Selçuk iletiŞİM



Yüklə 2,6 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə116/120
tarix15.10.2018
ölçüsü2,6 Mb.
#74209
1   ...   112   113   114   115   116   117   118   119   120

Selçuk İletişim, 5, 3, 2008
238
yazması, araştırma yapması yani fikir beyan
etmesi olarak tanımlanabilmektedir. Sosyolojik
açıdan; “Oryantalizm, estetik, bilimsel, eko-
nomik, sosyolojik, tarihe ait ve filolojik metin-
ler aracılığıyla “aktarılmaya” çalışan bir cins
jeo-ekonomik görüşler bütünüdür. Oryantalizm
coğrafi bir ayrım değil –dünya Doğu ve Batı
olmak üzere eşit olmayan iki bölüme ayrılmış-
tır- bir seri “çıkarlar toplamıdır” (Said 1998:
26). Benzer düşüncelere sahip Kontny, oryan-
talizmin en geniş anlamıyla, “biz ve öteki” ya
da “bizler ve onlar” ikiliğine dayandığını ifade
etmekte, “böyle bir düalizmin kökeninde, mad-
di bir koşul olarak Avrupa’nın siyaseten ancak
Doğu ile çelişki düzleminde, yani Doğu’nun
antagonizması olarak gelişebildiği gerçeğini
aramak gerekir” (Kontny 2002: 117) sözüyle
de oryantalizmin kökenindeki Batı’nın kapita-
list ve emperyalist zihniyetinin önemine gön-
derme yapmaktadır. “Doğubilim, açıkça politik
çalışandır. Onun hedefi, bir dizi disiplini veya
oryantalizmin tarihsel ve kültürel kökenlerini
ayrıntılı bir şekilde araştırmak değildir”
(Ashcroft 2000: 54). Bu çalışmalar Doğu-Batı
ilişkisini coğrafya, gelişme, azgelişmişlik,
emperyalizm ve kolonyalizm gibi bir çok kav-
ramla açıklayan çalışmaların yanında durumu
Doğu-Batı ilişkisinin bir tür hegemonya oldu-
ğu, Batı’nın, Doğu’yu tanımladığı, sunduğu,
Doğu’yu Doğululaştırdığı üzerinedir. Said’in
oryantalizm konusunda çıkış noktası, daha
önceki çalışmalardan farklı olarak; ötekini
anlama,  algılama  ve  daha  sonra  ise  sun-
ma/takdim etme sorunsalından kaynaklanmak-
tadır. Said, Batılıların çağlar boyunca yaptığı
her türlü çalışmanın çarpık, eksik, yanlış oldu-
ğunu öne sürmekte, böylece düşünce tarihine
karşı sert bir eleştiride bulunmaktadır.
Oryantalizmin bir söylem olarak kavramsallaş-
tırılmasını sağlayan olgunun öncelikle metinsel
bir ilişkiden ibaret olduğunu ifade eden Çırak-
man, Doğu’yla ilgili metinlerin Doğu’yu yarat-
tığını belirtmektedir (Çırakman 2002: 185).
Ashcroft (2000: 50) da disiplinlere bağlı bir
grup olarak oryantalizmin, dilbilimsel ve ırkçı
kaynakların ve ulusal ayrımcılığın temeli çer-
çevesinde dönen argümanlara bağlı olduğunu
saptamaktadır. Bu anlamda sosyolojik, psikolo-
jik, felsefi, edebi, sanatsal vb. ürünler aracılı-
ğıyla kurgusal bir Doğu yaratılmaktadır. Ed-
ward W. Said’in oryantalizm çalışmaları, İngi-
liz, Fransız gezi edebiyatındaki anı kitapları ve
resmi belgelerdeki örneklere dayanmakta,
Batılı gözüyle Arapların, Müslümanların, Orta-
doğuluların ne şekilde ötekileştirildiğini sapta-
maktadır. Said’in incelediği eserlerde Doğu,
egzotik müzik ve dansların, şehvetli kadınların,
sert erkeklerin, mistik olayların, Batı’dakinden
bütünüyle farklı bir hayatın mekanıdır. ‘Doğu-
lu’ denen insan tipi aynı sabit özelliklerle be-
timlenmektedir: Zayıflık, acizlik, pasiflik,
itaatkârlık, değişmezlik, pislik, korkaklık, tem-
bellik, mantıktan yoksunluk, yönetilmeye muh-
taçlık vb. (Göl 2008). Bu bağlamda Batı, bu
özelliklerin tam tersi olarak tanımlanmaktadır.
Said’e göre maddi bir gerçek biçimine bürünen
bu görüşlerin giderek sağlamlaşarak, Doğu ve
Batı için birbirlerinin doğrulayıcısı haline gel-
diği görülmektedir. Ancak iki dünya arasındaki
ilişkilerde Batı’nın ayrıcalığına bir çok özgür-
lük tanınırken Batı’nın diğerinden üstün kültü-
re sahip olduğu durmadan tekrar edilmektedir
(Said 1998: 68). Batı’nın önceliğini hatta tüm-
den en önemli merkez olduğunu varsayan çağ-
daş söylemlerle ilgili dikkat edilecek noktayı
Said şöyle ifade etmektedir: “Bu söylemde
kullanılan biçimin ne denli toptanlaştırıcı, tavır
ve jestlerin ne denli her şeyi kapsayıcı ve kap-
sar, sıkıştırır ve pekiştirirken bile ne denli dış-
layıcı olduğudur” (2004: 63). Bu durum da
emperyalizmin yayılmacı amacını yeni yerler
bulması ya da sömürgeleştirmesi şeklinde değil
de oryantalizm söylemi ile kendisini yeniden
farklı  şekillerde üretmesiyle göstermektedir.
Günümüzde oryantalizm kavramının aldığı
anlamlar, yeri ve önemi geçmiş yüzyıllara
nazaran farklılaşmaktadır. Doğu’yu negatif
olarak yansıtan çalışmalar, söz konusu varlığını
hala sürdürmekte, mistik, gizemli, egzotik ve
tekinsiz Doğu yanında terör, tehlike ve korkuy-
la anılan bir Doğu da Batı ideolojileri çerçeve-
sinde üretilerek bir dönüşüm geçirmektedir.
Diğer yandan günümüzde özellikle 11 Eylül
olayının, Doğu’nun başkaldırışı olduğu yönün-
de düşüncelerin varlığı da söz konusudur. İran,
Irak gibi ülkelerin başkaldırıları da yine Do-
ğu’nun bahsedildiği kadar durağan olmadığının
bir kanıtı olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca
Doğu’lu olan Çin gibi bir ülkenin de tüm dünya
ekonomisinde boy göstermesi, Uzak Doğu’lu
bir ülke olan Japonya’nın teknolojik gelişmiş-
liği oryantalist varsayımları yanlışa çıkarmak-
tadır.


Hollywood Sineması’nın Yeni Oryantalist Söylemi ve 300 Spartalı (236-249)
239
Said, Doğu’nun kendisini sunmak yerine, tak-
dim edilmeyi beklemesinin, Doğu’nun kendisi-
ne biçilen rolü kabul etmesi anlamına geldiği,
bu durumun da oryantalist çalışmaların varlığı
için önemli olduğuna değinmektedir. “Doğu
söz konusu olduğu zaman kendisi hiçbir zaman
olayın içinde değildi. Bu esnada Doğu sadece
Oryantalist tarafından temsil edilmekte, onun
görüşlerinde canlılığa kavuşmaktaydı. Ancak
unutmamak gerekir ki sadece Doğu’nun bu
yokluğu Oryantalistlerin varlığını gerekli kıl-
maktadır” (Said 1998: 285)Hegel’in Köle-
Efendi diyalektiğinde olduğu gibi köle, köleli-
ğini kabul etmediği takdirde efendi de efendi
olamayacaktır.
2. ORYANTALİST SÖYLEM BAĞLA-
MINDA HOLLYWOOD SİNEMASI
Kitle iletişim araçlarının ideolojik aygıt olarak
yeri ve önemi, günümüzde tartışılmaksızın
kabul edilmektedir. Umberto Eco kitle iletişim
araçlarının bizahiti kendilerinin birer ideoloji
olduğunu belirtmektedir (Eco 1991: 94). Bu
araçların ideolojik boyutu, 20. yüzyıla damga-
sını vuran elektronik kolonyalizm olgusunu
gündeme getirmektedir. Üçüncü dünya ülkele-
rindeki kitle iletişim araçları tarafından üretilen
kültür ürünlerinin ne kadarının reddedildiği,
unutulduğu, değiştirildiği ve yabancı ülkeler-
den ithal edilen ürünlere tercih edildiğinin, bu
ülkelerin en temel sorunlarından biri haline
geldiğini saptayan PcPhaill, elektronik
kolonyalizm olgusunun en az 18. ve 19. yüzyıl-
larda karşılaşılan ekonomik, askeri ve siyasi
kolonyalizm kadar tehlikeli ve korkunç oldu-
ğunu ifade etmektedir (PcPhaill 1991: 150-
151). Artık ülkeleri sömürge altına almaktan
öte, onların kültürlerini sömürgeleştirmek,
onları tanımlayarak ötekileştirmek, Batı’nın
oryantalist söylemleri içerisinde bulunmakta-
dır. Bu noktada Hollywood filmlerinin içerdiği
ideolojinin, çalışma özelinde oryantalist söy-
lemlerin ne olduğu, neye göre nasıl değiştiği-
nin, ne şekilde kurgulandığının ve ne tür mesaj-
lar ilettiğinin ortaya konulması gerekmektedir.
Oryantalist motiflerin sinemada kullanımının,
sinema tarihi ile kısıtlı olduğu bilinmektedir.
Ancak bu motiflerin kullanımının Batı’nın
ideolojisi ve propagandasına göre değiştiği,
saptanabilmektedir. Uzak Doğu ülkeleri, Orta
Doğu ülkeleri, üçüncü dünya ülkeleri, Araplar
ve İslam ülkeleri çok geniş bir bölgeyi, farklı
kültürleri ve tarihleri kapsamasına rağmen
Batı’nın oryantalist ideolojisinden nasiplerini
almaktadırlar.
Amerika demokrasisinin ve kültürünün diğer
milletleri dönüştürmesinin bir kanıtı olarak,
Amerikalılar için ötekileştirilmiş, uzak, farklı
kültür ve topraktan ibaret olan Çin’in,
1930’ların başında farklı bir imajla ortaya çık-
tığı, 2. Dünya Savaşı’nın sonlarındaki Çin
mitinin, ‘romantik, yavaş ve aşamalı ilerleyen,
kadın ve erkek arasındaki ayrımın belirgin
olduğu bir ülke’ olarak değiştiği görülmektedir.
(Leong 2005: 12). Günümüzde ise, Çin’in
dünya ekonomisinde yer alması dikkatleri
çekmekte, Çin miti farklılaşmaya devam et-
mektedir. Pekinde 55 Gün (Nicholas Ray-
1963), Ejder Yılı (Michael Cimino-1982), Son
İmparator (Bernardo Bertolucci-1987), Tibet’te
Yedi Yıl (Jean-Jacques Arnaud-1997), Son
Samuray (Edward Zwick- 2002), vb. filmlerde
Çin, Japonya gibi Uzak Doğulu ülkeler sarı
tehlike ya da uygarlaştırılması gereken ilkel
toplumlar olarak yansıtılmaktadır. Batı, böyle-
ce buralara medeniyeti götürmek amacıyla bu
ülkelerin sömürgeleştirilmesine zemin hazırla-
maktadır. William Hale’in yönettiği 1986 ya-
pımı Harem adlı filmde Batı/Doğu karşıtlığı
Amerikalı/Osmanlı  İmparatorluğu üzerinden
kurulmaktadır. Filmde bir İngiliz ve onun
Fransız nişanlısı, Doğu’ya trenle yolculuk
etmeye başlamakta, ancak kadın kaçırılarak
hareme satılmakta ve haremde ikinci kadınlığa
kadar yükselmektedir. Böylece Batı’nın hayal-
lerini süsleyen Doğulu kadınlar, gizemli ve
mahrem alanı olarak harem manzaraları perde-
ye yansımaktadır. Film, böylece Doğu’yu bar-
bar, medeniyetsiz, ilkel, mistik, egzotik olarak
tanımlamaktadır.
Genel anlamda mistik, gizemli, egzotik, tekin-
siz, merak edilen, eğitilen, nesneleştirilen Do-
ğu’lu mitleri, yalnızca Hollywood sinemasında
değil dünya sinemasında da çok sayıda örnek-
lerini barındırmaktadır. Son İmparator (1987),
Çölde Çay (1990), Küçük Buda (1993) filmleri
Bertolucci’nin oryantal üçlemesi olarak ifade
edilmektedir. Son İmparator, 3 yaşındaki
Puyi’nin Çin hanedanının varisi olarak ilan
edilmesini anlatmaktadır. Dış dünyadan uzak
bir yaşam süren hanedana, Batılı bir öğretme-
nin gelerek Puyi’yi eğitmeye başlamasıyla,
Batılı değerlerin bu ülkeye aktarıldığı görül-


Yüklə 2,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   112   113   114   115   116   117   118   119   120




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə