45
SANAT YAZILARI
22
Giriş
Her toplum; ortak değerleri paylaşan, ortak bir iletişime sahip olan, sahip olduğu ortak
iletişimle sürekliliğini sağlayan, bunun yanında zaman geçtikçe başkalaşan çok katmanlı
bir yapıya sahiptir. Toplumu bir arada tutan ortak değerler, bireyler arasındaki iletişimle
gelecek kuşaklara aktarılarak sürekli hale gelir. Toplumun ortak değerleri paylaşması,
iletişim yolu ile olur. Telman ve Ünsal’a göre; “iletişim, insanların toplu halde yaşamaya
başlamalarından itibaren toplumsal etkileşimlerde rol oynayan sembolik mesajların
karşılıklı ulaştırılmasıyla, bazı anlamları aralarında paylaşmaları sürecidir” (Telman
ve Ünsal 2005). Bu tanımla bağlantılı olarak Mumby ve Stohl da; toplum, kültür ve
iletişimin ayrılmaz bir şekilde karşılıklı olarak birbirlerine bağlı kavramlar olduklarını
belirtmişlerdir (Mumby ve Stohl 1996). Kowalski ise iletişimin, kültürü inşa etmede ve
değiştirmede de merkezi bir rol üstlendiğini savunmuştur (Kowalski 2000).
İletişim, bir verici ve bir alıcı arasında gerçekleşen bilgi aktarımıdır. Verici ve alıcının
(ya da içlerinden en az birinin) sahip olduğu devingenlik, iletişim sürecini durağanlıktan
uzaklaştırır. Basit bir iletişim işleminin gerçekleşmesi için en az iki olgu gerekmektedir.
Bir verici (gönderici), bir alıcı, bir de gönderilen bildirinin (mesaj) mevcut olması
eylemin gerçekleşmesini sağlamaktadır. Buna göre iletişimin durağan bir süreç olmadığı
söylenebilir.
İletişim, iki ya da daha fazla birey/öğe arasında bilgi aktarımını gerektirir. Bu aktarım
sırasında kullanılan yöntemler, çeşitlilik gösterebilir. Ancak alıcı-verici ve bildirinin
(mesajın) var olması ana prensiptir. Bunun dışında iletişim içinde olanların; ortak bir
geçmişe, belli bir bilgi birikimine ya da ortak bilince sahip olmaları da iletişimin sağlıklı
şekilde gerçekleşmesi ve sürekliliğin sağlanması açısından gereklidir.
Günümüz mekân tasarımı anlayışının çoğunlukla tek düze, kimliksiz ve anlamdan
yoksun, insanlarla iletişime, anlaşılabilir olmaya imkân vermeyen; kullanıcısına
yabancılaşmış yapay çevreler yarattığı görülmektedir.
Her mekânın bir iletişim aracı olarak kullanılabileceği düşünüldüğünde, “Mekân tasarımı
ideolojik bir olgu olarak kullanılabilir mi?” sorunsalıyla karşılaşmak mümkündür.
Bir başka deyişle mekân tasarımı aracılığıyla, yapay çevreyi dolayısıyla da kullanıcı
algılarını “değiştirmek”, insan ilişkilerini düzenlemek, iletişim kurmak, değerleri
yeniden sıralamak olası mıdır? Günümüzde kimi tasarımcılar bu görüşten yola çıkarak
mekân tasarımını, bir karşı çıkma noktası, değiştirici ve dönüştürücü bir güç olarak
görmektedirler.
İnsanlar arasındaki iletişim, genellikle insanın dizgeli iletişim sistemleri kullanmasıyla
sağlanmaktadır. İletişim, bir mesajın vericiden alıcıya bir kanal (oluk), kod (düzgüler)
yardımıyla üzerinden aktarılarak, alıcı tarafından da kaydedilmesi, anlaşılması ve
46
anlamlandırılması demektir. Anlamın birçok kategorisi ve bunlara karşılık gelen birçok
kuramsal yaklaşımı bulunmaktadır (Lang 1987). Dolayısıyla bildirinin (mesajın) vericiden
alıcıya ulaşması için bildiriyi taşıyacak (iletecek) bir taşıyıcı gerekmektedir.
İletişimde gösterge kavramı, gösterilen-içerik (mesaj), gösteren-biçim (taşıyıcı)
öğelerinin toplamından oluşmaktadır. Mekân tasarımı eyleminde kullanılan
göstergebilimsel kuramlar, iletişimi sağlayacak şekilde kurgulanmaktadırlar. İşaret,
simge, dil, iletişim, kod, mesaj gibi sözcüklerle kavramlaştırılan anlamın bu tür
yaklaşımları biçimle ilişkilenmekte ve anlamsal biçimi oluşturmaktadır.
Gösterge Bilim
20. yüzyılın dilbilimcileri arasında önemli bir yere sahip olan Rus düşünür Roman
Jakobson’un 1963’te yazmış olduğu Essais de Linguistique Générale (Genel Dilbilim
Testleri) adlı kitabında dilsel iletişim bir şema ile anlatılmıştır (Bkz Şekil: 1).
Bildiri / Mesaj
Bağlam
(Gönderge)
Kod
(Düzgü)
Verici
Alıcı
Kanal (Oluk)
Şekil 1:
Roman Jakobson’un iletişim şeması.
Buna göre iletişimde; verici (gönderici/kaynak), alıcı, bildiri, kanal (oluk), kod (düzgü),
bağlam (gönderge) öğeleri yer almalıdır. Jakobson’a göre vericinin özellikle insan
olması beklenmez; verici bir aygıt ya da bir resim de olabilir. Verici, alıcıya göndermek
istediği bildiriyi kendi oluşturabileceği gibi başka bir kaynaktan alarak da aktarabilir.
Kodlar (düzgüler) Baylon ve Fabre’ye göre; sesli-sözel, sesli-sözel değil, sesli değil-
sözel, sesli değil-sözel değil olarak dört ana başlık altında incelenir (Baylon ve Fabre
1983). Sesli-sözel kodlar seslendirilen sözcüklerden; sesli-sözel olmayan kodlar, bazı
sözcüklerin daha vurgulu söylenmesi gibi sesin niteliğinden; sesli değil-sözel kodlar,
sözcüklerin yazılı hallerinden; sesli değil-sözel değil, işaret dili, jest ve mimikler,
görüntüler, resimler ve simgelerden oluşur.
47
SANAT YAZILARI
22
Basit bir iletişim işleminde, gönderici, bir bağlama (göndergeye) ilişkin olarak bildiriyi
çıkış noktasında koda (düzgüye) uygun olarak şifreleyip, kanal (oluk) aracılığıyla alıcıya
iletir. Varış noktasında alıcı, bu bildiriyi deşifre eder; kodun sağladığı bilgiyi çözer ve
anlamlandırır. Buna göre; iletişim, bir bildirinin bir takım basit ya da karmaşık, sözlü ya
da görsel işaretler yardımı ile bir ya da birkaç kişiden ya da bir yerden öteki yere, kişiye
ya da kişilere aktarılmasıdır. İnsan ile insanın karşılaştığı, ilişki kurduğu her yerde, her
durumda, her mekânda farklı biçimlerde kodlanmış bildirilerle karşılaşılabilir. Örneğin;
sözsel iletişimin henüz gelişmediği yıllarda insanlar, mağara duvarlarına resimler
yaparak iletişimlerini sağlamaya, diğer insanlara bir bildiri/mesaj vermeğe ya da
bırakmaya çalışmışlardır.
Karşılıklı iletişim sürecinde bildirinin aktarılmasını sağlayan, bulunulan ortamdır. Bu
bakımdan mekân da, bir bildiri öğesi olarak değerlendirilebilir. Her mekân öncelikle
fiziksel özellikleriyle kullanıcı tarafından algılanır. Bu özelliklerden ilki, mekânın biçimi
olacaktır. Kant’a göre biçim; zihnin bir özelliği olarak birey tarafından maddi nesneye
yüklenen niteliktir (Kant 1993). Biçimin yorumlanma özelliğine gönderme yapan ve
vurgulayan bu görüş, “mekânda görsel iletişimin başlaması, algılamanın sürmesi ile
geçerlilik kazanır” görüşüyle de bağlantılıdır.
Her biçim aynı zamanda bir ifadedir ve anlam içermektedir. Anlamsal biçim, mekânsal
tasarımın anlamsal özelliğini temsil eden, onun bir “bütün” olan etkisi ve algılanma
biçimi içinde fiziksel yapısını oluşturan, çağrışımsal ve kavramsal biçimdir.
Anlam içerikleri, bir iletişim sistemi olarak tanımlanan “görsel kodlara” bağlı olarak
ortaya çıkmaktadırlar (Eco 1991). İçeriğe bağlı olan fiziksel biçim, kültürel koşullar ve
diğer etmenler “kodu” oluşturmaktadırlar. Biçim eylemsel ya da simgesel durumu
iletirken, bir kodu temel almakta; mekân tasarımı ise algısı kültürlerle değişebilen
“kodlara” bağlı olarak açıklanmaktadır (Hesselgren 1973). Dolayısıyla anlamsal biçime
katılan kodlar, biçimin estetik ifadesinde etkili olmaktadırlar.
Ortaya konulan tasarımın, kullanıcısı tarafından hissedilen, ancak anlamlandırılamayan
bildirisini (mesajını) anlatım ve içerik olarak ele alarak, daha sonra anlatımın ve içeriğin
alt gruplarına ayrıştırarak irdelemek, anlatım-içerik ilişkisinin daha iyi anlaşılmasını
sağlayacaktır. Bu bağlamda mekânın anlam olarak açık bir şekilde anlaşılmasını
sağlayan “semiyotik yapısı”ndan söz etmek mümkündür.
Göstergebilim (semiotics, semiology)
1
, en genel ve en bilinen tanımıyla göstergeleri ve
gösterge dizgelerini inceleyen bilimdir.
“Göstergebilimin tanımı, ele aldığı konuya göre yapılmıştır.
Göstergebilimi kullandığı metoda göre de tanımlayabiliriz. Buna
1
Pierre Guiraud’un “Göstergebilim” isimli kitabına göre, semiology ve semiotics terimleri aynı
anlama gelmektedirler; ancak 1970’li yıllardan beri daha çok “semiotics” terimi kullanılmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |