediği amel (nisbetince), cennete sokar.”43

(43) Buhari: 6/342; Enbiyalar hadislerinde: “Ey kitap ehli!... Aşırıya kaçmayın...” kavlindeki babda; Müslim: 28, İman bölümünde: “Her kim tevhid üzere ölürse muhakkak cennete girer” babında rivayet etmişlerdir.

Bunu Buhari ve Müslim “sahihayn”larında rivayet etmişlerdir.

Enes’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.), Muaz’da (r.a.) bineğinin terkisinnde iken:

Ey Muaz!”

diye buyurdu. Muaz’da (r.a.) üç defa:

“Buyur ya Rasulallah emrine amadeyim” dedi. Rasulullah (s.a.v.):

şüphesiz ki kul: “Lailahe illallah, Muhammeden Rasulullah” demeye şehadet ederse Allah (c.c.) mutlaka ona cehennemi haram kılar”

diye buyurdu. Muaz (r.a.):

“Ya Rasulallah! Bunu insanlara haber vereyim de müjdelensinler?” deyince Rasulullah (s.a.v.):

O zaman da tevekkül eder (yan gelip yatarlar).”

diye buyurdular. Nitekim Muaz (r.a.) bunu ölüm anında -ilmini gizlemiş olmasın diye- haber vermiştir.”44

(44) Buhari: 1/199-200, İlim bölümünde: Anlamazlar korkusundan dolayı kim bir kavim dışında başka bir kavim için ilimle hastır babı; Müslim: 32, İman’da: Tevhid üzere ölenin cennete gireceği babında, hadisteki “teessümen” kelimesinin manası, ilmini gizlemiş, korkusu olmasın diye manasındadır.

Bu sahihliği hususunda ittifak edilen bir hadistir. Ebu Hureyre’den (r.a.), Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

şefaatıma en saadetli olan “La ilahe illallah” sözünü kalbiyle ihlaslı olarak söyleyen kişidir.”45

(45) Buhari: 1/173, İlim bölümünde: Hadise (konuşmaya hırslı olma babında ve Rikak bölümü: Cennet ve cehennemin sıfatı babında rivayet etmiştir.

Bunu Buhari rivayet etmiştir.

Ebu Zerr’den rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) Kur’an’dan bir ayeti defalarca okudu, tekerrüs de bulundu taki öğle namazı girdi ve:

Ümmetim için istedim. Öyle şeylerle de cevaplandım ki şayet bu onlara muttali olmuş olsa (verilse), onlardan çoğu namazı da terkederler.”

diye buyurdu. Bunun üzerine Ebu Zerr:

“İnsanları müjdeleyeyim mi?” dedi. Rasulullah (s.a.v.):

Evet”

dedi ve o da gitti. Ömer (r.a.) dedi ki:

“şüphesiz sen bunu insanlara söyleyecek olursan ibadetle yan gelip yatarlar” dedi ve: “Hadi dön git” diye seslendi. O da gitti. şu ayeti de:

şayet onları azaplandıracak olursan, şüphesiz onlar senin kullarındır. şayet onları bağışlarsan muhakkak ki sen Aziz ve Hakim olansın.” (Maide: 5/118)

Ahmed b. Hanbel “Müsned”inde rivayet edilmiştir.46

(46) Ahmed: 5/170; Nesai: 2/177, İftitah bölümünde: Ayetin çokça okunuşu babında; İbni Mace: 1350, Namazın ikamet olunuşu bölümünde: Gece namazında okuma ile ilgili babda; Hakim: 1/241’de rivayet etmişlerdir. Hakim hadisi sahihlemiştir. Zehebi de onaylamıştır. “Zevaid” adlı eserde El-Busiri’de bunu sahihlemiştir.

Yine “Müsned”de Aişe’den (r.a.) gelen bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Allah katında divanlar üçtür. Bunlardan birisi Allah’ın bir şey hazırlamadığı bir divan, birisi Allah’ın ondan bir şeyi terketmediği bir divan, birisi de Allah’ın afetmediği divana gelince; bu şirktir. Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

Her kim Allah’a ortak koşarsa, Allah hiç şüphesiz cenneti ona haram kılar.” (Maide: 5/72)



Allah’ın bir şey hazırlamadığı divana gelince; bu da kul ile Rabbi arasında olup, terkettiği oruç ya da terkettiği namazı olup (bundan dolayı) nefsine işlediği zulümdür. şüphesiz Allah (c.c.) bunu afeder ve dilerse ona karşılık verir. Allah’ın ondan bir şeyi terketmediği divana gelince; bu da kulların birbirleriyle işledikleri zulümdür. şüphesiz bu da kısas’tır.”47

(47) Ahmed: 6/240 hadiste Sıdka b. Musa vardır. Kendisi sadık birisidir. Ancak evhamlıdır. Yezid b. Babnus da vardır kendisini İbni Hibban hariç güvenen olmamıştır.

Yine “Müsned”de Ubade b. Samit’den gelen bir rivayette kendisi Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduklarını işitmiştir:

Allah (c.c.) kullar üzerine beş vakit namazı farz kılmıştır. Her kim bunları yerine getirirse Allah katında, Allah’ın (c.c.) onu cennete sokacağı ahdi bulunur. Her kimde bunları yerine getirmezse Allah katında onun ahdi kalmamıştır. Allah dilerse azap eder, dilerse afeder.”48

(48) Ahmed: 5/315-319; Bunu başkaları da rivayet etmiştir. Bak. sayfa: 29 te: 2.

“Müsned”de yine Ebu Hureyre (r.a.) hadisinde, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Kıyamet gününde kulun ilk olarak hesaba çekileceği ameli farz namazlar olacaktır. şayet bunları tamamlamış ise (tamamdır), aksi takdirde ona: “Bakın nafileleri var mıdır?” denilir. şayet onun nafileleri (kıldığı) olmuşsa, nafileleri ile farz tamamlanır. Sonra da diğer farz ameller de böylece yapılır.”49

(49) Hadis sahih’tir. Sayfa: 32’de geçmişti.

Ehli Sünen rivayet etmiştir. Tirmizi de: “Hadis hasen’dir” demiştir. Demişlerdir ki: Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu sabit olmuştur:

Her kimin son sözü “Lailahe illallah” diye bitmişse cennete girer.”50

(50) Müsned: 5/233- 247; Ebu Davud: 3116, Cenaze bölümünde: Telkin etme babında; Hakim: 1/351, rivayet etmiştir. Hakim: “İsnadı sahihtir” demiştir. Zehebi de onaylamıştır. Bu da ikisinin dediği gibidir. Salih b. Ebi Urayb hariç ravilerinin hepsi sika’dır. Ondan da sika (güvenilir) kimselerden bir grup rivayet etmiştir. İbni Hibban’da ona güvenmiştir. İbni Mendeh ise: “O meşhur mısırlıdır” demiştir. Bak: “Tevhid” adlı esere. G: 48/2.

Başka bir lafızda ise:

Her kim “Lailahe illallah” sözünü bilir olarak ölürse cennete girer.”51

(51) Müslim: “26” İman’da: Tevhid üzere ölenin kesinlikle cennete gireceği hakkında delil babı.

“Sahih”de geldiği üzere Itban b. Malik kıssasında:

Muhakkak ki Allahu Teala: Gerektiği gibi umarak “La ilahe illallah” diyee ateşi haram kılmıştır.”

diye buyrulmuştur.52



(52) Buhari: 1/433-436, Namaz bölümünde: Mesatler evlerdedir babında; Teheccüd bölümü: Cemaatle nafile namazı babında; Müslim: 33, İman’da: Tevhid üzere ölenin kesinlikle cennete gireceği hakkında delil babı.

şefaat hadisinde ise yüce Allah şöyle buyurmuştur:

İzzetim ve Celalim hakkı için. şüphesiz Ben: “La ilahe illallah” diyen kimseyi mutlaka ateşten çıkaracağım.”

Başka bir rivayette ise:

Hiçbir hayır işlememişse de ateşten çıkar.”

diye buyurulmuştur.53



(53) Buhari: 13/296, Tevhidde: Allah’ın kıyamet gününde nebilerle ve başkalarıyla kalanı babı ve “Ben elimle yarattığımda....” kavli ve ikisinden başkası da haklar babda; Rikak bölümünde: Cennet ve ateşin sıfatı babında; Müslim: 193, İman’da: Cennete menzili en ait olan babında rivayet etmişlerdir.

“Sünen” ve “Müsned”lerde şu rivayet mevcuttur:

Bitaka (kart) sahibi, doksan dokuz tane tescil edip neşr olunur ve bunlardan her birisi gözün uzanacağı kadar (çoktur). Sonra da üzerinde: “La ilahe illallah” şehadet kelimesi bulunan bir kart çıkar ve günahlarına ağır basar.”54

(54) Müsned: 2/213-221-222; Tirmizi: 2641, İman’ın kapıları: La ilahe illallaha şehadet edenin ölümü hakkında bab; İbni Mace: 4300, Zühd’de: Kıyamet günü Allah’ın rahmetini umma babı; isnadı ise sahihtir.

Nitekim bu kartda şehadet kelimesinden başka bir şey zikredilmemiştir. şayet başka bir şey daha olmuş olsaydı o zaman iyiliklerin yazıldığı sahifeler de çıkıverirdi ve günahlarına ağır basardı. Aynı zamanda bizler hadiste (az önce geçen):

Hiç bir hayır işlememişse de ateşten çıkar.”55

hadisi yetmektedir. Eğer bu kişi namazı kılmamakla kafir olsaydı o zaman ebedi cehennemde kalır, oradan da asla çıkmazdı.



(55) Bu geçen şefaat hadisinden bir parçadır.

Dolayısıyla bu ve benzer hadisler kişiyi tekfirlikten ve ebedi ateşte kalmaktan alıkoymaktadır. Nitekim bu kişiye namazı gerekli kılmak ve büyük günah işleyenlerden görmek gerekir. Demişlerdir ki: Çünkü küfür demek tevhidi risaleti, dönüş yerini ve Rasulullah’ın (s.a.v.) getirdiklerini inkar etmek demektir.

Çünkü kelime-i tevhidle kul vahdaniyet şahit olmakta, Rasulullah’ın (s.a.v.) Allah’ın Rasulü olduğunu takrir etmekte, kabirde olanları Allah’ın dirilteceğine inanmaktadır. Dolayısı ile küfrüne nasıl olurda hükmedilir? şüphesiz iman tasdik etmek demektir. Zıddı da yalanlamak demektir, amelin terki demek değildir. Öyleyse apaçık inkar edenin yalanı ile (inkar etmeyen) sadık bir kimse ile nasıl hükmedilebilir?***

Namazı Terkedenin Kafir Olacağını Söyleyenlerin Delilleri

Kafir sayanlar şöyle demişlerdir:

“Namazı terkedenin kafir olmayacağı hakkında delil getirmiş olduğunuz hadisleri, bizzat (hadislerin) korunması kendileri vesilesi ile olmuş olan sahabeler, namazı terkedenin küfrüne bizzat hüküm vermişlerdir.

Ebu Muhammed b. Hazm şöyle demiştir:

“şüphesiz Ömer’den, Abdurrahman b. Avf’dan, Muaz b. Cebel’den, Ebu Hureyre’den ve başka sahabelerden geldiğine göre onlar:

“Vakti çıkana dek kasten bir vakit farz namazı terkeden kişi kafir ve mürted olmuştur” demişlerdir.56

(56) Muhalla: 2/242’de (279) nolu mesele.

Demişlerdir ki:

“Bizler bu konuda, sahabelerden aksi bir görüş bildiren kimseyi bilmiyoruz. şüphesiz namazı terkedenin kafir olacağına kitap, sünnet ve sahabenin icması delalet etmektedir.”

Birinci delil: Kitaba gelince bu konuda yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Biz müslümanları o günahkarlar gibi kılar mıyız hiç? Ne oldu size; nasıl hüküm veriyorsunuz? Acaba sizin bir kitabınız var da ondan mı okuyorsunuz? Beğenip seçtiğiniz her şey mutlaka sizindir diye (orda mı yazıyor) yoksa sizin bizim üzerimizde: Ne hüküm ederseniz muhakkak sizindir” diye kıyamet gününe kadar sürecek yeminleriniz mi vardır?”

ayetinden:

“Baldırın açılacağı o günde onlar secde etmeye davet edilecekler de, edemiyecekler. Gözleri önlerine eğilmiş, kendilerini de bir zillet kaplamış olarak. Halbuki onlar sapsağlam iken secdeye çağrılıyorlardı.” (Kalem: 68/35-43)

Evet bu ayetin delalet yönü: şüphesiz ki Allahu Teala müslümanları bir defa mücrimler gibi kılmaz. Bu emirde O’nun hikmetine ve hükmüne layık da değildir. Sonra Allahu Teala müslümanların zıddı olan mücrimlerin (günahkarların) hallerini zikretmiştir ve: “Baldırın açılacağı o günde” diye buyurmuştur. Ve onlar...? Rabblerine secde etmek için çağrılırlar. Ancak bununla onlar arasında bir engel bulunur. Dolayısıyla da müslümanlarla birlikte -dünyada iken namaz kılanlarla beraber iken secde etmeyi terkettikleri için- onlara bir ceza olarak onlar, secde edemeyeceklerdir. Bu da onların kafir ve münafıklarla beraber olduklarına delalet etmektedir. Öyleki müslümanlar her secde ettikleri vakit (kafir ve münafıkların) sırtları tıpkı ineğin meyaminleri gibi olacaktır.57 şayet bunlar müslümanlardan olsalardı onlara da tıpkı müslümanlara izin verildiği gibi secde etmeleri izni verilirdi.

(57) Buhari “Sahihin”de, 8/508; Ebu Said’den (r.a.) rivayet etmiştir. Rasulullah’tan (s.a.v.) şunu işitmiştir: “Yüce Rabbimiz baldırı açılır. Her mü’min erkek ve mü’min kadın Allah’a secde eder. Dünyada iken riya ve gösteriş olarak secde eden kimse de kalıverir. Secde etmeye gider ancak sırtı (dimdik olup) ters döner de (secde yapamaz).”

İkinci Delil: Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

“Her bir nefis kazandıkları karşılığında rehin alınmıştır. Ashabul yemin müstesna. Cennettedirler, birbirlerine soru sorarlar, suçlular hakkında sizi sakar’a ne sürükledi? Derler ki: Biz namaz kılanlardan değildik, yoksulları yedirmezdik, biz de dalanlarla birlikte daldık. Din gününü de yalanlardık. Nihayet ölüm bize gelip çattı.” (Müddesir: 74/38-47)

Bir defa bu hasletlerden her birisinin, kendilerini sakar’a (ateşe) sürükleyen, kendilerini mücrimlerden ya da topluluklarından kılan -şayet bunların hepsi teker teker mustakil de olsa delalet apaçık zahirdir ya da her dört haslet de bulunsa- işte bu onların küfürlerinin ve akıbetlerinin tehditliliğini ve sakatlığını göstermektedir. Aksi takdirde bu hasletlerden her biri için akıbet içeriği bulunmuş olur. Öyleki bunlarla mustakil (ayrı ayrı) olana, akıbetin verilişinde, tesiri olmayan konuyu birleştirip bir çatı altında toplamak, caiz değildir.

Bilinen şu ki: Namazı ve -kendisi ile beraber zikr olunanları- terketmek din gününü yalanlamadaki akıbet hususunda şart olmayıp bilakis akıbet hususunda tek başına olması bile yeterli olmaktadır. Dolayısı ile kendisi ile beraber zikredilen her vasıf; bunun gibi olduğuna delalet etmektedir. Öyleki bir kişinin sadece bu dört vasıf toplandığı zaman azab görür demesi imkan dışıdır.

Nitekim bu hasletlerden her biri mücrimliği gerektirecek olsa, şüphesiz yüce Allah günahkarları (mücrimleri) müslümanların zıddı kılmıştır. Nitekim namazı terkeden kişi mücrimlerden olup sakar’a (ateşe) girecek olanlardandır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki mücrimler sapıklıkta ve çılgın ateş içindedirler. O gün yüzleri üzere ateşe sürüklenirler (ve): Cehennemin dokunmasını tadın (denilir).” (Kamer: 54/47-48)

Başka bir ayette ise şöyle buyurmuştur:

“şüphe yok ki o mücrimler, iman edenlerden bir kısmına gülerler.” (Mutaffifin: 83/29)

Dolayısı ile mücrimleri mü’minlerin, müslümanların zıddı olarak kılmıştır.

Üçüncü Delil: Allahu Teala’nın şu ayeti:

“Namazı dosdoğru kılınız, zekatı veriniz, Rasule itaat ediniz. Umulur ki merhamet olunursunuz.” (Nur: 24/56)

Bu ayetin delalet yönü; yüce Allah onlarda rahmetin hasıl olmasını bu zikredilen hasletlere bağlamıştır. şayet namazı teketmek onları kafir kılmasa ve ebedi ateşle bırakmasa o zaman namaz kılmadan merhamet olunmuş olacaklar. Ancak Allahu Teala, onlar namaz kılarlarsa rahmetin geleceği ümidini kılmaktadır.

Dördüncü Delil: Allahu Teala’nın şu ayeti:

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar namazlarında tembellik etmektedirler.” (Maun: 107/4-5)

şüphesiz selef namazdaki sehvin manası hakkında ihtilafa girmişlerdir.

Sa’d b. Ebi Vakkas, Mesruk b. Ecde’a ve başkaları şöyle demişlerdir:

“(Buradaki sehu) namazın vakti çıkıncaya dek namazı terketmektir.” Nitekim bu konu hakkında merfu bir hadiste rivayet olunmuştur.

Muhammed b. Nasr El-Mervezi dedi ki:

“Bize, Süfyan b. Ebi şeybe, onlara İkrime b. İbrahim, onlara Abdulmelik İbni Umeyr hadisi anlattı.

Onlarda Mussab b. Sad’dan, o da babasından Rasulullah’ın (s.a.v.) -namazlarında sehu içinde olanlar hakkında- şöyle buyurduklarını rivayet etmiştir:

“şüphesiz ki bunlar namazların vaktinden tehir edenler.”58

(58) Bunu Suyuti “Dunil Mensur”: 6/400, adlı eserinde Ebu Ya’laya, İbni Cerir’e, İbni Münzir’e, İbni Ebi Hatim’e “Evsed” adlı eserde Taberani’ye, İbni Merdaveyhe, “Sünenin”de Beyhaki’ye nisbet etmiştir. Merfu olması hasebiyle de zayıf saymıştır. Vakfı ise sahihtir. Hakim de böylecedir. Münziri: “Tergib” adlı eserde: 1/382, şöyle demiştir: Bunu İkrime b. İbrahim rivayet ile Bezzar rivayet etmiştir ve şöyle demiştir: “Başkası merfu kılmadığı halde hafızlar mevkuf olarak rivayet etmişlerdir.” Münziri şöyle demiştir: “İkrime’ye gelince -ki kendisi Ezdi kabilesindendir- zayıflığında icma edilmiştir. Doğrusu da onda vakıf olduğudur.” Heysemi “Mecme” adlı eserde: 7/134’de şöyle demiştir: “Bunu Taberani “Evsat” adlı eserinde rivayet etmiştir. Hadiste; İkrime b. İbrahim bulunmaktadır. O da gerçekten zayıf birisidir.

Hammad b. Zeyd şöyle dedi: Bizlere Asım hadisi anlattı. O da Musab b. Sad’dan, şöyle demiştir. Babama:

“Ey babacığım! Rasulullah (s.a.v.) “Onlar ki namazlarında tembellik yapmaktadırlar” ayeti hakkındaki kavlini hiç duydun mu? Hangimiz sehv yapmıyoruz ki? Hangimizin içinden -biz namazda iken- bir şeyler geçmiyor ki?” dedim. Bunun üzerine şöyle dedi:

“Bu böylece değildir. Lakin bu vakti zai etmektir.” dedi.”59

(59) Bunu, Suyuti, “Darul Mensur” 6/400, adlı eserinde Ebu Yala, İbni Cerir, İbni Münzir, İbni Merdeveyh, “Süneninde” Beyhaki’ye nisbet etmiştir. Münziri “Tergib ve Terhib” adlı eserinde: 1/387, şöyle demiştir: “Bunu Ebu Ya’la hasen bir senedle rivayet etmiştir.” İbni Kesir: 1/554, şöyle demiştir: “Yazıklar olsun o kimselere ki onlar namazlarında sehv içindedirler” ayeti hakkında: Ya bunun külli olarak yapılması -İbni Abbas’ın dediği gibi- ya da şer’an takdir edilmiş vakitte bunun yapılması konusu. Böylece de külli olarak vaktinden çıkmış oluyor. Tıpkı, Mesruk, Ebu Duha’nın dediği gibi. İlk vaktinde olmasına gelince; devamlı olarak sonuna kadar namazı tehir ederler ya da çoğunlukla böyle yaparlar. Hem namazın rükünlerini, şartlarını -istenilen yönü ile- eda etmek hem de bunda huşulu olmak, namazda okunulanların manalarını düşünmek. İşte lafız bunların hepsini içermektedir. Dolayısı ile, bundan bir şeyi birleştiren herkesin bu ayetten bir nasibi vardır. Her kimde hiç şüphesiz tamam olmuş olur. Ameli nifak da onun için tamamlanmış olur...”

Hayyava b. şureyh dedi ki:

“Bana Ebu Sahr, kendisinin Muhammed b. Ka’b El-Kurazi’ye, yüce Allah’ın:

“Onlar ki namazlarında sehiv (tembellik) içidedirler.”

ayeti hakkında soru sorduğunu haber vermiştir. O da:

“Bu sehv’den maksat namazı terketmektir” dedi. Sonra da “Maun”dan” sordu? O da:

‘Hak sahibinden malı kısıtlayıp men etmektir” dedi. Bu bilinecek olursa; şüphesiz “veyl” yazıklar olsun diye gelen tehdit sigası Kur’an-ı Kerim’de daha çok kafirler hakkında kurallı olarak gelmektedir. Ayette buyurulduğu gibi:

“Müşriklere yazıklar olsun ki onlar zekatı vermezler. Ahireti de onlar küfr (inkar) ederler.” (Fussilet: 41/6-7)

Bir ayette de:

“Çok yalancı ve çok günahkar olan her bir kimsenin vah haline! O, Allah’ın ayetleri kendisine okunurken işitir de sana onları işitmemiş gibi büyüklük taslayarak ısrar eder. İşte ona çok acıklı bir azabı müjdele! Ayetlerimiziden bir şey öğrendiğinde de o, onları alaya alır. İşte onlara alçaltıcı bir azap vardır.” (Casiye: 45/7-9)

diye buyrulmuştur. Başka bir ayette de:

“şedid olan bir azaba düccar olmalarından dolayı kafirlere yazıklar olsun.” (İbrahim: 14/2)

diye buyurulmuştur.

Ancak iki yerde hariç. Bunlarda şu iki ayettir:

“Ölçü ve tartıyı eksik yapanların vay haline!” (Mutaffifin: 83/1)

ayeti ile:

“İnsanları arkadan çekiştiren, yüzlerine karşı onlarla alay eden her kişinin vay haline!” (Hümeze: 104/1)

Bu iki ayetlerde “yazıklar olsun” sözü ölçü ve tartı da aldatma yapanla, arkadan kaşgöz hareketleri ile dalga geçenlerle talik edilmiştir. Nitekim sırf bunları yapmakla kişi tekfir edilmez.

Namazı terkedene “yazıklar olsun”un verilmesi ise; kafirlerin “yazıklar olsun” kapsamına girmelerinden ya da fasıkların kapsamına girmelerinden olmaktadır. Nitekim kafirlerin veyline (yazıklar olsun kapsamına) iki yönle ilhak olmaktadır:

1- Sad’a b. Ebi Vakkas’dan bu ayet hakkında sahih olarak gelen bir rivayette kendisi şöyle demiştir:

“şayet namazı terketseler kafir olurlardı. Lakin onlar namazın vaktini zai etmişlerdi.”60

(60) Bak: 2 nolu rakamın talikine. -Geçen sahifede.-

2- Küfrüne dair delillerden zikredeceğimiz bu konuyu açıklığa kavuşturmaktadır.

Beşinci Delil: Yüce Allah’ın şu kavli:

“Onlardan sonra bir topluluk yerlerine geldi onlar namazları zai ettiler ve şehvetlerine uydular. Yakında da ğay (kuyusu) ile karşılaşacaklar.” (Meryem: 19/59)

şu’be b. Haccac dedi ki:

“Bize Ebu İshak hadisi anlattı. O da Ebu Uteyye’den, o da Abdullah b. Mesud’dan bu ayet hakkında şöyle dediğini belirtmiştir.” “⁄ay”: Cehennem de bir nehir olup, tadı berbat ve dini de çok derindir.”

Muhammed b. Nasr dedi ki: Ubeydullah b. Said b. İbrahim, onlara da Muhammed b. Yezid b. Ziyad, hadisi anlattı. Muhammed b. Yezid b. Ziyad (dedi ki): Bana da şarki El-Kattami anlattı ve dedi ki:

“Bana da Lokman b. Amir El-Huzai anlattı ve dedi ki: Ben Ebu Umame El-Bahili’nin yanına gittim ve: “Bana Rasulullah’tan (s.a.v.) işittiğin bir hadisi anlat” dedim. Kendisi ise: “Ben Rasulullah’tan (s.a.v.) işittiğime göre kendileri şöyle buyurmuştur” dedi:

“şayet bir kaya parçası cehennemin kenarına atılacak olsa yetmiş (bin yıllık yoldan) sonra ancak “ğay”a ve “Esame”ye ulaşır.”

diye buyurdu. Dedim ki: ⁄ayy ve Esame nedir? dedim şöyle buyurdular:

“Cehennemin en altında bulunan iki tane kuyudur. Bunlarda cehennem ehlinin irinleri akıp durmaktadır.”61

(61) Suyuti bunu “Darul Mensur”: 4/278, adlı eserinde, İbni Cerir, Taberi, İbni Merdiveyh “Bas” adlı eserde Beyhaki’ye nisbet etmiştir. Bunu İbni Kesir tefsirinde 3/128, İbni Cerir’den nakletmiştir şöyle demiştir: “Bu hadis garip bir hadis olup bunun raf edilmesi ise münkerdir.” Heysemi “Mecme” adlı eserinnde: 10/389’da şöyle demiştir: “Bunu Taberani rivayet etmiştir. Hadis içinde İbni Hibban’ın sika saydığı zayıf raviler bulunmaktadır.” Demiştir ki: “Hata yapmışlardır.” Münziri “Tergib” adlı eserinde 4/272, şöyle demiştir: “Bunu merfu olarak Beyhaki ve Taberani rivayet etmişlerdir. Bunu ikisinden başkaları da Ebi Umeyye’ye mevkuf olarak rivayet etmişlerdir. Bu daha sahihtir.”

İşte bu yüce Allah’ın kitabında buyurduğu:

“Yakında “ğayy” ve “esam” ile karşılaşacaksınız.”


Yüklə 1,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə