37
SANAT YAZILARI
22
Resim 5: Pablo Picasso, “Guernica”, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1937 (Kaynak: http://www.
museoreinasofia.es) // Yazı Tura Filmi, VCD B, Dakika: 00: 12: 30 – 31.
Resim 6: Diego Velázquez, “Çarmıhta İsa”, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1632 (Detay) (Kaynak: http://
www.abcgallery.com) // Yazı Tura Filmi, VCD B, Dakika: 00: 24: 31.
“Guernica”nın merkezinde duran ve kırılmış bir kılıçla, bir çiçeği aynı elinde tutan
figürde sembolik karşılığını bulur. Tıpkı o figür gibi, Cevherin hayalleri ve gelecek
umudu da paramparça olmuştur ve depremde yıkılan “gazi büfe”nin tabelasını artık
çarmıhı gibi taşımaktadır (Resim 5). “Guernica”, savaş trajedisine, kitle halinde ölüme
ve telafisi imkânsız bireysel acılara neden olan “vahşi bir zaferin” resmidir. 1937 yılında,
İspanya hükümetini devirmek isteyen Franco, nazi Almanya’sının ve faşist İtalya’nın
yardımlarıyla, İspanya’nın Guernica kasabasını bombalayarak, sivil halkıyla birlikte yok
etmiştir. Bu nedenledir ki, Gijs van Hensbergen’in (2005: 139) aktardığı üzere, bir Nazi
subayı, “Guernica” resminin eskizlerini görüp, Picasso’ya ‘Bunu siz mi yaptınız?’ diye
sorduğunda, Picasso, ‘Hayır, siz yaptınız.’ cevabını verir.
Cevher, erkekliğin en belirgin rolleriyle donanmış bir “delikanlıdır”. Bundan dolayı da,
depremle birlikte gelen eşcinsel ağabey, Cevher’in bedenine takılan yabancı bir organ
gibi uyumsuz, rahatsızlık ve utanç verici bir durum yaratır. Ağabeyini reddederek ve
görmezden gelerek kendini korumaya çalışan Cevher, sonuçta onunla, bir eşcinsel
barda yüzleşmek zorunda kalır. Cevher ve ağabeyi Teoman’ın Haso Bar’da geçen
konuşmaları, Fovist ve Ekspresyonist bir atmosferde gerçekleşir. Barın, mor, kırmızı,
yeşil, pembe, sarı, mavi yanıp sönen ışıkları, ortamın gerilimini arttırır ve daha şiddetli
bir atmosfere sokar. Fovist ve Ekspresyonist resimlerde olduğu gibi, en yalın bir
bakış ve ifade bile, bu abartılı renklerle ışıklanınca, olduğundan daha gerilimli hale
bürünür. Barda, ağabeyi ile yaptığı konuşma, Cevher’in direnme gücünün kırıldığı
andır. O konuşmayı yaptığı vakte kadar, bütün kayıplarına rağmen, hala “erkekliğine”,
“delikanlılığına” sığınarak ayakta kalmayı başarabilmiştir. Öfkesi onu ayakta tutmuştur.
38
Ancak, ağabeyinin hikâyesi, onun öfkesini trajik bir duygu durumuna dönüştürür.
Bardan çıktığında, artık teslimiyet halindedir. Kaybetmiştir. Tünelde yürürken ağlar ve
duvarları yumruklar; umutsuzluğu, korkusu, yitirmişliği onu Munch’un “Çığlık” resmine
benzetmiştir (Resim 7).
Resim 7: Edvard Munch, “Çığlık”, Mukavva Üzerine Karışık Teknik, 1893 (Kaynak: http://www.
edvard-munch.com) // Yazı Tura Filmi, VCD B, Dakika: 00: 41: 25.
Resim 8: Francisco Goya, “Çocuklarını Yiyen Satürn”, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1819-1824 (Kaynak:
http://www.abcgallery.com) // Yazı Tura Filmi, VCD B, Dakika: 00: 44: 41.
Ardından gelişen olaylar karşısında, Cevher, artık başka türden bir öfkeyle hareket
etmeye başlar. O ana kadarki öfkesi, dünyaya düzen vermek ve bu yaratacağı
düzgün dünyada hayallerini gerçekleştirebilmek içindir. Bu andan sonra ise, artık
tamamen kaybettiğini anladığı için, her şeyi yakıp yıkmak üzere, öldürücü bir öfkeye
bürünmüştür. Ağabeyini dövenlerin üstüne saldırdığında, öfkesiyle birlikte güçlenen
bedeni Goya’nın “Dev”ini çağrıştırır. Siyah ceketli adamı yakasından tutup, önce yukarı
kaldırıp, sonra yere fırlattığı sahnede, kameranın omuz üstünden çekimiyle yaratılan
rakursi, bu devleşme halinin en çarpıcı karesini oluşturur. Cevher, boynunu ve kulağını
kestiği adamın arkasında da devleşmiş, “Çocuklarını Yiyen Satürn” olmuştur (Resim 8).
39
SANAT YAZILARI
22
Resim 9: Caravaggio, “Hazreti Yahya’nın infazı”, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1608 (Kaynak: http://
www.lib-art.com) // Yazı Tura Filmi, VCD B, Dakika: 00: 44: 50.
Resim 10: Caravaggio, “Davud Goliath’ın Başını Sunarken”, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1605-1606
(Kaynak: http://www.abcgallery.com) // Yazı Tura Filmi, VCD B, Dakika: 00: 45: 11.
Cinayetten sonra, Cevher’in kaçıp gizlenmeye çalıştığı İstanbul sokakları, bir Rembrandt
resmine dönüşür. Rembrandt resmi etkisini yaratan, karanlık sokaklara sokak
lambalarının sağladığı lokal ışıklardır. Ancak belirtmek gerekir ki, ışık gölgenin yarattığı
güçlü kontrast Rembrandt’ı anımsatmakla birlikte, gece yarısı sokakta gerçekleşen
şiddet ve cinayetlerin yarattığı gerilimli atmosfer, Caravaggio dünyasına aittir (Resim
9). Bir cinayet işlediği için, hayatının büyük bir kısmını, hapiste, kaçarak ya da sürgünde
geçirmiş olan Caravaggio, öfkesini ve karmaşık ruh durumunu, sanat eserlerine
dönüştürmüş en etkileyici sanatçılardandır. “Hz. Yahya’nın Kafasını Sunan Salome”,
“Judith Holofernes’in Boynunu Vururken” ve “Davud Goliath’ın Başını Sunarken” adlı
resimleri, kesilmiş ya da kesilerek öldürülmekte olan başları gösterir. Bu resimlerden
“Davud Goliath’ın Başını Sunarken”, Caravaggio’nun, kendi kesik başını, şeytanı
temsil eden Goliath olarak simgeleştirdiği bir yapıttır. Resmi, işlediği cinayetten dolayı
kendisini affeden Kardinal Scipione Borghese’e, şükranlarını ve bağlılığını göstermek
için, hediye etmek üzere yapmıştır. Cevher de kestiği başı, ağabeyinin trajedisine
armağan eder gibidir. Çünkü gırtlağını kestiği adam, kendisininki gibi bir ahlak
anlayışına sahip olan ve kendisi gibi davranan biridir. Kestiği baş, bu anlamda simgesel
olarak Cevher’in kendi başıdır (Resim 10).
40
Filmin üçüncü ana mekânı, Rıdvan ve Cevher’in çatışmaya girdikleri, karlar altındaki
Güneydoğu bölgesidir. Bu mekânda geçen sahnelerin neredeyse tümünde, kameranın
hareketi, titrek ve bulanıktır. Netliğin kaybolduğu bu sahneler, bir baş dönmesi, bir
bilinç kaybı hissi yaratır. Bu hissin en vurucu olduğu an, mayının patladığı ve Rıdvan’ın
silahının havaya fırlayıp, dönerek yere düştüğü sahnedir. Bu sahneler, baştan sona,
Kapitalist Realizmin temsilcisi olan Gerhard Richter resimlerini çağrıştırır (Resim 11).
Resim 11: Gerhard Richter, “Vurulan Adam 1”, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1988
(http://www.gerhard-richter.com) / Yazı Tura Filmi, VCD A, Dakika: 00: 42: 27.
Resimlerinde fotoğrafların bulanıklaştırılmış halini yansıtan Richter resimleri, gerçeğe
yakındırlar ama aynı zamanda nostaljik bir uzaklığı da içlerinde taşırlar. Çünkü gözler,
gösterilen imgeyi asla açık ve eksiksiz olarak yakalayamaz. Aksine, Richter resimlerine
bakmak, uzun zamandır görmediğimiz bir insanın simasını hatırlamaya çabalamak
gibidir; ana hatlarını hatırlarız ama geri kalanlar bulanıktır. Çünkü Richter, sanat ve
gündelik hayat hiyerarşisini ters-yüz etmek, bozmak ister: “Hiçbir şeye inanmıyorum”
der (http://www.gerhard-richter.com/biography).
Toparlamak gerekirse; “Yazı Tura” filmi, teknik olarak da imgesel bir anlayış üzerine
oturtulmuştur. Filmin sahip olduğu karanlık ve grenli atmosfer, Sony PD 150 kamera
kullanmak suretiyle, bilinçli olarak yaratılmış bir dokudur. Küçük zerreciklerden
oluşan bu grenli doku, üzerine kan sıçramış bir “cam” olarak imgeselleşir ve film
kahramanlarıyla, izleyici arasında sembolik bir anlam taşır; bir savaşta akan kan,
herkesin üstüne sıçrar.
Filminin deneysel çekim teknikleri, hikâyesi ve profesyonel oyuncuların yanı sıra,
mesleği oyunculuk olmayan halktan insanlara rol ve yer vermiş olması, oldukça
zengin bir görsel atmosfer yaratır. Bu zenginlik, yukarıda yaptığımız plastik analize
ek olarak, sanat tarihsel referansların daha da fazla örnekle çoğaltılmasına zemin
hazırlar. Bu noktada, sanat tarihsel imgelerin filmin çağrışımını arttırdığını söylemek
yanlış olmayacaktır. Çünkü sıradan bir sahne bile, sanat tarihinden bir yapıtla kurduğu
etkileşimle, tarihsel bir hikâyenin ve tarihsel bir görsel bir hafızanın parçasına dönüşür.
Kuşkusuz ki bu dönüşüm, o sahnenin kendi anlamını kıran, dışına taşıran, çağrışımını
genişletip çoğaltan ve derinleştiren bir etkiye sahiptir.
Dostları ilə paylaş: |