TÜRK
İ
YE'DE ÇA
Ğ
DA
Ş
LA
Ş
MA
3. İbrahim Müteferrika
Fakat askerî yenileşme fikri ölmedi. Bunun en önemli temsilcisi de Fran-
sa'daki
Huguenot'ların Orta Avrupa paraleli ve yine Katolik baskısı altında olan
bir başka kaynaktan gelir. Bu, Osmanlı tarihinde "Basımcı" diye tanımlanan
İbrahim Müteferrika'dır (16707-1745).
Burada önce onun, çağdaşlaşma tarihi açısından matbaa kurmaktan daha
önemli olan yanını ele alacağız. İbrahim Müteferrika, Türk dilinde matbaanın ilk
kurucusu olarak ün kazandığı için, Osmanlı militer düzeninin çağdaş Avrupa
yöntemlerine uyacak biçimde ıslah edilmesi sorunundaki rolü unutulmuştur. Böyle
olduğu halde, son zamanlarda, yukarıda sözü edilen Müslüman-Hıristiyan kar-
şılaştırması Takrir'in yazılışında onun etkisi olduğunu haklı olarak sezenler ol-
muştur.
16
Böyle bir etkiden şüphe etmemize hiçbir neden olmadıktan başka,
İbrahim Müteferrika Takrirdeki konuyu hem genişletmiş, hem de onu sadece
militer bir iş olarak görmekten daha öteye götürmüş, ilk kez "nizam-ı cedit"
terimini ve ideolojisini işlemiştir.
İbrahim Müteferrika'nın kimliği de, Rochefort'unki gibi, hâlâ karanlıklar için-
dedir. Hayli de tahriflere uğramıştır. Aşağıda tartışacağımız bu tahrifleri İbrahim
Müteferrika'nın geçmişini unutmuş ya da unutturmuş bir kişi olmasından yarar-
lanarak tarihe sokan ve Türk yazarlarına da bir gerçek olarak kabul ettiren iki Ka-
tolik Macar olmuştur. Bunların ilki onun çağdaşı De Saussure Czezârnak, ikincisi
bunun belirsiz olarak yazdığı kimi noktalan bir gerçek biçimine sokan Katolik ra-
hibi İmre Karâcson'dur. Basılı Osmanlı kaynaklarında İbrahim Müteferrika üzeri-
ne özgün kaynaklı hiçbir bilgi yoktur; arşivlerdeki belgelerin de hiçbiri incelenme-
miştir. Rochefort örneğinde olduğu gibi burada da, Avrupa tarihinden gelen bilgi-
lerin ışığında sözünü ettiğimiz karanlığın biraz aydınlanmasına ve yapılan tahrif-
lerin sakarlıklarının, gerçekte tutarsızlıklarının gösterilmesine çalışacağız.
İbrahim Müteferrika'nın hayatı ve kimliği üzerine söylenenler şöyle özetlenebi-
lir: Macaristan'da (bugünkü Romanya'da Cluj adını taşıyan) Kolozsvâr şehrinde,
muhtemel olarak 1674'te doğmuş, Kalvinist olduğu iddia edilen Hıristiyan, fakir bir
Macar ailesindendir. Asıl adı, ailesi bilinmiyor. Şehrin Kalvinist kolejinde rahip olmak
üzere okurken 1692 ya da 1693'te Thököly İmre'nin, o zaman bu şehri elde eden
Habsburglara karşı ayaklanması sırasında Osmanlı askerlerinin eline esir düşmüş,
İstanbul’a getirilerek köle olarak satılmış. Kendisini kurtarmak için Macarlardan
kimse "fidye-yi necat" vermediğinden, efendisi de çok zalim bir adam olduğundan
kölelik hayatına dayanamayarak zor altında Müslüman olmuş, İbrahim adını almış.
Türkçe'yi, İslâm bilimlerini çabuk öğrenerek yükselmiş. Hattâ 1705-1711 ya da
1711 -
50
İ
LK A
Ş
AMA
1714 yıllan arasında Müslümanlık'ı savunmak için Risâle-i İslâmiye adında bir kitap
da yazmış. Nihayet müteferrikalığa ve hacegân rütbesine kadar yükselmiş.
İbrahim'in hayatı ve kimliği hakkında özetlediğimiz bu bilgiler, Avrupalı ve
Türk yazarların yazılarında biraz genişletilerek, biraz kısaltılarak yinelenir.
17
Bunlardan Dr. Adnan Adıvar söz dışı edilecek olursa, hiçbiri onun düşün yanı ile
ilgilenmemiştir. Daima Türkiye'de ilk matbaayı açan kişi olarak ele alınmıştır.
Adıvar, İbrahim Müteferrika'nın bilim tarihi ile ilgili yanını ilk defa olarak iyice
belirtmiştir.
18
Fakat o da, onun bilim dışındaki yanı ile yani konumuz açısından
getirdiği yeni fikirleri ile ilgilenmemiştir. Bazı Macar bilginleri, örneğin Karâcson
ve Tibor Halasi-Kun
19
, Risâle-i İslâmiye adı altında bilinen eserini, İslâmlık'ın sa-
vunması olarak gösterdikleri halde, ne bu yazarlar, ne Adıvar, ne de İbrahim'in
ilk önce bu eserle dikkati çektiğini söylemekle kalan Ahmet Hamdi Tanpınar,
20
eserin içindekilerden, İslâmlık'ı kime karşı savunduğundan söz etmişlerdir.
a
Gerçekte, bu eser ne İslâmlık'ın savunmasıdır, ne de İslâm bilimleri üzerine
yazılmış bir eserdir. Bizim konumuz açısından büyük bir önemi olmayan ve belki
de (Halasi-Kun'un iddiasının tersine) sırf bu yüzden yazma halinde kalan bu
eser, Katoliklik'e, Papalık'a ve Teslis inancına hücum eden bir polemiktir. Asıl
önemli yanı, bize İbrahim'in aslında sanıldığı gibi Kalvinist olmadığını gösterme-
sindedir. Bunu öğrendiğimiz zaman İbrahim'in Türklere karşı Avusturya ordu-
sunda savaştığına, esir düştüğüne, köle olduğuna, kölelik yüzünden Müslüman-
lık'a geçtiğine inanmak güçleşir.
Gerek İbrahim'in zamanından önce, gerek ilahiyat öğrenciliği zamanında
Macaristan'da, daha doğrusu Osmanlıların "Erdel" dediği Transilvanya'da (bu bize
aynı zamanda İbrahim'in Macar değil Erdelli olduğunu gösterir) başlıca üç Hı-
ristiyan akidesi ve kilisesi birbirleriyle savaş halinde idi. Bunlar Katoliklik, Kalvi-
nistlik ve Unitarius inançları idi. Bu sonuncusunu ötekilerden ayıran, Teslis inan-
cını (Tanrılıkta Baba, Oğul ve Kutsal Ruh denen üç niteliğin birden bulunuşu
inancını) reddetmesi ve bu yüzden öteki ikisi tarafından Hıristiyanlık'a aykırı,
Müslümanlık'a yakın sayılmasıdır. Aslında ilk önce İspanya'da Miguel Servetus
adında ve Teslis inancını reddettiği için hayatı boyunca Katolik ve Kalvinist Kili-
seleri tarafından takibata uğrayan bir düşünürün başlattığı Unitarius'çuluk, Ser-
vetus'un Cenevre'de Kalvin tarafından kütükler üstünde yakılmasına rağmen ya-
yılmıştı. Bu inanç, Tanrılık'ta üç kişiliğin (Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un) birleşti-
ğini, İsa'nın Tanrılık'ını kabul etmez.
a Bu cümlenin yanma el yazısıyla "Çünkü okumamışlar" notu düşülmüş. Günümüzde Risâle-i İslâmi-
ye'rim. yeni harflerle baskısı ve üzerinde ayrıntılı bir çalışma mevcut; bkz. Halil Necatioğlu (yay.),
Matbaacı İbrahim Müteferrika ve Risâle-i İslâmiye (Ankara, 1982).
51