Namazı Terketmenin Hükmü



Yüklə 1,73 Mb.
səhifə4/17
tarix19.10.2018
ölçüsü1,73 Mb.
#74965
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   17

ayetlerinin manasıdır.

Muhammed b. Nasr dedi ki:

“Bizlere Hasan b. İsa, onlara da Abdullah b. Mübarek, onlara da İbrahim b. Beşir hadisi haber vermiştir. Dedi ki: Bana Zekeriyya b. Ebi Meryem El-Huzai haber verip şöyle demiştir. Ebi Umame El-Bahili’yi işittim şöyle diyordu:

“şüphesiz cehennemin kenarı ile dibi arası bir tas ya da kaya atılacak olursa elli bin yıl kadar mesafesi olur. Bunun büyüklüğü de bunun onlarca büyüklüğünde ve genişliğinndedir.” Abdurrahman b. Halid b. Velid’in mevlası (kölesi):

“Ey Ebu Umame! Bunun altında bir şeyler var mıdır?” diye sordu. O da:

“Evet “⁄ay” ve “Esame” vardır” dedi.”

Eyyub b. Beşir o da şafiy b. Mati’den şöyle demiştir:

“şüphesiz cehennemde “ğayy” diye isimlendirilen bir vadi vardır. Bunda pis irinler akmaktadır. Bu da oraya girecek içindir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

“Yakında ğayy ile karşılaşacaklar.”

İşte bu ayetin delalet yönü; muhakkak ki Allahu Teala bu alış mekanını namazını zai eden ve şehvetine uyanlar için kalacaktır. Kendileri günahkar müslümanlarla beraber olsaydı o zaman ateşin tabakalarından en üst tabakada olurlardı. Lakin onlar altındaki mekanda değildirler. Çünkü İslam ehli için bu mümkünat dışıdır. Bu sadece kafir için mümkündür.”

Ayette başka bir delil daha vardır. O da:

“Yakında ğayy ile karşılaşacaklar ancak tevbe eden, iman edip salih amel işleyen hariç.”

diye buyurduğu ayetidir. Dolayısı ile, şayet namazı zai eden mü’min olsaydı o zaman tevbesinde iman şartı olmazdı. Hasıl olduğu gibi tahsil edilirdi.

Altıncı Delil: Yüce Allah’ın şu ayeti kerimesi:

“şayet tevbe eder, namazı kılar ve zekatı verirlerse o zaman dinde kardeşlerinizdirler.” (Tevbe: 9/11)

Dinde kardeş olmaları namaz kılma fiilleriyle bağlantılı olmuştur. şayet kılmazlarsa mü’minlerin kardeşleri değildirler. Yine yüce Allah’ın:

“Mü’minler ancak kardeştirler.” (Hucurat: 49/10)

ayeti ile de mü’min olamamaktadırlar.

Yedinci Delil: Allahu Teala’nın şu ayeti kerimesi:

“Tasdik etmedi ve namaz kılmadı lakin yalanladı ve yüz çevirdi.” (Kıyamet: 75/31-32)

İslam, haberi tasdik edip emrede uymayı gözettiği zaman yüce Allah bunun için iki zıt faktör kılmıştır. Tasdik etmemek ve namazı kılmamak.

Ayette: “Lakin yalanladı ve yüz çevirdi” diye buyurulmşutur. Sanki yalanlayan kafir, namazdan yüz çeviren kafir olmakta ve sanki İslam yalanlama ile gider ve namazda yüz çevirme ile kaybolur diye anlaşılmaktadır.

Katade’den rivayetle Said şöyle demiştir:

“Tasdik etmedi ve namaz kılmadı” demek; Allah’ın kitabını tasdik etmedi, Allah (c.c.) içinde namaz kılmadı ancak Allah’ın ayetlerini yalanladı ve O’na (c.c.) itaat etmekten de yüz çevirdi:

“Sana layıktır. (O azab) evet sana layıktır. Sonra yine sana layıktır; tekrar tekrar sana layıktır.” (Kıyamet: 75/34-35)

Tehdit eseri üzere yine bir tehdit...” diye anlaşılır.”

Sekizinci Delil: Yüce Allah’ın şu ayeti:

“Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizleri Allah’ın zikrinden alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa işte onlar hüsrana uğrayanlardır.” (Münafikun: 63/9)

İbni Cüreyc:

“Ben Ata b. Ebi Rebah’ın “Bu farz namazlardır” dediğini işittim” demiştir.

Bu ayette delil getirme yönü; şüphesiz ki Allah (c.c.) mutlak olan hüsranlığı, malları ve çocukları kendisinin namazından alıkoyan kişiye hükmetmiştir. Mutlak olan hüsranlık da sadece kafir olanlara verilmektedir. Çünkü müslüman günahlarından ve hatalarından dolayı hüsrana girse şüphesiz işin sonunda (imanından dolayı vs.) kazanca girer. Nitekim yüce Allah bu ayette namazı terkedenin hüsranlığını bazı tekitli kısımlarla tekitlemiş, pekiştirmiştir.

1- Bunu, yenilik ve teceddüde delalet eden fiilin dışında hüsranlığa ve gereksinimlerinin sabitliğine delalet eden isim lafzı ile getirmek.

2- Bu ismin -kendileri için isimlendirilenin tam oluşması için- elif ve lam ile sadır olması. Mesela sen: “Zeydun El-Alim es-Salih” diye (elif lamlı getirecek) olursan işte bu “Zeydun Alimun Salihun” diye (elif lamsız olarak) bunun tersine, bunun için tanlığın sabit olduğu anlaşılmaktadır.

3- Yüce Allah’ın bunun haber ve mübtedasını marife (bilinirlik) olarak kılması.

İşte bu da haberin mubte’da’da intisar alametinden olmaktadır. şu ayette olduğu gibi:

“İşte onlar felaha uğramış kimselerdir.” (Bakara: 2/5)

aynı zamanda:

“Kafirler işte onlar zalim olanlardır.” (Bakara: 2/254)

ve:

“İşte onlar gerçek mü’minlerdir.” (Enfal: 8/4)



ayetlerinde ve benzerlerinde olduğu gibi.

4- Mübteda ve Haber’in arasına ayrık zamiri sokmak. Bu da fasıl ile birlikte iki ayrı faide içermektedir.

a) İsnadın kuvvetli olması.

b) Dayanan zamirin dayandırılana hasslığı. Gelen şu ayetlerde olduğu gibi:

“Muhakkak ki Allah, O’dur zengin olan, Hamid olan.”

ve:


“Allah, işte O işiten, görendir.” (Maide: 5/76)

ve:


“Muhakkak ki Allah, O’dur ⁄afur olan, Rahim olan.” (şura: 42/5)

Dokuzuncu Delil: Yüce Allah’ın:

“Bizim ayetlerimize ancak, kendilerine ayetlerle öğüt verildiğinde secdeye kapanan ve Rabblerini hamd ile tesbih edenler iman eder. Hem onlar büyüklük de taslamazlar.” (Secde: 32/15)

Bu ayette delil getirme yönü; şüphesiz Allahu Teala; Allah’ın ayetten zikrolunduğu vakit Rabblerini hamd ile tesbih edip secdeye varmayan kimselerden iman mefhumunu kaldırmıştır. şüphesiz Allah’ın ayetlerinin en büyük hatırlatıcısı da namaz ayetlerinin tezkiri’dir. Her kime bunlar zikrolunsa oda zikri etmez ve namazda kılmazsa bunlara iman etmiş olmaz. Çünkü Allah (c.c.) bunu mü’minlere has kılmış, onların secde ehli olduklarını vurgulamıştır. şüphesiz bu en güzel delil getirme ve en yakın boyutudur. şüphesiz; Allah’ın:

“Namazı kılınız.” (Bakara: 2/43)

ayetine, sadece bunu ikamet eden (kılan) iltizam eder.

Onuncu Delil: Yüce Allah’ın şu ayeti:

“Onlara: Ruku edin denildiğinde onlar ruku etmezler. Vay o gün yalanlayanların haline!” (Mürselat: 77/48-49)

Bu ayeti de:

“Yeyin, metalanın biraz! şüphesiz ki sizler mücrimlersiniz.” (Mürselat: 77/46)

ayetinden sonra zikretmiştir. Nitekim yüce Allah, rukuyu -bu da çağrıldığı vakit namazı- terkeden o kimselere tehdit yağdırmıştır. Buradakinden maksad; “Onlar yalanladıklarından dolayı tehdit’tir” denilemez sadece. Çünkü Allah (c.c.) onların namazı terkettiklerini haber vermiştir. İşte tehditte bundan da vaki olmuştur.

Buna göre bizler şöyle diyoruz:

“Gerçekten, yüce Allah’ın namazı emrettiğini doğrulayacak bir kimsenin, namazı zaten devamlıca terkinde ısrarlı olacağı söz konusu olamaz. Çünkü gerek adete ve gerekse tabiata göre de; bir kimsenin kesin olmak; yüce Allah’ın gündüz ve gece olmak üzere beş vakit namazı farz kıldığını, terkedildiği vakit en büyük cezalara çarptırılacağını bilecek ve doğrulayacak, buna rağmen de namazı kılmamakta ısrarlı olacak.” İşte bu gerçekten imkansız bir konudur. Hiç bir zaman namazın farz olduğunu kabul eden bir kimsenin terkedeceği söz konusu bile olamaz. Çünkü iman kişiyi namaza emreder. Öyleki kalbinde buna gidecek bir emiri dinlemiyorsa zaten onun kalbinde iman bulunmuş değildir.

Hiçbir zaman kalben hükümlerine ve amellerine, kişiye (doğruca) ulaştıramayacak ne bir bilgiye ve ne de bir kişinin sözüne uy! İç muhasebenle de iyice düşünki; kişinin kalbi vaad ve tehdide, cennet ve cehenneme, namazın, yüce Allah’ın kıldığı bir farz; oluşuna, terkedeni de cezalandırıp, akıbet vereceğine, kişiyi namazı kılmaktan hiçbir şeyin engellemeyeceğine, kişi terkettiği zaman -sıhhatinde, afiyetinde olsun- olmasın Allah’ın onu bildiğine, iyice aklı açık olmalı ve temmül etmesi gerekir.

İşte bu kadarı, imanı sadece tasdik olarak gören kişilerden gizli kalmış birer konudur. şayet bu vacib bir fiil ve terki haram olan bir şeyle yakın olmasa işte bu kulun kalbinin kesin bir imanla olduğunu en imkansız kılmaktadır. Ne itaat fiili ve nede günahı terk konusu husule gelmez. Biz de diyoruz ki:

“İman tasdik etmektir. Lakin bu tasdik, sadece haber verileni kabul edipte ona teslim olmamak, amel etmemek demek değildir. şayet sadece tasdik etmenin itikadı iman sayılmış olsaydı, o zaman iblis, Firavun, ve kavmi, Salih’in kavmi ve -Muhammed’in (s.a.v.) Allah’ın Peygamberi olduğunu kabul eden- yahudiler ve bunu bilen uşakları hem mü’min ve hem de sadık kimseler olurlardı.

Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki onlar seni yalanlamazlar.”

Yani (Ya Muhammed!) Senin sadık olduğuna inanırlar.

“Lakin zalimler yüce Allah’ın ayetlerini bile bile inkar ederler.” (En’am: 6/33)

Nitekim “cahd”: Bile bile inkar; ancak hakkı bildikten sonra olmaktadır. Allahu Teala şöyle buyurmşutur:

“Kalpleri onlara inandığı halde zulümle büyüklenmeleri sebebi ile onları inkar ettiler.” (Neml: 27/14)

Musa (a.s.) Firavun’a şöyle demiştir:

“Andolsun ki, bunları birer ibret olmak üzere göklerin ve yerin Rabbinden başka kimsenin indirmediğini bilmişsindir.” (İsra: 17/102)

Bir ayette de Allah (c.c.) yahudiler hakkında şöyle buyurmuştur:

“Onlar bunu tıpkı oğullarını bildikleri gibi bilmektedirler. Muhakkak ki onlardan bir grup bildikleri halde hakkı gizlemektedirler.” (Bakara: 2/146)

Bunlardan (bu konuyu açıklamak hakkında) daha açık birer delil de; yahudilerden iki fırka Rasulullah’a (s.a.v.) gelip, Nübüvvetine delalet eden sorular sordular. (Sonra da):

“Biz senin şüphesiz nebi olduğuna şahitlik ederiz” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

“Öyleyse bana tabi olmanızı kısıtlayan nedir?”

diye buyurdular Onların ikisi de:

“Muhakkak ki, Davud, zürriyyetinde nebilerin bitmemesi için dua etmiştir. Bizlerde, eğer sana tabi olursak yahudilerin bizleri öldürmelerinden korkuyoruz” dediler.62

(62) Tirmizi: 2734, istizan bölümünnde: El ve ayağın öpülmesi hakkında babda; Aynı zamanda, Tefsirul Kur’an bölümünde: Beni İsrail suresi hakkında babda; Nesai: 2/172, Kanın haramlılığı bölümünde; İbni Mace’de bundan bir parça tahriç etmiştir: 3705 de Edeb bölümünde: Erkeğin başka bir erkeğin elini öpmesi babında; Ahmed: 4/240’da rivayet etmiştir. İsnadında zayıflık vardır.

Onlar şüphesiz Rasulullah’ın (s.a.v.) Peygamber olduğunun itikadını dilleriyle söyleyip mutabık olarak ikrar ettiler. Ancak bu tasdik ve ikrarla imana girememişlerdi. Çünkü onlar Rasulullah’ın (s.a.v.) emrine teslim olmadılar ve O’na itaat etmeyi gerekli kılmadılar.

Aynı zamanda Ebu Talib’in küfrüde böylecedir. Kendisi hakikaten de Rasulullah’ın (s.a.v.) sadık olduğunu biliyor ve dili ile bunu ikrar ediyordu. Bunu şiirinde bilip açıkça belirtmişdir de. Ancak kendisi (bunları söylediği halde) İslam dinine girmemiştir. Nitekim tasdik etme konusu iki şeyle tamam sayılır.

1- Doğruluğuna iman.

2- Kalbin sevmesi ve teslim olması.

Bu yüzden Allahu Teala İbrahim’e (a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Ey İbrahim! Rüyanı gerçekleştirdin.” (Saffat: 37/105)

Nitekim İbrahim (a.s.) rüyayı gördüğü vakit rüyasının doğru (sadık) olduğunu itikad etmişti. Çünkü Peygamberlerin rüyaları vahiy’den emrolunduğu şeyi yaptıktan sonra rüyasının doğru olduğu (gerçekleştiği) kılınmıştır.

Aynı zamanda Rasulullah’ın (s.a.v.):

“Ferc ya bunu tasdik eder (zina yapar) ya da yalanlar (kabul etmez, zinayı terkeder).”63

(63) Buhari: 11/22; İstizan bölümü: Ferc olmadan organların zina etmesi babında; aynı zamanda kader bölümünde: “Haramun ala karyetin ehleknaha” babında; Müslim: 2657, kader bölümünde: Zinanın ve başkasının insanoğluna kılındığı hazzın miktarı babında rivayet edilmiştir.

Burada tasdik fercin bir ameli olarak kılınmıştır. Kalbin temenni ettiği olarak (değil). Yalanlamada bu olayı (zinayı) terketmek demektir. Bu da apaçık gösteriyor ki tasdik sadece amelle sahih olmaktadır.

Hasan şöyle demiştir:

“İman temenni ve tehayyülden ibaret değildir. Lakin iman kalpte beslenen ve amelin de tasdik ettiğidir.” Bu merfu olarak rivayet edilmiştir.64

(64) İbni Ebi şeybe: “İman” adlı eserde -93- rivayet etmiştir. Bu Hasan üzerinde mevkuf bir hadistir. Ondan sahih değildir. İsnadında Zekeriyya b. Hakim El-Habti vardır. Kendisi helak eden (yanlış yapan) kimse idi Zehebi de bunu söylemiştir. Helak edenlerden başkası da bunu merfu olarak Hasan’dan rivayet etmiştir. İmam Suyuti: “Camius-Sağir” adlı eserinde: 5/356, bunu İbni Neccar’a, “Müsnedil-Firdevs adlı eserde Deylemi’ye, Enes’ten gelen rivayetle nisbette bulunmuştur. Münav şerhinde şöyle dedi: Ala dedi ki: Bu hadis münkerdir. Bunu Abdusselam b. Salih El-Abid tek olarak rivayet etmiştir. Nesai onun hakkında: Terkedilmiştir demiştir. İbni Adiy ise: “Zayıflığı hususunda icma edilmiştir.” Ceyyid bir senedle bu söz, Hasen’den bu manası ile rivayet edilmiştir” demiştir. Doğrusu da budur.

Sözün maksadı şu ki; kılındığı zaman mükafat, terkedildiği zamanda tehdit bulunan namazın vacibiyeti konusu, kesin bir tasdikle sadece amel ve teslimiyet olmadan olması olanaksız bir şeydir.

Namazı Terkedenin Kafir Olacağını Söyleyenlerin Sünnetten Delilleri Faslı

İkinci Deli; Sünnetten bu konuya delile gelince; bunun da bazı yönleri mevcuttur.

İlk Delil: “Sahih” adlı eserinde Müslim’in Cabir b. Abdullah’tan rivayet ettiği hadistir. Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu söylemiştir:

“Kişi ile küfür arasında namazın terki vardır.”65

(65) Müslim: 82, İman’da: Namazı terkedene küfür isminin beyanı babında; Ebu Davud: 4678, sünnette: İrca’yı red etme babında; Tirmizi: 2622 İman’da: Namazı terkeden hakkındaki babda rivayet etmişlerdir.

Bunu Ehli Sünen rivayet etmiştir. Tirmizi de bu hadisi sahihlemiştir.

İkinci Delil: Yezid b. Hubeyb El-Eslemi’nin rivayet ettiği hadistir. Kendisi Rasululah’ın (s.a.v.) şöyle dediğini işitmiştir:

“Bizimle onlar arasındaki ahid namazdır. Her kim namazı terkederse kafir olur.”66

(66) Tirmizi: 2623 İman’da: Namazı terkeden kimse hakkında bab; Nesai: 1/231-232; Namaz’da: Namazı terkedenin hükmü babında; Ahmed: 5/346; Hakim: 1/6’da bunu sahihlemiştir. Zehebi de onaylamıştır.

İmam-ı Ahmed ve Ehli Sünen rivayet etmiştir. Tirmizi de: Sahih hadistir. İsnadı Müslim’in şartı üzeredir demiştir.

Üçüncü Delil: Rasulullah’ın (s.a.v.) kölesi Sevban’ın rivayet ettiği hadis. Kendisi Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işitmiştir:

“Kul ile küfür ve iman arası namaz bulunmaktadır. şayet namazı terkederse şirk koşmuş olur.”67

(67) Münziri: “Tergib ve Terhib” 1/379, adlı eserde şöyle demiştir: Hibetullah Et-Taberi’nin rivayet ettiği sahih isnatlıdır. Geçen iki hadiste buna şahitlik etmektedirler.

Hibetullah Et-Taberi rivayet etmiş ve: “Müslim’in şartına göre hadisin isnadı sahihtir” demiştir.

Dördüncü Delil: Abdullah b. Amr b. As’ın Rasulullah’tan (s.a.v.) rivayet ettiği hadis.

Kendisi bir gün namazı hatırlatmıştır. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

“Her kim namazı muhafaza ederse onun için (bu) bir nur ve burhan olur. Kıyamette de bir kurtuluş olur. Kimde bunu muhafaza etmezse bu ona ne bir nur ne bir burhan ve ne de bir kurtuluş olur. Kıyamet gününde Karun Firavun, Haman ve Ubey b. Halef ile beraber olur.”68

(68) Ahmed: 2/169; İbni Hibban: 254, Bu hadisi Heysemi “Mecma” adlı eserinde 1/292, Taberani’nin “Kebir ve Evsad” eserlerine nisbette bulunmuştur. şöyle demiştir: “Ahmed’in ricali sika’dır. Münziri ise şöyle demiştir: İsnadı ceyid’dir. “Tergib” adlı eserinde 1/386, geçmektedir.

İmam Ahmed “Müsned”inde, Ebu Hatim ve İbni Hibban “Sahihin”de rivayet etmişlerdir. Nitekim bu dört kişinin isminin geçmesi ile özelleşmesi onların kafirlerin başları olduklarından dolayıdır. Bu hadiste çok beliğ bir nükte de söz konusudur. Bu da (kişiyi) namazını muhafaza etmesinden ya malı, ya mülkü ya makamı ve yahut da ticareti alıkoymaktadır. Kimin malı kendisini namazdan alıkoyuyorsa işte Karun ile beraberdir. Kimin mülkü namazdan alıkoyuyorsa o da Firavun ile beraberdir. Kimin de makamı namazdan alıkoyuyorsa o da Haman ile beraber ve kimin ticaret kişiyi namazdan alıkoyuyorsa o da Ubey b. Halef ile beraberdir.

Beşinci Delil: Ubade b. Samit’in rivayet ettiği hadis. Dedi ki:

“Rasulullah (s.a.v.) bana tavsiyede bulundu ve şöyle buyurdu:

“Allah’a bir şeyi ortak koşmayın. Kasten de namazı terketmeyin. Her kim namazı kasten bilerek terkederse (İslam) milletinden çıkar.”

Bunu “Sünen”de Abdurrahman b. Ebi Hatim rivayet etmiştir.”69

(69) “Tergib ve Terhib” 1/379 adlı eserde Münziri bu hadisi Taberani’ye ve “Namaz kitabı” adlı eserde Muhammed b. Nasr’a nisbette bulunmuştur. şöyle demiştir: “Her iki isnadda bir beis yoktur.”

Altıncı Delil: Muaz b. Cebel’in (r.a.) rivayet ettiği hadis. Kendisi şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Her kim kasten farz namazı terkederse ondan Allah’ın zimmeti beri olmuş olur.”70

İmam Ahmed rivayet etmiştir. şayet İslam üzere baki kalmış olsaydı o zaman onda İslam’ın zimmeti bulunurdu.

(70) Sayfa: 25’de tahrici geçmişti.

Yedinci Delil: Ebu Derda’nın rivayet ettiği hadis. şöyle demiştir: Bana Ebul Kasım, namazı kasten terketmememi nasihat etti.

“Her kim kasten namazı terkederse işte ondan Allah’ın zimmeti beri olmuş olur.”71

Bunu Abdurrahman b. Ebi Hatim “Sünen”inde rivayet etmiştir.

(71) Sayfa: 25’de tahrici geçmişti.

Sekizinci Delil: Muaz b. Cebel’in rivayet ettiği hadisi şerif Rasulullah’tan (s.a.v.) şöyle buyurduğunu söylemiştir:

“İşin başı İslam, direği ise namazdır.”72

(72) Tirmizi: 2619, İman bölümünde: Namazın hürmeti hakkında babda; İbni Mace: 3973, Fitneler bölümünde: Fitneden dili kaçındırmak babı; Ahmed: 5/231, Abdurrazzak o da Muammer’den olan hadisten. Bu 237’de şu’be tarıki ile Hakan’dan o da Urve En-Nazil’den o da Muaz’dan rivayet edilmiştir. Bu muhtasar olarak: 5/236’da Veki hadisinden o da Süfyan, o da Abdulhamid b. Behram o da şehr b. Huseb, o da Abdurrahman b. ⁄anem’den rivayet edilmiştir. Bu hadis “İman” adlı eseri olan İbni Ebi şeybe’nin sayfa: 2’de bulunmaktadır. Bu hadiste bu yolları ile sahih bir hadistir.

Kısaltılmış sahih bir hadistir. Bu hadisle delil getirmek; muhakkak ki yüce Allah namazın İslam’dan olduğunu haber vermiştir. Öyleki tıpkı çadırı ayakta tutan direk konumundadır namaz. Nitekim çadırın yıkılması da çadırın ayakta kalmasını sağlayan direklerin yıkılması sonucu meydana gelmiştir. Öyleki İslam’da namazın kılınması ile yok olur.

şüphesiz bunu bu haliyle Ahmed’de delil getirmiştir.

Dokuzuncu Delil: “Sahihayn”da, Sünen’de ve Müsned’lerde Abdullah b. Ömer’in rivayet ettiği hadis. Dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“İslam beş şey üzerine bina edilmiştir. “La ilahe illallah Muhammeden Rasulullah” kelimesine şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, (Allah’ın) evini hacc etmek ve oruç tutmaktır.”73

(73) Ahmed: 2/26-93-120’de rivayet etmiştir. Buhari: 1/46-42 İman’da: Rasulullah’ın (s.a.v.): “İslam beş şey üzere bina edilmiştir” kavli hakkında bab; Müslim: 16, İman bölümünde: İslam’ın rükünleri babında; Tirmizi: 2736 da: “İslam beş şey üzerine bina edilmiştir” babında; Nesai: 8/107, İman’da: İslam kaç şey üzerine bina edilir? Babında rivayet etmişlerdir.

Ahmed rivayet etmiştir. Bazı lafızlarda da: “İslam beştir” diye buyurulmuştur ve zikretmiştir. Nitekim bunun delil getirilişi bazı yönlerle olmaktadır.

1- Rasulullah (s.a.v.); İslam’ı beş rükün üzerine bina edilen bir kubbe gibi kılmıştır. Bir tane büyük rüknü (direği) yıkılacak olursa İslam’ın kubbesi yıkılıverir.

2- Bu rükünlerin olmasında, Rasulullah (s.a.v.) bu direkleri (rükünleri), İslam’a kubbe olması ile iki şehadet kelimesine karine olmuştur. Her ikisi de rükündür, namazda rükündür, zekatta rükündür. Dolayısı ile bu rükünlerden bir rükün yıkılacak olursa, İslam’ın kubbesi nasıl diğer rükünlerle ayakta durabilir? Çünkü yıkılmıştır artık....

3- Rasulullah (s.a.v.) bu rükünleri bizzat İslam’ın kendisi olarak kılmıştır. İslam isminin kapsamı içindedir. Dolayısıyla bunların hepsini barındıran diye ismi olan bir şey ki bir bölümü gidecek olursa ismi de gidecektir, özellikle rükünlerinden olup ta, rükün olmayan cüzleri gibi de değilse, evin duvarı gibi vs. Eğer düşecek olursa evde çöker. Direk, odun ve kerpiç vs. ise bunun hilafınadır.

Onuncu Delil: Rasulullah’ın (s.a.v.) buyurduğu şu hadis:

“Her kim namazımızı kılar, kıblemize döner, kestiklerimizden yer ise işte o müslüman bir kimsedir. Onun lehine olan bizim de lehimize, aleyhine olan bizim de aleyhimizedir.”74

(74) Buhari: 1/217, Namaz bölümünde: Kıbleye dönmenin fazileti babında rivayet etmiştir.

Bu hadisin delalet ettiği yön iki vecihledir.

1- Bu üç özellikle Rasulullah (s.a.v.) bir kişiyi müslüman saymıştır. Bunların dışında müslüman olamaz.

2- Kişi doğuya namaz kılsa, kendisi müslümanların kıblesine doğru -anlatıldığı halde- kılmazsa müslüman olmaz. Dolayısı ile, türüyle namazı terketse ne olur?!...

Onbirinci Delil: Abdullah b. Abdurrahman’ın Darimi’den rivayet ettiği hadisi şerif. Kendisi şöyle dedi:

“Bize Yahya b. Hassan, onlara Süleyman b. Karn hadisi anlattı. O da Cabir b. Abdillah’tan rivayet etmiştir. O da Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu söylemiştir:

“Cennetin anahtarı namazdır.”75

(75) Bunu matbu olan Darimi’de bulamadım. Ahmed bunu 3/340’da senedi zayıf olarak rivayet etmiştir. Hadiste: Süleyman b. Karn o da Ebu Yahya El-Kaffat’dan (rivayeti) vardır. İkisinin hızfının kötülüğünden dolayı ikiside zayıftırlar.

Bu hadis de gösteriyor ki kim namaz kılanlardan değil ise ona cennet açık olmaz. Cennet şüphesiz bütün müslümanlara açıktır. Namazı terkedende dolayısı ile müslüman değildir. Nitekim bununla, Rasulullah’ın (s.a.v.):

“Cennetin anahtarı “La ilahe illallah” kelimesine şehadettir.”76

hadisi arasında bir çelişki bulunmamaktadır. Çünkü şehadet asıl olan anahtardır. Namaz ve diğer rükünlerde bunun dişleridir. Öyleki bununla da (kapı) açılır.

(76) Ahmed: 5/232, İsnadı zayıftır. Bunu Heysemi “Mecma” adlı eserinde: 1/16’da Bezzar’a nisbet etmiştir. şöyle demiştir: “şehr ve Muaz arasında kopukluk mevcuttur.” İsmail b. Ayyuş da şöyle demiştir: “Ehli Hicaz’dan rivayeti zayıftır. Bu da bundan bir tanesidir.”

Nitekim cennete girmek, dişleri olan anahtar ile mümkündür.

Buhari Vehb b. Münebbih’e dedi ki:

“Cennetin anahtarı “La ilahe illallah”a şehadet değil midir?” dedi. O da:

“Evet” dedi. Lakin dişleri olan bir anahtardır. Dolayısı ile sen dişleri olan anahtar ile girmek istersen girersin. Aksi takdirde giremezsin.77

(77) Buhari: 3/88, Cenaze bölümünün başlarında taliktir. Kimin son sözü “La ilahe illallah” ise. Hafız şöyle demiştir: “Tarih” adlı eserde Musannıf bunu vasl etmiştir. Ebu Nuaym “Hilye” adlı eserinde’de Muhammed b. Said b. Rummanete yolu ile vasl etmiştir. Bana babam haber verdi ve: “Vehb b. Münebbih’e denildi ki” dedi ve hadisi zikretti.

Onikinci Delil: Mahçen b. El-Edrei El-Eslemi’nin rivayet ettiği hadis. Kendisi Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte bir mecliste bulunuyordu ve ezan okundu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ayağı kalktı (ve gitti) sonra da geri döndü. Mahçen de halen meclisde idi. Ona:

“Seni namaz kılmaktan alıkoyan nedir? Sen müslüman bir kişi değil misin?”

diye buyurdu. Mahçen’de:

“Elbette ki (müslümanım) ben evde ehlim ile beraber kıldım.” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

“(Mescide) geldiğin vakit, namaz kılmış olsan bile, insanlarla beraber namaz kıl.”78

diye buyurdu.” Ahmed ve Nesai rivayet etmiştir.

(78) Ahmed: 4/34 ve 338’de; Nesai: 2/112 İmamet bölümünde: Kişinin tek başına kılmasından sonra cemaat ile iade etmesi babında; Muvatta: 3/132’de, İsnadı ise sahihtir. Hakim de bunu 1/244, sahihlemiştir.

Böylelikle de müslüman ile kafir arasındaki farika’nın namaz olduğu anlaşılmaktadır. Bizzat sende bu hadislerin lafızlarının altında: “Eğer sen müslüman isen namaz kılarsın” konusunun manasını bulursun. Tıpkı senin: “Niye konuşuyorsun? Yoksa konuşamıyor musun?” diye söylediğin gibidir bu. şayet İslam, kişinin namaz kılmaması ile beraber ayakta da dursa, namaz kılmayanı görünce de: “Sen müslüman birisi değil misin?” denilir.

Namazı Terkedenin Kafir Olacağına Dair İcma’dan Deliller Faslı


Yüklə 1,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə