Selçuk iletiŞİM



Yüklə 2,6 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə117/120
tarix15.10.2018
ölçüsü2,6 Mb.
#74209
1   ...   112   113   114   115   116   117   118   119   120

Selçuk İletişim, 5, 3, 2008
240
mekte diğer yandan dışa açık, modern, eğitici
kimliğiyle Batılının karşısına kapalı, gelenek-
sel, eğitilen Doğulu konulmaktadır. Oryantalist
çalışmalarda gizemli, egzotik ve bakir kabul
edilen Doğu’nun anlatılması, araştırılması
önemli yer arz etmektedir. Çölde çay adlı film
bu denklemden yola çıkarak öyküsünü kurmak-
tadır. Filmsel anlatıda, sorunlar yaşayan Batılı
kentsoylu bir çift Kuzey Afrika’ya doğru yol-
culuğa gitmektedir. Böylece filmsel anlatıya
oryantalist motifler, bu çiftin gezileri aracılı-
ğıyla eklemlenmeye başlamakta, Batı’nın ger-
çekliğine karşıt mistik ve gizem, Batı’nın mo-
dern yapısına karşıt olarak gelenekler, Batı’nın
gelişmiş toplumuna karşı geri kalmış klanlar ve
bedeviler ve çoğunlukla Doğu’ya ait düşünülen
sapkın cinsellik anlayışları, Doğu’nun tekinsiz
dünyasının eşliğinde filmsel anlatıya yansımak-
tadır. Küçük Buda ise, Tibet ve Amerika’yı,
Doğu/Batı ekseninde karşı karşıya getirmekte-
dir. Filmsel öyküde küçük bir çocuğun Tibet’e
yolculuğa çıkması, Çölde Çay ile benzer bir
şekilde, Doğu’ya yolculuk ile buraların keşfi
anlatılmaktadır. Doğu’nun mistik kültürüne ek
olarak filmsel anlatı Budizm/Hıristiyanlık kar-
şıtlığını da kullanmaktadır.
Madam Butterfly (Frederic Mitternand-1995)
adlı filmde öykü, mistik, gizemli bir dünyada
Batılı erkeğin Doğulu kadını itaatkar hala geti-
rişi ve egemenliğini onaylatması üzerine ku-
rulmaktadır. Filmsel anlatıya bir yandan Do-
ğu’nun egzotizmi yansımakta, diğer yönde
Doğu’nun, Batı’nın cinsel arzularının nesnesi
olduğu fikri eklenmektedir. Batılı bir erkeğin
Doğulu Japon bir kadınla evlenmesi, daha
sonra onu terk ederek Batılı bir kadına tercih
etmesi ve anlatının sonunda Doğulu kadından
olan çocuğunu almak için geri dönmesinin
hikayesi olan filmde, Doğu ve Batı imgeleri
aynı zamanda kadın/erkek ile ötekileştirilmek-
tedir. Çin’de gösterimi yasaklanan Tibet’te
Yedi Yıl (Jean-Jacques Annaud-1997) adlı film
ise, oryantalizmin farklı boyutunu perdeye
taşımaktadır. Dost Batılının Tibet’teki çabala-
rını ve emeklerini perdeye getiren filmsel öykü,
diğer yandan komünizme karşı olan generalle-
rin yaptıkları kabalıkları yansıtmakta, böylece
kültürel emperyalizmin bir başka boyutunu
perdeye taşımaktadır. Tibet’te esir alınan bir
Avusturyalının (İngiliz tiplemesi) ruhani lider
Dalai Lama’yı, oğlu gibi sevmesi, ülkeye,
dinine, değerlerine ve kültürüne saygı duyması
iki yüzlü Batılı ideolojisini yansıtmaktadır.
Haneke’nin 1992 yapımı filmi Benny’nin Vide-
osu, Mısır’a tatile giden bir anne ve oğlunun
üçüncü dünya ülkelerinden birini televizyonda
oynayan bir belgesel edasıyla izlemelerini
yansıtmaktadır. Böylece Mısır/Avrupa karşıtlı-
ğında kurulan Doğu/Batı karşıtlığı, Mısır’a ait
görülen çirkin, negatif unsurların ekranlara
yansıması ile devam etmektedir. Klasik oryan-
talist motifleri kullanan film, Mısır’ın geri
kalmışlığına, kirli sokaklarına, karmaşasına,
açlığına, bakımsız insanlarına bu anne çocuk
ile göz atmaktadır. 300 Spartalı’yı hatırlatır
şekilde elit azınlığın, çoğunluğa karşı savaşını
anlatan filmde, 1000’den fazla Somalili ölmek-
te ancak filmde Amerikan askerlerinin ölüşüne
dramatik etkiler katılmakta fakat, Somali üze-
rine sıkılan kurşunların kime sıkıldığının çok
da önemi bulunmamaktadır.
 “11 Eylül, Soğuk Savaş sonrası soyutlama
düzeyinde ve genelleştirme düzleminde ‘düş-
man Öteki’ durumuna gelen İslam’ın, hem
Amerika içinde, hem de uluslararası düzeyde
‘somut Öteki’ konumuna dönüşme sürecinin
başlamasını da simgelemektedir” (Keyman
2002: 17). Gizemli, mistik, egzotik bir Do-
ğu’ya ek olarak kötü, hırslı, ucube, bağnaz,
despot, terörist Araplar yaratmak, özellikle 11
Eylül sonrası Amerika’nın ideolojisi durumuna
gelmektedir. Gelişen, değişen ve kitle iletişim
araçları ile bilinen bir dünya haline gelinirken
Doğu’nun oryantalist söylemlerde tanımlandığı
şekilde olmayışı, kurgulanan Doğulu tiplemele-
rinin inandırıcılığını yitirmesine neden olmak-
tadır. Oryantalist söylemlerdeki değişimin
sınırlarını belirlemek her ne kadar zor olsa da
günümüzde farklılaşan bir oryantalist söylemin
olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Amerika
İslam’la girdiği ikilem bağlamında bir yandan
onu kültürel bir nesne olarak takdim etmekte,
diğer yandan denetlenmesi gereken bir düşman
olarak kodlamaktadır. Değişen oryantalist
söylemle ilgili Pollack’ın saptaması dikkate
değer görülmektedir.
Pollack, Amerikalıların zihinlerinde Pers ismi-
nin yalnızca egzotik bir imajı (örtülü kadınlar,
tuhaf, garip yerler, labirent pazarlar, gösterişli
halılar satan adamlar) çağrıştırdığını ifade
etmektedir. Bu çağrışıma ek olarak Büyük Kral
Darius ve Xerxes veya onlardan önce Cyrus,
Salamis ve Marathon Savaşları’nda Amerikan


Hollywood Sineması’nın Yeni Oryantalist Söylemi ve 300 Spartalı (236-249)
241
ataları olan Yunanlılarla karşılaşmışlardır. İran
ise, Amerikanlar için bir çok farklı imajı; çılgın
Ayatullahı, teröristleri, Basra Körfezi’ndeki
düşmanı çağrıştırmaktadır (Pollack, 2005: 19).
Doğu imajının bu denli değişmesindeki önemli
etkenin özellikle 11 Eylül’ün İslam’la, İslam’ın
da terörizmle ilişkilendirilmesinden kaynak-
landığı görülmektedir. “A.B.D dış politikası,
bir taraftan İslam’a karşı olmadığını söylemek-
le birlikte, diğer taraftan da savaşa indirgediği
terörizme karşı mücadelesinde İslam’la yüz-
leşmektedir” (Keyman 2002: 16). Bu bağlamda
Keyman’ın (2002: 17) da ifade ettiği gibi 11
Eylül, A.B.D dış politikasının İslam’la girdiği
ikilemli ilişkinin İslami kimliği bir yandan
bilinmesi gereken bir nesne olarak tanımladığı,
diğer yandan bilinmeyen, denetlenmesi gere-
ken (düşman) öteki olarak kodlandığıdır. Bu
noktada kitle iletişim araçları, özelde
Hollywood sineması, Batı’nın gözüyle Do-
ğu’yu tanımlama yoluna gitmektedir. Bu film-
lerde ötekileştirilenin özellikle İslam, terörist-
ler, Araplar olduğu da dikkatleri çekmektedir
Delta Harekatı (Menahem Golan-1986), Ger-
çek Yalanlar (James Cameron-1994), Kritik
Karar (Stuard Baird-1996), Ölümüne Takip
(Andrew Davis-2002), Dünya Ticaret Merkezi
(Oliver Stone-2006) gibi filmler, terörist Arap
kimliğini gündeme getirmektedir. Delta Hare-
katı, teröristlerin peşine düşen Amerikalı asker-
ler üzerinden öyküsünü kurmaktadır. Gerçek
Yalanlar adlı film de, hükümetin Ortadoğulu
teröristlerin dağılan Sovyetlerden nükleer
bomba aldığını öğrenmesi üzerine hazırladıkla-
rı gizli operasyonu anlatmaktadır. Kritik Karar,
Amerikan ordusundan bir grubun hava korsan-
larının ele geçirdiği bir 727’ye fark edilmeden
girerek, tüm Amerika’yı haritadan silebilecek
bombayı etkisiz hale getirmeleri, teröristleri
yakalayarak yolcuları kurtarmalarının öyküsü-
nü anlatmaktadır. Dünya Ticaret Merkezi,
teröristlerin ülkeye verdiği zararla beraber,
bireylerde yarattığı hayal kırıklıkları, korku,
kaygı gibi unsurları da ekranlara getirmektedir.
Böylece Doğulu terörist imajı da pekiştirilmek-
tedir. Filmin yapımcılarından biri olan Michael
Shamberg filmin iki itfaiyeci çerçevesinde
gelişen öyküyü anlattığını ancak bunun 11
Eylül faciasında yaşanmış öykülerin sadece bir
kısmı olduğunu ifade etmektedir (http://www.
sinematurk.com/documents/15913.doc). Berke
Göl (2008) yeni oryantalist söylemde Do-
ğu’nun, -klasik oryantalist filmlerin yaptığına
benzer bir biçimde- Batı’dan farklı, tekinsiz bir
yer olarak temsil edildiğini ifade etmekte, bu-
nun da filmlerin mekanlarına yansımakta oldu-
ğunu belirtmektedir. Filmlerde kapalı yerlerin,
hapishanelerin, hücrelerin, yıkıntıların, terk
edilmiş binaların mekan olarak kullanıldığını
saptamaktadır. Ancak filmsel anlatılarda me-
kanlar dışında da karma karışık, anlaşılmaz bir
dünyanın çıktığı ifade etmektedir.
İran’ın yaşamını, kültürünü, dinini eleştiren
filmler de oryantalist söylemlerden nasibini
almaktadır: Kızım Olmadan Asla (Brian
Gilbert-1991) adlı film bu bağlamda değerlen-
dirilmektedir. Film, Amerika’nın Ortadoğu’yu
ötekileştirme politikasına denk düşmektedir.
Körfez Savaşı yıllarına denk gelen film anlatı-
sının, dönem politikası ile uyum içerisinde
olduğu görülmektedir. İranlı bir erkekle büyük
bir aşkla evlenerek Tahran’a yerleşen Amerika-
lı kadın, iki farklı kültürün (Doğu/Batı) farklı-
lıklarına dayanamamakta, zamanla İranlı eşinin
baskıları yüzünden mutsuz olmaya başlamak-
tadır. Böylece İran ve Amerikalı karakterler
bağlamında karşıtlıklar kurulurken, Doğu,
yobaz, baskıcı, Müslüman, despot gibi öğeler
ile tanımlanmaktadır. Persepolis (Vincent
Paronnaud-2007) adlı film İranlı yönetmenin
Fransa’da yaşamasından sonra kendisine ve
ülkesine yabancılaşması yansıtmaktadır.
İran’daki Molla Devrimi sırasında yaşananları
anlatan film, İran toplumsal yapısını ve yaşa-
mını diğer yandan toplum üzerindeki baskıları,
filmsel anlatının devamında ise, Avusturya’ya
giden kızın Doğu/Batı ülkeleri içerisinde düş-
tüğü çaresizlik görülmektedir. Küçük İranlı kız
mutlu olmayı başaramamakta, yersiz, yurtsuz
ve aidiyetsiz biri olarak yaşamına devam et-
mektedir.
Bunlara ek olarak, tarihten kaynağını alarak,
Doğu ve Batı uygarlıklarını sinemaya yansıtan
Büyük İskender, 300 Spartalı gibi filmlerde de
oryantalist söylem, tarihe yayılan Doğu/Batı
düalizmi çerçevesinde, Doğu’nun despot, bağ-
naz, geri, köleci vb. gösterilmesini sağlayarak
Batı ideolojisini üretmeye devam etmektedir.
Büyük İskender (Oliver Stone-2004), Büyük
İskender’in hayatını anlatmaktadır. Filmsel
anlatıya zavallı ve yenilen Persli Kral ile güçlü,
zaferden zafere koşan İskender yansımaktadır.
Hatta İskender büyüklük yaparak Persli krala


Yüklə 2,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   112   113   114   115   116   117   118   119   120




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə