TÜRK
İ
YE'DE ÇA
Ğ
DA
Ş
LA
Ş
MA
Katoliklik'ten çok Müslümanlık'a benzediğini, kendilerinin o zaman Osmanlıların
baş düşmanı olan Katoliklerin (Papalık, ispanya ve Avusturya kastediliyor) zul-
müne uğradıklarını, başka dinden insanlara aralarında yer vermek ve hoşgörü
göstermekle ün kazanmış Osmanlıların kendilerine yer vereceklerine inandıkları-
nı, kendilerinden Müslümanlara hiçbir zarar gelmeyeceğini anlatır.
Rochefort projesinin üçüncü bir noktası daha vardı ki, konumuz açısından
daha önemli olduktan başka, o sıralarda kimi devlet adamlarının
düşündüğü kimi
fikirlere de uygun bir noktadır. Rochefort'un açıklamasına göre, Osmanlı devleti-
nin çekmekte olduğu malî sıkıntının başlıca nedeni, Avrupa ile ticaretinin yarattı-
ğı dengesizlikti. Avrupalılar, Osmanlı ülkelerinin yetiştirdiği hammaddeleri ucuza
alarak kendi ülkelerine götürüyorlar, kendi sanayilerinde bunları yapılmış madde-
ler haline getirip daha pahalıya satmakla hem Osmanlı ülkelerinin doğal zengin-
liklerini çalıyorlar, hem de halkın servetinin Avrupa'ya akmasına yol açıyorlardı.
Türkiye'de değerli metal kıtlığının, sikke (madenî para) enflasyonunun ve malî
bunalımın başlıca nedeni bu idi. Huguenot'ların getireceği teknik bilgilerle yerli
hammaddeleri kullanacak yeni bir sanayi kurulabilirdi ve bu, ülkenin ekonomik
kalkınmasını sağlayacak biricik çare idi.
Rochefort projesinin bu son iki fikrinin o zamanın Osmanlı devlet
adamlarının aklına yatkın geldiği meydandadır. Çünkü bir süreden beri yalnız
militer ıslahat gerekliliği fikri kadar, malî bunalımın nedenini de bulmak yolunda
aramalar başlamış bulunuyordu. Fakat, bir yandan Hindistan'dan dokuma ustaları
getirilerek dokumacılık sanayiini ıslah etme (1702-1703'te sadrazam olan Râmî
Mehmet Paşa'nın yapmaya çalıştığı şey buydu), bir fırsatını bulup
Kapitülasyonları kaldırma (1713'te sadrazam olan Damat veya Şehit Ali Paşa'nın
yapmaya çalıştığı buydu) düşünceleri bulunduğu halde, bu iki alanda önemli bir
gelişme olmamıştı. Kısa bir süre önce benzer düşüncelere varılmış olması
yüzünden Rochefort'un teklifinin İbrahim Paşa'ya çekici göründüğünü projenin
Divan'da tartışılmış olması da gösterir.
11
İşte, yukarıda sözünü ettiğimiz Takrir ya da Muhtım'daki Hıristiyan-Müslü-
man konuşmasının 1718'de tartışılan Rochefort projesinin bir yansıması olduğuna
inanabiliriz. Yine biliyoruz ki Huguenotların kabul edilme isteği reddedilmiştir.
Fakat, Huguenot\arın Balkanlar'da bir yerde yerleşme isteğinin daha sonra göre-
ceğimiz Comte de Borıneval zamanına değin sürdüğüne bakılırsa, bu reddediş son
ve kesin bir karar değildi.
Daha sonra matbaanın açılması ve kapanması olayında göreceğimiz gibi,
Cevdet
Paşa bunu, "yeni nizam asker tertip etmek mutlaka Avrupa'dan muallim
ve mühendis getirilmesine bağlı olduğu halde o devrin ricalinde bunu yapacak ve
48
İ
LK A
Ş
AMA
asrın müşkülâtını halledecek kadar bilgi olmayışı" na bağlar. Gerçekte bir eksiklik
varsa bu, Avrupa'dan muallim ve mühendis getirtme işindeki bilgisizlik değil, sö-
zü edilen projenin anlatmaya çalıştığı ekonomik ve sınaî kalkınma gereğinin mili-
ter çağdaşlaşma girişimi için kesin bir koşul olduğunun yeterince anlaşılmamış ol-
masıdır. Rochefort projesinin benimsenmeyişinin nedeninin taassup ya da cehalet
değil, başka bir engel olduğunu da, bu proje hakkında bilgi veren Avusturya ajanı
açıkça bildirmektedir. Projenin karşısına çıkan güç şeriat taassubu değil, Katolik
taassubu ve Fransız ticaret çıkarları olmuş, Osmanlı rüşvetçiliği de buna aracılık
etmiştir. Projeyi suya düşürten kişi, o zamanki Fransız elçisi Marquis de Bon-
nac'tır (elçiliği 1716-1724). Ajan Chenier'nin bildirdiğine göre Rochefort'un fikir-
lerini çok kişiye açıkça anlatması yüzünden elçi kısa süre içinde onun İstanbul’a
niçin geldiğini öğrenmişti. Birçok Avrupalı ve Osmanlı yazarının bize bildirdiği gi-
bi, o zaman Avrupalılarla Osmanlılar arasındaki hiçbir görüşme tercümanlar ne-
deniyle gizli kalamıyordu. Fransız elçisine müzakereler ve Divan'daki tartışmalar
hakkında günü gününe ve kelimesi kelimesine bilgi getiren Bâb-ı Âlî'nin tercü-
manı, Fransız elçiliğinin casusu idi. Ama bunları öğrenmek için elçinin çok açık-
göz bir diplomat olmasına da gerek yoktu. Elçinin başarısı hükümetinin kendisine
verdiği direktife uyarak, Avrupalı elçilerce o zaman çok kullanılan rüşvet yolu ile
projeyi önlemiş olmasıdır.
Sözünü ettiğimiz ekonomik ve sınaî kalkınma ile ilgili fikirler, Marquis de Bon-
nac'a hükümeti tarafından verilen talimata taban tabana zıt fikirlerdi. Borınac'ın ra-
porlarından anlıyoruz ki,
12
İstanbul'a geldiği zaman henüz sağ olan Ali Paşa iki şeyi
yok etmeyi kafasına koymuştu: Kapitülasyonlar ve Katolik misyonerlerin faali-
yetleri. Halbuki o zaman Fransa'nın Yakın Doğu politikasının başlıca iki amacı
bunları korumak ve genişletmekti. Elçi, krala yazdığı raporunda şöyle der: "Bu
adam (Ali Paşa) iki üç yıl daha kalsaydı belki de kapitülasyonları kaybedecektik.
Kapitülasyonların hukuksal temeli o denli zayıftır ki
13
bunların devamı için boyuna
uğraşmak gerekir. Ali Paşa bunu anlamıştı. Benim amacım kapitülasyonların yeni-
lenmesi ve pekiştirilmesidir. Bütün echelle'lerde (Fransız ticaret kolonilerinin bu-
lunduğu liman kentlerinde) tebaanız daha çok teşvik edilirse ticaretleri artacak, iş-
leri sağlamlaşacaktır".
14
Elçi öteki ödevinin Yakın Doğu'da Katoliklik'in yayılması
olanaklarının sağlanması olduğunu belirtir. Rumlar ve Ermeniler arasında Katolik-
lik'i yaymak gerekti. Fransız ticareti için en elverişli kişiler bunlar arasında idi.
15
Yeni görüşlerin belirdiği bir dönemde, çağdaşlaşma işinin en zorunlu yanı
olan ve yeni Batı ekonomisi ve teknolojisi yönünde ileri sürülen yolda kalkınma
olanağının tıkanması, Fransız elçisinin kapitülasyonları sürdürme yolundaki gay-
retleri, 22 yıl sonra yenilenen 1740 kapitülasyonları ile tamamlandı.
49