48
göre göstergebilim, dilbilimsel metotları
nesnelere uygulayan, her
şeyi (oyunlar, jestler, yüz ifadeleri, dini ayinler, edebiyat eserleri,
müzik parçaları…) dille tasvir etmeye ve dilsel olmayan bütün
olguları da dil metaforuna dönüştürerek açıklamaya çalışan bir
bilimdir. Göstergebilimin temelini gösterge (işaret/sign) oluşturur.
Gösterge, “genel olarak bir başka şeyin yerini alabilecek nitelikte
olduğundan kendi dışında bir şey gösteren her türlü nesne, varlık
ya da olgu” dur (Vardar, 1988).
Türk Dil Kurumu’na
göre ise gösterge; “bir şeyi belirtmeye yarayan şey, belirti, im,
işaret” olarak tanımlanmıştır.
“Daha geniş bir tanımla gösterge, insanların bir topluluk yaşamı
içinde birbirleriyle anlaşmak amacıyla yarattıkları ve kullandıkları
doğal diller (Türkçe, İngilizce, Fransızca vb.), çeşitli jestler (el,
kol, baş hareketleri), sağır-dilsiz alfabesi, trafik işaretleri, bazı
meslek gruplarında kullanılan flamalar, reklam afişleri, moda,
mimarlık
düzenlemeleri, yazın, resim, müzik gibi çeşitli birimlerden
oluşan ve ses, yazı, görüntü, hareket gibi gereçler vasıtasıyla
gerçekleşen dizgelerin oluşturduğu anlamlı bütünün birimleridir.”
(Dervişcemaloğlu, 2000).
Çağdaş göstergebilimin kuruluş temelleri 20.yy’ın başlarında atılmaya başlamıştır.
Amerikalı filozof Charles Sanders Peirce (1839-1914) ve İsviçreli dilbilimci Ferdinand de
Saussure (1857-1913) çağdaş göstergebilimin öncülerindendir.
“Mantıksal kökenli bir göstergebilim anlayışını savunan Peirce,
göstergelerin mantıksal işlevi üzerinde durmuş ve göstergebilimsel
olguları eksiksiz bir şekilde sınıflandırmak amacıyla üçlülere dayalı,
altmış altı sınıflı bir göstergeler sistemi oluşturmuştur. Peirce’ün
bu sınıflandırmasında en temel olan ve en çok gönderme yapılanı
göstergeleri nesneleri açısından varlıksal bağıntı, benzerlik ya
da saymacılık içermelerine göre belirti (indices), görüntüsel
gösterge (icon) ve simge (symbol) olarak üçe ayırdığı tasniftir.”
(Vardar, 2001) “Peirce’ın ileri sürdüğü üçlü çözümleme kuramı,
Saussure’ün göstergeler için geliştirdiği iki düzlemli gösteren/
gösterilen bakışı üçlü bir dizgeye
dönüştürerek görsel gösterge
çözümlemesine daha elverişli araçlar sunar. Göstergenin daha
çok gösteren boyutuna yönelen bu dönüşüm, Peirce’in ‘icone’
(görüntüsel gösterge), ‘indice’ (belirti) ve ‘symbole’ (simge)
terimleriyle kesitlediği işlevsel olarak üç gösterge biçimini ortaya
çıkarır: görüntüsel gösterge, nesnesine benzeyen ya da nesnesiyle
ortak öğeleri bulunan bir göstergedir; belirti,
nesnesini belirten
ya da mantıksal olarak ona bağlanan bir göstergedir; simge
ise, nesnesiyle nedensiz bağ kuran uzlaşımsal bir göstergedir.”
(Çamdereli, 2010).
Buna göre; “bir portre, örneğin, yüzün görüntüsel göstergesi, duman ateşin belirtisi,
“köpek” sözcüğü köpeğin simgesidir” (Scott, 1999). Kılıç ise, görüntünün mesajının
(bildirisinin) ve bildiriyi anlatma biçiminin (kodunun) zaman içinde kişisel üsluplara
göre farklılaştığını belirtmiş ve değişmeyecek olanın görüntünün üstünlüğü olduğunu
vurgular (Kılıç, 1994).
