50
psikolog ve psikiyatrisiler ilgilenir (Parsa, 2004). Bu sınıflandırmaya göre, yapılan tüm
tasarımların çizgisel imgelerden oluştuğu söylenebilir.
Görüntüsel Gösterge Olarak Piktogram Kavramı
Mekânın biçiminin anlamsal içerikleri iki grupta ele alınabilir. İlk
grup anlam içerikleri
genelde değişmez, sürekli ve evrensel olarak kabul edilen ve değerlendirilen anlam
içerikleridir. İletişim amaçlı değil, gösterim, işaret amaçlıdır (Bonta, 1979). Bu sayede
biçim ve içerik arasındaki deneysel bağlantıya, yapısal benzerliğe dayanan; bir
düzanlam (denotation) süreci içeren anlam gelişir (Schulz, 1988).
İkinci grup anlam içerikleri zaman süreci içinde ortaya çıktıkları ve
simgesel bir anlam
taşıdıkları düşünülen anlam içerikleridir. Toplumsal kullanımdan gelen, kendileri içinde
anlam yüklü olmayan fakat onlarla ilgili bilinenlerden dolayı anlam kazanan geleneksel
anlamlardır (Bonta, 1979). Kültür tarafından zaman içinde oturtulmuş geleneksel bir
kodu temsil eden sıradan insanların deneyimlerinden kaynaklanan ve ifadeye yönelik
bir kavrama dayanan anlamlardır (Jencks, 1995).
İmge bağlantılı sembollere “piktogram” denilmektedir. Piktogramlar, konu aldıkları
nesneyi doğrudan temsil ederler (Telefon,
kuru kafa, yürüyen insan figürü, zarf,
vb.). Kavram bağlantılı semboller ise “ideogram” olarak adlandırılırlar. İdeogramlar,
piktogramların aksine konu aldıkları nesneyi daha basit olarak algılanabilen kavramlarla
ifade eder (Bkz. Şekil 2).
Su
Dağ
Şekil 2: İdeogram örneği.
Sözlü iletişimin yazılı hale çevrilmesi için kullanılan harfler ise imge ya da kavramla
bağlantısı olmayan sembollerdir. Yazının bulunmasına kadar geçen süre içerisinde
piktogramlar kullanılmıştır. Bu nedenle ilk yazılı belgelerin çoğunlukla imge bağlantılı
sembollerden oluşan piktogramlar olduğu söylenebilir. Pek çok gelişmiş kültürde
olduğu gibi, pek çok ilkel kültürde de piktogramlara rastlanır. Piktogram semboller,
ortak
duygu ve bilinci, etkili görsel iletişim için basit çizimler halinde sunarlar. Herhangi
bir dile ait değillerdir. Bunun yanında belli kültürel özellikler taşıdıkları görülmüştür. İlk
standart piktogramlar 1974 yılında Amerika’da kullanılmaya başlanmış; aynı yıl Amerika
Birleşik Devletleri Ulaşım Dairesi (United States Department of Transportation (DOT))
51
SANAT YAZILARI
22
Şekil 3:Amerika Birleşik Devletleri Ulaşım Dairesi tarafından 1974 tarihinde
kullanılmaya başlanan ve günümüzde halen kullanılan piktogramlardan örnekler.
(Resim kaynak: http://www.aiga.org/content.cfm/symbol-signs).
tarafından yolcuların herhangi bir dile ihtiyaç duymadan yönlerini bulabilmeleri için
ülke genelinde standart hale getirilmiştir (Bkz. Şekil 3). Piktogramların uluslararası
düzeyde yaygın olarak kullanılması ise 1980 yılında gerçekleşmiştir.
1974 yılına gelinceye kadar pek çok araştırmacı tarafından
evrensel bir sembol dili
geliştirilmeğe çalışılmıştır. Bunlara; Otto Neurath’ın geliştirdiği “ISOTYPE”, Charles
Bliss’in geliştirdiği “BLISSSYMBOLICS” ve Yukia Ota tarafından geliştirilen “LACOS”
örnek verilebilir. Neurath’ın kamusal mekânın demokratikleştirilmesi konusundaki
fikirleri, Paul Otlet, Cornelik Van Esteren ve Le Corbusier gibi döneminin öncü isimlerini
de etkileyerek; günümüzün mimarlık ve kentsel tasarım anlamında düşünce
şeklini
değiştirmiştir. Bu grafik dillerin en önemli ortak özelliği ise; kültürler ve diller arasındaki
bariyerleri kaldırmayı hedeflemeleri olmuştur. Geliştirilen grafik diller günümüzde ise
“infographic” olarak adlandırılmaktadır.
Benzer amaçları işaret eden semboller, belirli bir standartta olmalarına rağmen çoğu
zaman kullanıldıkları kültüre göre farklılıklar gösterirler. Buna kökeni yazının çok
öncesine uzanan piktogramlar da dahildir. Günümüz bilgisayar ikonlarının temelini
oluşturan piktogramların ülkelere göre karşılaştırılması konusunda 2006-2007
yıllarında yapılan çalışmalar, bunu doğrular niteliktedir. Bu noktada aynı
temel amaç
için kullanılan görüntüsel göstergelerin yerel kültürel farklılıklar nedeniyle başkalaştığı
söylenebilir.
Ellis ve Maoz’a göre; “iletişim ve kültür arasında doğrudan bir ilişki
vardır. Belirli bir iletişim tarzı belirli bir kültüre özgüdür ve var olan
kültürel fenomenler iletişim süreciyle açığa çıkarlar. Bütün insan
eylemleri, bir etkileşim durumu içinde belirli bir değer taşıyan bir
mesaja sahiptir. Her mesaj paylaşılmış semboller sistemidir ve
kültürel anlamlar taşımaktadır” (Ellis ve Maoz, 2003).
Kültür kavramı temelde bir topluluğun, grubun, ulusun
ya da örgütün karakteristik
özelliklerini yansıtır. Ancak bu kavrama tam olarak karşılık gelen bir tanım
bulunmamaktadır. Bu konuda “kültürel antropologlar, kültür kavramına ilişkin 164
farklı tanım olduğunu ortaya çıkarmışlardır” (Allaire ve Firsirotu, 1984). “Çok fazla
52
tanıma sahip olan kültür olgusunun ne olduğu konusunda bir uzlaşı sağlanamamıştır”
(Gudykunst, 1997).
Değiştirici ve dönüştürücü bir güç olarak görülen tasarıma karşı yapılan eleştiriler
sonucu önem kazanan göstergebilim kuramları, yapısalcı yöntemi benimseyerek
mekân tasarımı olgusuna anlamsal yorumlar getirmeye çalışırken kullanılmışlardır. Bu
yorumları kapsayan konular ise arkitektonik ifade,
anlam üretme düzeyleri, işlev-biçim,
mekân-biçim ve işlev-mekân arasındaki ilişkilerdir (Bkz. Resim 1).
Resim 1: Berlin Yahudi Müzesi’nin biçimlenişinde kullanılan arkitektonik kodlar
(Resim kaynak: Orkunt Turgay Arşivi).
Resim 2: Berlin Yahudi Müzesi
iç avlusu. (Resim kaynak:
Orkunt Turgay Arşivi).
Resim 3: Berlin Yahudi Müzesi
dış cephe görünüşü. (Resim
kaynak: Orkunt Turgay Arşivi).
“Arkitektonik kodlar” algı süreciyle zihnimize ulaştığı andan
itibaren bir kod kümesi
değil, görsel bir imge, bir başka deyişle kavramı destekleyen biçimler olarak karşımıza
çıkmaktadır (Krier, 1991) (Bkz. Resim 2, 3). Arkitektonik kodların mekân içinde
somutlaşmış halleri mekâna ait olan renk, ışık, malzeme, biçim ve doku özellikleriyle