49
SANAT YAZILARI
22
Anlam kurgusu biçim-içerik etkileşimi sonucunda ortaya çıkan ve mekânın
kavramsal
yönü olarak benimsenen bir olgudur. Anlam kurgusunu göstergebilimsel kavramların
(gösteren-gösterilen) ilişkisi yanı sıra, diğer görsel ve arkitektonik ifadelerle de
ilişkilidir. Buna göre göstergebilimde gösteren ile gösterilenin eşit olmadığı açıktır. Kısa
bir şiir ya da resim (gösteren) için yapılan sayfalarca anlamsal açıklama (gösterilen)
arasında boyut bakımından eşitlik olduğu söylenemez. Bir takım işaretlerin belirli
anlamları aktarmalarından yararlanılarak gösterilen daha kolay bulunabilir. Bu
bakımdan görüntüsel gösterge ve işaret ettiği nesne ya da bildiri (mesaj) arasında
doğrudan bağlantı kurmak mümkündür. Göstergebilimden sözel anlatımın yetersiz
kaldığı ya da verilmek istenen bildirinin dolaysız olarak aktarılmasının istendiği yerlerde
ve durumlarda yardım alındığı söylenebilir. Görüntüsel gösterge olarak fotoğraf ve
ikonografinin diğer görüntüsel göstergelere oranla daha kolay anlaşıldığı bilinmektedir.
Çünkü görüntüsel göstergeler, okumaya nazaran fazla bir
zahmet gerektirmediği için
zihinde daha kolay çözümlenmekte ve alıcının algılama boyutunda ilgisini ve dikkatini
canlı tutmaktadır.
Görüntüsel Göstergeler ve Göstergelerin Anlamlandırılması
Görüntüsel göstergenin oluşumu iki adımda gerçekleşmektedir. Birinci adımda gerçek
nesnelere karşılık gelen düz anlam kavramları oluşmaktadır. İkinci adımda bu kavramın
karşılığı olan yan anlamdaki karşılığı oluşmaktadır. Gösterenle gösterilen arasındaki
ilişki, kullanıcının zihninde kurulmamışsa gösterge oluşmamış demektir; ancak bu ilişki
kurulmuşsa buna, “anlamlama” denilmektedir. Gösterge kavramı gösteren ve gösterilen
ilişkisinin bir yansımasıdır.
“Gösterilen” kavramın gerçek dünya ile olan ilişkisini anlamak için imgenin de bilinmesi
gerekir. İmgede amaç, nesnesinin istenilen özelliklerini ön plana çıkartarak
bildirinin
kuvvetlenmesini sağlamaktır. İmge, nesnesinin somut özelliklerinden faydalanılarak
oluşur; dolayısıyla nesnesine benzer. İmge olarak ilk akla gelenler, fotoğraf ve resimdir.
Messaris, Visual Literacy: Image, Mind & Reality (Görsel Okuryazarlık: İmge, Zihin ve
Gerçeklik) kitabında imgelerin, hem üretim hem de yorumlama sürecinin birlikte ele
alınarak incelenmesi ve bu yolla anlama ulaşılması gerektiğini savunmuştur. Kendisi de
kitabında imgenin sadece kendisini ve üretim sürecini yorumladığını; okurlar tarafından
anlamın nasıl anlaşıldığını ele alamadığını belirtmektedir (Messaris, 1994). İmgenin
oluşturulabilmesi için iki koşul sağlanmalıdır. Bunlardan ilki imgesi oluşturulacak bir
nesne belirlemektir. İkincisi ise belirlenen nesne ile bağlantılı
olarak bir kavram ya da
durumun iletilmesinin amaçlanmasıdır. W. J. Thomas Mitchell, imgenin çeşitli alanları
kapsayan bir sınıflandırmasını yapar. Buna göre; çizimsel imgelerle resim, heykel,
mimarlık gibi tasarım alanları; ayna, yansıma gibi optik imgelerle fizik bilimi; duyular
sayesinde beyinde oluşturulan algısal imgelerle tıp doktorları (özellikle nörologlar),